“Çocuk Hakları” Haftası mı dediniz?..
Güldürmeyin ya da daha doğrusu ağlatmayın insanı…
Koca koca insanlar (kadınlı erkekli) oturuyorlar ve “Çocuk Hakları” diye birtakım maddeleri sıralıyorlar ak kâğıt üstüne. Kâğıt bu! Yazılanı almam diyemez ki. Sonra da günlerden bir günü, “Dünya Çocuk Haftası” ilan ediyorlar. (1990 yılında ilan edildi ve 193 ülke tarafından kabul edildi.) Daha sonra da bugünü dünya çapında kutluyorlar ve özellikle o gün, “Çocuk Hakları”na ilişkin edebiyat parçalıyorlar. Ama ne edebiyat!.. Gören de gerçekten Çocuk Haklarını savunuyorlar sanır. Üstelik de konuşanlar sadece büyükler. Çocukların esamisi okunmuyor bugünde de. Onlar zorunlu dinleyici konumundadırlar…
Oysa hepimizin bizzat yaşadığı gibi, bu dünyada en büyük haksızlığa uğrayanlar başta çocuklar, sonra da kadınlar ve yaşlılardır.
7 milyarlık nüfusa sahip dünyamızda neredeyse bir avuç diyebileceğimiz Burjuva ve Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının çocukları dışında yüz milyonlarca, birkaç milyar çocuğun haksızlığa uğramaları ana karnındayken başlar. Anneleri yeterli ve dengeli beslenemez. Sağlıklı bir hamilelik geçiremez. Ve böyle doğan çocukların da bir kısmı daha bebekken yaşamlarını yitirirler. Yaşamlarını yitirmeyip hayata tutunanları ise ömürleri boyunca haksızlıklara, eşitsizliklere uğramaya devam ederler. Okul hayatı böyle devam eder, iş yaşamı böyle devam eder, yaşlılıkları böyle devam eder. Hatta öldükten sonra bile devam eder. Pahalılıktan mezar yeri bile bulamazlar neredeyse. Yani çocukluktan başlayarak ömürlerinin sonuna kadar haksızlığa uğrarlar.
Peki, çocukların çok büyük bir kısmının yukarıda saydığımız haksızlıklara uğramaları nedendir? Kader midir? Zorunlu mudur? Önlenemez mi bu durum?
Öncelikle sınıflı toplumdur çocukların haksızlığa uğramalarının birincil nedeni. Ezen-ezilenin, sömüren-sömürülenin, zulmeden-zulme uğrayanın olduğu bir toplumda, haktan da, adaletten de, eşitlikten de söz etmek mümkün değildir hem büyükler, hem çocuklar için. Büyüğüyle küçüğüyle kapitalistlerin, Parababalarının sömürüsüne uğrayan insanlar için hak yoktur, haksızlık vardır, güçsüzlük vardır. Hak, güçlü olanın elindedir. Kim paraya, sermayeye, üretim araçlarına sahipse o güçlüdür bu toplumlarda ister Köleci, ister Feodal, ister Kapitalist Toplum olsun fark etmez. Ve ne yazık ki günümüzde Küba, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Venezuela, Bolivya vb. sosyalist ve sosyalizm yolunda ilerleyen halkçı birkaç ülke dışında insanlığın büyük kesimi sınıflı toplumda yaşamaktadır.
Sınıflı toplumun, eşitsizliğin, adaletsizliğin olduğu toplumun sonuçları ise kendisini en çok çocuklarda göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Dr. Margaret Chan ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Direktörü Jose Graziano da Silva’nın ortaklaşa kaleme aldıkları “Yetersiz beslenmeye son verin!” başlıklı makaleden aktaralım bunu:
“Yetersiz beslenme, büyük ölçüde toplumun en korunmasız kesimlerini özellikle de hayatlarının ilk dönemini etkiliyor. Bugün, dünya nüfusunun yüzde 11’ini oluşturan 800 milyondan fazla insan kronik olarak aç. Az beslenme, çocuk ölümlerinin neredeyse yarısının nedenini oluşturmakta, yetersiz beslenme sonucu ise çocukların dörtte birinin büyümesi durmuş halde. “Gizli açlık” olarak da bilinen vitamin ve minerallerin eksik olduğu mikrobesin yetersizliği 2 milyar insanı etkiliyor.” (Milliyet, 19 Kasım 2014)
Gerçekler bunlar. Bakın bu gerçeklerin sonucu olarak neler oluyor?
“Terre des Hommes adlı sivil toplum kuruluşunun araştırmasına göre, dünyada 21 milyon kişi zorla çalıştırılıyor. Bunun 5,5 milyonu ise çocuk.” (Yurt, 8 Haziran 2014)
AB-D Emperyalistlerinin daha fazla sömürü, daha fazla kâr uğruna çıkardıkları savaşlar dünyanın dörtbir yanında sürüyor. Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Afrika’dan Ortadoğu’ya, Asya, Latin Amerika’ya kadar her yerde savaş yangınları var ve bu yağma savaşlarından en çok da çocuklar etkileniyor.
Üstelik çocuklar dünyanın neredeyse yarısında süren savaşlar sonucu, gerek ülkeleri içinde gerek ülkeler arası göçler yaşamaktadırlar. Yaşanan bu göçler sonucu çocuklar çok korkunç şartlarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Kimisi ailesiz kalmış, kimisi yersiz yurtsuz kalmış milyonlarca çocuk var dünyada.
