Umut Oran’a HKP’nin cevabıdır: Memleketi Amerikan Ajanları Cumhuriyeti’ne çevirdiniz be satılmışlar
Umut Oran’a HKP’nin cevabıdır:
Memleketi Amerikan Ajanları Cumhuriyeti’ne çevirdiniz be satılmışlar
En büyüğünüzden başlayalım. Tayyipgiller’in AKP’sinden…
Namuslu araştırmacıların yazdığı yığınla kitap, bu partinin bir ABD projesi olduğunu açık, somut kanıtlarıyla ortaya koymuş bulunmaktadır. Alın Ergun Poyraz’ın kitaplarını. Alın Merdan Yanardağ’ın kitaplarını. Alın Soner Yalçın’ın kitaplarını. Ve de hatta şu anda yazdıklarını yalayıp yutarak Tayyipgiller’e hizmetkârlık yapan Nasuhi Güngör’ün “Yenilikçi Hareket” adlı kitabını.
Namuslu aydınlar zaten bilmektedir Tayyipgiller’in ve AKP’nin CIA-MOSSAD devşirmesi bir hareket olduğunu, onlar tarafından oluşturulduğunu, Türkiye’nin tepesine getirildiğini ve on küsur yıldan bu yana onların emperyalist, Siyonist çıkarlarına hizmetkârlık ettiğini.
Bunları geçelim de tek bir örnekle yetinelim isterseniz bu konuya ilişkin olarak. Merkez Parti Başkanı Abdurrahim Karslı’nın bugüne dek yalanlanamayan açıklamalarını konu edelim.
“AK PARTİ BİR PROJE PARTİSİDİR”
“Abdurrahim Karslı: Yok yineleyeyim. Bir grup gazeteci arkadaş, bizim de kurucu arkadaşlarımız ile birlikte benim evimi ziyarete geldiler. Yemek yedik, sohbet ettik. Sohbet esnasında, bizim Medya ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Şeyda Açıkkol, bir soru sordu. Dedi ki gazeteci ve hazırda olan arkadaşlara;
“1- Ak Parti ile ilgili düşünceniz nedir bu gelinen noktada?
“2. Biz yeni bir parti kurduk Merkez Parti ile ilgili ne düşünüyorsunuz”
“Orada muhtelif arkadaşlar vardı, demin yukarıda ismini söylediğim Ak Parti’ye çok hizmet eden, fikir babası, halen içinde olan, çok müdafaa eden gazeteci yazar, benim de eskiden beri tanıdığım, düşünce insanı olarak bildiğim Abdurrahman Dilipak da vardı. Hatta benden yaşça büyük olduğu için ben ona ağabey diye hitap ederim. O da orada vardı. Bu soruya mukabil işte insanlar fikrini söylerken o da fikrini söyledi. Dedi ki “Ak Parti ben de bunu çok da yazdım” dedi, “saklamaya gerek yok her yerde de bu mevcut” dedi. “Ak Parti bir proje partisidir” dedi. “Ne projesi?” dediler. “Bir tarihte, 90’lı yıllarının başından sonra küresel güçler, emperyalist güçler bunun içinde ABD, İngiltere, İsrail falan Türkiye’ye gidip gelmeye başladı. Bizlerle de görüşmeye başladı. ‘Niye gelip gidiyorlardı?’ dediler. Bundan sonra Türkiye’de siyasal İslamcılar ile birlikte çalışmak istiyoruz. Çünkü yükselen trend siyasal İslam. Çünkü, Erbakan hoca ve ekibi gittikçe yükselen trendde puan almaya başlamış. Biz sizinle çalışmak istiyoruz biz anlaşma yapalım” yani kendi anlattı.
“Cem Özer: Neden Erbakan Hoca madem yükseliyor onunla anlaşma yapmıyorlar?
“Abdurrahim Karslı: Erbakan hocaya teklif etmişler. Hatta bunu da söyledi. “O kabul etmedi” dedi. Yani nasıl bir anlaşma?
“Anlaşma şu:
“1. Biz sizi iktidara taşıyalım.
“2. Size iktidarda sorun çıkaracakları opere edelim.
“3. Size gerekli finansal destekleri getirelim.
“Cem Özer: Yani o zaman kabul ediyor ameliyatı. Memleketi üzerinde kendine yana olursa ameliyatı kabul ediyor…
“Abdurrahim Karslı: Tabiî.
“Cem Özer: Ben memleketin üzerinde ameliyat yaptırmam derken, o zaman yaptırıyor.
“ERBAKAN’A TEKLİF ETTİLER KABUL ETMEDİ
“Abdurrahim Karslı: Demiyor tabiî. Yani Erbakan hoca bunları kabul etmiyor. Ama Erbakan hocanın ekibi şimdi Ak Parti’yi kuranlar bunu kabul ediyor. Bunun içinde de Tayyip Bey ve Abdullah Bey var. “Ben de vardım” dedi o müzakere ekibinin içinde. Hatta insanlar orada garip garip bakınca orada huzurda olan Ali Bulaç Bey de vardı gazeteci yazar. “Ali Bey’in de haberi var o da biliyor bu ekibi.” dedi. Sonra biz bunları yapalım sizden de istediğimiz şu:
“1. İsrail’in güvenliğini arttıracaksınız, önündeki engelleri kaldıracaksınız.
“2. Büyük Ortadoğu projesi yani sınırların değişmesi.
“3. İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.
“Hatta orada DSP’li bir Bakanımız vardı Aydın Tümen onun da ismini söyleyeyim kızmaz inşallah. Aydın Tümen dönüp bakınca ters ters dedi ki; “Kızmanıza gerek yok. Sosyal demokratlardan da bu projenin içinde olanlar vardı. O zaman CHP’nin başında olan Deniz Baykal, ona da çünkü Cumhurbaşkanlığını verecektik” dedi. “Ama o sıra dedi anlaşma gereği hiç çalışmadı gitti sırt üstü yattı. ‘Nasıl olduysa anlaştık’ diye, proje bozuldu Abdullah Bey’e teklif ettik” dedi.
“Cem Özer: Zaten Deniz Baykal, eğer evet demeseydi siyasi hayatımızda Recep Tayyip Erdoğan daha sonra olacaktı.
“Abdurrahim Karslı: Tam olarak değil aslında. Daha değişiği, bu iktidar bir proje iktidarı olduğu için muhalefette bu proje gereği iktidarın destekçisi. Dediğiniz gibi meclise girmesi Tayyip Bey’in Deniz Bey sebeptir. Ama erken seçimi teklif eden de Devlet Bahçeli’dir.
“Cem Özer: Yani bozalım iktidarı…
“BU PROJE TÜRKİYE’Yİ BÖLER
“Abdurrahim Karslı: Bozalım ve yani o ekonomik bunalımdan siyasi bir bunalım çıkardılar. Ak Parti iktidarı gerçekten projedir.
“Cem Özer: Tam da çözülmüştü ekonomi…
“Abdurrahim Karslı: Tam da çözülmüştü ekonomi…
“Cem Özer: Kemal Derviş geldi, falan filan…
“Abdurrahim Karslı: Birden işler tersine döndü. Bunu millet yaşadı. Yani bunu Abdurrahman Bey bunu ısrarla söyledi. “Ya ben bunu kaç defa yazdım. Zaten Türkiye bunu yaşadı.” Beni de göstererek dedi ki “O zaman ben bu arkadaşa gittim geldim bir hafta anlattım böyle böyle çalışalım diye bu kabul etmedi. Reddetti beni.” Doğru. Bana göre öyle bir teklif Türkiye’nin bölünmesi, İslam’ın tahrip edilmesiydi. Sırf Türkiye’nin değil, Büyük Ortadoğu projesi bütün Ortadoğu’daki ülkelerin sınırlarının değiştirilmesi, ekonomik imkanların küresel güçlere bağlanması demektir.
