Jeotermal Alanların İhalesi İptal edilmelidir
İzmir Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Kurulu tarafından alınan ihale kararına göre, kiralama yöntemi ile İzmir’in 16 ilçesine bağlı 103.408 hektar alanda 33 adet jeotermal saha açılması karar altına alınmıştır. Alınan bu karara göre, İzmir’in yaklaşık olarak % 8’i jeotermal saha ilan edilmiştir. Aydın ve Manisa’da yaptığı tahribat ortada iken İzmir’de de bu kararın alınması açıkça doğaya, tarıma ve halk sağlığına saldırı niteliğindedir.
Dünya nüfusunun % 17’sinin elektrik ihtiyacının jeotermal enerji kullanımı ile sağlanabileceği tespit edilmiştir. Yenilenebilir enerji kaynaklarından olan jeotermal enerjinin, fosil yakıtların yerine kullanılması, sera etkisi yapan gaz emisyonlarının azalmasına neden olmaktadır. Fakat bununla birlikte, jeotermal enerjinin kullanımı çevreye fiziksel ve kimyasal zararlı etkiler yapabilir. Bu amaçla jeotermal araştırma ve uygulamalarında gerekli olan jeolojik, jeofizik ve kimyasal bilgiler toplanmalı ve bunların değerlendirilmesi yapılmalıdır.
Jeotermal enerji prensip olarak karşı çıkılamayacak bir enerji türü olup bölgemizde, Balçova’da kent ısıtmacılığında, Seferihisar’da kamu hizmeti olarak değerlendirilmektedir. Jeotermal kaynaklar, elektrik üretimi dışında, kullanıldığında sakıncalı olmuyor ama kaynağın kullanım hakkı jeotermal şirketlere verildiğinden bu kesim elektrik üretimi için kullanıyor. Türkiye’de Jeotermal Enerji Santrali (JES) kurulumu ve faaliyeti sırasında hiçbir yasaya uyulmaması, devlet eliyle yapılmaması ve kamuca denetlenmemesi, insan sağlığı ve tarımı gözden çıkararak elektrik üretilmesi kabul edilemez.
Jeotermal enerjinin tarım alanında kullanıldığında da sakıncalar doğurduğu, yaşanarak görülen gerçekliktir.
Jeotermal enerjinin kullanılmasında yer seçimi çok önemlidir. Bu sistem yerleşim birimlerinden uzakta ve verimli araziler ile zeytinliklerin dışında kurulmalıdır.
JES’lerin saldığı buharın içinde bulunan yoğuşmayan gaz miktarı dünyada yüzde 1-2 iken, Aydın ilinde yapılan araştırmada % 21 bulunmuştur. Salınan gazlar; karbondioksit, kükürtdioksit, hidrojen sülfür, civa, amonyak, metan, etan, radon ve toryumu kapsamaktadır. Aydın ilçelerinde oluşan çürük yumurta kokusunun nedeni JES’lerin saldığı kükürtdioksit ve hidrojen sülfürdür bunlar da insan sağlığına zarar vermektedir.
Jeotermal sisteminde sağlıklı denetim yapılmadığından, JES firmaları tarafından filtre sistemi kurulmadığından, bacalardan pis koku yayılmakta, halk sağlığına zarar vermektedir. Kanser vakaları çoğalmaktadır. Kadınlarda meme kanseri, erkeklerde akciğer kanseri artmaktadır. Araştırmalara göre İzmir Bölgesinde erkek ölümü Türkiye ortalamasından % 25 fazladır. Akciğer kanseri ise % 31 fazladır.
İzinlendirme sürecinde ÇED raporu istenmesinin yanı sıra, “Sağlık Etkilendirme Raporu” istenmelidir.
Jeotermal kaynaklarının bulunduğu alanlar tarıma elverişli alanlardır. Burada, İzmir ve Ege gibi tarımsal ürünler açısından marka olmuş alanlarda jeotermal saha açmak, üreticileri aç bırakmak ve halkı sağlıklı ürünlerden yoksun bırakmak anlamına gelir.
5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu Md.3’te yer alan “Kaptaj” başlıklı kısma göre; “Akışkanın doğal olarak ve bilimsel yöntemler ve uygun araçlar kullanılarak rezervuardan yeryüzüne ulaşmasından itibaren kirlenmesinin önlenerek ve korunarak daha sağlıklı şekilde değerlendirilebilmesi için kullanım öncesi özel teknikle yapılan “toplama havuzlarında” galeri ve/veya kuyularda biriktirilmesi işlemidir.”