Sadece Suriye’de neredeyse dört yıldır süren savaşta, BM rakamlarına göre 6,5 milyon kişi yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı. 3 milyondan fazla kişi başka ülkelere sığındı. 50 binden fazla çocuk bu ülkelerdeki kamplarda dünyaya geldi. Türkiye’deki kamplarda kalan Suriyeli çocuk sayısı 70 bine yakın…
Dünya Gazetesi’nin 2 Ocak 2013 tarihli sayısında yer alan bir haberde dünya çapında somut örnekler var çocukların acınacak, ağlanacak, yüzümüzü kızartan durumlarına ilişkin:
“Birleşmiş Milletler çocuklara yardım fonu UNICEF’in son araştırmasına göre, Iraklı çocukların yüzde 33’ü temel hizmetlerden mahrum vaziyetteler… Yani 18 yaşın altında beş milyon çocuk eğitim, temiz içme suyu, yeterli beslenme ve sağlık hizmeti olmadan büyüyor. Birçok ailenin derme çatma evlerde oturduğu Irak’ta barınma ihtiyacı da en büyük mesele olmaya devam ediyor.
“Irak’ta her 10 çocuktan 9’u ilkokula kaydedilse de, sadece 4’ü ilkokuldan mezun olabiliyor. Kız çocuklarında ise bu oran daha düşük… Sağlık hizmetlerinin yetersizliği de Iraklı çocukların en büyük derdi, ülkede her yıl 35 bin bebek hayatını kaybediyor. Yetersiz beslenme sebebiyle her 4 Iraklı çocuktan biri fizikî veya zihnî gelişimini tamamlayamıyor.
“Siyasi çalkantıların ve etnik çatışmaların sona ermediği bir diğer ülke Pakistan’da yaşanan istikrarsızlığın en büyük kurbanları çocuklar… Salgın hastalıklar, çocuk yaşta evlendirilen ve eğitim hakları elinden alınan kız çocukları ve terör saldırıları ya da askerî operasyonlardan kaçmak zorunda kalan on binlerce göçmen ailenin çocukları kamplarda hayat mücadelesi veriyor.
“Afganistan’daki Rus işgali ardından Pakistan’a sığınan milyonlarca mülteci bu kampta barınıyordu. Ardından kampı yavaş yavaş terk eden Afgan mültecilerin yerini Afganistan-Pakistan sınırı boyunca, aşiretler bölgesinden kaçan göçmenler aldı. Kampta yaşları 1 ilâ 15 yaş arasında değişen 250 bine yakın çocuk yaşıyor. Bu rakam, neredeyse kamp nüfusunun yarısı… Çoğu 2 yıldır bu kampta çadırlarda hayata alışmak zorunda kalmış.
“Rusya’nın gündeminde, son günlerde Amerika Birleşik Devletleri ile gerilime yol açan evlatlık yasası ve kimsesiz çocuklar meselesi var. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından yaşananların Rus nüfusunda yol açtığı büyük boşluk, ailelerin de bölünmesine neden oldu. Sınırlı sosyal yardım nedeniyle on binlerce çocuk bakıma muhtaç hale geldi. Doksanlı yıllardan bu yana 45 bin Rus çocuk, Amerika Birleşik Devletleri’ne evlatlık olarak gitti. Gönderilen çocuklarla ilgili üzücü olayların Rusya’ya aksetmesi ve Amerikan ailelerinin ihmali, Rus kamuoyunun konuyla ilgili hassasiyetini diri tutuyor.” (http://www.dunyabulteni.net/haber/241237/savaslardan-en-cok-cocuklar-etkileniyor)
Dünyadan sadece birkaç ülkeden aktardıklarımız bile çocukların nasıl insanı isyan ettiren bir konumda bulunduklarını gösteriyor. Yukarıda da söylediğimiz gibi bunun nedeni Sınıflı Toplum ya da Emperyalizmdir.
Parababaları çocukları bebekken öldürüyor, çocukken evlendiriyor. Kendileri çocuk olanların çocukları oluyor. Bu durumdan elbette ülkemizdeki çocuklar da paylarını fazlasıyla alıyorlar:
“Türkiye’nin utanç tablosu
“Bu yılın 3 ayında 2 bin 27, 7 yılda 91 bin 208 çocuk hamile kaldı.” (Önder Yılmaz, Milliyet, 6 Ağustos 2014)
Dünyada her 5 çocuktan biri işçilik yapıyor. Türkiye’de ise TÜİK’in istatistiklerine göre çocuk işçi sayısı yeniden artışa geçiyor. Çocuk işçiliğinin yoğun olduğu ülkemizde, özellikle tarım sektöründe çalıştırılan çocukların şartlarını denetlemekle görevli müfettiş sayısı sadece 18. Bunu söyleyen de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.
Bizim ülkemiz ki, dünyada “Çocuk Bayramı” olan tek ülke. Ama bayramı olan çocukların ne yazık ki hakları yok…
Yani hangi açıdan bakarsanız bakın “Çocuk Hakları” hikâye… Çocukların çalınan hayalleri, çalınan gelecekleri var ama hakları yok!
Görevimiz bu sınıflı topluma son vermek. Hem ülkemizde hem dünyada… Zor bir görev mi?
Elbette zor.
İmkansız mı?
Olur mu öyle şey?..
Biz ki Kahraman Gerilla Che’nin yoldaşlarıyız, onun ünlü sözünü, ünlü vasiyetini hiç unutabilir miyiz?
“Gerçekçi ol, imkânsızı gerçekleştir!” diyordu Che bildiğimiz gibi.
Biz de gerçekleştireceğiz! Çocuklarımıza sözümüzdür!