Dinci Faşizm Yolsuzluk Batağında
Hüseyin Ali
Yazımıza rahmetli Ümit Yaşar Oğuzcan’ın (1926-1984) bir şiiriyle başlayalım:
Sadrazam Hamamda
Günlerden bir gün
Hamama gideceği tuttu
Sadrazam hazretlerinin
Bir yanında birinci veziri
Bir yanında ikinci veziri
Bir yanında üçüncü veziri
Sonra efendime söyleyeyim
Peşkircibaşısı
Nalıncıbaşısı
Sabuncubaşısı
Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile
Peştemal takıp girdiler hamama
Geçtiler kurnaların başına
Üçer beşer
Sadrazam deseniz
Kuruldu göbektaşına
Yan gelip yattı.
Memleketin en ünlü tellakları
Sardılar dört yanını
Kimi elini kaptı kimi bacağını
Bir keseleme, sürtme faslıdır başladı
Tamam on iki saat
On iki ünlü tellak
İncitmeden keselediler
Hazretin mübarek vücudunu
Öylesine kir çıktı ki sormayın
Her biri nah parmağım gibi
Aman efendimiz bu ne kiri
Demeye kalmadı
Keselerin altında eriyip gitti
Koskoca sadrazam
Bütün maiyet erkânı yerinden fırladı
– Nittünüz devletliyi
Dediler tellaklara
Tellaklar cevap verdi:
– Biz yıkadık, keseledik
Devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik
Suç bizde değil
Neyleyelim
Kir bitti Sadrazam elden gitti.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Günümüzü çok güzel yansıtan bir şiir…
Yolsuzluk, kuşkusuz Osmanlı’da, özellikle Osmanlı’nın çökkün dönemlerinde de had safhadaydı. Halkımızın “Miri mal (devlet malı) deniz, yemeyen domuz” sözü o zamanlardan kalmadır.
Tefeci-Bezirgân Sınıfın sömürüsü ve yolsuzluk iç içedir. Tefeci-Bezirgân soygunu arttığı ölçüde yolsuzluk da artar. Genel olarak Tefeci-Bezirgân sömürüsü baskılanırsa yolsuzluk da baskılanır.
Osmanlı Tarihi metafizik tarihçilerin göstermeye çalıştığı gibi dümdüz akmaz. Osmanlı, ilk kurulduğunda sınıfsız toplum gelenekleri nedeniyle çok adildir. Haksız kazanç, sömürü yoktur. Örneğin Kıvılcımlı, “Tarih Devrim Sosyalizm” eserinde Neşri Tarihi’nden aktarmalar yapar. Bunlardan birisi şöyledir:
“Osman Gazi adına hutbe okunup para basılmasıyla (yani bağımsız hükümdarlığının ilan edilmesiyle) kadı ve subaşı (yargıç ve güvenlik görevlilerinin başı) da tayin edilmişti.
“Germiyan vilayetinden bir kişi Osman Gazi’ye gelip dedi ki:
“Bu pazarın vergisini bana satın.”
“Osman Gazi dedi ki: “Vergi nedir? (Öteki) söyledi: Pazara kim mal getirirse ondan akça alayım.” Osman Gazi dedi ki: “Bre kişi bu pazara gelenden alacağın mı var ki bunlardan para alırsın?” O kişi dedi ki: “Bu adettir. Her vilayette vardır ki, padişah için her yükten para alırlar.” Osman dedi ki: “Bu Tanrı emri ve Peygamber sözü müdür, yoksa bunu her ilin padişahı kendisi mi oluşturur?” O kişi cevap verdi: “Eskiden beri sultan hukukudur.” Osman Gazi öfkelenerek dedi ki: “Yürü ayrık (çarpık) burada durma ki sana bir zararım dokunur! Bir kişi ki malını kendi eliyle çalışıp kazanmışsa bana ne borcu var ki bana karşılıksız para versin?” Bu sözü Osman Gazi’den işiten hizmetliler dediler ki: “Ey Han! Size gerekmezse de bu pazarı bekleyenlere, emekleri boşa gitmesin diye bir nesnecik vermeleri adettendir.” (Osman) dedi ki: “Mademki böyle diyorsunuz, bir yükünü satan kişi iki akçe versin. Eğer satamazsa hiçbir şey vermesin.” (Hikmet Kıvılcımlı, Tarih Devrim Sosyalizm, Derleniş Yayınları, s. 249)
İşte Osmanlı kuruluşta böylesine saftır. Vergi nedir, bunu bile bilmemektedir. Emeğe saygı vardır. Çünkü sultan ya da askeri şef kandaş, eşitlikçi göçebe bir toplumun şefidir. Mal mülk, ayrılık gayrılık bilmemesi doğaldır. Koca Osman Gazi, Şeyh Edebali’nin kızı Mal Hatun’u alacağı zaman, Şeyh Edebali “Kızım Mal Hatun sana helal olsun” dediğinde “Ben yazu yazmak bilmezem. İşte bir maşraba ve bir kılıcım var, sana vireyim”, der. Kişi olarak böylesine mülksüzdür.