Toplama havuzu yönetmelikte olmasına rağmen JES firmalarınca yapılmadığından, yönetmelik hiçe sayıldığından, derelere akıtılan sudan ağır metaller araziye karışmakta ve tarımsal ürünlere zarar vermektedir.
Kaldı ki akışkanı bir tek damla dahi derelere salmamanın tek yolu; Jeotermal işletmelerce açılacak ilk kuyunun reenjeksiyon kuyusu olarak açılması, bilahare diğer kuyuların açılmasıdır. Ancak bu sistemler şirketlerce kullanılmadığı için vahşi yöntemlerle derelere ve araziye akışkan bırakılmaktadır.
Araziye karışan bu maddeler hayvancılığa darbe vurmaktadır. Özellikle büyükbaş hayvanlardan elde edilen et ve süt üretimine zarar vermektedir. Verim düşmekte, hayvanlar döle gelmemekte, düşükler ve anomali doğumlar jeotermal bölgelerinde artmaktadır.
İzmir ve Ege Bölgesi, deprem açısından riskli bölgedir. Fay hatlarının aktif ve çok olduğu bir bölgede kapasiteden fazla çekim yapılması, arazide çökmeye yol açar. Bu son derece risklidir. Jeotermal kaynakların fazla kullanıldığı arazilerde yapılan reenjeksiyon, sismik aktiviteyi tetiklemekte ve depreme sebep olmaktadır.
Her tür yeraltı rezervuarında sıvı çekimi, gözenekli alanda basınç azalmasına neden olur ki, bu, çökmeyi oluşturmaktadır. Çökme, yeraltı suyu rezervuarlarında, petrol rezervuarlarında ve jeotermal rezervuarlarda gözlemlenir.
Jeotermal sahalar genellikle yüksek sismik aktiviteli alanlarda oluşurlar. Bu durumda, tümüyle jeotermal alandan çekimle ilgili olmayan depremler sürekli olur. Düşük ölçekli mikro depremler sismik olaylardır ve sadece cihazlar ile ölçülebilir.
Deprem hakkında hamasi nutuklar atanların, deprem riski olan bölgeleri jeotermal saha ilan etmesi ne kadar halksever ve ne kadar inandırıcı olduklarını göstermektedir. Bu aynı zamanda, o bölgedeki arazilerin alım satım değerini azaltacak, gözünü kâr hırsı bürümüş olanlar arazileri ucuza kapatacaklardır.
Jeotermal sahalarda hava ölçümleri mutlaka ve peryodik yapılmalıdır. Zehirli gaz ölçümleri sınırları aşıldığında insan sağlığına ve hayvanlara zarar vermektedir.
Jeotermal şirketleri bölgemizde sabıkalıdır. 24 Ocak 2019 tarihli Ziraat Mühendisleri Odası Manisa Şubesi Raporu’nda anlatılan olay en somut örnektir:
“Manisa’nın Alaşehir İlçesi Toygar Köyü Çayiçi mevkiinde bulunan jeotermal kuyuda meydana gelen patlamadan sonra yeraltında dakikada 100 debi (100 ton) eriyik araziye akmaya başladı. Bölgede bulunan araziler bu eriyik tarafından baskın altında kaldı. İnsan sağlığı ve bağlar için büyük tehdit olan eriyik, içinde başta bor ve birçok ağır metali barındırmaktadır. Gediz Nehri’nin kolları olan Sarıkız Deresi ve Alaşehir çaylarına akmaktadır, yer altı sularına karışmaktadır. “ diye devam etmektedir.
Gördüğümüz gibi, bu korkunç olayın Tire’de olduğunu düşünelim, ki ihalede jeotermal saha ilan edilen bölgededir, üretilen incirlerin, üretilen sütün, orada besicilik yapan insanların başına geleceği siz düşünün…
İzmir; zeytini, üzümü, inciri, kestanesi ve pamuğu ile çok özel bir tarım bölgesidir. Bu ürünler jeotermalden kesinlikle etkilenecektir.
Ziraat Mühendisleri Odası 2019 İncir Raporu’nda belirtildiği gibi; “Jeotermal tesislerin buharları bölgede nem oranını arttırmakta ve ürün kalitesinde bozulmalar yaşanmaktadır. Bölgede kanser ve solunum yolu hastalıkları görülmektedir”, diyerek bu tehlikeye dikkat çekmektedir.
