Soma için uluslararası konferans II
Somalı İşçi Tahir Çetin’in konuşması:
Öncelikle hepinize bizi unutmadığınız için teşekkür ediyoruz. 11 seneden beri madencilik yapıyorum. İlk madene girdiğim zaman şu bizim maaş bordromuz olarak buradaki sarı sendikanın gösterdiği çocuk sayıları. Aldığımız maaşlar özellikle bu sarı sendikaların bize yaptıkları bütün haksızlıklar…
İkincisi ben işe 1999 tarihinde girdim ve şunlara bakın. Bizim burada özellikle bütün hepsi yeraltında olarak gösteriliyor ama AK Parti başa gelince bizim normal yıllık tatillerimizin hepsi yerüstü olarak gösteriliyor. Ama biz yeraltı işçisiyiz. Bizim bütün haklarımızı her taraftan çalıyorlar yani. Ve bu ölçümü yapan kişi özellikle bizim şu anda arkadaşlarımızın ölümünün sebepleri.
Bizi maden öldürmedi. Bizi öldüren; devlet, sarı sendika ve taşerondur. Ama bizim en büyük hatamız işçi arkadaşlarımızın birlik beraberlik içinde olmaması. Birlik beraberlik içerisinde olsaydık bizi kesinlikle öldüremezdi. Çünkü bir yumruğun gücü daha farklıdır. Ama biz dağınıktık.
Sendika seçimlerinde bize bazı zarflar verdiler bunun içerisinde kimleri seçtiğimizi bilmediğimiz için, bazı arkadaşlarımızı başa getirdiler. Buna hem devlet göz yumdu, hem işyeri göz yumdu hem de sendika göz yumdu.
Özellikle buradan bütün dünyadaki işçi arkadaşlarımıza söylüyorum. Bizi ne devlet koruyabiliyor, ne sarı sendikalar koruyabiliyor ne de taşeronlar koruyabiliyor. Bizi bizden başkası koruyamaz. Bizim bütün işçi arkadaşlarımızın, sadece madenci demiyorum, bizi sağ partili devlet olan ve sarı sendikalardan kurtulmak için birlik beraberlik olmamız lazım. Birlik beraberlik olmadığı zaman daha nice ölümlere sebep olmak elden bile değil yani…
Biz geçen gün işyerinde işte kazadan sonra bir toplantı yaptık bütün işçi arkadaşlarımızla. Bize dediler ki (biz 4 gün işe gitmedik), 4 günde bizim kazancımız 56 trilyon. 56 trilyon bizim bütün işçi arkadaşlarımızın 4 aylık maaşı, bize bunu işveren kendi ağzıyla söyledi. Biz 4 aylık maaşımızı 4 günde çıkarabiliyoruz yani. Bu kadar para nereye gidiyor, bizim emeklerimiz nereye gidiyor?..
Bu sarı sendikalardan ve sağ partilerden kurtulmak için söyleyeceğim en son söz; bütün dünyada emekçi arkadaşlarıma söylüyorum, birlik beraberlik içerisinde olmamız lazım, bu katliamlardan kurtulmak için birlik beraberliğe davet ediyorum ve teşekkür ediyorum bütün arkadaşlarıma.
(Alkışlar… Slogan: İnadına Sendika İnadına DİSK…)
Yönetici: Şimdi sözü aramızdan erken ayrılması gerektiği için Reza Göçkün’e vereceğim.
Reza Göçkün, demin de söylediğim gibi Güney Kıbrıs’taki PEO Sendikası’nın Araştırma Daire Müdürü, İstanbullu sayılır, uzun süre İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde çalıştı. Şimdi sözü Reza Arkadaşa veriyorum.
(Alkışlar…)
Reza Göçkün’ün konuşması:
Değerli yoldaşlar PEO adına hepinizi saygıyla selamlarken, Dünya İşçi Sınıfı ile Türkiye İşçi Sınıfı ile dayanışmaya geldiğimiz için DFS’ye ve Nakliyat-İş Sendikası’na en içten duygularımızla teşekkür etmekteyiz.
(Alkışlar…)
Biz de Türkiye İşçi Sınıfı ile sadece bölgemizde değil aynı zamanda uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması açısından ortak kaygı ve ortak vizyonlarımız olduğu inancındayız.
Değerli yoldaşlar,
Bugün tüm dünyada işçilerin küresel kapitalizmin saldırısıyla karşı karşıya olduğu kritik bir zamandan geçmekteyiz. Bugün içinde bulunduğumuz uluslararası durum o kadar kötüye gitmiştir ki çalışanlar ve tüm insanlar için yaşam neredeyse bir zulüm haline gelmiştir. ABD ve AB’nin iktidardaki muhafazakâr güçleri tarafından empoze edilmeye çalışılan sözde yeni dünya düzeni uluslararası hukuk temelinde değil, ekonomik, siyasi ve askeri güçleri aracılığıyla yapılmaktadır. Toplumun kapitalist küreselleşmesi; IMF, Dünya Bankası ve neoliberal kurumlar tarafından üretilen projelerin yürürlüğe konulmasından kaynaklanmaktadır. Bu neoliberal kurumlar aynı zamanda zengin ve yoksul ülkeler arasındaki uçurumu derinleştirmekte, sömürüye ve yoksullaştırmaya öncülük etmektedirler. Aynı zamanda bu kurumların müdahaleleri insanlar arasındaki bölünmeyi arttırdıkları gibi yobazlığı da yaydığı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Kendilerine göre, kendi kendini düzenleyen sözde serbest piyasa ekonomisi adına dayatmalarla empoze edilmeye çalışılan kapitalizmin neoliberal gelişme modeli, dünya ekonomisini derin bir küresel ekonomik krizin eşiğine itmiştir. Bu kriz bahane edilerek emekçilerin uzun mücadeleler sonucu elde ettikleri kazanımlara saldırılar vahşice sürmektedir. Bu kriz, ne durup durduğu yerde ne de yanlışlıkla ortaya çıkmıştır. Bu kriz, şüphesiz insanlar arasındaki eşitsizliği arttıran kapitalizmin ve işbirlikçileri tarafından uygulanan neoliberal modellerin krizidir. Bu krizin neticesinde dünya genelinde binlerce çalışan işsiz kalmıştır, malları satılmıştır, emeklilik ve sigorta hakları imha edilmiştir, Soma örneğinde olduğu gibi iş kazaları artmıştır. Neredeyse tüm ülkelerde bu politikaların ürünlerini görmekteyiz.
İzninizle burada Soma’ya bir parantez açmak istiyorum. Soma’da olanları iş kazası olarak tanımlayabilir miyiz?
Mümkün değil. Bu açıkça bir katliamdır. Türkiyeli yoldaşlarımız hatırlayacaklardır, bundan kısa bir süre önce Türkiye medyası Soma’nın özelleştirilmesiyle birlikte kömür maliyet rakamlarını açıklamışlardı. Bu konuda rakamlarda yanılıyor olabilirim ama ton başına 140 dolar olan kömürün 24 dolara düştüğünü söylüyorlardı. Bu patronlarca büyük bir başarıydı ve aslında söylemek istedikleri kârlarını ne kadar arttırdıklarıydı.
Peki düşen bu maliyetin sonucu neydi, arkadaşlar?
Düşen bu maliyetin bedeli, işte cansız bedeni şu an toprak altında yatan 301 maden işçisi kardeşimizdir.
