Site rengi

Tasarım

Birinci Kuvayimilliyeci Kadınların gerçek mirasçıları bugün de AB-D Emperyalizmine ve Yerli İşbirlikçilerine karşı mücadeleye devam ediyor

07.11.2021
739
A+
A-

Prof. Dr. Özler Çakır

Yarın 29 Ekim. Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın ölümsüz önderi Mustafa Kemal’in “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” şiarını kuşanan kadın-erkek, yaşlı-genç,  mazlum Anadolu Halklarının, Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın söylediği gibi “Türkiye’nin yüzyıllardan beri iki büyük kahredici gücü, iki büyük lanetleme gücü ezdiğini haykırdığı gün…”dür 29 Ekim.

“Bu iki kahredici, lanetleme, baş belası güç neydi?

“Mustafa Kemal’e göre; birisi emperyalizm, öteki Saltanat’tı.”

Yokluklar, yoksulluklar içinde, bedenlerini siper ederek bir destan yazdılar Tarihe Birinci Kuvayimilliyeci atalarımız. Ve “Türkiye’de Cumhuriyet demek, Türk Milletinin bağrına oturmuş olan emperyalizmle Saltanat’a karşı kurduğu bir savunma kalesi” oldu.

“Ve kadınlar, bizim kadınlarımız”; çilekeş, cefakâr Anadolu kadınlarımız; nasıl da yiğitçe yer aldılar bu onurlu Kurtuluş, bu “savunma kalesi”nin kuruluş mücadelesinde.

Vatansever Şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca ne kadar duru ve yalın cisimleştirir Kuvvacı Kadınlarımızın bu bağımsızlığa adanmış kararlı mücadelelerini “Mustafa Kemal’in Kağnısı” adlı şiirinde.

 

Yediyordu Elif kağnısını,

Kara geceden geceden.

Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,

Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar, inliyordu dağın ardı, yasla,

Her bir heceden heceden.

 

Mustafa Kemal’in kağnısı derdi, kağnısına

Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.

Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,

Nam salmıştı asker içinde.

Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,

Doğrulmuştu yola önceden önceden.

 

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,

Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,

Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı,

Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra,

Gecenin ulu ağırlığına karşı,

Hafifletir, inceden inceden.

 

İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında

Elma elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri,

Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi, daim;

Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.

Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti,

Niceden, niceden.

 

Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu,

Nazar mı değdi göklerden, ne?

Dah etti, yok.

Dahha dedi, gitmez,

Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur

Nasıl dururdu Mustafa Kemal’in kağnısı.

Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden

 

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,

Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.

Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin,

Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.

Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır,

Düşerim gerilere, iyceden iyceden.

 

Kocabaş yığıldı çamura,

Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar,

Örtüldü gözleri örtüldü hep.

Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı, bacım,

Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik,

Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.

 

98 yıl öce kurulan Laik Cumhuriyet artık yok. AB-D Emperyalistleri ve onların emrindeki yerli satılmışlar ihanet cephesi yıktılar onu. Ve bu ihanet cephesinin iktidardaki temsilcisi Ortaçağcı AKP’giller, yoksul halkımızı Allah ile aldatan din bezirgânları, Saltanat haramileri, yerle yeksan ettikleri Laik Cumhuriyet’in kurulması uğrunda yaşamlarını ikirciksiz feda eden Birinci Kuvayimilliyeci kadınlarımızın kemiklerini sızlatıyorlar.

28 Ekim akşamı televizyon kanallarında,  AKP’giller’in Genel Merkez Kadın Kollarının düzenlediği “Cumhuriyet’i Kuran ve Yaşatan Kadınlar” toplantısına ve Reis’lerinin toplantıda yaptığı konuşmasına yer veriliyor.

Kazanılmış Vatan’ı satanlar, Cumhuriyet’i yıkanlar ve iktidarları boyunca Ortaçağcı gericiliğin kıskacında kadınlarımızın katline ferman çıkaranlar, hiç utanmadan sıkılmadan “Cumhuriyeti Kuran ve Yaşatan Kadınlar” toplantısı düzenliyorlar!

Ülkemiz için Yeni Sevr demek olan BOP’un Eşbaşkanı Kaçak Saraylı,  bu toplantıda Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının adını bir kez dahi anmadığı konuşmasını yapıyor:

“Düşmana karşı yürüttüğü mücadele ile  destanlar yazan Şerife Bacı’yı, işgale karşı milletimizi harekete geçiren Halide  Onbaşı’yı, Gazilikle şereflenen Halime Çavuş’u, Nezahat Onbaşı’yı, Gördesli  Makbule’yi, Şehit Tayyar Rahmiye’yi asla unutmadık, unutmayız ve unutmayacağız.”, “Kucağında evladıyla cepheye mermi taşıyan Cumhuriyet’in  öncü kahraman kadınlarının mücadelesi aynı kararlılıkla şimdi de Cumhuriyeti  yaşatmak ve hep daha ileriye taşımak için devam ediyor.”

Zırhlı araçları ve koruma orduları olmadan insan içine çıkamayan bu korkak hainler, hiç yüzleri kızarmadan,  Kurtuluş Savaşçısı kahraman kadınlarımızın adlarını alıyorlar ağızlarına.

Konuşma, “Bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem.”, “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.”, “Kadın ahlaklı olsun, kürtaj yapmak zorunda kalmasın.”, “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün.”, “Çiftçinin hali ne olacak, anamız ağladı” diyen Mersinli çiftçiye, “Ananı da al git” söylemleriyle kadını nasıl aşağıladığını, yok saydığını, kadın düşmanlığında Taliban’dan hiçbir farklılığı olmadığını ortaya koyan bu zihniyetin, fütursuz yalanlarıyla devam ediyor:

Her fırsatta altını tekrar tekrar  çizdiğim bir husus vardır. Kadınlarını dışlayan bir toplum gücünün ve  potansiyelinin yarısından vazgeçmiş demektir. Rahmetli Neşet Ertaş’ın gönül  diliyle ‘kadın insandır, erkek insanoğlu’ diyerek ifade ettiği gibi kadın yoksa  insan da yoktur.”

Tarihteki en eski, en gerici, en asalak sermaye sınıfı olan Tefeci-Bezirgân Sermayenin iktidardaki temsilcisi AKP’giller, kadının üretim sürecinde yer almasının onun özgürlüğü, toplumsallaşması için çok önemli olduğunu bilmektedirler. Bu nedenle 19 yıllık iktidarları boyunca kadınlarımızın eğitim sürecini en erken terk edecekleri uygulamaları getirdiler. Sanatçı kadınlarımıza, sporcu kadınlarımıza linç politikaları uyguladılar. Kadınlarımızı üretim sürecinden uzaklaştırarak, işsizliğe mahkûm ederek Ortaçağ köleliğine, cariyeliğine, evin dört duvarı arasında hapse mecbur kılmayı hedeflediler.

İş isteyen kadına: “Evdeki işler yetmiyor mu?”, ”Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.”, “Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Bir kadın çalışmayı tercih ederek fuhuşa hazırlık yapmış olur”, dediler.  “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.”, ”Türk kadını evinin süsüdür.”, “Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak”, “İslam’ın kızı! Sen oyun alanlarının değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayânın, edebin sultanısın” dediler.

Aldatmak, düzenbazlık, egemenliklerini sürdürebilmek için her türlü oyunu oynamak, bu Ortaçağcı sömürücü sınıfın karakteri olmuş. O nedenle konuşuyor Reis:

“Elbette tohumdan hasada, tarladan sofraya, sanayiden teknolojiye, üretimin her  aşamasında, spordan sanata, hizmet sektöründen ihracata, hayatın her alanında  kadınlarımızın gösterdikleri başarılarla ayrıca iftihar ediyoruz.”

