Emperyalizmin deney hayvanları: Mazlum Halklar…
Bölgemizde ve dünyanın birçok yerinde savaşlar, iç savaşlar, işgaller, ilhaklar var. Batılı büyük emperyalist devletler ve Rusya gibi yeni emperyalist devletler dünyanın dört bir yanında gerçekleştiriyor bunları. Ve bunun sonucunda da bizim gibi emperyalizme bağımlı yarısömürge devletler, savaş içinde yaşıyorlar, yaşatılıyorlar emperyalistler tarafından.
Çünkü büyük emperyalist devletler savaşsız bir dünya istemiyorlar… Her gün dünyanın herhangi bir yerindeki yeni bir çıbanı patlatıyorlar, kanatıyorlar ve oralara üşüşüyorlar sinekler gibi, mikroplar gibi.
Niye?
Çünkü onların savaşlardan çıkarları var. Hem de çok büyük çıkarları. Emperyalist devletlerin Çok Uluslu silah şirketleri on yıllardır teknolojinin son sözü silahları üretmek için mesai harcıyorlar, Ar-Ge çalışmaları yapıyorlar ve yeni yeni silahlar üretiyorlar. Bilimin ve teknolojinin gelişimi de, silah şirketlerinin bu çabalarına büyük destek sağlıyor.
Kullanılmayacak silah üretilir mi hiç?
O yüzden dünyanın dört bir yanında savaşlar çıkartılmalıdır ki, üretilen bu silahlar satılsın ve yeni silahlar üretilmeye devam edilsin…
Böylece bu silahları üreten ülkelerin ekonomisi canlanır, işsizlik azalır ve buradan elde edilen çok büyük kârların bir kısmı da bu silahların üretiminde çalışan İşçi Sınıflarına sus payı olarak dağıtılır. Bu arada daha başka sonuçlar olur tabiî:
1- Bu silahları üreten çok uluslu şirketler kârlarına kâr katmaya devam ederler.
2- Bu silahları ürettiren devletler dünya üzerinde hâkimiyet kurarlar ve ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirirler.
3- Çıkartılan savaşlar, iç savaşlar, işgaller sonucu milyonlarca masum insan yaşamını yitirir. Milyonlarcası sakat kalır. Milyonlarca, on milyonlarca insan da evsiz, yersiz, yurtsuz, vatansız, göçmen konumuna düşer kendi ülkesinde ya da yad ellerde. Ve Aylan bebek olur Ege’de, Akdeniz’de…
4- Savaş çıkartılan, işgale uğratılan ülkelerin ekonomisi de harap olur. Yeraltı ve yerüstü servetleri yağmacı, talancı, zorba emperyalistlerin eline geçer. Oralarda yaşayan halklar bir lokma aş bir lokma iş için dilenci durumuna düşer.
5- Savaşlar sonucu o ülkeler harabeye döner. Evler, okullar, işyerleri, fabrikalar, hastaneler yerle yeksan olur. Yıkıma uğrar.
6- Ve bu büyük emperyalist devletler bu kez de kurtarıcı, onarıcı, pozlarında bu ülkelere girerler bir kez daha ve imar işlerini, onarım işlerini üstlenirler. Böylece de bir de buralardan kâr elde ederler, vurgun vururlar.
Silah şirketleri, dediğimiz gibi yeni yeni silahlar üretirler. Bunlar başlangıçta sadece laboratuarlarda test edilir. Ama gerçek bir savaş ortamında test edilemedikleri için de kolayca satılamazlar. Alıcıların gözleri kamaşmalıdır aldıkları silahların üstün gücü karşısında. Ve; bana da sat, bana da sat diye yalvarmalıdırlar silah şirketlerine, onların devlet yöneticilerine.
Peki bu silahlar nerelerde gerçek anlamda test edilirler, onaylanırlar?
Sahada. Çıkartılan savaşlarda!
“Emperyalizmin Deney Hayvanları”
Bakın Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı bunu nasıl anlatır capcanlıca somut örnekleriyle:
“Bu, emperyalizmin ölünceye dek cayamayacağı ezeli metodudur. Büyük bir Evren Savaşına girmeden önce, geri, zavallı milletler üzerinde yeni silah ve savaş metotlarını, kimseye sezdirmeden, gizli gizli sınarlar. 1914-18 Savaşı’ndan önce Rus-Japon Harbi, Türkiye’nin başından geçmiş Trablus, Balkan Savaşları, Birinci Emperyalist Evren Savaşı’nın prodromları (ön alâmetleri) ve poligon (silah atış yeri) talimleri oldu. 1939-45 Savaşı’ndan önce, yalnız Habeş-İtalyan Savaşları, İspanyol “İç Savaşı” denilen (gerçekte Nazi Almanyası ile Faşist İtalya tarafından, İngiliz, Fransız, Amerikan vb. “Demokrat” emperyalistlerin göz kırpışları altında, İspanyol Halkına alçakça dışarıdan tecavüz edişler); İkinci Emperyalist Evren Savaşı’nın deneme manevraları, prodromları ve poligon talimleri oldu.
