İktidarı niye isterlermiş?
Çıkar sağlamak için. Koltuk için. Makam için. Tayin için, şeflik, müdürlük için.
Bunu biz söylemiyoruz.
Kim söylüyor?
MHP’den ihraç edilen eski milletvekili Sinan Oğan.
Sinan Oğan, 23 Eylül tarihinde Hürriyet Gazetesi’nden Ahmet Hakan’a verdiği röportajda aynen şunları söylüyor:
“Bugün Türkiye’de en ezilen kesim ülkücüler.”
Niyeymiş?
“CHP’nin belediyeleri var”mış. “AKP zaten iktidarı elinde tutuyor”muş. “HDP, bölgede kendi taraftarlarını devlet kurumlarına bile taşı”mış.
Eee?..
MHP’nin bu olanakları olmadığı için:
“Şu an toplumun en dışlanmış, en mağdur edilen kesimi ülkücüler…”miş.
Yani?..
“13 yıldır çocuklarını işe koyamıyorlar, iş yapamıyorlar, memurlarsa şef olamıyorlar, çiftçiyse doğru dürüst kredi alamıyor”larmış, “öğrenciyse burs alamıyor, yurda giremiyor”larmış. “Ülkücü esnaf, iktidarın memurlarının zulmü altında”ymış…
Oysa bütün bunların olabilmesi için ne gerekiyormuş S. Oğan’a göre?
İktidara gelmeleri gerekiyormuş. Bunu da şu cümleyle ifade ediyor:
“Ülkücüler artık iktidar istiyor”muş.
Yani “ülkücüler”in “ülkü”leri neymiş?
İktidarın nimetlerinden yararlanmak!
İşe girmek, memur olmak, şef olmak, müdür olmak, kredi almak, burs almak, yurda girmek, ticaret yaparak kâr etmek…
Hak ettikleri için değil. Sadece bir partinin mensubu (taraftarı) oldukları için, o parti de İktidar olduğu için bütün bu kıyaklar yapılacakmış onlara…
Ya kendileri için ne isterler?
Ne istediklerini de Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı, “Neden Böylesine Coşarlar?” adlı makalesinde, tâ 1965 yılında gösterir. Usta’mız ciğerlerini okumuş bunların. İçyüzlerini en derinden görmüş ve göstermiş bizlere, halkımıza. (Bu makaleyi de yan sütunlarda yayımlıyoruz.)
Yok ülkücülükmüş, yok milliyetçilikmiş, yok davaymış hepsi yalanmış bunların. Bunlar kendilerine (ve taraftarlarına) maddi çıkar sağlamak için ülkücüymüş, milliyetçiymiş. Başka bir şey değillermiş.
Sözü uzatmak gereksiz. S. Oğan aslında açık sözlü davranmış ve kendi içyüzlerini, ciğerlerini açıkça ortaya koymuş. Yoksa hamaset nutukları atan burjuva ve Ortaçağcı politika esnaflarının hepsinin içyüzü budur. Ciğerleri budur.
Bakın Tayyipgiller’e. Bakın Çiller’lere. Bakın Demirel’lere. Bakın Erbakan’lara… Bakın diğerlerine. Hepsi aynı b.kun soyu değiller mi?
Hepsi iktidara gelmek için, orada en uzun süre kalmak için lağım deliğinden süpürülüp dünyalıklarından olmamak için her şeylerini satmıyorlar mı? Başta kişicil onurlarını, ahlâklarını, namuslarını… Sonra vatanı ve milleti satmıyorlar mı?..
Satıyorlar ve satarlar. Çünkü bunlar vurguncu, hırsız, talancı.
Halkın İktidarında da bunlar Tarihin çöplüğüne gönderilecekler. Ve orada lanetle anılacaklar.
Hikmet Kıvılcımlı
Seçim kampanyası açıldı. Türkiye’de hiçbir “İŞ” seçim kadar heyecan ve ter döktürmüyor. Çünkü seçim, yalnızca bir “SEÇİM” değil, aynı zamanda en büyük “İŞ”tir. Amerikalı “İş adamı”nın güttüğü anlamda bir “İŞ”, işverenin “İş Bankası”, İşçinin son yıllar Devlet zoruyla haraca bağlanışı demek olan sendikacı “Türk-İş” gibi bol kazanç getirici bir ticaret ve hava oyunudur.
Amerika’nın petrolcü akıl hocasının direktifi ile ülkemize “Çift Parti” olsun diye sokulan demokrasi, Amerika’da olduğu kadar Türkiye’de de vaktiyle Şark usulü “İbadet mahfi, rezalet mahfi” diyerek gizli kapaklı yapılan işlerin, perde yırtılarak yapılması oldu. Demokrasinin ruhu sayılan seçim şimdi açık seçik bir İŞ’tir: Ne ziraat İş’i, ne ticaret İş’i, ne sanayi İş’i, ne batakçı toprak ağalığı İş’i, ne lotaryacı bankacılık İş’i; seçim işi, seçim ticareti, seçim sanayii, seçim ağalığı, seçim bankerliği kadar kolay ve hiç masrafsız en muazzam kâr sağlayıcı değil. Kalıpları memleketi kaplamış, içleri Zeppelin balonundan daha sakin: gelenekçi görenekçi, gösterişli, afur tafurlu iri iri bezirgân partilerinin sağ olsunlar, AP’lilerin, CHP’lilerin, YTP’lilerin, MP’lilerin, (Milli Birlikçi 14’ler olmasa CKMP’lilerin) o şaşırtıcı derecede hırslı, çatlatıcı heyecanları, coşkunlukları, kıyasıya kapışmaları, hep seçim İş’inin muazzam gelirli bir Girişkinlik ve Özel kazanç oluşundan ileri geliyor.
Türkiye, küçük züğürt bir ülke. Hangi İş’e başvurursan vur: en çok yüz bin kazanırsın, belki. Suyun başını kesmiş yabancı sermayeyle ortaklığa girsen: bir milyon kesersin. Tekelci büyük bankanın dizginlerini ele geçirsen: yüz milyonlarla ancak oynarsın. Devlet bu İş’lerle kıyaslanabilir mi?
Seçimle devlet kuşu başına kondu mu: Bütçe en azından onlarca MİLYAR: En ufak Devlet Bankası, en büyük Özel Bankadan on kat aşırı sermayeli, dev Parababası. Alabildiğin kadar kredi al.
Seçimde vereceğin nedir?
Kasabadaki yıkılası evin, birkaç aylık kirasıyla, iki üç işsiz güçsüze köy köy dolaşmaları için beş on günlük çep harçlığı.
Kazandın mı: Bütün Devletçiliğimiz emrinde. Devlet Sanayii, Bankalarından aşağı kalmaz. Batılının çürüğe çıkardığı tapon makinelerin komisyonla yeni fiyatına Türkiye’ye sokuşturulması da olsa, yurt içinden en verimli büyük sanayi Devletindir. Alıcı 30 Milyon uyruklu müşterinin insafına kalmış. Tepeden inme fiyat satırınla hepsini kıyma edebilirsin ve de bütün özel kişi fabrikalarının bire beş yüz vurgunlarına öncülük edersin. Kimden korkacaksın? Seçimle geldin gık diyenin alnını karışlarsın.
Geç Büyük Millet Meclisinin başına. Bırak şu, hanedan gelirinin yirmi otuz katı olan mebus maaşını bir yana. Herkesin iki yüz elli lirayla cehenneme memur yazılmak için dilekçe donattığı ülkede, beş altı bin lira Milletvekili aylığı da para mı? Milyarlık Devletçiliğimiz avucunun içinde. Hemen bir şirket kur. Sermaye mi gerek? Gözünü aç yeter. Değme sermayeli şirket açıldı demektir. Açamazsan açılmış şirketten çok ne var bizde? Yalnız İstanbul Ticaret Odası’nda on binlerce Özel Teşebbüs İş’sizlikten ağızlarını havaya açmışlar. “Allah Allah” deyip senin gibi bir Devletlûyu bekliyorlar. Yağlı iş Devlet babada. Çık sayın bayın huzuruna Morrison Firmasının sözcüsü gibi konuş: “Özel sermayesiz millet, Allahsız millettir!” de. Paşanın sağladığı “Huzur” kendiliğinden ayağına gelir. Daha koç yiğitsen “Batıcı” değil misin? Uzat kimse görmeden elini, uluslararası milyarlık şirketlere, kendini o saat Paris’te, Kolonya’da, Londra’da, New York’ta sözü geçen “Vatansever lider” bulursun.
O zaman, gir ihalenin en domuzuna. Korkma senden ucuz teklif yapıp rekabet edeceklerden. Sayın ihale kanununun ÖZEL maddesi gereğince: ihaleyi yapan Devletlûlar: ihaleyi dilediğine diledikleri fiyatla yapıp yapmamakta SERBEST’tirler. Yerin dibinde on saat çalışan işçinin, eskici esnafın kazandığı her yüz kuruşta yirmi otuz kuruşunu vasıtasız vergi, elli altmış kuruşunu vasıtalı vergi almak için kılı kırka yaran Devletçiliğimiz, her yıl Devlet bütçesinin onlarca milyar lirasını ihalecilere kaptırırken: “Bırak yapsın, Bırak geçsin!” der, yani liberaldir, serbest, hürdür. Tarım bakanından tomruğu al, İmar bakanına sat; Sanayi bakanından demiri al, Savunma bakanına sat: alırken de satarken de yüzde yüz kâr edemezsen; Büyük Millet Meclisinde kıyameti kopar. Haddine mi düşmüş memurun senden rüşvet alması: Azli, tayini Bakanın elinde. Bakan de senin ağzına bakıyor. Sen milletçe seçilmişsin. Bakan seçilmese de olur. Bütün siyasi liderler de Onu söylüyorlar: Sen “MİLLİ İRADEYİ TEMSİL” ediyorsun.
Onun için ben hak veriyorum. Bezirgân Partiler, Seçim için ne kadar coşsalar azdır.
(Çaltı, Sayı: 129, 4 Ekim 1965)