Kıvılcımlı Usta, “Halkı sömürüp ezen gerici sınıflar, ezip soydukları alt sınıfları her yerde aldatarak güderler. Ama hiçbir yerde bu aldatış, bizdeki kadar hep en utanmazca ve hayvanca gerekçelerle Kadın öne sürülerek yapılamaz.” der.

İşte AKP’giller de sınıf karakterleri gereği böyle yapmaktalar.

Ama bilsinler ki bu ülkenin İkinci Kuvayimilliyeci Kadınları var! Ve onlar Birinci Kuvayimilliyeci Kadınların gerçek mirasçıları olarak bu gün de AB-D Emperyalizmine ve Yerli İşbirlikçilerine karşı mücadeleye devam ediyorlar.

Yazımı, Kurtuluş Partili Kadınlar olarak yayımladığımız bir metni bir kez daha paylaşarak bitirmek istiyorum.

“Onur Yaşamdan Üstündür” diyenler asla pes etmezler!

“Cesaret Vatanını” terk etmeyenler,

“Ya İstiklal ya Ölüm” diyenler asla yenilmezler!

Ve yenilmediler!

Diz çöktürdüler Yedi Düvele,

Bu topraklardaki mazlum halklar,

Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Lazıyla, Çerkeziyle.

Geldikleri gibi gönderdiler

Ağızlarından halkların kanları damlayan Emperyalist Çakalları,

“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen önderleri Mustafa Kemal’in şiarıyla verdikleri Kurtuluş Mücadelesi ile!

“Ve kadınlar, bizim kadınlarımız”

Ana Tanrıça Kybele’nin bereketini bin yıllardır nasırlı elleriyle dağıtan kadınlarımız,

Bu toprakları Vatan yapan Kadınlarımız,

“Ayın altında yürüyen kağnılarda” cephane taşırken,

Donarak şehit olan 20 yaşındaki Şerife Bacı oldular;

“Bu vatan sizin olduğu kadar kadınların da” diyerek, düşmanla en ön safta savaşırken 21 yaşında başından vurularak ölen Gördesli Makbule oldular,

Kurtuluş Savaşı’nda, cepheye gitmek için erkek kılığına giren ve cephede şarapnel parçalarıyla bacağından yaralanarak sakat kalan Halime Çavuş oldular;

300 kişilik bölüğe komuta eden Kara Fatma oldular;

Çocuk yaşta cephelerde at binip, silah kullanmayı öğrenen, savaş alanlarında elde silah yıllarca cesurca mücadele eden Nezahat Onbaşı oldular;

Yörük Ali Efe Çetesi’nde, Aydın’da Yunan işgaline karşı elinde silah en önde çarpışan Efe Ayşe oldular;

Çukurova’da mavzerini kuşanıp Fransızlarla kıyasıya savaşa tutuşan, savaş alanlarındaki atılganlığı ile ünlenip, “Tayyar” lakabıyla anılan, bağımsızlık uğruna şehit olduğunda:

Temmuzun sarı sıcağı

Yaktı köşeyi bucağı

Zalim düşman talan etti

Söndürdü nice ocağı

 

Rahmiye otuz yaşında

Yan gider fesi başında

Arkadaşı çetelerle

Gezer düşman peşinde

 

Öğlen ikindi arası

Düşman üstüne varası

Rahmiye’yi şehit ettik

Alnında kurşun yarası

 

Çeteler içinde şanlı

Yüzü nokta nokta benli

Yurdu için şehit düştü

Yerde yatar ala kanlı

 

ağıtları yakılan Tayyar Rahmiye oldular;

Zafere ant içtiler,

Emperyalizme karşı Birinci Kurtuluş Bayrağını

Tüm cephelerde kahramanca dalgalandırdılar.

Onların mücadele bayrağı

Bugün biz İkinci Kurtuluşçu Kadınların elinde!

Emperyalistleri, İşbirlikçileri bir kez daha,

Geldikleri Gibi Göndereceğiz!

Bir daha geri gelmemek üzere!

  1. 10. 2021