“Bugün Amerikan ve Alman maskeli Finans-Kapital eşkıyaları, Üçüncü Emperyalist Evren Savaşı için Kore’yi, Vietnam’ı, Kongo, Nijerya gibi Afrika milletlerini, Antiller, Güney Amerika milletlerini tecrübe tahtası, laboratuar hayvanı gibi kullanmaktan başka bir şey yapmıyorlar. (…)” (Hikmet Kıvılcımlı, Deccal Kapımızı Nasıl Çalıyor?, Tarihsel Maddecilik Yayınları, Şubat 1975, s. 17)
Gerçekten de böyle oluyor. Usta’mızın bu satırları yazdığı 1970 yılından bu yana geçen sürede, başta ABD Emperyalistleri olmak üzere, Fransız, İngiliz, Alman, Japon vd. emperyalistler; Afrika’dan Asya’ya, Okyanusya’dan Güney Amerika’ya, Avrupa’ya savaşlar çıkartıyorlar, işgaller, ilhaklar gerçekleştiriyorlar.
Sosyalist Kamp’ın yıkılmasıyla birlikte de eski Sovyetler Birliği’nin yerine doğan Rusya Federasyonu da bu savaşlara, işgallere, ilhaklara karışıyor.
Afrika kıtası onlarca ülkeye bölünmüş durumda. Aralarında, emperyalistlerin çıkardığı sürekli savaşlar var. Bir yandan da iç savaşlar içinde kıvranıyor, acılar çekiyor bu kıta.
Balkanlar’da, özellikle Yugoslavya’nın yıkılmasıyla birlikte, 7 yeni devlet doğdu/doğurtuldu AB ve ABD Emperyalistleri tarafından. Tabiî bu süreç çok büyük savaşlar sonucunda oldu. Halklar çok büyük acılar çektiler, katliamlara uğratıldılar.
Kafkaslar’da oldu savaşlar. Orada da çok büyük acılar çekildi. Olmaya da devam ediyor. Asya’da Afganistan’da, Kuzey Afrika ülkesi Libya’da çıkartıldı savaşlar.
Bölgemiz Ortadoğu’da acımasız bir savaş sürüyor. Halklar acılar içinde kıvranıyor. Milyonlarca insan yaşamını yitirdi, milyonlarcası sakat kaldı. Ve ölmeye, sakat kalmaya da devam ediyorlar.
ABD Emperyalistleri, İkinci Emperyalist Evren Savaşı’yla birlikte İngiltere’den devraldıkları dünyanın jandarmalığı görevini kendileri açısından başarıyla yerine getiriyorlar. Ve 100 yıl önce yine bir Emperyalist Savaş sonucu cetvelle çizilen Ortadoğu’nun sınırlarını, bu kez de bölgesel savaşlar biçiminde bir kez daha ve bu kez de kendi çıkarları için çiziyorlar. Yeni yeni devletler çıkartıyorlar Tarih sahnesine. 1000 devletli bir dünya hedefine ulaşmak için de bölgemizi kana ve ateşe boğuyorlar. Ve bu süreçte de yeni yeni silahlarını deniyorlar Ortadoğu Halkları üzerinde.
Uçak gemileri: ABD’nin eşsiz savaş gücü hâkimiyetinin en büyük araçları
Yeni, taze emperyalist Rusya da bu fırsatı kaçırmıyor silah araç gereçlerini denemek için. Suriye’de, AB-D Emperyalistlerinin ülkeyi bölme, parçalama çabalarına Suriye rejimine destek vererek sekte vurur, oyununu bozarken, bir yandan da bu savaş dolayısıyla silahlarını denemek fırsatını buluyor.
Basına yansıdığı kadarıyla Amiral Kuznetsov uçak gemisi, İkinci Emperyalist Evren Savaşı’ndan bu yana ilk kez bu savaş dolayısıyla somut olarak kullanılıyor. Amiral Kuznetsov uçak gemisinden kalkan savaş uçakları Suriye’nin İdlib ve Humus kentlerindeki Ortaçağcı cihatçıları bombalıyor. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, “Amiral Kuznetsov Rus donanma tarihinde ilk kez savaş eylemlerine katıldı” diyor yaptığı açıklamada. Böylece Rusya, bu konuda deney sahibi oluyor sahada bu organizasyonu gerçekleştirerek.
Uçak gemileri komplike bir yapıya sahipler. Birçok bileşenin bir arada kullanıldığı çok gelişmiş ve çok etkili savaş araçlarından birisi. Hem uçak gemisinden füze atışları yapıyorsunuz hem de gemide konuşlanan savaş uçaklarını, helikopterlerini kullanabiliyorsunuz. Bildiğimiz gibi, dünyada belli ülkelerin elinde uçak gemisi var. Bunlar; Amerika Birleşik Devletleri: 11 adet, Rusya: 1 adet, Tayland: 1 adet, Fransa: 1 adet, İtalya: 2 adet, İspanya: 1 adet, Hindistan: 1 adet, Brezilya: 1 adet, Çin: 1 adet, Britanya Krallığı (İngiltere).
