Sarı-Ganster Türk Metal Sendikası’na ve Metal İşverenlerine tokat gibi cevap Bursa İşçisinden geldi!
Tüm Türkiye 15 Mayıs saat 00.00’da Bursa’da başlayan işçi eylemlerini konuşuyor. Metal işverenlerine ve sarı gangster sendikacılığa ayrı ayrı bir tokat niteliği taşıyan bu işçi hareketi aynı zamanda beceriksiz-kararsız sendikacılığı da bir kez daha mahkûm etmiştir.
Burada şunu da özellikle vurgulamak gerekir ki; örgütlenmeye ve bilinçlenmeye en açık ağır sanayi işçisi olan metal sektöründeki işçi, ülkemizde, Devlet-İşveren Sendikası (MESS)-Türk Metal Sendikası üçlü organizasyonuyla denetim altında tutulmaktadır. Türkiye’nin en önemli ağır sanayi-metal işyerlerinde çalışan 177 bin işçi Devlet ve işveren desteğiyle Türk Metal Sendikası’na üye kaydedilmiş durumdadır.
İşçilerin örgütlenmesinin önüne geçen gerici yasalar her seferinde bu sarı Sendikanın önünü açmış, işyeri barajı, işkolu barajı, yetki tespitleri, grev ertelemeleri, hakem kurulu kararları bu çete sendikanın büyümesine yardımcı olmuştur. İşverenle de içli dışlı olan, işverenin ekonomik durumunun işçinin ekonomik durumundan daha önemli olduğunu açıktan savunan bu sendikanın sendikal anlayışıyla binlerce işçi kölelik koşullarında yıllardır çalışmasına rağmen alınterinin karşılığını alamamaktadır.
Ancak böyle bir çalışma anlayışına modern çağda belli bir noktaya kadar dayanılabileceği aşikârdır. Sarı Sendika ve işveren kıskacındaki işçiler de dönem dönem bu ahlâksızca işbirliğine ve sömürü yöntemine karşı sesini yükseltmektedir. Bugün yaşanan, Modern İşçi Sınıfının bu başkaldırılardan biridir ve özellikle belirtmek gerekir ki, bu olay biz Proletarya Sosyalistlerini şaşırtmamıştır. İşçi Sınıfının gücüne ve modern devrimci sınıf olduğuna inananlar olarak beklediğimiz bir durum yaşanmaktadır.
13 Nisan 2015 günü, Türk Metal Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında Bosch İşçileri adına imzalanan toplusözleşme, Bursa’daki metal işçisinin Türk Metal Sendikası’na karşı tepkisini zirveye taşımıştır. 2012 yılında Bosch İşçileri, Türk Metal Sendikası’ndan kurtulmak için DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasına üye olmuş, ancak ne yazık ki işverenin baskısı ve Birleşik Metal-İş Sendikası’nın basiretsizliğiyle tekrar Türk Metal Sendikası’na geri dönmüşlerdi. Bu sendikal çekişmeden kaynaklı olarak Bosch işyerinde 38 ay boyunca işçiye hiç zam yapılmamıştı. Türk Metal Sendikası’na baskıyla tekrar üye yapılan işçiler bu kez işi sıkı tutmuş ve bu sözleşmenin yapıldığı süreci iyi takip etmiş, direngen bir tavır göstererek Türk Metal Sendikası’na haklarının alınması için baskı uygulamışlardır. Sonuçta da işçilerin Türk Metal Sendikası, göreceli olarak diğer işyerlerinden daha iyi bir sözleşmeyi Bosch İşçileri adına yapmak zorunda kalmıştır.
2017 yılına kadar devam edecek Bosch’daki sözleşme bu işyerinde tepkileri kısmen dindirirken, 2014 Aralık ayında sözleşmeleri yapılan Renault, Tofaş, Coşkunöz gibi büyük işletmelerde çalışan işçilerin tepkilerinin de açığa çıkmasına neden olmuştur. Çünkü; “demek ki isteyince daha fazla hak alınabiliyormuş”, üç yıl gibi uzun dönemleri kapsayan ve enflasyon rakamlarının bile altında kalan zam oranlarını içeren sözleşmelerin yerine yeni ve daha iyi koşullarda sözleşme yapılabileceği algısı işçiler arasında oluşmaya başlamıştır.
Bu algı, kendi içinde bir örgütlülüğü de yaratarak işçilerin, özellikle Renault ve Tofaş gibi büyük işyerlerinde, yemek boykotu ve iş çıkışlarında alkışlı protestolarla eylemlerine başlamasını sağlamıştır. 22 Nisan günü Renault Fabrikası önünde toplanan işçiler taleplerini dile getirerek, Bosch işçisine uygulanan zam oranlarının kendileri için de uygulanmasını istemiş ve dışarıda ilk kez eylem yapmışlardır. 26 Nisan günü ise bin kişiye yakın işçinin katılımıyla Bursa şehir merkezinde basın açıklaması yapılmış ve talepler dile getirilmiştir. Bu taleplerin yerine getirilmesi için de 5 Mayıs gününe kadar bekleyeceklerini, aksi durumda Türk Metal Sendikası’ndan topluca istifa edileceği ve iş bırakma eylemi gerçekleştirileceği işçiler tarafından belirtilmiştir.