“Cem Özer: Peki şöyle bir şey yapmıştır iktidar tamam bunlar bizim oyunumuza gelsin bunlar önümüzü açsınlar sonra biz bunların dediğini yapmayıveririz biter gider…
“Abdurrahim Karslı: Belki öyle düşünmüş olabilirler. Ben ne düşündüklerini bilmiyorum ama şunu söyledi Abdurrahman Bey, dedi ki “Bu projeyi diğerleri kabul etmedi, biz ve bu projenin içinde ‘evet’ diyen Abdullah Bey’le Tayyip Bey ‘evet’ dedi. Bu bir projedir. Merkez Partinin başarı şansını şimdilik görmüyorum. Çünkü proje henüz tamamlanmadı” dedi.
“İSRAİL’İN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ AKP KALDIRDI
“Cem Özer: Peki bir şey söyleyeceğim. Ama şimdi İsrail’in güvenliğinin önünü açmak diyorsunuz. İsrail’e en çok kafa tutan ekip. Takır takır kafa tutuyor.
“Abdurrahim Karslı: Kafa tutuyor dediğiniz zahiren hal böyle. Ama Numan Kurtulmuş’un da anlattığı bir şey var. Ben de hukukçuyum siz de hukukçusunuz. Biz İsrail’e kafa tuttuk. Ama bütün uluslararası kurum ve kuruluşlarda engelleri önlerinden kaldırdık. Bugün kaldırdık. Bir sürü kuruluşlarda mesela ortak olamayacağı birçok kuruluşlarda biz veto hakkımızı kullanmadık geldi ortak oldu. İsrail’deki yasak olan silahların üretimi var mıdır yok mudur filan diye biz tekini istemedik Türkiye olarak. Ondan da öte biz fiilen de İsrail önündeki engelleri kaldırdık.
“AKP’NİN SAYESİNDE İSRAİL ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK GEZİYOR
“Cem Özer: Nasıl kaldırdık
“Abdurrahim Karslı: Hamas en büyük engeldi biz tahrik ettik İsrail Hamas’ı dümdüz etti.
“Cem Özer: Yani Hamas şimdi…
“Abdurrahim Karslı: Efendim akıllı insan ne düşünür. Şimdi İsrail’e karşı iki tane kuvvet var. 1. Filistin Kurtuluş Örgütü 2. Hamas.
“Filistin Kurtuluş Örgütü uluslararası camiada meşru organ kabul ediliyor. Bir de Hamas var. Bütün uluslararası camia da bunu terör olarak kabul ediyor. Biz bunu tahrik etmek yerine madem bizim sözümüzü dinliyor biz de kuvvetliyiz ağabeyiz, ne der insan siyaseten, siz kendinizi fesh edin nasıl olsa uluslararası illegal bir örgüt olarak kabul ediyorsunuz, şu Filistin Kurtuluş Örgütü’ne iştirak edin. Zaten en sonunda birleştiler. Dolayısıyla buna kuvvet verip bununla iştirak etse biz meşru bir organı müdafaa edecektik. Biz öyle yapmadık. Verdik gazı Hamas’a Gazze’ye gidiyoruz diye, gidebildik mi? 3 kişi öldürdüler diye binlerce kişiyi İsrail’e öldürttük. Bunu beraber yaşadık. Yani ağaç meyvesini verdi diyorum. Biz gidecektik oraya ambargoyu kaldıracaktık, Mavi Marmara Gemisi’ni gönderdik insanlar öldü. Ne oldu? Sonuca bakmamız lazım. One Munite demekle bu işler hallolmuyor. Numan Kurtulmuş’un da ifadesiyle, hukuken önlerini açtık bütün kurum ve kuruluşlarda. Önlerindeki engelleri kaldırdık.
“Hamas’ı mahvettik.
“Mısır’ı darma duman ettik.
“En çok kafa tutan Suriye’yi yerle yeksan ettik.
“Bunun dışında da Ürdün, Libya hepsi yok şu anda.
“Yani İsrail artık elini kolunu sallayarak geziyor. Güvenliğini arttırdık. Lütfen Ak Parti’nin getirdiği neticeyi dinleyin. İçerde PKK’yı makbul ve mübarek yaptı. Dışarıda da İsrail’in önünü açtı. İslam adına da bir sürü terör örgütü icat etti.” (http://www.odatv.com/n.php?n=akp-aslinda-nasil-kuruldu-1612141200)
Çok net bir şekilde görüldüğü gibi, Tayyipgiller de Deniz Baykal da MHP’nin Devlet Bahçeli’si de bu ihanetler projesinin içindedir. Bu alçaklar, ABD’li efendilerinin verdiği görevleri aynen yapmışlar mıdır?
Evet, yapmışlardır. BOP Projesi Irak’ta, Libya’da, Suriye’de tastamam hayata geçirilmiştir. Şimdi de Türkiye’de geçirilme süreci yaşanmaktadır.
İsrail’se bu ihanet projesinden bu yana tarihinin en güvenli dönemini yaşamaktadır. Çünkü Araplardan oluşan düşmanlarının tamamı bugün darmaduman olmuştur, berheva olmuştur, dolayısıyla da İsrail için tehdit oluşturmaktan bütünüyle çıkmıştır.
CHP de proje partisine dönüştürülmüştür
Gelelim Meclisteki ikinci büyüklükteki Amerikancı partiye, CHP’ye. Bilindiği gibi partinin şu an başında bulunan ve kendisini “Ben Dersimli Kemal’im”, diye tanımlayan hain özünde TESEV’ci, Sorosçu Kemal’dir. Kimse Soros’un TESEV’inde rastlantısal olarak kurucu olmaz. Özel seçilmişler oluşturur o ekibi. Zaten TESEV’in, Soros’un bir yerel örgütü olduğunu bildikleri için CHP yönetimi de Kemal’in TESEV kurucusu olduğu açıklanınca hemen inkara yöneldi. Bu haber yalandır, dedi. Fakat şu an, o günkü yazdıklarını yalayıp yutarak hazmeden ve şu an CHP milletvekili olan Barış Yarkadaş o gün, yöneticisi olduğu Gerçek Gündem haber sitesinde bunun belgesini ortaya koydu. Ve ancak ondan sonra; Kemal ve CHP yönetimi baktı ki inkar mümkün değil-inkar yolu kapalı, o zaman ihaneti savunmaya yöneldi, “Ne varmış bunda?”, diyerek. Böyledir bunlar. İhanetleri ve satılmışlıkları gizlenemez duruma gelince çirkefleşirler. Ve saldırganlıkla namussuzluklarını gizlemeye kalkarlar, savunmaya kalkarlar. Hani halkımızın “suç bastırma” dediği yola başvururlar.
Ne yaptı yönetime gelir gelmez Sorosçu Kemal?