Çin, Japonya, Pakistan, Şili ve Avustralya ise helikopter gemilerine sahipler.
Durmuyorlar. Sürekli yenilerini yapıyorlar. ABD 13 milyar dolara mal olacak yeni uçak gemisi yapıyor. Ve bu gemi, şu ana kadar üretilmiş en pahalı savaş gemisi olma özelliğini taşıyor.
Çin ilk uçak gemisi “Liaoning”i Pasifik’e gönderdi 25 Aralık’ta.
Bu gemi, Sovyetler Birliği’nin ikinci uçak gemisi olarak Varyag adıyla 1985 yılında yapılmaya başlanmıştı. Ancak tamamlanamadan Sovyetler Birliği dağılınca, Ukrayna’da kalmıştı. Ukrayna da maliyeti dolayısıyla yapımını tamamlayamayınca, elektronik araç gereçleri ve güç kaynağı sökülerek, sözde turizmde kullanılmak üzere Çin’e satıldı. İşte Çin’in ilk uçak gemisi budur.
Uçak gemilerinin önemi şudur: bu gemiler yukarıda da söylediğimiz gibi, savaş uçaklarını, helikopterleri de taşıdıkları için bu gemilerden kalkan uçaklar dünyanın herhangi bir yerindeki hedefleri vurabilmektedirler. Yani operasyonel güçleri olağanüstü artmakta, bütün dünya üzerinde hakimiyet kurabilmektedirler bu gemilere sahip olan devletler. Gemilere sahip olmak demek, denizlere, okyanuslara sahip olmak demektir. Okyanuslara sahip olanlar ise dünyaya hâkim demektirler. Çünkü, dünya üzerindeki petrol taşımacılığının ya da konteyner taşımacılığının çok büyük bir yüzdesi denizler üzerinden sağlanmaktadır. Denizyolları bu açıdan birinci sırayı taşımaktadır bu an itibariyle. Bugün ABD bu yüzden dünyanın askeri açıdan en güçlü ülkesidir. Çünkü şu anda denizlerde var olan uçak gemisi sayısı 11’dir. Yani diğer bütün ülkelerin toplamına eşittir tek başına ABD’nin uçak gemisi sayısı.
Çağın ruhu: Silahlanma
Japonya bildiğimiz gibi, İkinci Emperyalist paylaşım Savaşı’ndan yenik çıktı. ABD Emperyalistleri, dünyanın o ana dek gördüğü en korkunç silahı, bir anda yüz binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan silahı, Atom Bombasını Japonya’da denedi. Ve bir anda da savaş üstünlüğünü ele geçirdi. Yani Hiroşima ve Nagazaki kentleri, bu yeni silah için çok korkunç bir deney alanı oldu.
ABD Emperyalistlerinin o an için teknolojinin son sözü olan Atom Bombasını Hiroşima ve Nagazaki kentlerinde kullanmasıyla birlikte bir anda yüz binlerce masum Japon yaşamını yitirdi. Japonya teslim olmak zorunda kaldı.
Ancak, aradan geçen on yıllardan sonra ekonomik alanda dünyanın sayılı emperyalist gücü haline gelen Japonya, askeri alanda uğradığı yenilginin acısını unutmak için silah sanayinde yer almak yolunda aktif çaba sarf ediyor. Yeni silahlar üretiyor. Böylece bir yandan savunma yatırımlarını arttırıp istihdam yaratırken, diğer yandan da 1967 yılından beri yürürlükte olan silah ihracatı yasağını gevşeterek, yeni yeni pazarlar buluyor silah şirketlerine.
14 Ocak 2015 tarihli habere göre:
“Japonya savunmaya servet harcayacak
“Dünyada tüm gözler Ortadoğu’nun kaynayan kazanına çevrilmişken Asya-Pasifik bölgesinde de sular ısınmaya devam ediyor. Çin’in artan etkinliği karşısında ilişkileri gittikçe gerilimli bir hal alan Japonya’dan bir hamle daha geldi. Japonya kabinesi, keşif uçağı, insansız hava aracı ve F-35 savaş uçakları satın alma planlarını içeren şimdiye kadarki en büyük savunma bütçesini onayladı.” (http://www.yenisafak.com/dunya/japonya-savunmaya-servet-harcayacak-2063876)
28 Temmuz 2015 tarihli Deniz Beker imzalı bir habere göre de:
“Japonya Başbakanı Shinzo Abe başkanlığındaki kabinenin geçtiğimiz hafta meclise sunduğu güvenlik yasa tasarısı onaylanırsa, ülke tam 70 yıl sonra daimi bir ordu kuracak.” (http://www.sozcu.com.tr/2015/dunya/japonya-70-yil-sonra-yeniden-ordu-kurup-silahlaniyor-895627/)
Gördüğümüz gibi, Japon Emperyalizmi boş durmuyor. Bir yandan silahlanırken diğer yandan da kendisi bizzat ordu kuruyor, silah şirketlerinin önünü açıyor. Üretimini ve ihracatını çoğaltmak yolunda adımlar atıyor.