Bu dönemde Tefeci-Bezirgân Sermaye baskı altındadır. Başlıca üretim aracı olan toprak halka eşit olarak paylaştırılır. Sömürü yoktur. Sadece dirliği düzeni sağlamak için belli büyüklükteki arazilere bir şef, Dirlikçi atanır. Dirlikçi, yerel dirliği, düzeni sağlar.
Osmanlı’nın kurduğu bu “Dirlik Düzeni” olduğu gibi kalmaz. Zamanla alttan çalışan Tefeci-Bezirgân Sermaye, düzeni yozlaştırır. “Dirlik Düzeni”nden “Kesim Düzeni”ne geçilir. Toplumun ortak mülkü olan başlıca üretim aracı toprak, kişi mülkü olma sürecine girer. İşte bu değişiklik Osmanlı’nın çöküşünü başlatır.
Kesim Düzeni ile birlikte toprak kişi mülkü olur, sömürü, adaletsizlik zamanla doruğa çıkar. Tabiî buna paralel olarak her türden yolsuzluk da… İşte “Muhteşem” olarak tanımlanan Kanuni Sultan Süleyman döneminin vezirlerinden Rüstem Paşa’nın (Rüstem Paşa, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan ile evlenmiş bir sadrazamdır, yani damattır aynı zamanda) öldüğünde kalan varlığını akıl almaz. Ünlü tarihçimiz İsmail Hakkı Uzunçarşılı şunları der:
“(…) Çok zengin olup vefatında bin yedi yüz kölesi, iki bin dokuz yüz harp atı, bin yüz altı devesi, yedi yüz bin sikke-i hasene (altın), beş bin dikilmiş kaftan ve elbise, bin yüz adet üsküf, altı yüz gümüş eğer, beş yüz altın eğer, bin beş yüz gümüş at başlığı ve yüz otuz üç çift altın özengi kalıp nakit altın ve gümüş ile altın, gümüş eşya ve mücevherat bunlardan hariçtir.” der ve “(…) aynı zamanda irtikabiyle (yiyicilikle – H. A.) de kesesini doldurmuştur” diye ekler (İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, Osmanlı Tarihi, II. Cilt, s. 550)
Üstelik nakit para ve mücevherler buraya dahil edilmemiş. Bu ne büyük mal mülk edinme hırsı?..
Oysa bir türkümüz şöyle der:
Bu dünya bir pencere
Her gelen bakar geçer
Tefeci-Bezirgân Sermaye düzeni, derebeylik düzeni böyledir. Üretmenlerin ağır sömürüsüyle bir avuç derebeyi kesesini doldurur. Kefenin cebinin olmadığını hiç akıllarına getirmezler. Soygun, sömürü onlar için bir alışkanlık haline gelir. Yapmazlarsa duramazlar, yaşamlarında büyük bir eksiklik hissederler.
Bugüne gelirsek… Durum daha da vahimdir. Malum Kişi ve yandaşlarının soygunu yanında Rüstem Paşa’nınki devede kulak kalır. Ama karda yürüyüp izlerini belli etmeme maharetini gösteriyorlar. Gene de bilgiler sızıyor. Bundan yaklaşık on beş yıl önce Wikileaks belgelerinde Malum Kişi’nin İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabının olduğu bilgisi sızdı. Daha önce de Malum Kişi’nin belediye başkanlığı sonrasında 1 milyar dolarının olduğu haber yapılmış, Malum Kişi bunu Ülker’in bayisi olmasına bağlamış, ama Rahmi Koç da Ülker’in bayiliği ile böyle bir meblağın elde edilemeyeceğini belirtmişti. Aslında 17-25 Aralık sürecinde de bu servet kısmen ortaya çıktı.