Efendisinin kendisine verdiği görev doğrultusunda CHP’yi tümüyle geçmişinden kopararak AKP gibi bir proje partisi haline getirdi. CHP içinde ne kadar Mustafa Kemalci, laik, Kuvayimilliye gelenekli yönetici varsa hepsini tasfiye etti. Yerlerine tıpkı Tayyipgiller’de olduğu gibi laiklik, Mustafa Kemal ve Kuvayimilliye düşmanı Amerikan uşağı satılmış hainleri getirdi. Birkaç örnek:
TR-705 kodlu Sezgin Tanrıkulu. Şu an CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı durumundadır. Bu kişiyle ilgili Odatv’de çıkan şu haber bile bunun ne mal olduğunu ortaya koymaya yeter, sanıyoruz:
“CHP Grup Disiplin Kurulu, bugün saat 11.00’de Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz için toplandı. Kapalı grup toplantısında Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’na “CIA ajanı” dediği gerekçesiyle disipline sevkedilen Yılmaz, Grup Disiplin Kurulu’nda sözlü savunmasını yaptı.
“Yılmaz savunma sonrası ANKA’ya yaptığı açıklamada “Belgeler ortaya çıktıysa bunları benim sorgulamak hakkım ve görevim. Yani bunun açıklamasını yapamıyorsa bu kişi, Sezgin Tanrıkulu, o zaman onu insanların sorgulaması lazım. Asıl sorgulanması gereken şahıs o şahıstır” dedi.
“Peki Dilek Akagün Yılmaz’la Sezgin Tanrıkulu arasındaki “CIA ajanı” kavgasını hangi belgeler ateşledi.
“Odatv CHP’de fırtına koparan o belgelere ulaştı.
“Söz konusu iddia tüm dünyada fırtına koparan Wikileaks belgelerinden.
“Daha önce hakkında “Gölge CIA” olarak bilinen Stratfor belgeleri yayınlanan ve “TR 705” kodu taşıdığı için eleştirilere konu olan Tanrıkulu’yla ilgili Wikileaks’te bugüne kadar gündeme gelmeyen ABD’ye ait resmi belgeler de var.
“ABD’li diplomatlar ile Tanrıkulu’nun görüşmelerinin not edildiği ABD Dışişleri Bakanlığı evraklarında dikkat çekici ifadeler, Tanrıkulu hakkında “CIA ajanı” iddialarına kaynak oldu.
“CHP kulislerinde dolaşan Tanrıkulu’nun adının geçtiği onlarca belge içinden göze çarpanlar şöyle:
“(…)
“1977’de prestijli Robert F. Kennedy İnsan Hakları Ödülü’nü kazanmıştır. Tanrıkulu evlidir ve 2 çocuğu vardır. Karısı, Avukat Remziye Tanrıkulu, Birleşik Devletler Uluslararası Ziyaretçi Programı’na katılmıştır.
“BELGE 2: EBU GARİB FOTOĞRAFLARINDAN ENDİŞELİ
“Tarih: 2 Mart 2006
“Kaynak: Ankara Büyükelçiliği
“Önceki uluslararası ziyaretçi katılımcı, Robert Kennedy Ödüllü ve Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Başkanı Sezgin Tanrıkulu, Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki genel çabaları için müteşekkir olduğunu ama Abu Gharib (Ebu Garib) fotoğraflarının tekrar basında yayınlanmasından endişe ettiğini belirtti. Bunun Danimarka karikatürlerinden sonra oluşan olumsuz hal ile birlikte, Amerika’nın Müslümanların nazarındaki kredibilitesine zarar verdiğini, Türk toplumundaki, ABD’nin bölgeye demokrasi getirebileceğine duyulan güveni sarstığını söyledi.
“ABD’nin ciddi bir imaj problemi olduğu ve bunun Türkiye ve diğer yerlerde insan hakları durumlarını iyileştirme kabiliyetimizi olumsuz etkileyeceği konusunda diğer KONTAKLARIMIZLA hemfikir.”
“http://cablegatesearch.net/cable.php?id=06ANKARA1042&q=sezgin%20tanrikulu
“BELGE 3: SAVCI SORUŞTURMASINI KONSOLOSLUĞA İLETTİLER
“Tarih: 21 Haziran 2007
“Kaynak: Ankara Büyükelçiliği
“Diyarbakır’da milliyetçi bir grup KDP Başkanı Barzani ve ailesiyle ilgili olarak yargılanmaları istemiyle savcılığa şikâyet dilekçesi verdi.
“Dilekçede Barzanileri Irak’ta PKK’ya destek ve güvenlik sunmakla suçluyorlar. Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili davanın zayıf ve siyasi nedenli olduğuna inanmakla birlikte, savcı tarafından soruşturulmak zorunda olduğunu iletiyor. Soruşturma tamamlanana kadar gerçek bir dava açılamaz. Bu aynı zamanda KDP’nin Türk yasaları önündeki yasal konumunun ne olduğu konusunda rahatsız edici sorunlar ortaya çıkarabilir.
“Atatürkçü Düşünce Derneği yazarlar ve entellektüellere karşı sık sık yasal işlem başlatan milliyetçi bir kurum. Diyarbakır Şube Başkanı Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve ailesi hakkında Diyarbakır Başsavcısı huzurunda şikâyet dilekçesi verdi. Barzani’yi PKK teröristlerine yardım ve yataklık yaptığıyla suçlayarak, Bay Barzani’nin Türkiye’deki bütün mal varlıklarına el koyulması talep ediliyor. Ayrıca ADD Barzani’nin tutuklanması için savcının, Interpol’den de yakalama emri çıkarmalarını istemesi talebinde bulundu.
“Diyarbakır İnsan Hakları avukatı Arif Altunkalem ve Sezgin Tanrıkulu, Cumhuriyet savcısının soruşturma açmaya hazırlandığına inandıklarını 19 Haziran’da Adana Konsolosluğu’na ilettiler. Sonuç olarak, Tanrıkulu mahkemelerin Barzani aleyhine karar verebileceklerinden şüphelendiğini ve şikayetin amacının Irak Kürtleri’ne karşı toplumsal tepkiyi körüklemek ve yaklaşan seçimlerde milliyetçi adayların popülerliğini arttırmak amacıyla yapılacağını söyledi.”
“http://cablegatesearch.net/cable.php?id=07ANKARA1591&q=sezgin%20tanrikulu
“BELGE 4: TÜM SİYASİ GÖRÜŞLERDEN KÜRTLER AYNI ÇATIDA
“Tarih: 5 Temmuz 2006
“Kaynak: Ankara Büyükelçiliği
“Uzun zamandır konsolosluğumuzun KONTAK kişisi ve Diyarbakır Baro Başkanı olan Sezgin Tanrıkulu, yakın zamanda Diyarbakır’da yapılan, Kürt meselesi hakkındaki konferansın tüm siyasi görüşlerden gelen Kürtlerin ilk defa bir çatı altında görüşlerini yapıcı bir biçimde paylaşmalarının ilk örneğini oluşturduğunu savundu bize.
“Cizre DTP teşkilatındaki görevliler bize Şemdinli kararının devletin olumlu bir hamlesi olarak göründüğünü, suçlama ve hükümlerin kalkacağı konusunda ümitli olduklarını söylediler”
“http://wikileaks.org/cable/2006/07/06ANKARA3899.html
“Odatv.com” (http://odatv.com/iste-chpyi-karistiran-sezgin-tanrikulu-belgeleri–2310131200.html)
Yine açıkça görüldüğü gibi adam tam anlamıyla devşirilmiş CIA tarafından. Üstelik de yalnız kendisi değil, eşi de öyle.
Ne diyor eşi için de Wikileaks belgesini kaleme alan diplomat görünümlü CIA görevlisi?
“Karısı, Avukat Remziye Tanrıkulu, Birleşik Devletler Uluslararası Ziyaretçi Programı’na katılmıştır.”
Bu “ABD Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı” ABD Dışişleri Bakanlığının ajan devşirme programının usturuplu, masum görünümlü adıdır.
Bu programdan Süleyman Demirel de, Abdullah Gül de, Ali Babacan da, Vecdi Gönül de geçirilmiştir. Daha pek çok satılmış, bu programlardan geçirilmiştir ama tam isimleri yayımlanmadığı için onları şu anda söyleyemiyoruz.
Yine Wikileaks belgelerinden anlaşıldığına göre Mustafa Sarıgül de bu program kapsamında ABD’ye götürülmüş ve devşirme sürecine sokulmuştur. Fakat, kendisine tahsis edilen kadın tercümana tacizde bulunmuştur. Tercümanın şikâyeti üzerine de program iptal edilerek Türkiye’ye postalanmıştır, ABD’nin Sarıgül’ü. Yine Wikileaks belgelerinde bu şahıs “hödük” olarak nitelendirilmektedir. Deniz Baykal içinse “zavallı” denmektedir. Ne dersiniz, emperyalist ajanlar değerlendirmelerinde isabetli gibiler, değil mi?.. “Adam olacak çocuk” kim, “işe yaramaz moloz” kim, biliyor adamlar. İşlerine yarayacakları seçiyorlar ve önlerini açıyorlar.
Ne diyor yukarıda yayımlanan belgelerde ABD’li ajana Sezgin Tanrıkulu?
Ajanın naklettiği şekliyle şöyle:
“Önceki uluslararası ziyaretçi katılımcı, Robert Kennedy Ödüllü ve Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Başkanı SezginTanrıkulu, Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki genel çabaları için müteşekkir olduğunu ama Abu Gharib (Ebu Garib) fotoğraflarının tekrar basında yayınlanmasından endişe ettiğini belirtti. Bunun Danimarka karikatürlerinden sonra oluşan olumsuz hal ile birlikte, Amerika’nın Müslümanların nazarındaki kredibilitesine zarar verdiğini, Türk toplumundaki, ABD’nin bölgeye demokrasi getirebileceğine duyulan güveni sarstığını söyledi.
“ABD’nin ciddi bir imaj problemi olduğu ve bunun Türkiye ve diğer yerlerde insan hakları durumlarını iyileştirme kabiliyetimizi olumsuz etkileyeceği konusunda diğer KONTAKLARIMIZLA hemfikir.”
Görüldüğü gibi, Tanrıkulu olmuş Amerikan kulu. Adam Amerika’yı onlardan daha çok düşünüyor ve dert ediniyor.
Bölgede ve Ebu Garib Cezaevi’nde yapılan işkencelerden, katliamlardan hiç rahatsız değil. Tam tersine, onların ortaya çıkmasından, medyada yayımlanmasından, bunun da ABD’nin imajını bozmasından rahatsız. Bu düzenbaz sözüm ona insan hakları savunucusu. Ama gördüğümüz gibi zerrece ilgisi yok insan haklarıyla filan. O sadece Amerikan çıkarları savunucusudur. Öyle programlandı çünkü.
İşte böyle adamlar durup dururken CHP’nin tepesine getirilmedi. Yine aynı program çerçevesinde getirildi. Şimdi bu adamın M. Kemal’in CHP’siyle, Türkiye’yle, halklarımızla zerrece ilgisi var mı?
Hayır yok. ABD Büyükelçiliği, Konsolosluğu görevlileri ne ise bu da aynen o. Derdi günü ABD’li efendilerine hizmet ve onların çıkarlarını savunmak.
Gelelim ömrü boyunca CHP’ye bir kez bile oy vermemiş, tam tersine CHP’ye, Mustafa Kemal’e, Birinci Kuvayimilliyeciler’e ve laikliğe düşmanlıkla bir ömür doldurmuş Mehmet Bekaroğlu gibi kaşar Ortaçağcıların bir oldubittiyle, bir kandırmacayla CHP yönetimine taşınmasına ve CHP Genel Başkan Yardımcısı yapılmasına. Hatırlanacağı gibi bu şahıs, Mustafa Kemal için “Kefere Kemal” nitelemesinde de bulunmuştu. Tabiî sonradan bu düzenbazlığını inkâra kalkıştı ama kimseyi inandıramadı yalanına.
Ve gelelim Türkleri gelmişiyle geçmişiyle soykırımcılıkla suçlayan ve Türk düşmanlığıyla kafayı bozmuş Selina Doğan gibi şahısların CHP’den milletvekili yapılmasına.
Yine gelelim 24 Nisan’larda Ermeni Soykırımı Emperyalist Yalanını savunan satılmışlar güruhunun önünde yer alan CHP milletvekili ve yöneticilerine. “Ermeni Soykırımıyla Yüzleşelim” şeklinde bu emperyalist yalanı taşıyan pankartın arkasında şu Amerikan işbirlikçileri vardı, CHP’ye ait: Sezgin Tanrıkulu, Şafak Pavey, Umut Oran, Süleyman Çelebi, Kadir Gökmen Öğüt ve Hüseyin Aygün.
Şimdi bu insanların Türkiye’yle, Kuvayimilliye’yle, Mustafa Kemal’le bir ilgileri olabilir mi?
Hayır, tam tersine adamlar düşman bunlara. Keşke bunlar olmasaydı da Sevr uygulansaydı anlayışındaki emperyalist uşakları. İşte böylelerinin doldurulduğu bir CHP’nin hiç geçmişteki CHP’yle bir ilgisi, benzerliği kalmış olabilir mi?
Hayır. Bu CHP onun tam karşıtı olan bir örgüttür. Geçmişteki CHP Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş kadroların ve anlayışın oluşturduğu bir partidir. Bugünkü ise, geçmiş CHP’nin savaştığı ve yendiği emperyalistlerin çizgisindeki ve aynı emperyalistlerin yönettiği, oluşturduğu ya da dönüştürerek bu hale getirdiği bir partidir. Yani birbirinin tam zıttıdır bu iki parti.
Bizzat TESEV’ci-Sorosçu Kemal ne diyor bu konuda?
“Biz eski CHP değiliz. 1930’ların, 1940’ların CHP’si değiliz!”
“Atatürk’ün kurduğu Halk Fırkası ile bugünkü CHP aynı değil. Kendimizi yeniliyoruz!”
Aynen bunları diyor. Peki, anladık, eski CHP değilsin, bu doğru. Peki ulan nesin sen şimdi? Bir de onu söylesene. Sen nasıl bir CHP’sin şimdi? Onu söylemezsin, değil mi! Biz o CHP’nin tam karşıtıyız, düşmanıyız, demezsin. Düzenbazlık yaparsın bu konuda. Sahtekârsın çünkü.
Olağanüstü Kongrende:
“Ben Dersimli Kemal’im”, diye dilli düdük gibi ötersin. Peki. Kimsenin bilmediği bir gerçeği söyledin öyle mi, böyle demekle? Kimse senin Dersimli olduğunu bilmiyordu… Peki neden iş Meclise zıplamaya gelince Dersim’den aday olmuyorsun? O zaman bir anda İzmirli Kemal oluveriyorsun. Ahlâksız adam… Aynı Meclisteki diğer Amerikancı Dörtlünün bileşenleri gibi sen de sahtekâr kalbindekini sahtekâr yüzünle gizlemeye çabalıyorsun.
Kemal Kılıçdaroğlu, ABD’ye yaranmak için her yolu mubah sayar
2013 Kasımı’nda ABD’li efendilerine kendini pazarlamak için bir gezi planladın ve randevulaştın sahiplerinle.
Fakat aksilik bu ya; birkaç namuslu CHP milletvekili o günlerde ABD’nin ve onun casus örgütlerinin tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de dinlediği için onu protesto edeceği tuttu. Malum ya o günlerde bütün dünyada ABD’nin bu casusluk faaliyeti konuşuluyordu. Bu namuslu insanlar da ABD’nin Türkiye’deki bu CIA üssünü protesto etmek için onun bir mühendislik bürosu görünümündeki yerine gidip orada eylem yapmak istiyor, protestoda bulunmak istiyor. Sorosçu Kemal bunu duyar duymaz hemen müdahale ediyor. Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız, diyerek engelliyor eylemi.
Kaldı ki bu namuslu vekiller, yapacakları eylemin önceden duyurusunu yapıyorlar ve bu medyada yer alıyor şu şekilde:
“CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, milletvekili arkadaşları ile birlikte Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Türkiye’deki merkezi olan ODC’ye gideceklerini ve ne yaptıklarını soracaklarını söyledi.
“Aksünger, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, Avrupa’da, ABD’nin dinleme faaliyetlerine ilişkin ciddi tepkiler oluştuğunu, ancak kendilerinin de sık sık gündeme getirmelerine rağmen, NSA’nın Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin hükümetin bir girişimde bulunmadığını belirtti.
“Türkiye’de NSA’nın, ODC adlı merkezinin bulunduğunu, bu merkezden ülkedeki tüm stratejik kurumların dinlendiğini söylediğini anımsatan Aksünger, “Yasadışı dinlemelerle ilgili kurulan komisyonda, terimlerin hiçbirine hâkim olmayan bir AKP milletvekili, ODC için, ‘o ne?’ diyor. ‘O ne ya?’ dediği şey, dünyanın ve Türkiye’nin aslında en büyük casusluk sorunlarından biri” diye konuştu.
“ABD’nin dinleme faaliyetleri karşısında MİT’in de bir çalışma yapmadığını savunan Aksünger, şunları söyledi:
“Ya bunlar gerçekten bu işi bilmiyorlar ya da biliyorlar da birileri diyor ki ‘bu işe bulaşmayın.’ İkisi de vahim bir konu. Zaten benim gözümde Milli İstihbarat Teşkilatı artık bu ülkenin milli istihbarat teşkilatı değildir. Çünkü iktidarın istihbarat teşkilatıdır.
“Emniyet istihbarat da tarikatların, cemaatlerin teşkilatı olmuş durumda. Türkiye’de Amerikan casusları cirit atıyor, bunların tek tek adreslerine kadar söyledim.
“Buradan bir çağrı yapıyorum? İvedilikle iktidarın yapması gereken çok önemli bir konu var: Bu konuda özel bir komisyon kurulmalı. Tedbirlerin alınması lazım. ‘Bugüne kadar bizlerden kimleri dinlediniz?’ diye Amerika’ya sorulması lazım.”
“Erdal Aksünger, önümüzdeki hafta, milletvekilleri arkadaşları ile birlikte, ODC’nin Türkiye’de bulunduğu yere gideceğini belirterek, “Kapıyı çalacağız, ‘burada ne yapıyorsunuz’ diye soracağız” dedi. – TBMM (http://www.haberler.com/abd-ulusal-guvenlik-ajansi-nin-dinleme-5247916-haberi/)
İşte Sorosçu bunu duyar duymaz hemen eylemi engelliyor. Ne yapıyorsunuz siz, ABD hiç protesto edilir mi, biz kendimizi onlara beğendirmeye çalışıyoruz, siz ise protesto etmeyi düşünüyorsunuz. Yeni CHP’de böyle şeyler artık olmayacak, diyor.
Satılmış Sorosçu Kemal eylemi engellemekle kalmıyor. Namuslu vekil Erdal Aksünger’in de bir daha aday yapılmasını ve milletvekili seçilmesini sonlandırıyor. Yani Yeni CHP’de namuslulara yer yok diyerek Aksünger’in siyasi hayatını bitiriyor.
Bu namussuzluğa, bu harcanışa ilişkin Aksünger şöyle bir serzenişte bulunuyor:
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bilişim ve Teknolojiden Sorumlu Başdanışmanı CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’le de yollarını ayırdı. TBMM Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu üyesi olan Aksünger, tehdit, baskı ve stres altında çalıştığını, adaylık değerlendirilmesi yapılırken mücadele ve formasyon kriterlerinin ön plana alınacağını düşündüğünü söyledi. Aksünger, “O kadar çalıştım ki günleri unuttum, şimdi huzurla ve onurla evime dönüyorum” dedi.
“Bilgisayar şirketi sahibi olan, 2011 genel seçimlerinde CHP 1’inci bölge 6’ncı sıradan Meclis’e giren Erdal Aksünger, ön seçime girmeyip kontenjan adayı olmak istedi. Ancak Kılıçdaroğlu, Bilişim ve Teknolojiden Sorumlu Başdanışmanı da olan Aksünger’e yer vermedi.
“Önseçime girse kazanacağını öne süren Aksünger, “Genel Merkez’deki görevlerden dolayı orada kaldım. Dosyalar üzerinde çalışmam gerekiyordu. Ön seçime girseydim çok rahatlıkla çıkardım. Sorumluluğumun gereği bunu yaptım” diye konuştu.
“HUZURLA VE ONURLA EVİME DÖNÜYORUM’
“Aksünger, aday belirleme kriterlerinde mücadele ve formasyonun ön palana alınacağını düşündüğünü belirterek şunları söyledi:
“Adaylıkta denge nedir bilmem ama kriterin formasyon üzerinden, mücadele üzerinden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak böyle takdir edildi. Parti bizim. Biraz da aileme vakit ayıracağım. Dört yılda çok az uykuyla çalıştım. Çok yoğun stres, baskı ve tehdit altında geçti. Bu bir sorumluluktu ve yerine getirdim. Günleri bile hatırlamıyordum. Hafta sonlarını unuttum. Şimdi huzurla ve onurla evime dönüyorum.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28668562.asp)
Sanıyor ki adaylık kriterleri belirlenirken formasyona ve ortaya konan emeğe değer verilecek. Oysa Yeni CHP’de bunlar bir önem taşımaz. Tek ölçüt vardır: Amerikancılık, işbirlikçilik, satılmışlık. Böyle olursan ve ihanet yolunda çaba harcarsan işte o göz önüne alınır, o zaman aday da yapılırsın, milletvekili de yönetici de…
Peki bu Sorosçu Kemal namlı satılmış ABD’ye gidince orada neler mi yaptı?
Gelin onu da yine bir namuslu aydınımızdan dinleyelim. Müyesser Yıldız’ın Odatv’de yayımlanan şu yazısını okuyalım:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Atatürk’ün partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ABD yolunda. Seçimlere ramak kalmış, adaylarını açıklayıp, millete gideceğine okyanus ötesine gidiyor. “Bu gezi bizim Çin’e, Mısır’a, Irak’a yaptığımız gezi formatında değil. ABD’de siyasal çevrelerde CHP fazla bilinmiyor, önyargılarla biliniyor. Gerçek nedir anlatacağız. 3 ayrı düşünce kuruluşuyla görüşeceğiz, sorularına yanıt vereceğiz” demiş. Demek, onlardan oy alacak!..
“Bu gezi bizim Çin’e, Mısır’a, Irak’a yaptığımız gezi formatında değil” sözü yabana atılacak bir söz değil. Bunu doğrulayan epey gelişme var.
“Tam adıyla “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesi” olan BOP’u ilk kez 7 Ağustos 2003’te o zaman Bush’un Güvenlik Danışmanı olan Condoleezza Rice’dan duyduk. Rice, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 22 ülkenin rejim, sınır ve haritasının değiştirileceğini anlatıyordu.
“2000 TARİHLİ HARİTA
“Oysa ABD’ye giden bazı Türk komutanları o haritayı 2001-2002 yıllarında devlet yetkililerinin elinde görür. Durumu bildirdiklerinde, Ankara sadece güler.
“Diğer bir asker ise başka bir olay vesilesiyle 2002 yılında bu haritaya vakıf olur. Olay şudur:
“Doğrudan devlet tarafından desteklenen, ABD Ulusal Savunma Üniversitesi’ne bağlı NESA-Near East South Asia Center for Strategic Studies (Yakın Doğu Güney Asya Stratejik Çalışmalar Merkezi) isimli bir kuruluş düzenlediği seminer ve toplantılara Türkiye’den de katılımcı istemektedir. “Bu nedir?” diye araştırılır, bir gözlemci gönderilir. Giden asker, davet edilenlerin tamamının BOP kapsamındaki ülkelerden olduğunu, merkezin faaliyet alanını gösteren haritanın da BOP haritasıyla örtüştüğünü, BOP projesi deşifre olduktan sonra anlar.
“Toplantılara uzman politika belirleyicileri, general ve üst düzey subaylar ile büyükelçi ve bakanlık çalışanları çağrılmakta ve 2 haftalık seminerlerle bunlar adeta psikolojik olarak BOP’a hazır hale getirilmektedir.
“TSK, o toplantılara katılmama kararı alır ve Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere tüm ilgili birimleri uyarır. Ancak AKP iktidarında bu toplantı ve seminerlere Türkiye’den de temsilci gönderilmeye başlanır. Dahası NESA, Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırma Merkezi (SAM) ile işbirliği içinde çalışmaya başlar.
“LEVANT’TAKİ TÜRKİYE?
“NESA’nın faaliyet bölgesi yani haritası da önemlidir. Kuzey Afrika, Körfez, Güney Asya ve Orta Asya dışında bir de “Levant” bölgesinde çalışmaktadır. NESA haritasına göre, İsrail, Ürdün, Lübnan, Filistin Otoritesi ve Suriye’nin yanısıra Türkiye de “Levant” ülkesidir.
“Levant, hem coğrafi, hem kültürel, hem tarihi anlamı olan bir tabir. Coğrafi ve siyasi anlamda bakarsak; Karadeniz, Anadolu veya Toros’lardan başlatan da var, Hatay ve Çukurova’yı ayrı bir bölge olarak bu harita içinde kabul eden de.
“Mezopotamya” anlamında kullanan veya 1920-1946 arasında Fransız mandası altında yaşayan devletleri “Levant” sayanlar da.
“Keza İsrail ve ABD Neo-conlarının Ortadoğu yerine “Levant”ı kullandığına dikkat çekiliyor.
“Özetle BOP’u hazırlayan ve hazmettiren NESA’ya göre, Türkiye’nin yeri de sınırları da meçhûl.
“KILIÇDAROĞLU-NESA İLİŞKİSİ
“BOP veya NESA’nın CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’yla bağlantısına gelince;
“25 Mart 2013’te Hürriyet Gazetesi’nde şöyle bir haber yayınlandı:
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu gününü yabancı temaslara ayırdı. Kılıçdaroğlu’nun NESA Başkanı Emekli Büyükelçi James A. Larocco ile yaptığı görüşmenin içeriği hakkında bir açıklama yapılmadı, ancak sehpanın üzerindeki ‘Uludere’ dosyası dikkat çekti.” (Haber ve görüntüler için: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22896087.asp)
“Bu görüşmeye sadece Kılıçdaroğlu’nun ABD seyahatini organize eden Washington eski Büyükelçisi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu’nun katıldığını vurgulayıp, soralım:
“Kılıçdaroğlu NESA’nın ne olduğunu, hangi çalışmaları yaptığını ve en önemlisi Türkiye’yi ‘Levant’ saydığını biliyor muydu? Bunlarla ne işi vardı? Uludere olayı ile NESA’nın ilgisi neydi? ABD programını birlikte mi hazırladılar?”
“ABD’DE KRALİÇENİN ŞÖVALYESİYLE BULUŞMAK
“Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisinde, daha 1996’da Erdoğan’ı liderliğe hazırlayan, 2000’de de “Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası”nı yazan CIA’nın ünlü ismi eski Ankara Büyükelçisi Abramowitz’le basına kapalı bir toplantı yapması yeterince ilginç.
“Ancak programında dikkat çekici bir görüşme daha yer alıyor. Herkesten önce İngiltere’nin Washington Büyükelçisi Sir Peter Westmacott’la buluşacakmış.
“Westmacott Türkiye için o kadar önemli bir isim ki!.. Önemi şuradan geliyor:
“-Babası 1. Dünya savaşından sonra Ortadoğu haritasını cetvelle çizen ekipten.
“-Oğul Westmacott da AKP iktidarının ilk 4 yılında Ankara’da Büyükelçilik yaptı. Ama Türkiye ile ilgisini hiç kesmedi.
“-”Artık babamın bir zamanlar cetvelle çizdiği Ortadoğu haritasındaki sınırların dağılması, silinmesi, yeniden çizilmesi süreci başlamıştır” diyen biri.
“-Oğul Westmacott yeni Ortadoğu haritasını şöyle tarif ediyor: “Yeni sınırlar aynı mezhep, aynı etnisiteden olanların yaşam coğrafyalarına çerçeve olacak. Farklı inançların, mezheplerin, etnisitelerin aynı sınırlarda yer aldıkları cetvelle çizilmiş devletler geçerliliğini yitirmekte”. Kısaca inanç, mezhep, etnik devletçikleri.
“-Westmacott’ın az bilinen bir özelliği de İngiliz Kraliçesi’nden Şövalyelik unvanı alması. Unvanın veriliş tarihi 2003, yani Ankara Büyükelçisiyken.
“İngiltere Kraliçesi’nin, Westmacott’tan 5 yıl sonra 2008’de Cumhurbaşkanı Gül’e de “Büyük Şövalye” nişanı taktığını hatırlatıp, Westmacott-Gül ilişkisine geçelim.
“AKP’nin iktidara gelmesinin, Erdoğan yasaklı olduğu için Başbakanlık koltuğuna Gül’ün oturmasının beklendiği 2 Kasım 2002 seçimlerine bir hafta kala AKP Genel Merkezi’ne giden İngiliz Büyükelçi, Gül’le 1 saatten fazla görüşür. Görüşmede İngiliz Büyükelçi’nin, Gül’e “AKP iktidarının AB süreci ile Kuzey Irak operasyonu başta olmak üzere dış politika ve ekonomiye ilişkin yaklaşımlarını sorduğu” belirtilse de bunun ötesinde konuların “garantiye” bağlandığı anlatılır.
“BOP’çu NESA… CIA’cı Abramowitz… İngiliz Şövalye Westmacott… Neler oluyor? Kılıçdaroğlu, ABD tarafından “deliğe süpürülen” Erdoğan’ın yerine BOP eşbaşkanlığına adaylığını mı koyuyor yoksa? (Müyesser Yıldız, Odatv, 30.11.2013)
Yine açık biçimde görüldüğü gibi orada CIA-Pentagon-Washington yetkilileriyle görüşüyor Kılıçdaroğlu. Kapalı, açık toplantılarda geçen bu görüşmelerde de kendini eksiksiz biçimde pazarlıyor efendilerine. İşte o günden beri de harfi harfine ABD’nin, CIA’nın çizdiği yolda ilerliyor. Hiç sapması, firesi yok. Tayyip yıpranıyor, zaten eninde sonunda da kullanım süresi dolacak. Efendime hizmet sırası da böylece bana gelecek, beklentisi, umudu ve sevinci içinde. Yani görev yapıyor namussuz.
ABD isteyince Kılıçdaroğlu Laiklikten de vazgeçti
Bir de ne diyor Sorosçu düzenbaz?
“Laiklik tehlikede diyemem”. E, diyemezsin tabiî. Çünkü efendin, sahibin ılımlı İslam Devleti istiyor Türkiye’de. Sen de onun memurlarından birisin. Tayyipgiller, o Ortaçağcı namussuzca gidişin elebaşılığını yapacak, sen ve senin gibiler de amigoluğunu.
Görelim ne dediğini:
“CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin davetlisi olarak bulunduğu Berlin’deki temaslarını dün Yeşiller ve Sol parti yöneticileri ile yaptığı görüşmelerle bitirdi. Her iki partinin de CHP ile işbirliği kararı verdiği bu görüşmelerde, Sol Parti Başkanı Klaus Ernst, “Sizin devrimci ruhunuzu, devrimci duruşunuzu beğeniyorum” derken, Yeşiller Eşbaşkanı Cem Özdemir, “Biz Türkiye’de AKP’ye değil seçilmiş hükümete destek veriyoruz. Bundan sonra gelip sizinle mitingler yapabiliriz” dedi. Kılıçdaroğlu, önceki gün Fredrich Ebert Vakfı’nda yaptığı konuşmada ise CHP ile Avrupalı sosyal demokratlar arasındaki buzların erimesini istediklerini belirtti. Kılıçdaroğlu, “Cehenneme giden yollar, iyi niyet taşları ile döşeli” ifadesini anımsatarak, “Biz iyi niyet taşları ile cehenneme gitmek istemiyoruz” dedi.
“Altını doldurmalıyız
“Almanya’dan ayrılmadan önce de Türk ve Alman gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, şu mesajları verdi: “Anayasa Mahkemesi’nin AKP konusunda verdiği bir karar var, laiklikle ilgili. Ben bugün için laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum. Eğer tehlikede dersek bunun altını doldurmak lazım, askıda kalır, gerekçelendiremem. Din alanında özgürlükleri daha da genişletmek gerektiği de görülüyor. Ancak burada sorun dinin siyasal amaçlar için kullanılması, siyasallaştırılması. Bunun da önüne geçmek gerek.
“Türbanda uzlaşma olmalı
“Türban Türkiye’nin bir gerçeği. AİHM’nin, Anayasa Mahkemesi’nin kararları var. Sorun uzlaşma ile çözülmeli. Sokaktaki kadının kıyafeti ile ilgilenen zaten yok. Sorun üniversitede. Bu kızlarımız okumalı ve samimi olarak söylüyorum bu sorun çözülmeli. Onların okuma olanaklarını artırmalıyız. Onların üzerindeki her türlü baskıyı ortadan kaldırmalıyız.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15837090.asp)
Gördüğümüz gibi Kılıçdaroğlu, Cem Özdemir gibi, Almanya’nın Sol Partisi gibi aslında Almanya’nın Federal Haber Alma Servisi Bundesnachrichtendienst (BND) ve Finans-Kapital örgütlerinin temsilcileriyle aynı çizgide olduğunu netçe ortaya koymuş oluyor. Friedrich Ebert Vakfı, Amerika’daki CIA güdümlü vakıfların bir benzeridir. Bunlar da Alman Finans-Kapitalinin ve ajan örgütü BND’nin yörüngesindeki vakıflardır. Oralarda ağırlanıyor, konuşuyor.
Oralardaki söylemine bakarsak, AKP bile buna göre dinci bir parti değil. Türban sorunu çözülmelidir, diyor bir de. Bu soytarı türban sorunu denen kandırmacanın aslında Ortaçağcı sürecin bir aracı, bir enstrümanı olduğunu göremiyor. Ya da görüyor da görmezlikten geliyor. Görevi o ya. Efendisinin verdiği emirleri uygulamak.
Sonunda şunu da dedi, değil mi?
“Türban sorununu biz çözdük”.
E, ne oldu çözdün de?
Türkiye Ortaçağın karanlıklarına doğru biraz daha sürüklendi. Zaten efendin ABD’nin isteği de bu, değil mi? Hizmette kusur etmedin.
Gördüğümüz gibi, CHP Kürt Sorunu’ndan Ermeni Soykırımı Emperyalist Yalanına, Laiklik konusundan Türban sorunu gibi aklınıza gelebilecek hemen her konuda ve sorunda ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin önerilerini tümüyle benimsemiş ve savunur konumdadır. Yani sahibinin sesidir CHP’nin her sözü ve her yapıp ettiği.
Bu parti, eski gerçek CHP gibi antiemperyalist değildir. Laik değildir. Tam bağımsızlıkçı değildir. Yurtsever değildir. Bunların tam tersidir. ABD’li ve AB’li efendilerinin hizmetindedir, emrindedir. İktidarı, ikbali bunlardan beklemektedir. Bu Yeni CHP’nin halkçılığı da, Altı Okçuluğu da bir düzenbazlıktır, bir sahtekârlıktır, bir kandırmacadır. Özetçe; eski Gerçek CHP’yle Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si arasında hiçbir benzerlik yoktur.
MHP’nin görevi milliyetçi duyguları sömürerek halk çocuklarını ABD çıkarları yönünde örgütlemektir
Gelelim insanlarımızın milli duygularını ahlâksızca ve düzenbazca sömüren CIA yönetimindeki Kontrgerilla’nın Türkiye’deki özel örgütü MHP’ye.
Bu partinin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş, CIA tarafından Amerika’da Kontrgerilla kursundan ya da okulundan mezun olan dünyadaki ilk birkaç kişiden biridir. Bu partinin görevi Türkiye’deki antiemperyalist, yurtsever, Mustafa Kemal’ci, laik, demokrat ve sosyalist güçlere karşı mücadele etmektir. CIA bu görevi vermiştir ona. Kontrgerilla’nın asker, polis ve siyasiler içinden devşirilen resmi güçleriyle birlikte mücadele edecek sivil güçleri derlemek, organize etmek ve devrimcilere saldırtmak üzere programlanmıştır bu parti. 12 Mart ve 12 Eylül Faşist Darbeleri süreçlerinde de bu görevini eksiksiz biçimde yerine getirmiştir.
Bu partinin Türkeş sonrası ve bugün de dahil genel başkanlığını yapan Devlet Bahçeli de aynı kategoridendir. Yani bu da ABD ile onun ajan örgütleriyle tam olarak kaynaşık durumdadır. Bu partinin Devlet Bahçeli dahil önde gelen tüm yetkilileri, ABD Büyükelçiliğinin ve İstanbul Konsolosluğunun diplomat kılıklı ajanları karşısında kendilerini ABD’li efendilerine beğendirmek için ellerinden gelen tüm gayreti göstermişlerdir. Wikileaks belgelerine bakıldığı zaman onların bu hazin durumu bütün açıklığıyla görülür. Mesela liderleri Devlet Bahçeli Amerikancılığını belgelemek için ABD yetkililerine “Ben hayatımda İran’a iki kez gittim, Amerika’ya ise dokuz kez”, diyerek şirinlik gösterisinde bulunur.
Yine hatırlardadır; ABD’nin Ortadoğu’yu kana ve ateşe boğan emperyalist ordusunun mensupları dinlenme molalarında uğradıkları Ege Limanlarında Türk kadınlarıyla gönül eğlendirebilsinler diye, bunlara karşı, devrimci gençlerle birlikte protesto gösterisinde bulunan içtenlikli ülkücü gençleri hemen MHP yönetiminden uzaklaştırır. Ankara bölgesinde ABD Büyükelçiliği görevlilerinin yani CIA görevlilerinin MHP şubelerini ziyaret taleplerini reddeden şube yöneticilerini de yine aynı Bahçeli anında görevden alır. Böylece o da ABD’li efendilerine ne kadar sadık bir hizmetkâr olduğunu göstermek ister.
Bu Kontrgerilla partisi, milliyetçi duyguları yoğun gençleri avlayarak onları ABD saflarına ve yörüngesine çekmek, böylece de devrimci güçler cephesine karşı karşıdevrim cephesi içinde tutmak ve tabiî de devrimcilere karşı savaştırmakla görevlendirilmiştir.
Yine yukarıda da gördüğümüz gibi bu parti, AKP’nin de kuruluşundan bu yana parlamentodaki en büyük destekçisi olmuştur. AKP’yi bir an önce iktidara taşıyabilmek için ortağı olduğu Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon hükümetini erken seçime zorlamıştır. Hem de o erken seçimde kendisini baraj altında bırakma pahasına. Sonrasında da AKP ne zaman Mecliste zor duruma düşse MHP anında onun imdadına yetişmiş ve ona desteğini sunmuştur.
HDP ve Demirtaş
Şimdi de gelelim Meclisin bir diğer Amerikancı partisine. Amerikancı Kürt Hareketi’nin yani PKK’nin siyasi plandaki legal örgütü olan HDP’ye. Bu partinin şu anki en popüler eş genel başkanı bilindiği gibi Selahattin Demirtaş’tır.
14 Ekim 2005 tarihli Wikileaks belgesi de Demirtaş’ın o tarihten yıllar önce devşirilmiş ve ajanlaştırılmış olduğunu ortaya koymaktadır. Görelim belgeyi:
“KÜRTLERE YÖNELİK POLİTİKA
“(U) Ankara Büyükelçiliği tarafından hazırlanmıştır. A/DCM Thomas Goldberger, E.O. 12958, gerekçeler 1.4 (b) ve (d).
“1. (U) Bu mesaj Adana Konsolosluğundandır.
“(…)
“Yorum: Geçen ay boyunca Türkiye’nin güneydoğusuna yaptığımız çoklu ziyaretlerde dinlediğimiz birçok kişi içerisinde, bölgeyi saran sorunlara yönelik yaklaşımlar bağlamında Demirtaş’ın en anlayışlı ve makul olanlardan biri olduğunu düşünüyoruz.
“3. (C) 27 Eylül’de Konsolosluk Bürosuyla gerçekleştirilen bir toplantı sırasında, avukat ve Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye’nin güneydoğusunda artan PKK eylemleriyle ilgili, bölgedeki diğer konsolosluk bağlantılarımızın görüşlerini yansıttı.
“(…)
“10. (C) Biyografik not: Zazaca konuşan ve Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programının (ILVP) eski bir katılımcısı olan Demirtaş’ın 1 yaşında bir oğlu var. Eşi Diyarbakır kırsalında öğretmenlik yapıyor. Zorunlu askerlik görevini bu yıl yapabilir. 14.10.2005
“MCELDOWNEY” (https://wikileaks.org/plusd/cables/05ANKARA6245_a.html)
Yukarıda da söylediğimiz gibi Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı, ABD’nin ve onun casus örgütünün yerel ajan devşirme ve yetiştirme programının masum kılıfa büründürülmüş adıyla anılan programıdır.
Ne diyor ABD’li?
“Ajan devşirme programımızın eski bir katılımcısıdır Demirtaş”, diyor. Ve bir diğer dikkat çekici nokta da Demirtaş üzerine parmak basıyor. Yani tamamdır, aradığımız adamlardandır Demirtaş, diyor. Adam olacak çocuklardandır, diyor. “… Demirtaş’ın en anlayışlı ve makul olanlardan biri olduğunu düşünüyoruz.”, diyor.
İşte Demirtaş’ı bu günlere getiren ve olduğu makamlara oturtan, CIA’nın-ABD’nin onun hakkındaki bu olumlu raporlarıdır.
Sonuç olarak
Özetin özeti; işte bunların hepsi devşirilmiş, Amerika’nın-CIA’nın sadık şürekâsıdır ya da memurlarıdır. Bunların Türk Halkıyla da Kürt Halkıyla da, bu memleket, bu vatanla da zerrece ilgileri yoktur. Öyle olunca da bunlar doğaları gereği, ya da görevleri gereği diyelim, işleri gereği diyelim, Mustafa Kemal’e de Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Hareketimize de laikliğe de tam bağımsızlık ilkemize de düşman olacaklar ve saldıracaklardır. Nitekim de onu yapıyorlar işte.
Bunların birbirinden nitelikçe bir farkları yoktur. Onlar kendilerine verilen rol gereği dinci oynarlar, Altı Okçu oynarlar, Türkçü oynarlar, Kürtçü oynarlar. Esasındaysa onların özü Amerikancılıktır, satılmışlıktır, uşaklıktır.
Bunlar elbirliğiyle Türkiye’yi Yeni Sevr bataklığına sürükleyip götürmektedirler. Esas iş budur onlar için. Yani efendilerinin BOP Haritasını-Yeni Sevr Haritasını hayata geçirmektir. İşte bu aşağılık hainane amacı güdüyor bunlar.
Aralarındaki görünüşteki kavga ise sadece bir kandırmacadan, bir sahtekârlıktan ibarettir. Kayıkçı kavgasıdır. Halkımız o kavgayı sahici sansın, bunların iğrenç, aşağılık, işbirlikçi içyüzlerini görmesin diye oynanan bir oyundur.
Bunlar hep söylediğimiz gibi ikili oynar. Göründüklerinin tam tersini yaparlar. Bunlar kalleştir, haindir, düzenbazdır.
Ne diyelim bunlara…
Ey ihanetlerin, düzenbazlıkların, vurgunculukların arkadan dolaşan bıçakları!
Ey yiğitçe yüzleşmelerin, ödeşmelerin, vuruşmaların kaçakları!
Ey Amerikan işbirlikçileri!
Ey bu memleketin ve bu halkın yeminli düşmanları!
Ey çakalların bile iğrendiği çakallar!
Ey çakır dikenlerinin bile yüzüne tükürdüğü taşlar!
Ey engereklerin bile tiksindiği engerekler!
Ey Washington’da-Pentagon’da oturan İblisin utanmaz işbirlikçileri!
Ey Ortadoğu’yu ve ülkemizi ölüm tarlalarına çeviren Amerikan taşeronları!
Unutmayın ve hiç aklınızdan çıkarmayın ki yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz!
Oynadığınız aşağılık ihanet oyununun sonu gelecek bir gün!
İşte o zaman hepiniz Halkın Adaletiyle yüzleşeceksiniz. Halkın devrimci savcılarının, namuslu yargıçlarının karşısına dizileceksiniz!
Velhasıl, kimsenin yaptığı namussuzluk yanına kâr kalmayacak!
Saygıdeğer Halkımız;
İnanma, kanma bunlara. Düşme bunların peşine. Kuşlar gibi tuzağa gitme. Bunların güler yüzleri, masumane söylemleri, oltanın çelik iğnesinin ucuna takılmış yemden başka bir şey değildir. O oltanın sopasını elinde tutansa Bush’lardır, Obama’lardır.
Bin defa bunlara inansan bin defa harcarlar, satarlar seni…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz! 29.10.2015.