Tire ilçesinde 6 jeotermal saha ihaleye çıkarılmaktadır. Tiredeki tarımsal alanın % 65’ini kapsamaktadır. İşte bu olayların denetimsiz bir şekilde elektrik üretilecek diye Tire’de yapılması, Tire Ovası’nı çoraklaştırmak ve insanları yoksulluğa ve işsizliğe mahküm etmektir.
2019 yılı Mayısında çıkan Torba Yasa, Parababalarının devletçe nasıl korunduğunun ve AKP’giller’in jeotermal politikasının ne olduğunu ele vermektedir. Özgür Denizli Gazetesi’nde 21 Mayıs 2019 tarihinde çıkan habere göre:
“Hazırlanan torba yasada, JES’lere karşı dava açıp dava sonucunda haklılığının tespiti sonucu işletmenin o ana kadar yaptığı yatırım masraflarının davayı kazanana yüklenmesi bugüne kadar görülmüş bir şey değil. Örneğin bir üzüm bağına sahipsiniz ve JES’lerin yaptığınız üretime zarar verdiği için mahkemeye başvurdunuz ve mahkeme sizi haklı buldu. Bu durumda JES firması o alan için yaptığı harcamaların tamamını sizden tahsil edecek. AKP iktidarının sermaye ile el ele attığı adımlarda sermaye yararına birçok kanun çıkardığı buna karşın halkın, tarım arazilerinin ve doğanın zarar gördüğü bilinmekte. Son hazırlanan torba kanun ile JES’lere karşı dava açmaktan halkı korkutmayı ve vazgeçmesini sağlamayı amaçlayan bu yasa tasarısı kabul edildiği takdirde, Türkiye coğrafyasının tamamına yayılmış olan JES’lere sınırsız özgürlük sağlanacak. Turizm alanı veya herhangi bir doğal alan ya da koruma alanları da JES yatırımları karşısında korunmasız hale gelecek.”
AKP’giller’in jeotermal şirketleri nasıl koruduğu bu yasada açıkça görülmektedir.
“Türkiye coğrafyasının hemen her yerinde izin verilmeye başlanan jeotermal enerji santrallerine (JES) yenileri eklenmeye devam ediyor. İzmir’in Aliağa ilçesinin sanayi kirliliği ile işgal edilmesi yetmiyormuş gibi bir de JES’ler ortaya çıktı. Aliağa’nin Samurlu köyünde JES amaçlı arama ruhsatı verildi. Sondajların orman arazisi içinde yapılacağı açıklandı. Ayrıca Samsun’un Ladik ilçesinde bir adet jeotermal kaynak aramak amacıyla 1987,34 hektar alanda yapılacak olan arama için ruhsat vermek amacıyla valilikçe ihaleye çıkılacağı duyuruldu.”
Açıkladığımız nedenlerden dolayı vahşi yöntemlerle, yanlış yer seçimleriyle, standart dışı imalatlarla yapılan jeotermal enerji kullanımının zararları göz önüne alınarak ihale iptal edilmelidir. Jeotermal enerji kullanımı devletleştirilmelidir.
Ülke düzeyinde bu konuda bilimsel ve teknik çalışmalar yürütülmeli, mevzuat yeniden değerlendirilmeli, bu konuda yetkili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon kurulmalı ve kamu denetimi etkin bir şekilde yaptırım gücü olacak şekilde sağlanmalıdır. Jeotermal kuyular fen ve sanat kurallarına uygun olarak, belirli standartlar göz önüne alınarak açılmalıdır. Standart dışı açılan tüm kuyular ve işletmeler zaman geçirilmeden kapatılmalıdır. Ruhsatları iptal edilmelidir.
Tarımsal üretimi sekteye uğratacak bu ihaleden vazgeçilmesi zorunludur, diyoruz. Jeotermal şirketlerin kâr hırsı için örümcek ağı gibi her alanımızın sarılmasına ve İzmir’imizin kirletilmesine izin veremeyeceğimizi duyururuz.
Halkın Kurtuluş Partisi, insan sağlığına önem veren, doğasever, hayvansever bir parti olarak, vahşi yöntemlerle enerji üretimine karşı çıkmaktadır. Fen ve sanat kurallarına uygun olan yöntemlerin halk sağlığına ve üreticilerin ve besicilerin zararına olmayacak şekilde kullanılması ve kamusal denetimin olmazsa olmaz şart olması gerektiği görüşündedir ve bu uygulamaların takipçisi olacaktır. 02.11.2019
İzmir’den Bir Yoldaş