İşçilerin bu talepleri karşılık bulmamıştır. Bunun üzerine işçiler 5 Mayıs’ta topluca Türk Metal Sendikası’ndan istifa etmeye başlamışlardır. Ancak işçiler polisin baskısı ve Türk Metal Sendikası yönetici ve temsilcilerinin fiili saldırısıyla karşılaşmışlardır.
Sonraki günlerde ise Türk Metal Sendikası’nın işçiye karşı devam eden baskıcı ve saldırgan tavrı işçide ters bir etki yaratarak sendikadan da istifaları hızlandırmış ve Türk Metal Sendikası daha önce Bosch işyerinde uyguladığı şiddet ve karalama yöntemiyle olayları yatıştırabileceğini düşünürken, bu taktik ters etki yaratarak daha fazla işçinin bu çete sendikadan istifa etmesine neden olmuştur. Böylelikle Renault işyerinde başlayan bu hareketlilik Coşkunöz, Mako, Delphi, Tofaş işyerlerine de sıçrayarak Sarı Sendikadan istifaların hızla artmasını sağlayarak, Türk Metal sendikası üyesi işçinin bulunduğu her işyerinin bir eylem yerine dönüşmesine neden olmuştur.
Taleplerine karşılık bulamayan işçilerin büyük eylemi ise Bursa Renault fabrikasında 15 Mayıs saat 00:00’da başlamıştır. Bu saatten beri yaklaşık 4600 işçinin çalıştığı Renault ve 5000 işçinin çalıştığı Tofaş fabrikalarında bugün için çalışma durmuş durumdadır.
İşçilerin iş bırakma eyleminde açıkladıkları talepleri; “13 Nisan’da Bosch işyeri için yapılan sözleşmedeki artış oranları her işyeri için uygulansın, işten çıkarmalar olmasın ve yapılacak protokolün uygulaması Türk Metal Sendikasına üyelik koşuluna bağlanmasın” şeklindedir.
İşvereninin tavrı ise işçiyle görüşmek yerine, işçilerin karşısına devlet yetkililerini çıkarmak olmuştur. İlk olarak Polis ve Çalışma Bakanlığı Müfettişleri, işçileri bu haklı davalarından korku ve baskıyla vazgeçirmeye çalışırken, eylemi sonlandırmak için son olarak Bursa Valisi de devreye girmiştir.
Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ise basından yaptığı açıklamayla toplusözleşmenin yenilenmesinin mümkün olmadığını ancak Türk Metal Sendikası’yla görüşebileceklerini belirterek, Türk Metal Sendikası’yla ne kadar uyumlu olduklarını bir kez daha göstermiştir. Bu açıklamalara karşı işçilerin fabrika önlerinde verdikleri yanıt ise şu ana kadar “eyleme devam”dır.
Renault fabrikası önüne Mako, Delphi ve Coşkunöz İşyerlerinden de işçiler gelirken, Tofaş’ta da Renault’ta olduğu gibi fabrika önünde direniş devam etmektedir.
Bugün itibariyle gözlemlerimize dayalı olarak olayın özeti bu.
Bir de İşçi Sınıfı mücadelemizin deneyimi ışığında kısa bir değerlendirme yapmakta fayda olduğunu düşünmekteyiz:
Bu hareketliliğinin ana nedenini, Metal İşvereni-Devlet-Türk Metal Sendikası üçlüsünün kurduğu sömürü düzenine bir başkaldırı olarak özetleyebiliriz. Hak arayan işçinin karşısına bu işyerlerinde bugüne kadar işveren değil sendika çıkmıştır. Daha fazla hak talebinde bulunan işçileri Türk Metal Sendikası tespit ederek, işverenden bu işçilerin işten çıkarılmasını istemiştir. Devlet de ya yukarda belirttiğimiz şekilde açıktan veya yargı ve bakanlık kararlarıyla, işçinin karşısında, işveren ve sendikanın yanında yer almıştır.
Ancak modern çağda modern bir sınıf olan İşçi Sınıfının sürgit böyle bir baskıcı düzene sesiz kalmayacağı aşikârdır. Modern çağ tarihi bu ve benzeri İşçi Sınıfının başkaldırı eylemleriyle doludur. İşçi Sınıfının kendisine karşı uygulanan baskıya sesiz kalınmadığını göstermesi açısından ve 2013 Haziran Direnişi’nde bile göremediğimiz halkın ekonomik taleplerinin dile getirilmesi açısından olumlu ve desteklenmesi gereken eylemlerdir bugün bu yaşananlar.
