Sahte Solun Sefaleti…
Sahte Solun Sefaleti…
Son günlerde solda birlik tartışmaları tekrar başladı. Kendini sol gibi gören ama gerçekten solcu olamayan veya olmayan pek çok siyasi hareket var. Ülkemizde 12 Eylül 1980 Faşist darbesi, tüm işçi, emekçi örgütleri ve solcular üzerinden silindir gibi geçti.
12 Eylül Faşist Darbesinden önce de siyasi hareket olarak sosyalistler arasında birliği savunuyorduk. “Faşizme Karşı Ya Birleşmek! Ya Ölüm!” temel sloganlarımızdan biriydi.
1989’dan sonra Sovyetler Birliği ve Sosyalist Kamp dağıldığında, tüm dünyada olduğu gibi bizde de sol bitti, denmeye başlandı. O yıllarda İstanbul’da adına Kuruçeşme’de toplanılmaya başlandığı için “Kuruçeşme Toplantıları” da denen “Birlik Tartışmaları Düzenleme Kurulu” Toplantıları yapılıyordu.
İki tanesine ben de dinleyici olarak katıldım. Her iki toplantıda da “Devrimci Mücadele Dergisi” adına konuşan Genel Başkanımız Nurullah Ankut ve diğer yoldaşlarımızın konuşmaları, toplantıya damgayı vuran konuşmalar olarak değerlendiriliyor; basında bu şekilde yer alıyordu. O yıllarda kendine solum diyen birçok hareket dönüşe dönüşe HDP çevresinde dalkavukluk yapan hareketlere dönüştü. Bunlar, sol adına, İşçi Sınıfı ve Emekçi Sınıflar adına hiçbir iş yapamaz hale geldiler. İşçi sendikalarında bizlere karşı sarı sendikacılarla birlikte oldular.
Kamu Emekçilerinin 1989’dan itibaren gelişen sendikalaşma sürecinde yoldaşlarımız bulundukları sendikalarda en ön saflarda yer aldılar. En büyük grevlere yine bizim yoldaşlarımız önderlik etti. Kamu çalışanları sendikalarında elden aidat toplanmasını tüm genel kurullarda önerdik. O yıllarda kendine solum diyen gruplar, buna karşı çıkıyorlardı. Şu anda devlet, sendika üyesi kamu çalışanlarına, sendikalara aidat olarak verilmesi için maaşla birlikte para ödüyor. Yani kamu çalışanları sendikaları, şu anda mali yönden devlete bağlı durumda.
Sahte Solcular ile sendikal alanda yollarımız, 2013’te Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK)’ten ayrılmamız ile oldu. Yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran 2010 Anayasa Değişiklikleri Referandumunda, KESK yönetimi “Hayır” diyemedi, boykotçulardan yana tavır aldı. Pratik olarak AKP iktidarına bu konuda destek verilmiş olundu. Aynı desteği biraz daha az olsa da Türk Tabipleri Birliği (TTB) vermiş oldu. O yıllarda en açıktan desteği de “yetmez ama evet”çiler verdi. Bunlar hem solcu, hem Avrupa Birlikçisi hem de Ortaçağcı olmuş oldular. O yıllarda Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin en çok oy aldığı illerden, en yüksek oranda evet oyları çıkmıştı. Laikliğe, Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet’e sahip çıkmayan bir teşkilat durumuna gelen KESK, bir CIA tezgâhı olan Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında da hükümeti desteklemişti. AB-D Emperyalistlerinin gözetiminde, Kürt Sorunu’nun “barış” içinde çözeceği öne sürülen Sahte Barış Sürecinin de en büyük destekçilerinden biri KESK idi. KESK yönetimindeki gruplara Lozan yerine SEVR’i savundukları için, Büyük Ortadoğu Projesi denen Yeni Sevr planlarına karşı durmadıkları için Sevrci Soytarı Sahte Sol diyoruz zaten.
Şanlı Gezi İsyanı’mızda da KESK su koyvermiştir. KESK yönetimindekiler o yıllarda Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin ağzına baktıkları için, eylemlere katılma konusunda ayak diremişlerdir. Katıldıkları eylemlerde de “Hükümet İstifa” sloganını atmayalım, demişlerdir. Açık olarak Gezi İsyanı’yla “Barış Sürecinin” tehlikeye gireceğini söylemişlerdir. Yine 17-25 Aralık’ta AKP iktidarının yolsuzluklarının apaçık ortaya çıktığı dönemlerde yapılan eylemlere destek vermek istememişlerdir. Gezi sürecine destek olmayan BDP, gezinin amblemini kendi parti (HDP) amblemi yapmıştır. Sonradan Gezi süreci güzellemesi yapmaya başlamıştır. Gezi süreci esas olarak halkın Laikliğe ve Cumhuriyet’e sahip çıkması olarak değerlendirildiği halde KESK bu değerlerin çok uzağında yer almıştır.
Son yıllarda DİSK-KESK-TMMOB ve TTB pek çok konuda birlikte eylemler yapmaktadırlar. Bu örgütler esasen başta 1 Mayıs’ları ortak olarak kutlamak için bir araya gelirlerdi. Bu birliktelik artık HDP’nin merkezde yer aldığı, diğer parti ve irili ufaklı diğer örgütlerle beraber çeşitli adlarla oluşturulan birliktelikler haline geldi. “Savaş Karşıtı Platform”, “Emek ve Demokrasi Bloku”, “Emek ve Demokrasi için Güç Birliği”. Son Kartal mitinginde “Emek ve Demokrasi Koordinasyonu” diye bir isim bulunmuş. Bu isimler sürekli değişiyor. Bu birliktelikler hep HDP’nin ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. KESK üzerinden diğer üç örgüt yönlendiriliyor.
Eylül ayından beri “Emek ve Demokrasi için Güç Birliği Platformu”ndan ses çıkmıyor. KESK’in binlerce üyesi KHK’lerle memuriyetten ihraç edilmesine rağmen, ciddi bir tepki ortaya koyamadı. Diğer örgütler de KESK’e destek veremediler. Çünkü bu süreci doğru tahlil etmiyorlar.
AB-D Emperyalistleri Yugoslavya, Irak, Libya ve Suriye’yi parçaladılar. Sıra Türkiye’de diyorlar. 15 Temmuz süreci, şu anda Suriye ve Irak’ta olanlar, sıranın Türkiye’ye geldiğini gösteriyor. Şu anda bile gerçeklere gözlerini kapatıyorlar. AB-D Emperyalistlerinin Irak’ı İşgal ettiği 2003 yılında bu dört örgütün düzenlediği mitinglerde “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol!”, ”Katil Bush bugün kaç çocuk öldürdün?” sloganları atılıyordu. O yıllarda bile HDP’nin öncülü parti olan HADEP çevresi, bu mitinglere pek katılım sağlamıyordu. Şimdi bu dört örgütün mitinglerinde ABD karşıtı herhangi bir slogan atılamıyor.
Sevrci Sahte Sol artık Sefalet dönemini yaşamaktadır. Bölgemizde AB-D Emperyalistlerinin politikalarını açıktan destekleyen HDP’nin kuyrukçusu ya da çaycısı durumundadırlar. PKK ve PYD açık olarak ABD’nin kara gücüyüz dedikleri halde, HDP de bunu savunduğu halde Sahte Solcular eveleme geveleme yapıp hâlâ solculuk adına ahkâm kesmek istemektedirler. Bunların ipliklerini tamamen pazara çıkarmamız gerek. TTB ve TMMOB gibi meslek örgütlerinde il kongrelerinde, laikliğe, Kurtuluş savaşına ve Cumhuriyet’e sahip çıkanlardan oy alıp merkeze seçildiklerinde, bu düşüncenin tam karşısında yer alan sahte solcuların gerçek yüzünü, bu meslek örgütlerinde de göstermemiz gerekiyor. Ülkemizi kara günlerin beklediği bugünlerde, solcuyum deyip AB-D Emperyalistlerinin politikalarına alet olanların umut olmadıklarını hatta ihanet içinde olduklarını tüm halkımıza göstermeliyiz.
Kurtuluş Partili Bir Kamu Emekçisi