DSF’nin uluslararası alanda sınıf sendikacılığında emekçilerin yaşamış oldukları sıkıntıları ve sosyal haklarını korumak için emekçilerin birleşmesi ve mücadelenin güçlendirilmesi yönünde stratejiler geliştirmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Hepimiz emekçi sınıfına hiçbir şeyin bağışlanmadığı gerçeğinin bilincini taşıyoruz. Aksine bu kazanımların hepsi böyle kanlı mücadelelerle ve emekçi sınıfının şanlı direnişleriyle elde edilmiştir. Dünya Sendikalar Federasyonu sınıfsal hareketin, emekçilerin sosyal hak ve çıkarlarının korunması mücadelesine öncülük etmelidir. Çabalarını ve eylemliliklerini ikiye katlamalıdır. Böylece hem Avrupa’da hem bütün dünyada emekçi kesimlerin emeklerinin karşılıklarını alabilecekleri mücadelede kılavuzluk edebileceklerdir.
Yoldaşlar, izninizle Kıbrıs’taki durumdan da bahsetmek istiyorum. Kapitalist sistemin ve dolayısıyla Troykanın şantajlarla dayattığı memorandum politikalarının özellikle Güney Avrupa’da uygulanması aracılığıyla halklar ve çalışanlar sosyal umutsuzluğun ve az gelişmişliğin kısır gündemi içine sokulmaktadır. Kıbrıs da bundan nasibini almıştır. Ve biz Kıbrıs’ta PEO olarak Kıbrıs’ın bölünmüş bir ülke olmaya devam ettiği sürece çalışanların haklarının güvence altında olamayacağını düşünüyoruz. Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesiyle İşçi Sınıfının birlik ve dayanışma temelinde ortak faaliyetlerde bulunma talebini burada Türkiye emekçileri önünde tekrarlamaktayız.
Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak PEO, ayrılığın önündeki engelin aşılması ve tüm emek insanlarının daha iyi bir geleceğe sahip olması amacıyla çalışanların ortak sınıf mücadelesine odaklanması için Kıbrıs sorununun çözülmesini, ülkenin ve halkın yeniden birleştirilmesinin en önemli öncelik ve acil gereksinim olduğu görüşündeyiz.
Bugünlerde Kıbrıs sorununda bir hayli yol alındığı doğrudur, bu sorunun çözümü için müzakerelerin yeniden başlatıldığı görülmektedir. Bu müzakere sürecini ilkesel olarak desteklemekteyiz.
Birleşmiş Milletler’in ilgili kararında yer aldığı gibi iki toplumun siyasi eşitliğinin ve tek egemenliğinin, tek vatandaşlığın ve tek uluslararası kimliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözüm çalışmalarına istikrarlı bir şekilde bağlı kalmaktayız.
Birleşmiş Milletler’in ilgili kararlarına uygun ve iki toplum arasındaki doruk anlaşmaları çerçevesinde olan Avrupa ilkelerine, insan haklarına saygılı olacak, tüm Kıbrıslıların ortak vatanı Kıbrıs’ı yeniden birleştirecek, askersizleştirecek, özgür, bağımsız kılacak olan, üzerinde anlaşmaya varılacak olan bir çözüm çabalarına istikrarlı bir biçimde bağlıyız.
Uluslararası dayanışma ve sınıf sendikacılığı ilkelerine inanan Kıbrıslı çalışanlar, işçi düşmanı politikalar ve çalışma ilkelerinin düzensizleştirilmesine karşı Avrupa Birliği’nde ve dünyadaki tüm çalışanlarla aynı yolda birlikte çalışmaktayız.
Çalışanlar açısından bugün zor koşullarda emekçilerin dayanışması ve ortak eğilimi, neoliberal sisteme karşı koymak açısından büyük önem taşımaktadır.
Sevgili yoldaşlar, mevcut koşullarda uluslararası dayanışma ve işçilerin ortak eğilimi son derece hayati önem ifade etmektedir. PEO olarak biz de bu mücadelenin her zaman ön cephesinde olacağız. DSF’yle sesimizin daha gür çıkacağı bilinciyle Türkiye İşçi Sınıfıyla olan dayanışmamızı her zaman sürdüreceğiz.
Sömürünün olmadığı özgür bir dünya özlemiyle her zaman Türkiye İşçi Sınıfının yanında olacağız.
Yaşasın İşçilerin Birliği!
Teşekkür ederim.
Filistin (GUPW)’den Mohammed Iqnaibi’nin konuşması
Değerli yoldaşlarım ve kardeşlerim,
Filistin Genel Federasyonu adına ve onun Genel Sekreteri Haydar İbrahim adına hepinize dayanışma ve acı duygularımızı Filistin Halkı ve İşçilerinin sizinle olan dayanışmasını, sınırsız olan duygularını, Türkiye İşçi Sınıfı ve ölen işçilerin ailelerini, yoldaşlarımızı saygıyla selamlıyoruz.
Değerli yoldaşlarım, kardeşlerim,
Biz bugün dünya kapitalistlerinin vahşi bir biçimi karşısındayız. İnsanlığın hiçbir rengini ve mekânını tanımayan kapitalizmle karşı karşıyayız. Soma’da 300’den fazla işçinin hayatını kaybetmesi ve daha fazlasının yaralanmasının temel nedeni, bugün dünyada geçirdiğimiz onlarca, binlerce iş kazasının temel nedeni; dünyada var olan özelleştirme ve kâr amaçlı şirketlerin dünyayı hegemonyası altında tutuyor olmasıdır. Bunun temel nedeni bu şirketlerin, işçilerin sosyal hayatını ve sağlığını önemsemiyor olması, aynı zamanda hükümetlerin bu şirketlere karşı hiçbir tutum takınmaması. Aynı zamanda hükümetlerin hiçbir şekilde yapılması gereken kontrolleri yapmıyor olması. Hem bu firmalar hem de hükümetler bu suça ortak olmuşlardır.
Hepimiz daha fazla kazanç elde etmek isteyen şirketlerin karşısında duruyoruz. Soma Holding bu şirketlerin sadece bir örneğidir. Soma Holding kâr amaçlı olan ve İşçi Sınıfına işkence uygulayan bu şirketlerin bir örneğidir. Özelleştirmeler yapıldıktan sonra bu şirketler işçileri işten çıkarmaya başlar. Sürekli olan kontratlarını yıllık kontratlara çevirir. İşçilerin sağlığıyla ve işçilerin sosyal hayatıyla hiçbir şekilde ilgilenmez ve işi tam bir kölelik sistemine dönüştürür.
Bizler dünya işçileri olarak ruhlarımızı, ailelerimizi, haklarımızı korumak için hep beraber dayanışma içinde olmalıyız. Bizler ancak tek bir el olursak kendi onurlu hayatımızı mücadelemizle ancak koruyabileceğiz.
Bizler Filistin İşçileri olarak Soma’da hayatını kaybeden işçilerin yanında olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz. Ve bu çirkin katliamın sorumlularının kim olduğunu, bu sorumluların gerekli cezaları almaları için Türkiye İşçilerinin yanında duruyoruz.
Atılan sloganlar ya da hükümet tarafından yapılan dualar bu işçilerin ölümünü ve ailelerinin gözyaşlarını durdurmaya yetmez. Bunu durduracak şey bizlerin tek bir el olması ve omuz omuza bu mücadeleyi devam ettirmemiz, dünya çapında var olan bu özelleştirme çalışmalarını durdurmaktır.
