“Örgütlü olsak bunları yaşamayacağız”
Torunlar’a ait rezidans inşaatında asansörün düşmesi nedeniyle 10 işçi geçtiğimiz günlerde hayatını
kaybetti. Olayın ertesinde ortaya çıkan tüm kanıtlar bir kazaya değil cinayete işaret ediyordu. Söz konusu inşatta çalışan Musa Çenet yaşadıklarını, çalışma koşullarını Kurtuluş Yolu’na anlattı.
Kurtuluş Yolu: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Nerede yaşıyorsunuz? Kaç yaşındasınız? Torun Center’de ne kadar süredir çalışıyorsunuz?
Musa Çenet: Torunlar’da dört ay falan oldu. Torun Center’de çalışıyorum, Mecidiyeköy’de. İsmim Musa Çenet, Avcılar’da oturuyorum. Havalandırma işi ile uğraşıyoruz şantiyede. İşte başımıza böyle olaylar geldi. Şu anda boştayız.
Kurtuluş Yolu: Peki, buradaki çalışma şartlarınız nasıldı?
Musa Çenet: Çalışma şartlarımız… 08.00-17.00 arası çalışıyoruz. Güvenlik açısından ele alırsak, zaten asansörler hep arızalı. Yani insanların sadece o işte değil, hiç kimsenin düzenli bir çalışma şansı yok. Taşeronda olduğun için işlerin acil yetişmesi gerekiyor. Acil işlerde güvenlik önlemlerinin alınması da çok zor. Yetişmesi gerekiyor, yetiştirmek zorundasın. Taşeron sistemler hep böyle. Başka birkaç yerde çalıştım, orada da öyle idi. Sadece burada değil yani, bütün taşeronlarda böyledir. Benim kendi çalıştığım yerde dört kişi çalışıyoruz. Bizim birimimizde bir şef baskısı yok ama “bu iş bitecek” dendiği zaman, o iş bitecek. Onun şartı veya güvenlik önlemleri alarak çalışma hassasiyeti, böyle bir şey hiç kimsede yok. Onları aldığın zaman, zaten o iş bitmez. Güvenlik önlemleri ile çalışmak istediğin zaman o işi bitiremezsin, yapamazsın. Bitecekse bitecek o iş, bizde öyle. Diğerleri de öyledir, zaten hep güvenlik önlemi alınmadan çalışılıyor.
Haklarımıza gelince, bizim çocuk paralarımız var, ondan sonra asgari geçim indirimimiz var, hiçbirisini sigortadan taşeronda çalışan arkadaşların aldığını zannetmiyorum. Bizim gibi yani… Devlet ödüyor bunu, bizim şirketlerimiz, taşeronlar, bize vermiyorlar. Bizim sigorta numaralarımızdan devlet yatırabilir bunları. Devlet bize sahip çıkmaz, sisteme sahip çıkıyor, sistemine. Onu korumak için, onlara veriyor bizim haklarımızı. Bizlerde de başkaldıran oldu muydu; güle güle! Hiçbir hakkın yok. Beş yıldır çalışıyorum bir kuruş tazminat hakkım yok. Alamazsın. Girdi-çıktı, girdi-çıktı… Bu işler hep böyle. Benim için değil, tüm taşeron işçileri için böyle. Çok istisnadır tazminat verenler. İstisnadır, ben görmedim de… Bizde yok.
Kurtuluş Yolu: Torunların burada çalışan kendi kadrolu çalışanları alıyor mu tazminat?
Musa Çenet: Onlar alır, onlara verirler. Kendi bünyesindeki insanlara… Fazla değildir onlar zaten, çoğunluk değildir. Yönetici kadrolar genelde, onlar alırlar.
Kurtuluş Yolu: Siz Torunlar Center’de gerçekleşen cinayete tanıklık ettiniz mi? Yaşamını kaybedenleri tanıyor musunuz?
Musa Çenet: Şahsen tanıyorum da, iki-üç kişiyi. Öyle konuşmuşluğum yok. Çünkü 1500’e yakın işçi var orada. Biz 08.00-17.00 arasında çalışıyoruz. İşte… 17.00’de çıkmıştık, olay 19.45 civarlarında olmuş. Biz eve geldikten sonra… Ondan sonra öğrendik. Ondan sonra patron aradı, “böyle böyle oldu, gelmeyeceksiniz işe, benden haber bekleyin” dedi. Ara sıra çağırıyor, iki-üç gün çalışıyoruz, başka işi de var bizim firmanın, öyle gidiyoruz.