Bir de ne yazık ki Bursa İşçilerinin bu hareketliliğinin olumsuz tarafları vardır;
Bu eylemler herkesin kabul ettiği şekliyle işçilerin kendiliğinden bir hareketi olarak çıktı karşımıza. Yani işçileri tek bir hedefe kilitleyen ve aynı zamanda yönlendiren bir kurmay güç-örgütlülük, ne siyasi olarak ne de ekonomik olarak yoktur. İşçiler en fazla kendi işyerlerinde başlattıkları temsilcilik sistemi ve internet-sosyal medya olanaklarıyla birbirinden haberdardırlar. Bu nedenle işveren-devlet-sarı sendika üçlüsüne karşı hangi tavrı göstereceklerini kendi içlerinde bile belirleyebilmiş değiller işçiler. Yukarda bahsedildiği gibi, açıktan eylemi bitirin diyen devlet görevlileri bile hâlâ muteber kişilik olarak eyleme yön verebilme olanaklarına sahiptir. Hatta “işveren hakkımızı verir de, Türk Metal engelliyor.” diyen eylemci işçiler bile mevcuttur.
Bu örgütsüz yapıya ve dağınıklığa karşı ne yazık ki işçiler bu olumsuzluğu giderecek bir ikinci plana da hâlâ sahip değiller. Basında da görüldüğü üzere işçilerin kullandığı sloganlardan biri “biz Harranlıyız” sloganı. Bir komedi filminden alınan bu slogan sendikasız olmayı ve sendikalara karşı tepkiyi temsil etmektedir. Bu tepkinin de en büyük nedeni işçiyi her daim satan Sarı-Gangster sendika olduğu gibi kendisiyle bağ kuramayan ve kararlı tavır sergilemeyen diğer sendikalardır.
Örneğin 2012 yılında beceriksiz ve kararsız tavır sonucunda Bosch işyeri DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından tekrar sarı gangster sendikanın eline bırakılmıştı. Aynı tavır 1998 yılındaki işçi eylemlerinde de gerçekleşmişti. 2015 yılında MESS’le yapılan sözleşme görüşmeleri sonucunda Bakanlar Kurulu kararıyla alınan grev kararlarının ertelenmesinde de aynı geri ve beceriksiz tavır Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından gösterilmiştir. Birleşik Metal-İş Sendikası’na o dönem yaptığımız uyarının haklılığı bugün bu eylemlerle bir kez daha açığa çıkmıştır. Birkaç ay önce Bakanlar Kurulu kararına rağmen işçinin de desteklediği fiili iş bırakma eylemleri gerçekleşse bugün metal işçisinin sığınabileceği alternatif sendika olarak, Birleşik Metal-İş Sendikası dimdik önümüzde durabilirdi.
Bu basiretsiz ve beceriksiz tavrı ısrarla devam ettirmek Türkiye İşçi Sınıfına sarı-gangster sendikalar kadar zarar verdiği gibi, aynı zamanda DİSK’in de Tarihine ihanettir kanaatimizce.
Her ne kadar sarı sendikalara ve beceriksiz sendikalara olan tepkinin açığa çıkarılması bir olumluluğu yansıtsa da sendikasız olmak örgütsüzlük-dağınıklık anlamına gelmektedir. Tarih, İşçi Sınıfının ancak örgütlü ve birleşik yapısıyla mücadelede yol alınabileceğini bize gösterir. Bu nedenle sarı sendikacılardan kaynaklı işçilerin tüm sendikalara ve sendikal örgütlülüğe karşı tepki duymalarının bizi tedirgin ettiğini belirtmekte fayda vardır.
Ancak her şeye rağmen bu eylemler biz devrimcilerin, Gerçek İşçi Sınıfı Devrimcilerinin ders çıkarması gereken işçi hareketleridir. Modern İşçi Sınıfının, ancak bir noktaya kadar baskıya tahammül edeceği bir kez daha görülmüştür. 15-16 Haziran Direnişi’nde dediğimiz şekliyle; bir kez daha İşçi Sınıfı kendisini dosta da düşmana da göstermiştir. Ancak dağınık bir şekilde…
İşçileri örgütsüzlükten, dağınıklıktan kurtaracak yöntemler bulamadığımız takdirde, geçici olarak elde edilecek kazanımlar işçilerin kendiliğinden hareketleri sonucunda sağlansa bile birkaç yıl sonra bu kazanımlar sermayenin örgütlü gücü karşısında tekrar kaybedilmeye mahkûm olacaktır.
Ancak örgütlü ve devrimci bir güçle İşçi Sınıfının sermayeye karşı mücadelesinde elde edeceği kazanımlar kalıcı ve devamlı olur. Bu nedenle yapılması gereken şey İşçi Sınıfı Devrimcilerinin en geniş şekilde işçiyle bağ kurması, işçiyi örgütlemesi ve öncülük yapmasıdır. Bugünkü ölümcül eksikliğimiz kanaatimizce budur. 18.05.2015
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi