Asla tereddüde düşmeyeceğiz, asla kararsızlığa düşmeyeceğiz
Hikmet Kıvılcımlı’nın bedence aramızdan ayrılışının 44. yıldönümünde, 29 Kasım’da yapılan salon anmasında HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un yaptığı konuşmadan bazı bölümleri aktarıyoruz. Konuşmanın tamamı sonradan kitap halinde yayımlanacaktır.
Nurullah Ankut Yoldaş:
Sevgi ve saygıdeğer yoldaşlarım,
Belki unuturum diye ilkin söz etmek istiyorum. Dün Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi alçakça, kalleşçe, namussuzca bir kurşunla, bir avcının bir kuşu vurduğu pervasızlıkla, başından tek kurşunla vurularak katledildi.
Neydi katline sebep suçu?
Şu sözü: “Biz bölünme istemiyoruz. Kürtlerin yüzde 90’ı bölünmeye karşıdır.”
Evet, bu sözü sebebiyle katledildi Tahir Elçi. Çünkü bu söz, aynen bizim konuşmalarımız gibi, ABD Emperyalizminin BOP planını doğrudan hedef alıyordu. Tetiği çeken zavallı piyon kimdir, önemli değil ama ona o emri veren ABD Emperyalistleridir, onların casus örgütleridir.
Önderimiz, Usta’mız Kıvılcımlı’nın bedence aramızdan ayrılırken sahip olduğu yaşın bir yaş üstündeyim. Yani biz de ömür merdiveninin son basamaklarına gelmiş bulunmaktayız. Ama inanın gözümüz arkada kalmayacak ve ruhumuz genç yoldaşlarımızla beraber hep kavganın ön saflarında ve siperlerinde olacak. Bundan eminiz.
(Alkışlar…)
Biraz önce de genç yoldaşımın dünya ve Türkiye’deki siyasi gelişmeleri şöyle bir toparlayıp size sunuşundan anladım ki, yoldaşlarımız biz gittikten sonra da kavgamızı aynı kararlılıkla, aynı cesaretle ve aynı bilinçle sürdürecekler. Çünkü biz Usta’mızdan öncelikle şunu öğrendik:
Düşman ne denli güçlü ve biz ne denli zayıf, şartlar bizim için ne denli olumsuz olursa olsun, asla tereddüde düşmeyeceğiz, asla kararsızlığa düşmeyeceğiz ve gerici rüzgâra karşı göğüs germekte asla tereddüt etmeyeceğiz.
Bu, çok önemli bir devrimci ilkedir, yoldaşlar; gerici cereyanı, gerici saldırıyı göğüslemek.
İşte o sebeple biz her yerde, her mevzide aynı kararlılıkla, aynı pervasızlıkla konuşuyoruz ve mücadele ediyoruz. Çünkü böyle davranmazsak, büyük devrimci Ustalarımıza, önderlerimize, şehitlerimize gerçek anlamda layık olmamış oluruz.
Gerçek anlamda milliyetçi olmak sosyalist olmaktır
Yoldaşlar,
Biz sosyalistiz. Sosyalizmden başka hiçbir şeyimiz yok.
Neden?
Çünkü gerçek anlamda hakkını vererek insan olmak eşittir sosyalist olmaktır. Sosyalizm düşmanlığı bu sebeple insanlık düşmanlığıdır.
Usta’mız ne diyor?
Gerçek anlamda milliyetçi olmak da sosyalist olmaktır. Çünkü milletin binde dokuz yüz doksan dokuzunu halk oluşturur. Sadece binde birini halk düşmanı, ABD-AB Emperyalizminin uşağı, yerli satılmış Parababaları, siyasiler ve onların emrindeki aydın, satılmışlar güruhu oluşturur. Siz eğer milletin binde dokuz yüz doksan dokuzunun safında olmazsanız nasıl milliyetçi olabilirsiniz? Nasıl milleti savunuyorum ben diyebilirsiniz?
Hayır, o milliyetçiliğiniz sahtedir. Siz açıkça o zaman Parababaları safındasınız ve Türk ve Kürt milletinin, halkının düşmanısınız.
İşte önderimiz diyor ki: “Türk milliyetçiliğinin kuramını ilk yazan, oluşturan Ziya Gökalp sonunda gerçek milliyetçiliğin sosyalizmde olduğunu gördü ve bir sosyalist olarak öldü” diyor.
İşte bu sebepten biz sadece sosyalistiz dedik mi, her şeyimizi anlatmış oluyoruz.
(…)
***
Gerçek İslam’ın, Kur’an’ın, Hz. Muhammed’in ve Dört Halife’nin
tek meşru mirasçısı, savunucusuyuz
Tabiî bunlar bir de şeye mızıldanıyorlar. Biz TRT konuşmalarımızda anlattık ya; bunların Yezit-Muaviye İslam’ının, CIA Pentagon İslam’ının temsilcisi olduğunu; Kur’an’la, Hz. Muhammed İslamı’yla ilgisi olmadığını bunların. Biz güya dincilik yapmış oluyoruz bunlara göre.
İslamı bilmiyor ki adam… Biz o hainlerin elindeki ve halkı kandırmada kullandıkları en büyük silahı onların elinden alıyoruz.
Ve gerçek İslam eğer bir Tarihsel Devrimse, Hz. Muhammed’in gönlünde de sosyalizm yatıyorsa onu niye ortaya koymayalım?
Niye bu anlamda biz Hz. Muhammed’in de meşru mirasçısı ve devamcısıyız demeyelim?
Geçenlerde Yaşar Nuri Öztürk yazdı makalesinde. Ne diyor:
Modern dünyanın en büyük İslam düşünürü Pakistanlı Muhammet İkbal, Kapital için ne diyor Mustafa Yoldaş?
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Vahiysiz Kur’an.
Nurullah Ankut Yoldaş: Vahiysiz Kur’an diyor.
Marks için?
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Cebrail’siz Muhammed.
Nurullah Ankut Yoldaş: Cebrail’siz Muhammed, diyor.
Neden?
Yaşar Nuri de oradan hareketle; “İnsanlık komünizmi yeniden sahneye çağıracaktır!”, diyor.
Yani bir namuslu ilahiyatçının gördüğünü bile görmekten acizler, zavallılar. Bilmiyorlar ki…
Bak biz, Abdullah Bin Mübarek’in sözünü astık bütün parti şubelerimize pankartlar olarak.
Bize dava açtılar değil mi?
Niye?
Onlara küfür gibi gelir çünkü o. Onların elinde halkı kandırmada kullanılan en büyük araçtır İslamiyet. Biz gerçek İslami söyleriz.
Hep aktarıyoruz, ne diyor Hz. Muhammed?
“Kazancının sadece kendine ve bakmakla yükümlü olduğun insanlara yetecek kadarını bırakacaksın, gerisini dağıtacaksın.”
Bu sosyalizm değil mi, yoldaşlar?
Kendi geçimine, zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasına yetecek olanını bırak, gerisini dağıt, diyor. Mal küpleme, istifleme. “Kenz” diyor mal küplemeye, bundan kaçının, diyor.
Yine ne diyor Nas Suresi’nin, yanlış hatırlamıyorsam, 71’inci Ayet’i?
“Biz rızk konusunda insanları farklı farklı kıldık” diyor.
Yani kimine az verdik, kimine çok. Yani sen kazanmadın, biz verdik, diyor. O mala mülke sen sahip değilsin, onların hepsi bizim, sana biz verdik.
Ve devam ediyor:
“Verdiklerimizi ellerinin altında bulunanlara dağıtmıyorlar ki geçimde hepsi eşit olsunlar.”, diyor.
Yani servet sahibine de diyor ki, asla o servet senin değil. Onu ben verdim.
Onu ne yapacaksın?
İhtiyacı olana ve özellikle emrinin altındakilere, elinin altındakilere dağıtacaksın. Geçimde herkes eşit olacak, diyor. Geçimde eşitlik… Yani maddi yaşamda eşit olacak herkes, diyor.
Sosyalizm bu değil mi?
Ama ne yapsın, içine girdiği Köleci Toplum daha fazlasına izin vermiyor ki. Bir kişinin gücü ancak o kadarına yeter. Onu başaramayacağını görünce, idarenin zoruyla 40’ta birini bari alalım Müslümanların Beytülmaline (Ortakmalevine); onu dağıtalım, diyerek zekâtı 40’ta bire indiriyor. Yani bir yıllık kazancınızın 40’ta birini vereceksiniz, diyor, idareye. Bazı toplumcu, halkçı İslam alimleriyse Kur’an’ın ve Hz. Muhammed’in ruhuna, göreceli de olsa, daha yakın bir yorum getiriyorlar zekat meselesine. Diyorlar ki, bir yıllık kazancınızın değil, mevcut mal varlığınızın tümünün 40’ta birini vereceksiniz zekat olarak. Zekatta doğru İslami oran budur.
Hiçbir Kur’an Ayetinde 40’ta bir diye bir ibare geçmez. Ancak Hadiste geçer. Onu da çaresizlikten söylemiş Hz. Muhammed.
Ve Hz. Muhammed ölür ölmez, anında, zekâta bile isyan ediyor bazı kabileler. Zekât vermeyeceğiz. Tamam, İslam’ın diğer şartları kabulümüz ama zekât vermeyiz biz, diyorlar. Daha önce de söylediğim gibi, Hz. Ebu Bekir ordu gönderiyor, askerle tepeliyor onları.
Biz buradan neyi anlıyoruz?
İslamiyet’in Tarihsel bir Devrim olduğunu.
İlkel Komünal Geleneklerinden kaynaklanıyor Hz. Muhammed’in bu düşüncesi, bu ruhiyatı. İlkel Sosyalizmin ruhunu taşıyor ve onu egemen kılmak istiyor dünyaya, onun için çabalıyor. Cenneti bu dünyada yaratmak istiyor. Öbürleri, cennet-cehennem korkusu, hep insanları bu yola getirebilmek içindir. Bütün ibadetlerin amacı, insanları bu yola getirebilmek içindir.
Şu anda bir de “İslam’da şiddet” konusu çok tartışılıyor, değil mi?
Tabiî İslam’da şiddet var. Çünkü Hz. Muhammed, cenneti dünyaya hâkim kılmak istiyor, cennet düzenini. Onun için dininin bütün dünyada egemen olmasını istiyor. İnsanların mutluluğu buradan geçer, o yüzden biz Allah’ın bu dinini tüm dünyaya yaymalıyız, diyor. Açık…
Yine yanlış hatırlamıyorsam Enfal Suresi 39:
“Fitne sona erinceye kadar ve Allah’ın dini dünyanın tamamında egemen oluncaya kadar cihat edin.”, diyor.
Bundan dolayı biz kınayabilir miyiz Hz. Muhammed’i?
Hayır.
Nasıl biz; Proletarya Enternasyonalizmi diyorsak, İşçi Sınıfının davası uluslararası bir davadır, diyorsak; Emperyalizmin, sömürünün, vurgunun dünyadaki kökünü kazıyacağız, diyorsak, o da kendince çağı içinde bunu söylüyor.
Ama bazı soytarılar, sözüm ona ilahiyatçılar; İslam’da şiddet yoktur, diyorlar.
Hayır, var. Bütün dinler zaten aynı şeyi amaçlar. Özellikle benim İnsan Yapımı Dinler ya da Yapay Dinler diye adlandırdığım kişi yapımı dinler bunu amaçlar.
Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in dışındaki dinler, Doğal Dinler, Toplum Dinleridir. Toplumun ortak üretimiyle oluşan ve sürekli değişen dinlerdir. Toplumun gelişmesiyle birlikte değişen dinlerdir bunlar.
Ama kitaplı dinler, kitaptaki sözler için “Allah kelamıdır” diyen, genel geçer, ebediyete kadar değişmez doğrulardır bunlar diyerek ortaya kurallar, kanunlar, ayetler koyan dinler, insan yapımı dinlerdir. Bunların hepsi de kendilerini tüm dünyaya egemen kılmak isterler, hepsinde bu amaç vardır.
Haçlı seferleri neyin sonucuydu?
Bunun sonucu.
Ve sömürgeciler her gittikleri yere askerler, tüccarlar, rahiplerle beraber gitmediler mi?
Gittiler.
O sebeple hiçbir din laik olamaz. Laik olmak dinin özüne aykırıdır. Çünkü her din, değişmez en yüce doğruların kendisinde olduğunu kabul eder. Onu kabul etmediği anda zaten din olmaktan çıkar. O yüzden başka türlü bir yaşam biçimine izin vermez.
Ha o zaman biz ne yapacağız?
Laikliği savunacağız.
Din, her insanın özel alanını ilgilendirir. İnsanlar nasıl inanırlarsa, nasıl ibadet ederlerse edecekler. Usta’mız da diyor ya; “İnsanlar ibadetlerinde nefes alır su içer gibi özgür olacak.” Hiç kimse ona karışmaz, müdahale etmez. Ama toplum düzeni; aklın, bilimin, insanlığın ortak değerlerinin anlayışı doğrultusunda oluşturulacak. Laiklik budur. Bizim savunduğumuz devrimci laiklik budur. Dine asla baskı yok.
Orada da, TRT çekimleri sırasında da, bir TRT görevlisi, tabiî mevcut iktidarın anlayışı çizgisinde yahut onun anlayışına sahip bir görevli, konuşmamızı dinlemiş çekim sırasında; “Beğendim, çok güzel konuştunuz.”, dedi.
“Siz dine baskı yapmayı düşünmüyor musunuz? Dine baskı yapılmasına karşı mısınız?”, dedi, bize.
Dedim;
“Elbette karşıyız. Biz hiçbir şeyi taktik olsun diye söylemeyiz. Biz ne söylersek, o bilincimizden, yüreğimizden geçmiştir ve oradan dilimize dökülmüştür. Bizim öz düşüncemizdir.”, dedim.
“Ve Marks; “Dini yapıya baskı, dine olan ilgiyi arttırır.” derdi.
“Kaldı ki, bir insanın inancına, düşüncesine yapılabilecek baskı, o insanın kişiliğine yapılmış en büyük hakaretlerden, zulümlerden biridir. Biz bunu kesinlikle tasvip etmeyiz, böyle bir şeye sonuna kadar karşıyız. Ama biz laikliği savunuruz. Laiklik anlayışımız da biraz önce tarif ettiğim gibidir.”, dedim; tanımladım. Metin Yoldaş’la beraber oturuyorduk. Şaşırdı.
Ama bilmiyor ki, gerçek devrimcilerin neyi savunduğunu. Marksizmin neyi savunduğunu bilmiyor ki adamlar… Sanıyorlar ki, devrimciler gelince dini yasaklayacaklar. Parababalarının propagandası bu. Bu kara propaganda, psikolojik harekâtla bize düşman ediliyor kitleler ve böyle kazanıyorlar seçimleri.
Otobüs yolculuğunda sözünü ettiğim kadın da sanıyor ki, Tayyipgiller’in dışında herkes dinini yaşamasına engel, karşı. O yüzden aç dururum ama dinimi yaşarım, bu adamın peşinden giderim, diyor.
İşte insanları bu çıkmazdan, bu kalıptan kurtarmamız lazım.
Abdullah Bin Mübarek’in çağdaşı bir İslam düşünüründen daha bir iki sözünü aktararak örnek vereyim ve bu konuyu geçeyim, yoldaşlar. Fudayl bin İyaz. Vefatı MS 803. Aşağı yukarı Abdullah Bin Mübarek’le aynı çağda yaşamışlar ve tanışırlar birbirleriyle. Sözlerini aktarıyorum:
“Allahuteala’nın kitabı Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okuyup onunla amel etmek, amel etmeden milyon kere Kur’an’ı hatim yapmaktan bana daha sevimlidir.”
Demek ki, önemli olan burada söylenenleri uygulayacaksın hayatında, diyor. Okumanın, uygulamadıktan sonra bir anlamı yok, diyor.
“Bir mümini sevindirmek ve onun bir ihtiyacını gidermek, bir ömür ibadet etmekten bana daha sevimlidir.”, diyor.
Düşünebiliyor musunuz, yoldaşlar insan sevgisini ve fedakârlığı… “Bir müminin ihtiyacını gidermek, bir ömür ibadetten daha sevimli bana.”, diyor.
“Zühd ehli olmak (dünya sevgisini terk etmek), yer ve gök ehlinin ibadet etmesinden bana daha sevimlidir.”
Yani bütün yeryüzündeki insanlar ve gökyüzündeki varlıklar birlikte ibadet etseler bile dünya malına, dünya mülküne önem vermemek, ona tapınmamak benim için daha sevimlidir, o ibadetten daha sevimlidir, diyor.
“Bir kuruş haramı terk etmek, sahibine vermek; bana helal mal ile iki yüz defa hac etmekten daha sevimlidir.”, diyor.
Düşünebiliyor musunuz, yoldaşlar… Bir kuruş haramı sahibine, gerçek sahibine vermek helal mal ile yapılmış iki yüz defa hac etmekten daha sevimlidir, diyor.
Yani İslamiyet’in bu yönünü, İlkel Komünal Geleneklerini savunan düşünürler, İslamiyet’in ruhunu anlayan düşünürler, işte bunları söylerler, bu anlayışta olurlar.
Ama Muaviye-Yezit, Pentagon-CIA İslam’ı tamamen İslamiyet’in bu ruhunu reddeder.
Geriye ne kalır?
Geriye şiddet kalır, başörtüsü kalır, kara çarşaf kalır, sarık kalır, cübbe kalır, hac kalır, namaz kalır… Boş yani. İçi boş. Sadece bir suret kalır, kabuk kalır geriye.
İşte insanları istediği gibi kullanabilmek, yönlendirebilmek için “Yeşil Kuşak Projesi” çerçevesinde böyle bir anlayışla doktrine etti ABD Emperyalistleri insanlarımızı. Ve Tayyipgiller’in seçim zaferlerini bu zemin sağladı.
Adam parti kurduktan 14 ay sonra hem birinci parti hem de tek başına iktidar oldu.
Bu nasıl olur yahu?..
İşte böyle oluyor, yoldaşlar. CIA oradan yönlendirmeyi yaptı mı, bütün örgütler, bütün medya, genç yoldaşımın da biraz önce anlattığı gibi, rüzgârı o yöne doğru savurdu mu, zaten kandırılmaya hazır, düşünmekten alıkonmuş insanlar bir anda mezbahaya koyun sürülerinin koştuğu gibi oy sandıklarına koşuyorlar. Kendi zalimlerine, kendi vurguncularına, kendi sömürücülerine oy yağdırıyorlar ve kendi katillerine, kendi evlatlarının katillerine oy yağdırıyorlar. İşte bu sayede oluyor bunlar. O bakımdan biz, Hz. Muhammed ne kadar Müslümansa o kadar Müslümanız ve aynı anlayışa sahibiz.
(Alkışlar…)
Ve gerçek İslam’ın, Kur’an’ın, Hz. Muhammed’in ve Dört Halifenin tek meşru mirasçısı, savunucusuyuz.
(Slogan: Davamız Halkların Kurtuluş Davasıdır… Alkışlar…)
“(…)
***
ABD Emperyalistlerinin Rus uçağı düşürme oyununun piyonu Tayyipgiller çuvalladı
Yoldaşlar,
Son günlerin yine önemli olaylarından biri, Rusya’nın Suriye’ye askeri olarak inmesi, müdahalesidir. Bunu bir açıklamamızda işlemiştik, yoldaşlarımızın da sanıyorum büyük çoğunluğu okumuştur. Yani o bakımdan tekrar etraflıca o konuya girmeyelim. Sadece, biliyorsunuz son bir uçak düşürme olayı yaşandı ve bir krize dönüştü. Ve Suriye bunalımı Türkiye açısından yeni bir aşamaya sıçradı. Bence Tayyipgiller’in yaptığı en ölümcül yanlışlardan biridir bu. Sadece Rus devleti değil, Rus Halkı da artık Türkiye’yi düşman olarak algılamaya başladı. Oysa o “Soğuk Savaş” dönemi denilen Sovyetler Birliği’nin varlığı döneminde bile iki halk birbirine karşı böylesine olumsuz duygulara sahip olmamıştı. Özellikle Ruslar, Türklere karşı böyle kötümser duygular içinde değildi. Şimdi doğrudan sırtlarından vurulmuş oluyorlar, uçakları düşürülmüş oluyor ve bir askerleri katledilmiş oluyor. Bir infial yarattı.
Rusya bir dünya devi, artık emperyalist bir dünya devi, değil mi arkadaşlar? Ve bizim de hem Karadeniz’de komşumuz, hem de doğuda yakın komşumuz. Onun düşmanlığı çok şey kaybettirecektir Türkiye’ye. Ve uçak düşürme saldırısı sadece Amerika’nın bir planıdır. Yoksa Tayyipgiller’in buna cesaret edebilmesi mümkün değildir. Kendi iradeleriyle bunu yapabilmeleri asla söz konusu değildir. Burjuva medyası bile yazıyor.
Ne diyor?
“Kore Savaşı’ndan bu yana NATO, Rusya’nın bir tek uçağını düşürmemiştir”, diyor.
İlk defa oldu. Rusya lideri Putin gaddar, kindar. Bunun hesabını mutlaka soracaktır. Zaten Parababaları medyası bile “35 milyarlık füze”, diyor. Yani Türkiye, bu saldırıyla 35 milyar dolar kaybedecek ve bu kayıplar zincirleme olarak devam edecek. Rusya bizimkiler gibi kürsülerde kuru gürültü yapmaz.
Suudi medyası bile ne diyordu Tayyip için?
“Kuru gürültü” diyor, değil mi? İşte habire kuru gürültü yapıyor. Yok, muhtarları topluyor, yok Bayburt’ta açılış yapıyor, yok Balıkesir’de Esnaf Odası’nın yaptığı bir tesisi, zeytinyağı deposunun açılışını yapıyor, orada konuşuyor. Ama Putin; “Sırtımızdan vurulduk ve bunun bedelini ödeyecek.” dedi, başka bir şey demedi. Ve anında ekonomik misillemeler geldi. Ve Suriye’deki 17 olan uçak sayısını (biri düştü 16 kaldı) 72 tane daha getirerek 88’e çıkardı ve süpürme harekâtına girişti, değil mi arkadaşlar?
Artık ÖSO’sunu, El Nusra”sını, Fetih Ordusu’nu, bilmem Ahrar’ını, El Kaide”sini hepsini süpürüyor. İşte dünün haberleriydi. Türkiye sınırına 2 kilometre kala Ortaçağcıları temizliyor, vuruyor ve 15 bin Ortaçağcı Türkmen, Türkiye’ye atarak canını kurtarabiliyor. Türkmenler de iki bölüm:
Alevi Türkmenler; Esad ordusuyla ve Suriye’nin meşru hükümetiyle beraber vatan savunması yapıyor emperyalizme karşı.
Ortaçağcılar; işte düşen uçağın pilotunu Allahü ekber diyerek Ortaçağcı narayla beraber katlediyorlar, değil mi?
Ortaçağcıların sloganı oldu artık; ne yazık ki İslam’ın bu sloganını da böyle kendilerine mal ederek kullandılar. Pilotu katlediyorlar, infaz ediyorlar ve IŞİD’cilerden zerre farkları yok. Gerek görünüm, gerek davranış olarak.
Bence Rusya bunları süpürecek, ondan sonra da Türkiye’den intikamını alacak. Artık uçak mı vurur, gemi mi batırır, başka bir şey mi yapar onu bilemiyoruz…
Durmuş Kaygusuz: Ermeni Meselesi’ni gündeme getirdiler.
Nurullah Ankut Yoldaş: Ermeni Meselesi’ni gündeme getirdi tabiî, evet.
İki; PYD, YPG’ye omuzdan atılan hava savunma füzeleri verdi, değil mi arkadaşlar?
Ve ertesi gün YPG açıklama yaptı, hava sahamıza giren tüm düşman unsurları vuracağız, diye. Artık PKK’nin, PYD’nin, YPG’nin de en büyük silah tedarikçisi Rusya olacak ve modern silahlarla donatacak.
Sonuç olarak ayrışma süreci katmerlenerek devam edecek. Bu konuda Rusya’nın ABD’yle çıkarları örtüşüyor ama sonuçta ayrışıyor, düşmanlaşıyor. Dikkat edersek ABD Ortadoğu’da ikinci bir İsrail, ikinci bir petrol bekçisi yaratmak istiyordu.
Ama Rusya, PKK ve PYD’ye ne diyor?
Bırak Amerika’yı, gel benim safıma geç, seni ben kollayayım, ben destekleyeyim, ben savunayım, diyor.
Şimdi PKK, PYD, YPG ikilem içinde. İkisini de idare etme durumunda şu anda. Yani iki tane büyük destekçisi var şu anda PKK’nin, PYD’nin. Ve Rusya, Amerika gibi uzak da değil, hemen yanı başımızda en büyük destekçi. İşte hemen füzelerle donattı.
Ve yine geldi Lazkiye’yi ve diğer liman şehrini, dünyadaki en gelişkin hava savunma aracı olan S400, İngiliz jargonunda Es400’ler deniyor, füzeleriyle donattı. Ki o füzeler, Türk F16’larını kuş avlar gibi avlayabilecek istediği zaman.
Ve ne dedi?
Vuracağız, dedi.
Ve artık Türk F16’larının gıkı çıkmaz oldu. Tâ Suriye’nin kaç kilometre içinde Rus uçağını vuran F16’ların. Rusya, şimdi sınırın 2 kilometre kenarından başlayarak süpürüyor Ortaçağcıları, ÖSO’cuları, Tayyip’in müttefiklerini. Hiç ses çıkaramıyor Tayyip de, Genelkurmay da.
Bu şöyle bir sonuç yaratacak gibi geliyor: Rusya Ortaçağcıları süpürürse oraya Suriye’nin meşru hükümeti, halkın yüzde 84 oyuyla iktidara gelmiş Başkanı ve BAAS yönetimi egemen olacak, onun askeri gücü egemen olacak. Böylece Ortaçağcı bir bölge oluşamayacak Suriye’de, Suriye ikiye bölünecek:
1- Meşru BAAS yönetiminin egemenlik alanını oluşturan Suriye,
2- YPG’nin, PKK’nin Suriyesi yahut egemenlik alanını oluşturan bölge.
Böyle bir değişikliğe yol açacak gibi görünüyor Rusya’nın bu müdahalesi ve bu tavrı.
Tabiî olaylar işte birden bire böyle değişebiliyor, farklı oluşumlar ortaya çıkıveriyor. Bunları gerçek olayların ruhu, kanunu neyse öylece sebep-sonuç ilişkileri içinde görmek, değerlendirmek gerekiyor.
Zaten sosyalizm ne yoldaşlar?
Olayların bilimi, diyor Usta’mız. Başka hiçbir şey değil. Olayları doğru görmek ama yakıştırma sebeplerle değil, gerçek sebeplerle görmek, aralarındaki ilişki-çelişkiyi görmek, ne yöne doğru gelişeceklerini, ne gibi sonuçlara ulaşacaklarını önceden görmektir ve ona göre devrimci mücadele hattı oluşturmaktır devrimci teorinin, devrimci partinin görevi, devrimci bilincin görevi. Budur sosyalizm, Bilimcil Sosyalizm.
Genç yoldaşlarım ısrarla zamanımızın 1,5 saati doldurduğunu söylüyorlar. Oysa ben onlara bir saat civarında bir konuşma yapacağım diye bir taahhütte bulunmuştum. Şimdi sözümü tutamamış oluyorum. Yani o bakımdan bu konuyu da bu kadarlık kessek, yeter değil mi yoldaşlar?
“(…)
Tayyipgiller sınır ihlalinden dolayı vurduk, diyor. Yahu Ege’de her gün kara suları ihlal ediliyor, öyle değil mi?
Hani it dalaşı yapıyor Yunan ve Türk F16’ları, kimse kimseyi vurmuyor. Ayrıca birkaç tanesi Büyük Ada’dan daha büyük olan 16 tane Ege’deki ada, Yunanlılar tarafından işgal edildi. Gıkı çıktı mı Tayyipgiller’in?
Hayır. Bir namuslu Subay bunu değerlendirip yazı koydu Genelkurmay sitesine, Tayyipgiller’in emri ve baskısıyla siteden o yazı bile kaldırıldı, Genelkurmay sitesinden… Tık diyemediler.
Ve bizim Sahte Solcuların alkışladıkları Syriza ilk geldiğinde iktidara, hemen ertesi gün nereyi ziyaret etti Çipras’ın faşist savunma bakanı?
Bu yeni işgal edilmiş Ege adasını, adalarını ziyaret etti. Burada sadece Tayyipgiller vatana ihanet etmiş olmakla kalmıyor, Genelkurmayın o NATO’cu Generalleri de ihanet etmiş oluyorlar. Bu millet onlara o üniformaları, törenlerde giysinler, Tayyipgiller’in, Amerikan Gül’lerinin önünde topuk vurup gerdan kırsınlar diye vermiyor. O karavanaları boşuna yesinler diye, göbek, ense büyütsünler diye vermiyor. Vatan topraklarını ve bu milletin, bu halkın çıkarlarını korusunlar diye veriyor. O NATO’cu koftiden Generaller de bunun hesabını verecekler.
Şimdi kalkıyor Rus uçağını Amerika’nın emriyle yok sınır ihlali yapmış da vurup düşürmüş oluyor. Sahtekârlık bu.
“(…)
***
İşçi Sınıfıyla bağı olan yegâne parti HKP, Türk ve Kürt Halklarını bu bataklıktan kurtaracaktır
Yoldaşlar,
Türkiye’yi de, Türk ve Kürt Halklarını da, insanlığı da bu çıkmazdan, bu bataklıktan kurtaracak olan yine sosyalistlerdir.
Kim?
Biz gerçek sosyalistler. Sadece biz kurtarabiliriz.
Nasıl insanlığı Tarih boyunca hep İlkel Sosyalizm, Sovyetler Birliği yani Modern Sosyalizm korumuşsa, kurtarmışsa çıkmazlardan, bugün de biz kurtarabiliriz ülkemizi, bölgemizi. Görev bize düşüyor o bakımdan. Yani o bakımdan; biz sosyalistiz ve sosyalizmden başka hiçbir şeyimiz yok, diyoruz. Görev bizim omuzlarımızın üstünde. Yani sosyalizm böylesine önemli bir şey insanlık için. İnsan olma-olmama ikilemini ortaya koyuyor bu soru. Ya sosyalist olup gerçek insan olacağız, ya sosyalizme karşı olup insanlığa, insanlık davasına karşı olacağız, insanlıktan çıkacağız. Böylesine bir ikilemle karşı karşıyayız. Ülkemizi de, bölgemizi de bu bataklıktan sadece biz çıkaracağız, biz kurtaracağız halklarımızı. Her iki halkın da gerçek dostu sadece biziz.
PKK, PYD onlar sadece Kürt ağalarının, Kürt Tefeci-Bezirgânlarının, Kürt burjuvalarının temsilcisi. Onların çıkarlarına hizmet ediyorlar. O yüzden emperyalizmin yandaşıdırlar.
Bizler Kürt Halkının dostuyuz, Türk Halkının dostuyuz, arkadaşlar. İki halkın da kardeşliğini ve gerçek anlamda eşitliğini, özgürlüğünü biz savunuyoruz sadece.