Kurtuluş Yolu: Sizi taşerondan çıkardılar şu anda değil mi?
Musa Çenet: Oradaki sigorta bildirimlerimizden çıkış vermişler. Yani bayramdan sonra açılırsa, onlarla (Torunlar Holding) bizim bir işimiz yok, taşeron yine bizim taşeron bizi yine oraya alabilir ya da başka bir yer alabilir. Bir şey diyemiyoruz ona.
Kurtuluş Yolu: Burada zorluklara karşı örgütlenme çalışmanız, hak arama çalışmanız oldu mu?
Musa Çenet: Çok zor! Ben başka yerlerde, mesela Forum İstanbul’da da çalışmıştım. Böyle bir şeyi, mesela yemek boykotu yapalım diye önerdim. Anlaşıyorsun, konuşuyorsun, haklarımız için, kendi haklarımız için yani, daha iyi yemek çıksın, daha iyi şartlarda çalışalım diye. İş pratiğe geldiği zaman insanlar kayboluyor. Üç kişi beş kişi kalıyorsun. Yani hep zararımıza oluyor, o birikim, o bilgi, o kültür yok işçide. Yani ülkenin en geri kalmış insanları inşaatlarda çalışıyor, eğitim düzeyi de düşük, bir şey de anlatamıyorsun. Sınıfsal örgütlenmeden zaten bahsedemezsin, öyle bir şansın yok. “Allah razı olsun” diyor, “Buna da şükür, Allah’a şükür” diyor. Böyle diyorlar, bu da bunların işine geliyor, biz de bunlarla birlikte yanıp gidiyoruz bu şekilde. Yani aylıklarımızı istediğimiz anda alamıyoruz, gününde almamız mümkün değil, biz alamıyoruz. Bir ay da gecikiyor, bir buçuk ay da gecikiyor, iki ay da gecikiyor. Biz hâlâ alabilmiş değiliz. Geçen ayki alacaklarımızı, işte bu ay bitiyor, alabilmiş değiliz. Adam diyor, taşeron, “ben para alamıyorum, size nasıl ödeyeyim?” Böyle bir gerekçeleri var.
Kurtuluş Yolu: Burada işi çabuk bitirmeye çalıştıklarından mı güvenlik sorunu oluştu? Şunu sormaya çalışıyorum, en kısa zamanda projenin teslimine mi çalışılıyordu? Yoksa projenin uzun süreceğini bildikleri halde bu önlemi almak işlerine mi gelmedi? Nasıl yaşandı bu süreç?
Musa Çenet: Valla şöyle söyleyeyim, işçiler buna duyarsız. Duyarlı olmaya kalktığın zaman azınlıkta kalıyorsun, bu da kendi başını yakıyor. Taşeron sistemi olduğu için… Biz duyarlı olsak, buna tepki koysak “biz bu asansörü kullanmayacağız” desek, bu bizim hiçbir faydamıza olmayacak. Çünkü diğerleri kullanıyor, bize de en son “güle güle” diyecekler biz ona tepki koyarsak. Olay bu, taşeron sistemi öyle zaten, kadrolu olsan böyle olmaz. Bizim de çalıştığımız blokta asansörün bir tanesi arızalı, mecbur biniyorsun. Şefler de biniyor, sadece biz değil. Yani yapmazsan olmuyor, bu böyle olmuyor. Nasıl çıkacağız biz 17-18 kat? 30 kat çıkacaksın diyelim… Bir saat sürer elindeki malzemelerle, mecbur kullanacaksın.
Bence taşerondan öte, ana firma zorluyordur bitecek diye. Çünkü bizim bir üst firmadan, bizim taşerona baskı, ana firmadan da bir üst firmaya baskı, bitecek diye… Durum bundan kaynaklanıyor. Yoksa taşeron için bir şey değişmez, taşeron parasına bakar. Kazancına bakar, daha çok kazanmaya bakar. Bütün şantiyelerde böyledir, Ali Sami Yen’de bu kaza oldu, bütün şantiyelerde böyledir.
Kurtuluş Yolu: Olaydan sonra neler yaşandı inşaatta? İşten atma olaylarını internetten, medyadan takip ettik. Hangi boyutta oldu, 1500 kişinin hepsini işten çıkarmamışlardır ama ne kadarını işten çıkardılar? Siz ne kadar haberdar olabildiniz?
Musa Çenet: Benim öğrendiğim, taşeron sistemi olduğu için, tüm birimlerde taşeron sistemi var, tüm mesleklerde… Mesela ana firma, onlara çıkışını vermezse, parasını ücretini ödemek zorunda. Ücretini ödememek için, sigortasını yatırmamak için, çıkışlarını veriyor. Bizimkini de vermişler. Böyle, diğerlerinden fazla bir bilgim yok, bizimki böyle. Biz havalandırma işi yapıyoruz, çıkışlarımız verilmiş. Patronlar bizi çağırırsa oraya gidiyoruz, başka işlerde çalışıyoruz, başka yerlerde. On, on beş gün de boş gezdik. Daha ne olacağını da bilmiyoruz, verecekler mi vermeyecekler mi? Kimsenin de söylediği bir şey yok.
Kurtuluş Yolu: Diğer çalışanların tepkileri değişik oldu mu, yeterli miydi sizce?
Musa Çenet: Çok az, çok az tepki var. Pazar günü gitmiştim ben oraya, işte basın açıklamaları falan vardı. Çok az işçi vardı. Çok az… Gelmiyorlar, korkuyorlar, işimizden oluruz diye korkuyorlar. Yoksa belki gelebilirler ama çoğu korkuyor, inşaatın içinden seyrediyorlardı. Taşeronluk sisteminde o işimi kaybederim diye, ondan da korkuyorlar, insanlar böyle sindirilmiş. Böyle sindirilmiş, yani konuşuyorsun o adamlarla… Yok. Korkuyor. Korkuyor insanlar. Bu taşeron işini dahi, bu inşaat işini kaybederim diye korkuyor adam yani. Suçlayamıyorsun da, ne sunacaksın adama? Ekmek mi vereceksin? Bu imkânımız yok ki bizim, olsa zaten orada çalışmayız. Tehlikeli olduğunu da biliyoruz. Ama işçilerde de, bizlerde de var suç, kabahat. Birlik olamadığımız için, en azından kendi birimimizde örgütlü olsak bunları yaşamayacağız. Çıkışımızı versin, hepsi versin. Hak talep edemiyorsun ama ne yapalım? Zaten hak talep etme imkânımız yok, edemiyorsun hiçbir şekilde. Zaten öyle bir talebimiz olsa, sendikalı örgütlenmemiz olsa bu bizim için mükemmel bir şey olacak da ama yok. Kabahati biraz kendimizde aramamız lazım işçiler olarak.
Kurtuluş Yolu: Basında gördüğümüz kadarıyla işçilerin kaldığı koğuşların ve kullandığı tuvaletlerin şartlarının çok kötü olduğu, diğer kadrolu personelin farklı bir tuvalet, farklı bir yemekhane kullandığı söyleniyordu. O şartları doğruluyor musunuz, nasıldı buradaki şartlar?
Musa Çenet: Öyle zaten… Mühendislerin yediği yemekler temiz ve iyi, kaliteli. İşçilerinki mümkün değil. İşçilere zaten 3-4 çeşit yemek veriyorlar, iki çeşidini yiyebilirsen amenna, yani yiyemiyorsun. Yiyen işçilerin çoğu da mecburiyetten yiyor. Biz iki çeşit ancak yiyebiliyorduk. Pilavlarını yiyebiliyorsun, diğerleri zaten yenmiyor, karmakarışık. Tuvaletleri de ne kadar temiz tutarsan tut inşaat olduğu için çamur, pislik içerisinde. Koğuşların da havalandırması var ama temiz kullanmıyorlar. Kalabalık, maalesef kalabalık. Ayrıca 14-18 yaş aralığındaki çocuklar da çalışmakta inşaatta.
Kurtuluş Yolu: Çok teşekkür ediyoruz bizlere verdiğiniz değerli bilgiler için.
Musa Çenet: Ben de teşekkür ederim.