Japonya’nın askerileşmesinin ana gerekçesi olarak söylediği Çin ise 15 Aralık 2016 tarihli habere göre atak içinde:
“Çin askeri harcamalarını iki kat artırarak 233 milyar $’a çıkaracak. Ülkenin askeri harcamaları 2015 verilerine göre 140 milyar $ iken, Güney Çin Denizi ve Güneydoğu Asya’da politik ve ekonomik olarak savaşımın kızışması sonucunda yapılan askeri harcamalar da artıyor.
“CNN’in IHS Jane’s’den aktardığına göre, Çin’in 2020 yılında 233 milyar $’a yükselecek olan askeri harcaması, 2010 yılı verilerine göre 120 milyar $ olan tutarın iki katına çıkmış olacak.
“Çin’in yüksek teknoloji askeri ekipmana yatırımının artması ve ABD ile bölgede yaşadığı rekabet sonucunda askeri harcamalarının kademeli olarak artarak 2020 yılında Batı Avrupa ülkelerinin toplamını aşması öngörülmekte.” (http://gazeteyolculuk.net/dunya/cin-2020ye-kadar-askeri-harcamalarini-iki-katina-cikaracak.html)
9 Eylül tarihli habere göre:
“Putin’den hükümete ‘silahlanma programı’ talimatı
“Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, hükümetten yeni devlet silahlanma programıyla ilgili teklifleri tamamlamasını istedi. Putin Moskova’daki bir savunma toplantısında yaptığı konuşmada, silahlanma programının finansal parametreleri belirlenirken, ordunun ülkeyi olası askeri tehditlere karşı savunmasını sağlayacak modern silah ve ekipmanlarla donatılması gerekliliğinden yola çıkılması gerektiğini belirtti. Yeni devlet silahlanma programıyla ilgili tekliflerin bu yıl tamamlanması gerektiğini belirten Putin, hükümetten bir taslak programı onay için Temmuz 2017’de sunmasını bekleyeceğini söyledi. Putin, savunma ve güvenlik alanında önceden yapılan tüm plan ve taahhütlerin de yerine getirilmesi gerektiğini kaydetti.” (https://tr.sputniknews.com/rusya/201609091024788549-putin-silahlanma-talimati/)
Gidecek Başkan Obama da giderayak yaptığı son ulusal güvenlik konuşmasında aynen şöyle diyor:
“Biz dünyanın bildiği ve öyle kalmamız gereken en güçlü savaş gücüyüz. Gerekli olduğunda, insanlarımıza yönelik tehditler karşısında tek taraflı adımlar dahil olmak üzere harekete geçmekte tereddüt etmememiz gerektiğine inanıyorum.” (http://www.hurriyet.com.tr/ic-catismalari-ordu-ile-cozmek-surdurulemez-40300233)
Ve taze, yepyeni bir haber. Bildiğimiz gibi, ABD yeni Devlet Başkanını seçti. 20 Ocak’ta göreve başlayacak. Seçilen Başkan Trump, daha göreve başlamadan, silah şirketlerinin ağzının suyunu akıtıyor yaptığı açıklamalarla. 23 Aralık tarihli haber şöyle bu konuda:
“Trump ‘start verdi’: Silahlanma yarışı başlasın
“(…)
“Trump, dün Twitter’da, “Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın nükleer silah konusunda aklı başına gelinceye kadar nükleer kapasitesini adamakıllı güçlendirmeli ve genişletmeli” demişti.
“ABD’nin seçilmiş başkanı, Twitter’daki yorumunu açıklarken daha da ‘sert’ konuştu ve silahlanma yarışını başlattığını duyurdu. Trump, “Diğerlerine her noktada üstünlük sağlayacak, daha uzun süre ayakta kalacağız” dedi.
“Yeni ABD başkanı, seçim kampanyası döneminde de ülkesinin askeri donanımını artırması gerektiğini vurgulamış; Japonya ve Güney Kore dahil bazı ülkeler nükleer güce sahip olursa dünyanın daha iyi durumda olacağını savunmuştu.” (http://www.diken.com.tr/trump-start-verdi-silahlanma-yarisi-baslasin/)
Yani giden geleni aratır der ya halkımız, aynen öyle. Trump da aynı anlayışın savunucusu. Yani Obama gitmiş, Trump gelmiş fark etmiyor. İkisi de aynı yolun yolcusu, aynı kurşuni efendi hazretlerinin maşası, hizmetkârı. O kurşuni güç; ABD Finans-Kapitalidir bildiğimiz gibi. Eğer ki gelen Başkan, bu politikaların dışına çıkarsa, çıkmaya çalışırsa sonu bellidir: Kennedy olurlar! Kim vurduya giderler…
7 Ağustos 2016 tarihli haber ise konumuzla ilgili genel bilgiler veriyor:
“Küresel silah ticareti son beş yılda yüzde 16 oranında arttı
“Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü SIPRI küresel silah ticaretiyle ilgili son rakamları açıkladı. Ekonomik krizler ve tasarruf önlemleri sürerken küresel silah ticareti son beş yılda yüzde 16 oranında arttı
“ABD dünyanın en fazla silah satan ülkesi unvanını rakiplerine kaptırmadı. Son beş yılda dünya ülkelerine yapılan Amerikan silah satışları yaklaşık yüzde 25 oranında arttı. (…)”
“(…)
“Rusya, 2008 yılındaki Gürcistan savaşından sonra hem silah endüstrisinde hem de silahlı kuvvetler bünyesinde kapsamlı bir modernizasyon programı başlattı.”
“Rusya silah ihracatında atağa geçti
“Jan Grebe Rusya’nın silah ihracatında atağa geçmesinin ekonomik nedenleri olduğunu da söylüyor. Alman uzmana göre, Rusya dışarıdan teknoloji ithal edebilmek ve aynı zamanda milli silah endüstrisine para kazandırmak için Afrika ve Asya ülkeleriyle dünyanın diğer bölgelerindeki müttefikleriyle savunma işbirliğini geliştirmeye çalışıyor:
“(…)
“Çin, savunma bütçesine ABD’den sonra en fazla kaynak ayıran ülke konumuna geldi. Çin hem silahlanıyor hem de daha fazla silah satıyor. Son beş yılda Çin’in konvansiyonel silah ihracatı yüzde 143 oranında arttı. Çin silah ihracatçıları sıralamasında Almanya’yı yerinden ederek üçüncülüğe yükseldi. SIPRI raportörü Simeon Wezeman Çin’in tenzilatçı olduğunu ve her türlü silahı diğer ülkelerden daha ucuza satabildiğini belirtiyor:
“Rusya gibi Çin de silah ihracat iznini kolay veriyor. Avrupa ve ABD’nin siyasi nedenlerden dolayı silah satmaktan çekindiği ülkeler kolayca Çin malı konvansiyonel silah ithal edebiliyor.” (http://gazeteyolculuk.net/gundem/kuresel-silah-ticareti-son-bes-yilda-yuzde-16-oraninda-artti.html)
ABD, Çin, Rusya, Japonya silah üretmeye ve silahlanmaya bu kadar ağırlık verirken, eski emperyalist güç Almanya geri kalır mı?
Kalmaz ve kalmıyor. Ki Almanya, özellikle kimyasal ve bakteriyolojik silahlar konusunda en büyük üreticilerden ve ihracatçılardan birisi.
“Alman Ordusu Soğuk Savaş döneminin sona ermesinden bu yana sürekli küçülmekte. Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in açıkladığı yeni planlara göre, asker sayısının tekrar artırılması öngörülüyor. Bakan 2023 yılına kadar asker sayısının 14 bin 300 artmasının hedeflendiğini bildirdi.
“(…)
“Berliner Zeitung da ordudaki askerlerin sayısının artırılması yönündeki planları şu satırlarla değerlendiriyor:
“Çağın ruhu silahlanmayı gerektiriyor. Ruslar buna uyuyor, Çinliler ve NATO da. Ursula von der Leyen’in bahsettiği değişim de, aslında uluslararası savunma politikalarında gözlemlenen yeni ve kapsamlı rota değişikliğinin bir parçası. Bunu görmezden gelemeyiz: dünya yeniden bir silahlanma yarışının içinde.” (http://www.dw.com/tr/d%C3%BCnya-yeniden-bir-silahlanma-yar%C4%B1%C5%9F%C4%B1-i%C3%A7inde/a-19248178)
Silah sanayine yatırım: en kârlı ve garanti işlerden birisidir
Silah sanayi çok gelir getiren bir sektör olduğu için herkes ona yatırım yapma peşinde. 12 Kasım 2015 tarihli haber bu gerçeği şöyle anlatıyor:
“Nükleer silahın ardında uluslararası bankalar var”
“Hollanda merkezli barış örgütü PAX’a göre, nükleer silah endüstrisi, uluslararası bankalar tarafından finanse ediliyor.
“Bankaların büyük bölümü nükleer silah endüstrisine yatırım yapmakta sorun görmüyor. 382 bankanın nükleer silah sektörüne yaptığı yatırım miktarı toplam 493 milyar dolar.
“(…)
“Rapora göre bunların arasında, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka, Körfez ülkeleri, İtalya, İsviçre, Norveç, Lüksemburg, İsrail, Kanada, Suudi Arabistan ve İsveç kökenli bankalar da yer alıyor.
“(…)
“Sadece bankalar değil
Barış örgütü PAX’tan yapılan açıklamaya göre, nükleer silah üreticilerini destekleyenler sadece bankalar değil.
Sigorta şirketleri ve emeklilik fonları da nükleer silah sektörüne yatırım yapıyor. PAX Nükleer Silahsızlanma Kampanyası lideri Krista van Velzen, daha önce bu konuda eleştirilen Hollanda kökenli ABP Emeklilik Fonu’nun, yatırım politikasını değiştirmediğini söylüyor.