Değerli Nakliyat-İş Sendikası üyeleri, yapmış olduğunuz mücadeleden dolayı hepinizin önünde saygıyla eğiliyoruz. Bu mücadeleyi devam ettirmenizi destekliyor, sizlerle birlikte olacağımızı söylüyoruz.
Aynı zamanda DSF’nin bu konferansı düzenlemiş olmasını ve yapmış olduğu tüm enternasyonal faaliyetleri destekliyoruz ve onun yanında olduğumuzu söylüyoruz. Aynı zamanda DSF’nin Filistin İşçileriyle olan dayanışmasını, Siyonist yerleşim politikalarına, öldürme, tutuklama ve insanların evlerini yıkma politikalarına karşı olan duruşunun karşısında saygıyla eğiliyoruz. O nedenle bizler de DSF’nin bir parçası olduğumuz için onun yaptığı tüm faaliyetlerin yanında bulunacağız.
İşçi Sınıfının şehitlerini hiçbir zaman unutmayacağız!
Yaşasın İşçi Sınıfı Mücadelesi!
Yaşasın Enternasyonal Dayanışma!
Teşekkürler.
Mısır (Metal Union)’dan Omara Ibrahim Hussein’in konuşması:
Merhabalar,
Ali Rıza Arkadaşımız ve Nakliyat-İş üyeleri, DSF Genel Sekreteri George Mavrikos, katılan ülkelerin işçi temsilcileri, değerli izleyiciler,
Elektrik, mühendislik ve maden işçileri sendikaları adına ve Mısır’da bulunan Sağlık Hizmetleri adına Mısır Halkının, Mısır maden işçilerinin, Mısır sağlık çalışanlarının sizlere olan selamını iletmek isterim.
Ve Kur’an’dan bir alıntı ya da bir ayetle başlamak istiyorum. Yani bütün ezilenler cennette olacaklar, manasında bir ayet. Manisa’da 300’den fazla işçinin ölüm haberini aldığımızda büyük bir acıyla karşıladık bu haberi. Türkiye’yi ziyaret etmeyeli uzun bir zaman oldu. Bu ziyaretimizin böyle bir ölümün ardından gerçekleşmesini istemezdik. Daha çok Mısır ve Türkiye arasındaki ilişkinin yeniden kurulmasını sağlamak için gelmek isterdik.
Takip ettiğimiz kadarıyla hükümet Soma’daki faciadan dolayı hiçbir şekilde kendi sorumluluğunu kabul etmemiştir. Bu, bölgede aslında en büyük felaketlerden bir tanesi olmuştur. Bu da hükümetin iş kazalarını önemsemediği anlamına gelmektedir. Yalnız bunun temel sebebi sermaye sahiplerinin ve kapitalistlerin hiçbir şekilde işçi haklarını önemsemiyor olmasıdır. Ve aynı zamanda işçilere hiçbir hak vermiyor olmaları.
Türkiye 19 yıldır 176 no’lu maddeyi imzalamaya yanaşmadı. Özellikle de maden işçileri için. Bu sözleşme imzalanmış olsaydı bu kadar büyük bir felaketle karşı karşıya olmazdık. Çünkü iş sahipleri işçilere karşı olan sorumluluklarını yerine getirmek zorunda kalacaklardı.
Biliyoruz ki Soma’da yaşanan felaketin en önemli sebeplerinden biri şirketin elektrik kurallarına uymuyor olması. Türkiye’de maden işçilerinin ölümleri çok fazladır. 1992 yılında Zonguldak’ta 263 madencinin ölmesi bir gaz patlaması sonucu gerçekleşmiştir. Türkiye Hükümeti yine bu olayın takipçisi olacağını söylemişti. Türkiye hükümeti o tarihten beri maden işçilerinin koşullarını değiştirmeye ve parlamentodaki sorulara hiçbir şekilde yanaşmamıştır.
Bizler Mısır’dan Türkiye’deki kardeşlerimizle dayanışmak için geldik. Çünkü bizler tek bir halkız, tek bir Tanrıya inanıyoruz ve aramızdaki ilişki güçlüdür. Aynı zamanda bu kazaya neden olan ihmali de kınıyoruz. Ve Allah’tan bu ölen işçileri şehit olarak kabul etmesini diliyoruz. Aynı zamanda onların yerinin cennet olmasını umuyoruz. Aynı zamanda Türkiyeli arkadaşlara da misafirperverlikleri için teşekkür etmek istiyoruz.
Son olarak sözümü şu ayetle bitiriyorum: iş için ölenler ya da insanların hayatı için ölenler ölümlü değildir. Teşekkür ederim.
Ali Başkan: Şimdi söz sırası Irak Sendikaları adına Hajim Kata Jabara’da.
(Alkışlar…)
Hajim Kata Jabara’nın konuşması:
Dünya İşçileri Federasyonu Genel Sekreteri, Türkiye İşçileri Sendikaları Temsilcileri, DİSK Genel Başkanı, Genel Sekreteri, tüm değerli izleyiciler selamünaleyküm ve rahmetellahu ve berakatü.
(Alkışlar…)
Irak Genel İşçileri Federasyonu adına ve Yürütme Komitesi adına ve Genel Sekreteri Saddayı Rukkun Bark adına, bu değerli konferansı izlememiz için davet etmiş olduğunuzdan teşekkür ediyoruz.
Soma’da hayatını kaybeden işçilerle beraber dayanışma göstermemiz için bu fırsatı tanıdığınız için teşekkür ediyoruz. Özellikle bu katliam ihmal ve iş koşullarının ihmalinden dolayı gerçekleşmiştir.
Aynı zamanda bizler sizlere, tüm dayanışma ve acı duygularımızı da duymanızı Irak İşçileri Federasyonu adına paylaşırken bu felakete uğrayanlarla dayanışma içinde olduğumuzu söylüyoruz.
Bizler Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu yanında olduğumuzu ve işçi sağlığı ve iş güvencesinin sağlanması için olan taleplerinin arkasında duruyoruz ve tüm alanlardaki bu faaliyetlerini destekliyoruz.
O nedenle bizler de Irak İşçileri Federasyonu olarak, uluslararası bir kanun, uluslararası bir sözleşme ve kuralların yaratılması, yazılması için talepte bulunuyoruz. İhmalden dolayı bu işçilerin ölümüne karşı bir ortak mücadele sürdürülmesi için de bir yenidünya sözleşmesi yaratmak talebindeyiz. Çünkü işçiler her şeyi üreten, her şeyi inşa edenlerdir. Ve işçilerin elleri, işçilerin teri olmasa hayat devam edemezdi. Aynı zamanda hükümetlere ve sermaye sahiplerine, onlara, işçi sağlığının ve iş güvencesinin sağlanması için yöneliyoruz ve aynı zamanda bunun üretimin daha fazla artması için önemli bir şey olduğunu söylüyoruz.
Tekrar ölen işçilerin ailelerine saygılarımızı iletiyoruz, dayanışmamızı iletiyoruz ve onlara Allah’tan sabır diliyoruz. Aynı zamanda ölenlerden Allah’ın bir affını da bekliyoruz.
Aynı zamanda Dünya İşçileri Federasyonu Genel Sekreteri’ni ve bütün komitelerini, bu konferansın gerçekleşmesi için bütün emek verenleri selamlıyoruz. Bu konferansın amaçlarına ulaşmasını diliyoruz ve İşçi Sınıfının yanında hepimizin dayanışmasını selamlıyoruz. Dünya İşçileri Federasyonu Sekreteri’ni kutluyoruz, göstermiş oldukları tüm dayanışma ve çalışmalarından dolayı.
(Alkışlar…)
Ali Başkan: Şimdi iki saat bir yemek aramız olacak, yemek ikramımız var. Ona geçmeden önce ben aramızda bulunan konukları takdim etmek işitiyorum:
DİSK Genel Başkanı Sayın Kani Beko,
DİSK Genel Sekreteri Sayın Arzu Çerkezoğlu,
DİSK Genel Başkan Yardımcısı Sayın Celal Oral,
Halkın Kurtuluş Partisi Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Halil Arabulan,
Türkiye Barolar Birliği adına Av. Abdi Pesok,
Halkın Kurtuluş Partisi İstanbul İl Başkanı Av. Pınar Akbina,
Bank-Sen Örgütlenme Uzmanı Sayın Barış Erdem,
Devrimci Sağlık-İş Örgütlenme Uzmanı Özgür Yurttaş,
Devrimci Sağlık-İş Genel Sekreteri Gürsel Kaya,
Devrimci Sağlık-İş’ten Zeynep Çelik,
Genel-İş Sendikası İstanbul 1 nolu Şube Başkanı Avrupa Yakası Mehmet Perihan.
Cumhuriyet Gazetesi’nden, Birgün Gazetesi’nden ve Dicle Haber Ajansı’ndan arkadaşlarımız aramızda
Eğitim-İş İstanbul Örgütlenme Sekreteri Ahmet Güngör aramızda.
Evet, şimdi iki saat bir aramız var. Bu iki saatlik arada hem konferansımızın sonuç bildirgesini hazırlayacağız daha sonra, iki saat sonra, saat dörtte konferansımız devam edecek.
II’nci Oturum
Ali Başkan: Söz, Kıbrıs’tan Dev-İş Sendikasından Mehmet Seyis Arkadaşımızda.
(Alkışlar…)
Mehmet Seyis’in konuşması:
Merhaba Arkadaşlar,
Bu etkinliği düzenleyen Nakliyat-İş Sendikası’nı, Dünya Sendikalar Federasyonu’nu tebrik eder ve teşekkür ederiz kendilerine, hepinizi de yoldaşça, dostça selamlarım.
(Alkışlar…)
Kısa bir süre önce, 13 Mayıs’ta, hepimizi derinden üzen ve ortak acılarımıza neden olan bir maden faciasıyla güne uyandık ve açıkçası buna kaza demek mümkün değildi. Her konuşmacının ve herkesin bildiği gibi de bir katliamdı bu, tamamen bir katliamdı. Bunu içimizde hissettik. Acınız acımızdır bunu iyi bilesiniz.
Ne yazık ki arkadaşlar, adil olmayan bir dünya da yaşıyoruz. Özellikle son 30 küsur yıldır yeni liberal politikalarla emekçilerin yüzyıllar önce elde ettiği çeşitli kazanımları, hakları sermayenin geri aldığı bir süreçten geçiyoruz ve bu her geçen günde doruğa tırmanır bir duruma gelmiştir.
Bundan 30 küsur yıl önce sermaye yeni çevresiyle dünyaya yeni şeyler vaat etti. Pembe tablolar çizerek; daha çok demokrasi, daha çok insan hakkı, refah vaat etti. Ancak yaşanan bu süreçte de bir şey çok açık gözüktü ki, daha çok demokrasi diyenler; Ortadoğu Halklarına kanı getirdiler, savaşı getirdiler, cinayetleri getirdiler. Daha refah bir dünya vaatleriyle zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaparak, hepimizin içinde insan olarak acılar yaşatan bir hayli olaya sahne yaptılar dünyamızı.
İnsanlar ekmek için, yaşayabilmek için, ölümü dahi göze alarak göç yollarına düştüler. Daha iyi durumda ülkelerin sınırlarını zorladılar. İşçiyi işçiye kırdırdılar. Çaresizlik içinde sandallarla başka ülkelere göç eden insanların cesetleri kıyılara vurdu. Kıyı ülkelerimizin hepsi de bunlara şahit oldu. Havasız konteynerler içinde ölüm yolculuklarına çıktı insanlar, çoluklarına çocuklarına ekmek sağlayacak diye daha çok refah vaat edenler yüzünden.
Ortaya çıkmıştır ki arkadaşlar, sosyal diyalog, sınıf uzlaşısı diye bir şey yok. Böyle bir şey yok! Savaşlar devam ediyor dünyamızda ve bize bu yaşananları da kader diye sunmaya çalışıyorlar, kabullenin diyorlar bize, bu sizin kaderiniz.
Soma’da yaşananlar kader mi arkadaşlar?
Gökdelenleriyle azametlerini bize göstermeye çalışanların, madenlerde yaşam odaları yapmamaları kader mi?
Tedbiri almıyorlar ama kader diyorlar bize. 1800’lü yılların çalışma ve yaşam koşullarına emekçileri geri döndürdüler. Hızla, süratle bu yolda ilerliyorlar. Doğu Blok’un dağılmasından sonra özellikle Doğu Blok’un dağılmasından sonra, sermaye, sosyalizm korkusuyla vermek zorunda kaldığı hakları artık geri alma yolunda devam ediyor, ilerliyor.
Şimdi çare ne? Bunları hep söylüyoruz, çare ne?
Çare çok açık, arkadaşlar, 1800’lü yıllarda işçiler canları pahasına çareyi buldular; örgütlendiler, kavga ettiler, mücadele ettiler bu hakları öyle aldılar.
Çare dayanışmadan geçer, sınıf dayanışmasından geçer. Sermaye-emek kavgasından hiçbir adım geri durmadan kavgayı yükseltmekten geçer. İspanya’sıyla, Brezilya’sıyla, Fransa’sıyla, kıtalarıyla ama emekçinin emekçiyle dayanışmasıyla çareyi bulabiliriz ancak. Ve bu (bugün için Türkiye’ye İşçi Sınıfıyla dayanışma içindeyiz) aynı şekilde sürekli olmalı ve tüm dünya emekçilerinin sınıf dayanışması şeklinde bir sürece gitmeli.
Çare var, arkadaşlar. Çare; boş ve süslü sözcüklere kanmadan, sosyal diyalog, sınıf uzlaşısı gibi parlak, yaldızlı sözcüklere kanmadan, bizim hangi sınıfta olduğumuzu bilmemiz ve sınıf kavgamızı yükseltmemizdedir.
Arkadaşlar, hepinize teşekkür ederiz. Türkiye İşçi Sınıfının başı sağ olsun. Hepimizin başı sağ olsun. Beni dinlediğiniz için de teşekkür ederim.
(Alkışlar…)
Ali Başkan: İtalya’dan Pierpaolo Leonardi Arkadaşımızda söz.
(Alkışlar…)
Pierpaola Leonardi’nin konuşması:
Sevgili yoldaşlar, Sayın Divan, Nakliyat-İş’ten ve DİSK’ten sevgili Yoldaşlar, herkese merhaba.
İtalyan Taban Sendikası USB adına, İtalyan İşçileri adına Türkiye’de, Soma’da çok büyük bir kayıp yaşayan arkadaşlarımıza başsağlığı, taziye dileklerini getirdim.
Soma madeninde sermaye tarafından öldürülen 301 kardeşimizi, 17 Mayıs günü Roma’da gerçekleştirilen kitlesel mitingde, on binlerce işçinin katıldığı mitingde bir saygı duruşu yaparak andık.
İşyerlerinde kaza yaşanmaz. Bu yaşananlar sermaye ve onların hükümetleri tarafından işlenmiş cinayetlerdir. Ki bu cinayetler; gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadığı için işlenmiştir. Bu cinayetler; sınıf bilincine sahip sendikaları engellemek için işlenmiştir.
Dünya genelinde sermayenin işlediği suçlar artık ölümlere ve yıkımlara neden olmaktadır. Sömürünün geldiği nokta kabul edilemez durumdadır, işçilerin hayatına mal olmaktadır. Uluslararası kurumlar adeta sermayenin elinde birer rehineye dönüşmüştür. Ve bu kurumlar gerekli güvenlik önlemlerinin alınması için faaliyetler yürütmemektedir.
Benzer bir şekilde Avrupa Birliği bugün Avrupa hükümetlerinin ve Avrupa burjuvasının safındadır. Avrupa Birliği işçinin bütün haklarını gasp etmeye, özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliği haklarını gasp etmeye çalışmaktadır. Geçtiğimiz haftalarda İtalya’da çok önemli bir kampanya başlattık. Bu kampanya kapsamında işyerinde sağlık ve güvenlik önlemlerini tartışıyoruz. Özellikle çok büyük bir çelik fabrikası olan Ilva Taranto’da bu faaliyetleri yürütüyoruz çünkü bu fabrikada, işyerindeki kirlilikten dolayı çok sayıda kanser vakası yaşanmakta ve bu kanser vakaları işyeri cinayetlerine doğru gitmektedir. Önümüzdeki haftalarda daha doğrusu Eylül ayında işyerinde sağlık ve güvenlik kampanyamızı nakliyat sektöründe sürdüreceğiz.
Örgütüm USB yani İtalyan Taban Sendikası sınıf sendikalarının görevinin işçilerin sağlığını, güvenliğini güvence altına almak olduğunu düşünüyor ve özellikle işçilere yönelik bütün saldırıları, sömürüleri, şirketlerin aç gözlülüğüne karşı işçilerin sağlık ve güvenliğini korumamız gerektiğine inanıyoruz.
Unutmak yok affetmek yok!
Şirketler kâr etsin diye arkadaşlarımızın kanı dökülmesin!
Yaşasın Nakliyat-İş, Yaşasın USB!
(Alkışlar…)
Ali Başkan: Bask ülkesinden, LAB’dan Gaizka Zuriarrain.
(Alkışlar…)
Gaizka Zuriarrain’in konuşması:
Sevgili arkadaşlar herkese tünaydın,
Ben Bask ülkesinden Bask Sendikalar Birliği’nden geliyorum. Müsaadenizle önce ülkemi ve örgütümü sizlere kısaca tanıtmak istiyorum.
Ülkemiz İspanya ile Fransa devletleri arasındadır. Yaklaşık 3 milyonluk bir nüfusa sahiptir ve Avrupa’nın en eski dillerinden birisi olan Bask dilini konuşmaktayız. Kendimize ait bir kültürümüz ve tarihimiz var. Bu nedenle nüfusumuzun büyük bir bölümü kendisini özellikle Basklı hissetmektedir. Bu politik, ekonomik, sosyal ve sendikal gerçeklik açısından tamamen farklı olduğumuzu, Basklı olduğumuzu ve Bask İşçi Sınıfı olarak kendi haklarımızı savunmak ve ulusumuzun kendi kaderini tayin etme açısından kararlı olduğumuzun bir göstergesidir.
Biz sınıf bilincine sahip sosyopolitik bir sendikayız. İşçi Sınıfının yaşam koşullarının geliştirmenin sadece sermayeye ve siyasi iktidara karşı, sermayeyi destekleyen siyasi iktidara karşı mücadeleden geçtiğine inanıyoruz.
Biz aynı zamanda uluslararası bir sendikayız. Örgütüm LAB, dünyanın neresinde mücadele eden, mücadele veren İşçi Sınıfı varsa kendi yaşamlarını ve çalışma koşullarını iyileştirmek için o mücadelenin yanındadır.
Örgütüm 2004 yılından beri DSF’ye üyedir. 2008 yılından bu yana da Uluslararası Maden ve Metal İşçileri Federasyonu üyesiyiz.
Burada bulunmamın esas nedeni, örgütüm adına Soma’da, Batı Anadolu’da hayatını kaybeden 300’den fazla madenci için baş sağlığı dileklerimizi iletmek.
Resmi kurumların bize inandırmak istediği durumun aksine bu yaşanan ölümler basit bir kazadan ibaret değil. Bir kez daha söylemek istiyorum, bu yaşananlar kamu otoritelerinin yani Türkiye otoritelerinin sorumsuzluğundan kaynaklanıyor. Biliyoruz, dünyanın pek çok ülkesinde madenlerde her yıl iş kazaları oluyor, bu kazalar durdurulamıyor. 2005 yılından bugüne yaklaşık 1000 işçi bu kazalarda hayatını kaybetti. Bu kazaların, bu olayların büyük bir bölümü teknik olarak analiz edildi, işçi sağlığı açısından analiz edildi. Bunlar sadece teknik birer olay dizisi değil. Araştırdığımız zaman gerekli işçi sağlığı iş güvenliğinin alınmadığını, özellikle madenlerde güvenlik test edilmediğini, madenlerde güvenlik önlemlerinin hatta hiç bulunmadığını, elektrik düzenin yetersiz olduğunu, acil durum planlarının yapılmadığını, gaz detektörlerinin bulunmadığını ve buna benzer çeşitli eksiklikler olduğunu teknik analizler sonucu gördük. Bu teknik analizler, eksikliklerin tespiti, aslında resmin sadece küçük bir bölümü.
Esas olarak yaşanan kazalar, yaşanan facialar üretim modeliyle, bu üretimin yönetim modeliyle bağlantılı, istihdam koşullarıyla bağlantılı. Pek çok koşulda otoriteler bu madenleri yeterince kontrol etmiyor, yeterinde denetlemiyor özellikle taşeronlaştırma gibi yöntemler bu iş kazalarını tetikliyor ve özellikle işçi sağlığı iş güvenliğinin sosyal boyutu göz ardı ediliyor. Bu tür teknik analizler, sermayenin bahanesi oluyor, sermaye sadece bahane üretiyor. Uluslararası kamuoyunu yanıltmak, aldatmak istiyorlar ve adeta bir senaryo yazıyorlar. Bu senaryo kapsamında filmin kötü oyuncusunu gösteriyorlar, onu günah keçisi ilan ediyorlar, bu senaryo sonunda her şey normale dönüyor ve sistem eskiden olduğu gibi çalışmaya devam ediyor. Ekonomi tarafsız değil, sadece basit bir matematik hesabından da ibaret değil. Daha çok siyasi iradeye bağlı. Ekonomi, siyasi iradeye bağlı.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği işçinin sosyal ihtiyaçlarıyla bağlantılı. İş kazalarının risklerini, işçi sağlığını planlarken eşitsizlikten, toplumdaki eşitsizliklerden ve sistemdeki adaletsizliklerden de bahsetmeliyiz. Madenlerde bu tür kazaların yaşanmasını engellemek için gerekli önlemleri almaları gerekiyor. Önlem almak, madenlerdeki işçi sağlığı iş güvenliği açısından elzemdir. Ama madenlerde yaşanan problemlerin çoğu gerekli önlemlerin, teknik veya örgütsel çözümlerin alınmamasından kaynaklanıyor. İş kazalarında çok kişi sağlığını veya hayatını kaybediyor, gerekli teknik ve sağlık önlemleri alınmadığı için.
Bu önlemlerin alınmaması bilgi eksikliğinden veya teknik eksiklikten kaynaklanmıyor. Bu risklerin, yaşanacak risklerin, engellenmesi gerektiğini biliyoruz. Bu riskleri, tehlikeleri azaltmalıyız bunu biliyoruz ama yine de yetkililer gerekli önlemleri almıyor.
Neden bu gerekli önlemleri almıyorlar?
Para kazanmak için, kâr etmek için. Bizi insan olarak değil de sadece para kazanacakları, sermaye biriktirecekleri bir araç olarak görüyorlar. Bizi, İşçi Sınıfını, kârlarını arttırabilecek, hesaplarını yükseltebilecekleri diğer kaynaklardan biri olarak kabul ediyorlar. Kapitalizmin, ekonomik ve politik anlamda neoliberalizm, küreselleşmenin bir model olarak alındığı büyük çokuluslu şirketlerin hâkim olduğu bir küresel düzende yaşıyoruz. Bu küresel düzende neoliberal politikaların etkileri, işçi sağlığı iş güvenliği, sosyal eşitsizlik, cinsiyetler arası eşitsizlik ve halkların, insanların yönetimlere katılmalarını etkiliyor. Güvencesizlik hayatın her alanında kazaları, hastalıkları getiriyor.
Örgütüm LAB adına bütün Türkiye İşçi Sınıfını özellikle Soma’da hayatını kaybeden madencilerin ailelerini bir kez daha selamlıyorum, taziye, baş sağlığı mesajlarımızı bir kez daha iletiyorum.
Baş sağlığı mesajlarımızı ilettiğimiz gibi aynı zamanda adalet çağrımızı da yineliyoruz. Bu olayın sorumluları derhal yargılanmalıdır. Sorumlular arasında şirket olduğu gibi, gerekli denetimleri yapmayan siyasi iktidar, siyasi yönetim de vardır. Bu olayda işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin yetersizliğinin aynı zamanda siyasi bir boyutu vardır, bu siyasi sorumlularda yargılanmalıdır.
Son olarak Türkiye İşçi Sınıfına, Türkiye’deki sendikalara bir kez daha çağrı yapıyoruz. Bu suçu işleyenlerin peşinden gidelim, İşçi Sınıfının haklarını, çıkarlarını kendi kârlarının, ticari çıkarlarının üstünde gören şirketlerin peşinden gidelim, onlardan hesap soralım.
Madenci Ölümlerine Son!
Yaşasın Madenci İşçilerinin Mücadelesi!
Ali Başkan: Önce İsveç SEKO Sendikasından Olle Persson, daha sonra da İsviçre DSF’den Esteban Munoz’da söz.
Olle Persson’un konuşması:
Türkiyeli kardeşlerim, kız kardeşlerim,
Sizlere İsveç Metal İşçilerinin selamlarını getirdim, emin olun ki sizlerle beraberiz, sizlerle omuz omuzayız.
(Alkışlar…)
Elbette Soma madeninde hayatını kaybeden işçilerin yakınlarına, dostlarına ailelerine de taziye mesajları getirdim ülkemden.
Kapitalizm yüzünü nerede gösterirse göstersin yoksulluk ve ölüm getiriyor. Yoksulluğu ve ölümü durdurmak için gelin hep beraber bu oyunu bozalım. İşyerlerimiz, fabrikalarımız hayatımızı kazandığımız yerler olmalı, hayatımızı kaybettiğimiz, öldüğümüz yerler değil.
İfade özgürlüğünüzü kullanamadığınız, kendi adınıza konuşamadığınız zaman emin olun biz sizin yerinize konuşacağız. Kendi haklarınız için eylem yapamadığınız günlerde biz sizin için eylem yapacağız. Greve çıkmanız gerektiğinde, hakkınızı kullanamadığınız günlerde gerekirse biz sizin için grev yapacağız, her zaman yan yana, omuz omuza olacağız.
(Alkışlar… Slogan: Yaşasın Sınıf Dayanışması…)
İsviçre’den WFTU Temsilcisi Esteban Muñoz’un konuşması:
Değerli arkadaşlarım,
Soma’da hayatını kaybeden işçilerin aileleri, arkadaşları ve meslek arkadaşlarıyla tam bir dayanışma göstermek için buradayım. İşçi Sınıfına karşı yapılan bu büyük felaketin karşısında ben de sizinle beraber duruyorum.
Ben İsviçre’de yaşıyorum ve Dünya Sendikalar Federasyon’un Koordinasyon Ofisi’nde çalışıyorum. Aynı zamanda ben Şili politik mültecilerinin bir çocuğuyum. Ve ben de Şili’nin güneyinde bir karbon maden işyerinde çalışıyorum.
Şili’de metal işçilerinin çok fazla hikâyeleri var, trajedileri var, katliamları var, özellikle de sendikalarını oluşturmak için mücadele yürüttükleri 20’nci Yüzyılın başlangıç yıllarında. Ama bütün bu hikâyeler, bütün bu trajediler bir önceki yüzyılın yaşantılarıydı. Ve yeni yüzyılda hâlâ Soma gibi felaketler yaşıyor olmamızda hiçbir neden yoktur. Hiçbir şekilde bir işçinin, yeniden bir işçinin kapitalist sistem için ölmesini asla kabul edemeyiz.
Bizler ülkemizde emperyalizmin bu kadar yayılmasını, özellikle de Ortadoğu’da, Avrupa’nın etrafında ve Latin Amerika’da bu kadar provoke edici büyük felaketlere yol açıyor olmasını gerçekten endişeyle izliyoruz. Emperyalizm, halklar arasında savaşlar çıkarmaktadır ve aynı zamanda işçilerin sosyal haklarının karşısında durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Bu kapitalist sistemi bitirmek için ancak ve ancak İşçi Sınıfı birleşmeli, kendini sosyal organizasyonlar içerisinde bulundurmalı, mücadelesine devam etmelidir. Bizler duyuruyoruz ki İsviçre’de bir enternasyonal ya da uluslararası bir komitede; işçilerin hayat, sağlık ve güvenlik haklarını savunmak için bir komite oluşturmuş durumdayız.
Cenevre’de bulunan federasyonun bu ofisi ya da koordinasyon komitesi, özellikle işçileri desteklemek ve aynı zamanda işçi hareketini desteklemek için İsviçre ve uluslararası organizasyonlara, Birleşmiş Milletler uluslararası iş organizasyonlarına, gruplarına bilgi vermek amacıyla kurulmuştur.
Daha fazla trajedi yaşamamak için kapitalizme karşı birleşelim.
Zafere kadar direniyoruz!
Kolombiya Yurtsever Hareketten (Marcha Patriotica) Aurora Gonzalez’in konuşması
(Alkışlar…)
Değerli kadın ve erkek yoldaşlarım,
Bizler Kolombiya’da 2000 sosyal ve politik organizasyonun bulunduğu Sosyal Politik Hareket Marcha Patriotica Hareketinin bir parçasıyız. Marcha Patriotica Hareketi adına hepimiz hükümetin ihmalinden dolayı ölen Soma İşçileri için ve Soma işçilerinin aileleri ile dayanışmak için buradayız. Dayanışma mesajını size iletiyoruz.
(Alkışlar…)
İşçiler artık vahşi kapitalizmin, vahşi sermaye sahiplerinin ve hükümetlerinin daha fazla kâr biriktirmeleri çin bir kurbanı olamazlar.
Aynı zamanda bu uluslararası konferansı düzenleyen Uluslararası Delegasyonlarının yeterli, modern ve tam bir iş güvenliği sağlamak için çalışmalarından dolayı selamlıyoruz.
Kolombiya’da tam da Türkiye’deki gibi metal işçileri çok kötü koşullar altında yaşıyorlar. Kolombiya, dünya çapında denetim maddesini ihlal eden 25 ülkenin listesi içerisinde bulunuyor. Aynı zamanda bu 176 nolu sözleşmeye hâlâ imza atmış yani işçi güvenliği için olan sözleşmeye imza atmış değildir, Türkiye gibi.
Kolombiya’da 300 bin metal işçisi iş denetiminden uzak bir şekilde çalışmaktadır. Kolombiya Ulusal Metal İşçileri Komitesi’nin verilerine göre her gün 39 iş kazası gerçekleşiyor, haftada 3 işçinin ölümüne yol açıyor bu kazalar. Bu da işçilerin yaşadığı sağlık sorunlarının yanında bir hiç kalıyor.
Kolombiya’da bu sorunsalın yanında daha fazla başka sorunlar da yaşıyoruz çünkü Kolombiya’da sendikal hareket özgür değildir. Kolombiya’da politik rejimin karşısında durmak yasaktır ve o nedenle işçilerin haklarının yanında, işçilerin haklarını savunmak için çalışan sendikacılar bu hükümetle ya da bu devletle karşı karşıya kalıyor.
Bu devletin şiddetiyle ya da kullandığı şiddetle beraber neoliberalizm politikalarının uygulanmasıyla işçilerin sadece % 4,5’i sendikaya üye olmuş durumda. Bu da Latin Amerika’nın en düşük oranını temsil ediyor. Diğer geriye kalan işçilerin % 95,5’i bir sendikaya katılma hakkına sahip değiller, çünkü bütün bunlar bir taşeron sistemiyle çalışıyor. İşçilerin % 68’i Kolombiya’da informal sektörde yani resmi olmayan sektörde çalışıyorlar ve geçinmek için, hayatta kalmak için gerekli miktarın çok daha altında maaş alıyorlar. Aynı zamanda Kolombiya’da bu düşük oranların yanında Kolombiya sendikacılarının öldürülmesi de büyük oranlara sahip. Nisan 2001 yılından 2004 Şubat ayına kadar Kolombiya’da 73 sendikacı suikasta uğrayarak öldürülmüştür. 1970 yılından bu yana 953 sendikacı devlet tarafından öldürülmüştür.
Sendikacılara uygulanan suikastlardan söz ederken bunun yanında aynı zamanda işçilere, sendikaya üye olan işçilere de suikast uygulanmaya devam ediyor. Buna örnek olarak 2013 yılında 21 çiftçi, 21 ziraat işçisi katledilmiştir. Aynı zamanda 215 tarım işçisi yaralanmış ve 600’ü tutuklanmıştır. Tarım işçilerini savunmak için araya giren ve koşan birçok sendikacı tutuklanmıştır. Bunların arasında Huber Ballesteros da var. Aynı zamanda Kolombiya Ulusal Kurtuluş Komitesi’nin bir parçası, Dünya İşçileri Federasyonu’nun bir üyesi olan bu yoldaşımız, 9500 tutukluyla beraber Kolombiya hapishanelerinde durmaktadır. Ama şüphesiz bütün bu koşullar altında Kolombiya Halkı sokaklarda mücadele etmektedir, hâlâ kendini organize etmektedir ve işçiler için yeni alternatif bir umut oluşturmaya devam etmektedir.
(Sloganlar… Baskılar Bizi Yıldıramaz…)
Ne işkence, ne sürgün ne de ölüm; hiçbiri halkımızı susturamaz. Çünkü bizler hâlâ inanıyoruz ki dünya emekçileri bizimle beraber, bizimle dayanışma gösteriyor. Türkiye ve dünya işçilerini bizim “Yo Te Nombro Libertad” kampanyamızı yani “Sizin Adını Özgürlük Koydum” kampanyamızı desteklemenizi, Huber Ballesteros, yani tutuklu olan sendikacı ve onun 9500 tutuklu yoldaşının serbest bırakılması için bize destek vermenizi rica ediyoruz.
Sizlerden talebimiz Kolombiya’da politik tutsakların olduğunu bilmeniz ve bunu dünyaya yaymanızdır. Aynı zamanda Kolombiya politik ve sosyal hareketinin ne kadar baskıya uğradığını takip etmeniz ve bunu dünyaya duyurmanızdır. Ve şu an Havana’da yani Küba’da yürüyen, hükümet ile muhalefet arasında ya da muhalif ordu arasında yürüyen barış görüşmelerini desteklemek ve tam bir sosyal barışı sağlamak için desteklerinizi istiyoruz.
Yaşasın Enternasyonal Dayanışma!
Huber Ballesteros ve onun 9500 tutuklu yoldaşının serbest bırakılması için mücadelemize devam ediyoruz. Tam 2’nci Bağımsızlık hakkımızı kazanana kadar yürümeye ve mücadeleye devam edeceğiz.
Yunanistan (PAME)’den Spyros Drivas’ın konuşması:
(Alkışlar…)
Atina’nın merkezindeki bir meydanda PAME’nin bir panosu var. Bu panoda bir Yunan şairin dizeleri var:
Biz ki evleri yapıp ev sahibi olamayan
Biz ki ekmeği fırında pişirip ekmeğe muhtaç olan
Biz ki kömürü ocaklardan çıkarıp kışın kömür alamayan
Biz ki hiçbir şeyin sahibi olamayan kişiler olarak
Bu dünyayı almaya geliyoruz…
(Alkışlar…)
Bu katliam uluslararası çapta, bir nevi dünyada sınıf mücadelesi veren sendikalar içerisinde büyük bir yankı uyandırmış ve kınamaya sebep olmuştur. Ki bu şunu gösteriyor; hiçbir şeye sahip olmayan şu anki işçiler, önümüzdeki dönemde her şeyi eline alıp kendi zenginliklerinin kendilerine ait olduğunu ispatlayacaktır. Ben de bir kez daha buradan bildirmek istiyorum, bu bir cinayet, bir katliamdır. Her kim bize bu Allah yazgısıdır ya da kaderdir derse yalan söylemiş olur. Biz bunu bir kez daha burada belirterek sendikamızın bunun peşini bırakmayacağını, üstünü kapatmayacağını, bu mücadeleye devam etmek gerektiğini hissediyorum ümit ediyorum.
Özelleştirme politikasını savunan hükümetler, sermayenin politikasını savunan hükümetler, bu zihniyetler kâr hırsı için yapılan bütün bu katliamın suçlusudurlar. Bu katliam 301 kardeşimizin hayatına mal olmuş, yüzlercesi sakat kalmış ve 400’den fazla çocuk öksüz kalmıştır.
Mavrikos Yoldaş’ımın belirttiği gibi dünyada yaklaşık 2.5 milyon insanın hayatını kaybettiğini belirtmek istiyorum ILO’nun verdiği verilere, bilgilere göre. Ben de buradan bir kez daha söylemek istiyorum Avrupa’nın demokratik zenginliğin yeri, iş sağlığı güvencesinin yeri olduğunu söyleyenlere; 160 milyon insanın sakat kaldığı, birçoğunun da öldüğü Avrupa kıtasında hangi cevabı vermek lazım?
Biz sınıfsal mücadele veren sendikaların önceliği, işçinin yaşam hakkı olmalıdır. Bunu her alanda uygulayabilmek için bütün sendikaların, İşçi Sınıfı mücadelesi veren sendikaların bu alanda kendilerini geliştirip işçileri büyük patronlara yem ettirmemeleri gerekir.
Yanlış değilsem Soma Holding’in sahibi olaydan biraz daha evvel üretim maliyetinin düşürüldüğünü, % 90 oranında düşürüldüğünü söylemişti. Ama daha sonra olan Soma olayı gösterdi ki, bunun sonucu bir felaket olmuştur. Soma’daki katliamı yaşayan kardeşlerimizin bizim için bir alarm sistemi olması gerekir ki her an, her zaman hazır olmalıyız.
Tabiî bunların başında sarı sendika dediğimiz sendikalar var. Bu bizim açımızdan çok önemli bir olgudur, Bir an önce işçilere bunun doğru olmadığını, gerçeğin ne olduğunu anlatmamız gerekir. DSF’nin dile getirdiği gibi, biz sınıf mücadelesi veren sendikaların Soma’da yaşanan olaylarda hayatını kaybeden, katliamda hayatını kaybeden işçilerin yanında dayanışma halinde olduğumuzun bilinmesi gerekir. Bu katliamı affetmemeli ve unutmamamlayız.
Bir an önce işçinin hayatı için alınması gereken uygun çağdaş önlemlerin alınmasını sağlamalı ve özelleştirmeye karşı mücadeleye güç katmalıyız. Bu düzen olduğu sürece maalesef bunlar yaşanacak. Eğer biz bunları; işçinin hayatını, iş güvenliğini ön plana çıkarmazsak birlikte, birleşik bir yeni düzen için mücadele vermezsek, çokuluslu şirketlere karşı mücadele etmezsek, maalesef bizi yok edecekler. Biz bunlara karşı beraberce işçi Sınıfı mücadelesi vererek karşı koyup, gücümüze güç katmalıyız.
Yaşasın İşçi Sınıfının Dayanışma Birliği!
(Alkışlar… Sloganlar… İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek… Yaşasın Halkların Kardeşliği…)
Konuşmalar bitti ve bir sonuç bildirgesi hazırlandı. Hem Türkçesi hem İngilizcesi okunacak. Türkçesini okumak üzere İlhami Arkadaşımıza sözü veriyoruz.
(Sonuç Bildirgesi okunur.)
Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun kapanış konuşması:
Sayın katılımcılar, Dünya Sendikalar Federasyonu’nun çok değerli Genel Sekreteri Mavrikos Yoldaş’ımız, diğer ülkelerden gelen yoldaşlarımız;
Konferansımızın Sonuç Bildirgesi okundu, hepimizi ifade eden bir sonuç bildirgesi olduğunu düşünüyorum.
Bugün bu konferansın tarihsel bir anlamı oldu. Kısa bir sürede örgütlemeye çalıştık, sendikamız açısından da, Nakliyat-iş Sendikası açısından da, ilk defa böyle bir uluslararası konferansı örgütlemeye çalıştık. Bir takım eksikliklerimiz kuşkusuz olmuştur ama bu konferansın yapılmış olması bile tek başına önemli bir mesaj olmuştur.
Konferansın içeriği şu bakımdan önemli; Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük işçi katliamı karşısında, dünyanın değişik ülkelerinden işçi örgütlerinin göstermiş olduğu refleks ve dayanışma, aslında soyut bir söylemden somut bir söyleme dönüşmüş oldu. Gerek bildirgeyle ifadesini bulan değerlendirmeler, gerekse bildirgenin sonucunda oluşanKomitenin yaratılmış olması önemli bir mesajdır. Çünkü burada yapılan konuşmaları, değerlendirmeleri bizimle burada olan, Soma’dan gelen işçi kardeşlerimiz Soma’da anlatacak. Dünyanın dört bir tarafından, binlerce kilometre uzaktan gelen insanlar burada, Soma’daki işçi kardeşlerimizle dayanışma için buraya geldiklerini anlatacaklar ve bu önemli bir mesaj olacak onlara.
(Alkışlar…)
2 gün önce biz de Soma’daydık. DİSK’in bir etkinliği dolayısıyla Soma’daydık. İşçilerin mezarlarına gittik, oraları ziyaret ettik. Soma’da resmi rakamlara göre ölen 301 maden işçisi arkadaşımızın 432 tane çocuğu babasız kalmıştır. 432 çocuktan bir kısmı “Babalar Günü” dolayısıyla babalarının mezarlarına mesaj bıraktılar, karnelerini alıp mezarına getirdiler. Gerçekten her aile, eşini ziyarete gelen dul kadınlar kendi içinde yaşanan bir insanlık dramı…
Hepimizin bildiği gibi yine burada konuşmalarda da değinildi; geçtiğimiz yıl Bangladeş’te bine yakın tekstil işçisi, belki ayda 50-60 dolar ücretle çalışan tekstil işçisi de uluslararası tekellerin daha fazla kârı uğruna iş cinayetine kurban gitti. Orada da bir katliam yaşandı, Bangladeş’te yaşandı bu katliam. Ama burada sorun ortak; karşımıza sermayenin azgınca daha fazla kâr, kâra doymamacasına kendi kapitalist düzenini sürdürme amacı var.
Aslında tüm toplumsal olaylar dünyada birbirine bağlı. AB-D Emperyalistlerinin Irak’taki işgalinde ölen milyonlarca insan var. Yine emperyalist bir komplo ve saldırıyla karşı karşıya kalan Suriye Halkından on binlerce insanın ölümü, yüz binlerce insanın oradan sürgün edilmesi ve Suriye Halkının gerçekten takdire şayan bir şekilde emperyalizme karşı direnişi, dünyanın değişik bölgelerinde yaşananlar, aslında kapitalist düzenin, insanlığın ve İşçi Sınıfının üzerindeki baskı ve zulmünün göstergesi.
Biraz önce yoldaşlarımız da anlattılar Kolombiya’da yaşananlar, Bask bölgesinde yaşananlar, Yunanistan’daki işçi ve emekçilerin yaşamış oldukları sorunlar, Danimarka’da, Bahreyn’de diğer işte Irak’taki işçi kardeşlerimizin yaşamış oldukları sorunlar ortak. Bundan dolayı da ortak bir mücadeleyi örgütlemek ve bu ortak mücadelesinde WFTU’da somutlaşan sınıf sendikacılığını devam ettirmek gerekiyor.
Sürdürülmeye çalışılan kapitalist, ekonomik ve siyasi zulmün bir parçası haline gelen sendikal düzene karşı sınıf sendikacılığı mücadelesi aslında İşçi Sınıfı ve dünya halklarının geleceğidir.
Bu mücadeleyi başaracağız. Zafer bizim olacak, Dünya İşçi Sınıfının ve ezilen sömürülen halklarının olacaktır!
(Alkışlar…)
Sizleri burada ağırlamaktan onur duyuyoruz. Hepinize bir kez daha teşekkür ediyoruz.