Van Velzen’e göre, ABP, 1 milyar euroluk yatırımla Hollanda merkezli 22 şirket arasında nükleer silah yatırımı konusunda başı çekiyor.” (http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151112_banka_silah)
Bütün bunların bir sonucu olarak, dünya çapında silahlanma yarışı artarak sürüyor. Her devlet gücü oranında bu yarıştan pay kapmak istiyor. Olan ise mazlum halklara oluyor.
En büyükler ve büyükler…
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) dünyanın en büyük 100 çokuluslu silah üreticisini listeledi. 100 firmanın toplamda üretim maliyetleri baz alınarak 400 milyar dolar değerinde silah sattığı ortaya çıktı.
Bu en büyük 100 çokuluslu silah üreticisi şirket içinde de kademeler var tabiî. İlk 100’ün ilk 20’si 400 milyar dolarlık üretimin 263.42 milyon dolarlık yani yüzde 65’lik kısmını üretiyor. Geriye kalan 480 şirket ise yüzde 35’ini. Aradaki farkı görüyor musunuz?..
Beyazın da beyazı olduğu gibi, silah şirketler içinde de en büyükler, büyükler ve küçükler var.
O en büyük 20 içinde de 10 ABD’li devasa şirket var. Onların payı da 400 milyar dolar içinde 160.68 milyar dolar. Yani toplam rakamın yüzde 40’ına ABD’li çokuluslu silah şirketleri sahip. Yani en büyüklerin de en büyükleri ABD’li çokuluslu silah şirketleri.
263.42-160.68=102.74.
Bu rakam da kalan en büyük; İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya’ya ait. ABD karşısında artık ne kadar en büyüklerse…
Bu devletler içinde silah satışı sistemli olarak artan yeni emperyalist güç de Rusya.
Emperyalizmin Deney hayvanlarına örnekler
Dünyanın neresinde savaşlar varsa, emperyalist tekellerin silahları da oradadır demiştik. İşte Yemen’de süren savaş da bunun somut bir örneğidir. 28 Temmuz 2016 tarihli habere göre İngiltere, Suudi Arabistan’a bir yılda 4.2 milyar dolarlık silah satmış. Suudiler de bu silahları Yemen’in işgalinde kullanıyormuş.
Tabiî Suudilere en çok silahı satan ülke ABD’dir. Bunu da Demokrat Senatör Chris Murphy şöyle çarpıcı bir biçimde itiraf ediyor 17 Ağustos 2016 tarihli habere göre:
“(…) New York Times’ın (NYT) başyazısının başlığı “Yemen’deki kıyım sona erene kadar Suudilere silah satışlarını durdurun” idi.
“Yazıda açıkça, “meşru askeri hedefler olmayan” Sınır Tanımayan Doktorlar’a ait bir hastanenin, okulun ve patates cipsi fabrikasının Suudi Arabistan’a ait uçaklar tarafından bombalandığı söylendi.
“ABD bu kıyımın suç ortağıdır” diyen NYT, işgal koalisyonuna ABD’nin çeşitli şekillerde destek verdiğini, bunlardan birinin de silah satışı olduğunu kaydetti.
“(…)
“NYT, Connecticut’ın Demokrat senatörü Chris Murphy’nin sözleriyle başyazıyı bitirdi: “Yemen’deki her sivil kaybında bir Amerikan mührü var.” (http://gazeteyolculuk.net/dunya/new-york-times-yemendeki-her-sivil-olumunde-bir-amerikan-muhru-var.html)
Suudi Arabistan sadece Yemen’de değil, Bahreyn’de de askeri faaliyetler sürdürüyor. Sünni rejimin ayrılıkçı-mezhepçi zulmüne karşı ayaklanan Şiilere karşı da askeri birlikler gönderdi ve rejimi korudu. Bütün bunlar neyle oluyor?
Silahla.
Öyle ki bunun sonucu olarak: “Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin satın aldığı silahlar için harcadığı para bütün Batı Avrupa ülkelerinin silah harcamasından bile daha yüksek.” Ve “(…) Suudi Arabistan’da harcanan her 7 doların 1 doları silah alımına gidiyor.” (http://www.cnnturk.com/fotogaleri/dunya/en-cok-silah-alan-ve-satan-10-ulke?page=1)
Amerikalı senatör ne diyordu yukarıda:
“Yemen’deki her sivil kaybında bir Amerikan mührü var.”
Sadece Yemen’de mi?
Dünyanın dört bir yanındaki savaşlarda, iç savaşlarda, çatışmalarda ABD’nin mührü var.
İşte Irak. İşgal ederken Irak’ın yeraltı ve yerüstü bütün varlıklarını bombardımana tuttu, yıktı, yerle bir etti. Bütün servetini eline geçirdi. Petrolünü vb.lerini bir yana bırakalım, Mezopotamya’nın Tarihini de ülkesine götürüp gitti. Çaldı Irak’ın tarihini. Yağmaladı. Fiilen üç parçaya böldüğü Irak’ta mezhep ve ırk savaşlarını körükledi. Sonra da bu savaşta kullanılmak üzere Irak’a milyarlarca dolarlık silah sattı.
“IRAK’DA YOĞUN SİLAH ALIMI
“IŞİD ile mücadeleyi sürdüren Irak son dönemde yoğun bir silah alımı gerçekleştiriyor. (…) Irak geçen yıllarda yoğun bir silah alımına başladı. Özellikle ABD’nin Irak’tan çekilmesi ile beraber Bağdat yönetimi askeri kapasitesini artırma yoluna gitti. Ülkenin dağıtılmış olan hava kuvvetlerini yeniden toplamak öncelikli hedef olarak belirlendi. Bu amaç doğrultusunda ABD’den 36 adet F 16 satın alındı.
“Bunun yanı sıra Irak’a roketler; roketatarlar, tanklar ve makineli tüfekler de dâhil olmak üzere çeşitli silahlar satan ABD, Irak’ın en büyük silah tedarikçisi oldu. Ancak Irak silah alımı yaptığı kaynakları çeşitlendirdi. Nuri El- Maliki’nin başbakanlığı döneminde Rusya’dan yaklaşık 4 milyar dolarlık silah alımı gerçekleşti.” (http://www.dunyabulteni.net/haber/329886/catismalar-silahlanma-yarisini-hizlandiriyor-dosya-haber)
5 Eylül 2016
“Silah Ticareti Karşıtı Kampanya’nın açıkladığı verilere göre, Britanya dünyanın en fazla silah ihraç eden ikinci ülkesi konumunda. Britanya tarafından yapılan silah satışının 3’te ikisinin Ortadoğu ülkelerine yapıldığı belirtiliyor.
“(…)
“Silah Ticareti Karşıtı Kampanya’dan Andrew Smith, Britanya’dan silah alımı yapan ülkelerin sadece silah tedarik etmediğini, aynı zamanda siyasi destek ve meşruluk satın aldıklarını belirterek, şunları söyledi: ”Bu korkunç rakamlar, Birleşik Krallık dış politikasının tam kalbindeki ikiyüzlülüğü açığa çıkarıyor. Hükümet, daima demokrasi ve insan hakları için davrandığını söylüyor ama dünyanın en gerici rejimlerini silahlandırıyor ve destekliyor.” (http://gazeteyolculuk.net/dunya/britanya-dunyanin-en-buyuk-ikinci-silah-saticisi.html)
Böyledir bunlar. Bir yandan demokrasiden, hukuktan, insan haklarından, medeniyetten, eşitlikten, özgürlükten vb.lerinden söz ederler ama diğer yandan milyonlarca, on milyonlarca masum insanın kanını dökmekten geri durmazlar. Yani asıl olarak kalplerinde, yüreklerinde hep bu ikiyüzlülüğü taşırlar.
Türkiye de dünyanın büyük ordularından birisine sahiptir sayıca. Kalitece de belli ordularından birisi idi. İdi diyoruz çünkü artık bu özelliği kaybettirildi ABD Emperyalistleri tarafından. Önce NATO Ordusu’na dönüştürüldü. Ardından “Ergenekon”, “Balyoz” vb. operasyonlarla savaşçı subay güçlerinin büyük bir bölümünü yitirdi. Ardından 15 Temmuz çete savaşıyla birlikte de tüm muharip özelliklerini yitirdi. Bozuldu, dağıtıldı. Morali sıfıra indirildi. Bunun sonuçlarını da bugün El Bab’da görüyoruz. ABD Emperyalistlerinin ve AKP’giller’in yarattıkları IŞİD canavarına karşı kesin bir başarı elde edemiyorlar aradan geçen 4 aya karşın. Ve her gün tabutlar içinde Mehmetçiklerin cenazeleri geliyor ne yazık ki. Bombalanıyorlar, parçalanıyorlar, ancak DNA testleriyle kimlikleri belirlenebiliyor Mehmetçiklerin…
Ve habire silahlanıyor Türkiye 23 Şubat 2016 tarihli habere göre: “SIPRI: Türkiye dünyanın altıncı büyük silah ithalatçısı
“Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre Türkiye, silah alımında dünyada altıncı sırada. (…)
“(…)
“Rapora göre, 2011 – 2015 döneminde, dünyada silah ithalatının büyük kısmı Asya ve Ortadoğu ülkelerine yapılıyor. Silah ithal eden ülkelere bakıldığında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin silah alımını arttırdıkları görülüyor.
“En çok silah ithal eden ülkeler sırasıyla şöyle: Hindistan, Suudi Arabistan, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Avustralya, Türkiye, Pakistan, Vietnam, Güney Kore, Cezayir, Mısır, Singapur, Irak, Endonezya, Tayvan,Fas, Venezuela, Azerbaycan, Bangladeş.” (http://gazeteyolculuk.net/gundem/sipri-turkiye-dunyanin-altinci-buyuk-silah-ithalatcisi.html)
AKP’giller’in halkımıza ihaneti
AKP’giller hükümeti ve Genelkurmay, sık sık açıklama yapar iki konuda:
1- PKK’ye yönelik olarak, “terör unsurlarına, onların mevzilerine başarılı saldırılar gerçekleştirilmiş, uçaklarımız Kandil’i, Hakurk’u vb. yerleri vurmuştur. Uçaklarımız başarıyla üslerine dönmüştür”, diye. Ya da, “… bölgesinde çatışma çıktı, o bölgeler yoğun ateş altına alındı”, diye. Arkasından da “şu kadar terörist etkisiz hale getirildi”, diye devam eder haberler.
2- 4-6 ay öncesine kadar meşru Suriye yönetimine yönelik haberler olurdu. “Suriye’den bölgemize yönelik atışlar yapıldı. Angajman kuralları gereği misliyle karşılık verildi”, diye.
Şu sıralar, bu teranelere IŞİD eklendi. “Fırtına obüslerimiz bölgeyi vurdu. Uçaklarımız şu kadar sorti yaptı, hedefleri başarıyla imha etti, şu kadar terörist etkisiz hale getirildi”, “havadan ve karadan sağlanan yoğun ateş desteği ile” diye haberler yapıyorlar.
Bildiğimiz gibi, ABD’nin yıllardır istediği gerçekleşti ve Türk Ordusu, Suriye batağına çekildi. Türk Ordusu, şu anda kendilerinin ifadesiyle, Suriye topraklarının 20 kilometre derinliğine girmiş ve 1900 km2lik bir alanı işgal etmiş durumdadır. Dolayısıyla binlerce asker bu bölgede savaşmaktadır IŞİD’lilere karşı. Ancak bu konunun yazımızı ilgilendiren yanı, “misliyle karşılık verildi”, “yoğun ateş altına alındı”, “şu kadar mevzii vuruldu” dediğiniz anda, başta ABD olmak üzere çokuluslu silah tekellerine şu kadar parayı vermiş olduğunuz gerçeğidir. Bu silahları biz üretmiyoruz. Onlardan satın alıyoruz. Ve milyarlarca dolarlık maliyetle karşılaşıyoruz bunun sonucunda. Her “atışınız”, her “vuruşunuz” onların kârlarına kâr katıyor.
Niçin?
ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)”un hayata geçmesi için…
O yüzden biz bu tür haberleri dinlediğimizde, okuduğumuzda acı acı gülümseriz…
AKP’giller, iktidara geldiklerinden bu yana, bir yandan dört parçadaki Kürt Halkıyla aramıza kan davaları sokarken, diğer yandan da Arap Halkıyla aramıza kan davaları soktu. Irak’ta, Libya’da, seçilmiş meşru yönetimlerin ABD ve AB Emperyalistleri tarafından devrilmelerine çanak tuttu, lojistik destek verdi, saldırıların koordinasyon merkezi yaptı ülkemizi. Bunun sonucunda bu ülkelerin liderleri katledildiler ABD Emperyalistleri tarafından. Arap halkı bunu on yıllar boyunca unutur mu hiç?
Yine Suriye’de, meşru Beşşar Esad rejiminin devrilmesi için her şeyi yaptı. Halep’teki Emeviye Camii’nde namaz kılma, Musul’a Vali atama hayali kurdu. Bunun için elinden gelen her şeyi yaptı. “Kardeşim” dediği Esad’ı bir anda sattı geçti gitti. Sınırlarımızı bilimum Ortaçağcı gericilere açtı Suriye rejimini devirmeleri için.
Ama hepsi beyhude çaba oldu. Suriye rejimi devrilmediği gibi, Ortaçağcı gericileri de kademe kademe ülkesinden kovuyor. Ülkesinin bütünlüğünü kurmasına az kaldı. AKP’giller ise ortada dımdızlak kalıverdiler. El Bab’ta olduğu gibi batağa saplandılar. ABD bu: Adamı önce teşvik eder, sonra da ortada bırakır. Kendi Conileri ölmesin diye, Mehmetçiği savaşa sürdü. Büyük Reis itiraf ediyor ki, Koalisyon güçleri El Bab’ta yardım etmiyor. Tek başımıza savaşıyoruz IŞİD canavarına karşı.
Yani neresinden baksan ahmakça, neresinden baksan tutarsız, öngörüsüz, vatan ve halk düşmanı politikalar sonucu komşumuz kalmadı. Arap Halkıyla da, Kürt Halkıyla da düşman olduk. Onlarca Mehmetçiğimiz şehit oldu, olmaya da ne yazık ki devam edecek.
Ama bu devran, bu düzen böyle gitmeyecek. Son vereceğiz komşularımızla düşmanlaşmaya. Son vereceğiz halkımızın çektiği acılara. Kuracağız eşitlik, özgürlük, kardeşlik temelinde Demokratik Halk İktidarımızı.
Ve böylece AB-D Emperyalistlerini önce bölgemiz Ortadoğu’dan sonra da zalimlik yaptıkları tüm bölgelerden defedeceğiz. Ve nihayetinde son vereceğiz kardeş halklarla birlikte; Afrika’dan Asya’ya, Okyanusya’dan Amerika’ya tüm dünya üzerindeki sömürü ve zulümlerine… Ve dünyayı, ölümsüz devrimci Fidel’in dediği gibi: Sosyalist bir aile yapacağız.
And olsun ki yapacağız!