Öte yandan, Malum Kişi, ABD’nin dikte ettiği kararları almakta ayak sürüyünce ise kendisinin ve ailesinin mal varlığının araştırılması, Malum Kişi’nin başı üstünde Demokles’in Kılıcı gibi sallandırılıyor. Nitekim Trump bu silahı Kuzey Suriye’de PKK/YPG yapılanmasına karşı yürütülen “Barış Pınarı Harekatı” (Ekim 2019) sırasında kullanmış, Malum Kişi hemen yelkenleri indirmişti.
Bu yüzden şu kesin: Malum Kişi ABD direktiflerine ve çıkarlarına aykırı davranamaz. Nitekim şu anda yeniden AKP safların katılan Abdüllatif Şener bile o zaman “Erdoğan’ın mal varlığı Türkiye’nin milli güvenlik sorunu haline geldi”, diyebilmişti. Durum gerçekten de böyledir.
Malum, AKP 3 Y’yi (Yolsuzluk-Yoksulluk-Yasaklar) bitireceğiz yalanıyla iktidara geldi. Ama şimdi tersine 3 Y ile ülkeyi bitiriyor. Başta da belirttiğimiz gibi, sömürü–yolsuzluk arttığı ölçüde yoksulluk artıyor. Çok da acımasızlar…
Örneğin İngiliz Mehmet ne diyor?
“Gelişmekte olan ülkelerde en yüksek asgari ücret bizde. Türkiye’de asgari ücret düşük değildir.”
Kuyruklu yalan! İngiliz Mehmet’in şimdiki görevi bu: Yoksullaşma pahasına yolsuzluğa, sömürüye devam.
Üstelik de çok yüzsüzdürler. Örneğin on yıl önce Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, yolsuzluk iddiaları karşısında halkla alay edercesine şu lafları edebiliyordu:
“Şimdi değerli arkadaşlar, yolla yolsuzluk bir arada olamaz. Ya yol olur yolsuzluk olmaz. Ya yolsuzluk olur yol olmaz. İkisine birden para yetmez. AK Parti hükümetinde 29 bin km duble yol yaptık. Bu kadar yolu kendi imkânlarımızla yapıyoruz. Dış kredi ile falan değil. Eğer bunu yapabiliyorsak, memleket demek ki kaynağını yolsuzluğa değil de yola harcıyordur.”
Sanırsınız espri yapıyor. Şaka gibi… Bu ne yüzsüzlük!
Muhalefet gerçek muhalefet olsa bu yolsuzlukları, banka hesaplarını, ihale fesatlarını vb. bir bir ortaya döker. Bu bir yana, AKP’li Burhan Kuzu’nun bir zaman; “Yasama bizde, yürütme bizde, yargı bizde, her şey bizde…” dediği gibi, tüm devlet kurumları Malum Kişi ve yandaşları tarafından ele geçirilmiş durumda. Din bezirgânlığı da cabası… Halkı kandırmakta, sömürüyü sürdürmekte, yolsuzlukları yutturmakta bire bir din bezirgânlığı.
Bu durumda uluslararası kayıtlara bakmak gerekiyor.
Türkiye daha yeni İngiliz Mehmet’in oyunlarıyla Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force, FATF) adlı kuruluşun “gri liste”sinden çıktı. Gri liste, kara para aklanmasının yoğun yapıldığı ülkeleri yaftalayan bir liste. İngiliz Mehmet, faizi artırıp yükünü halkımıza yıkarak ülkeye döviz girişi sağlamaya çabalıyor. “Gri listeden çıktık” sevincinin temeli bu, yani sömürünün, yoksullaşmanın daha da artması.
Ayrıca, yoksulluk arttıkça halkın yolsuzluğu algılama gücü de azalır. Bunda din bezirgânlığının etkisi de çok büyüktür. Nitekim, Türkiye’de halkın yolsuzluk algılama indeksi çok mu çok düşük (Şekil 1).
Şekil 1. Kişi başı milli gelire (yatay eksen) karşı yolsuzluk algılama indeksi (düşey eksen) grafiği. Genel olarak milli gelir düştüğü ölçüde, yani yoksulluk arttığı ölçüde yolsuzluk algılama oranı da düşüyor. Türkiye’nin durumu daha da vahim. Milli gelirine göre yolsuzluk algılaması yüksek olsa ortadaki kesikli çizginin üzerinde yer alacaktı, oysa epeyce altında. Bunda da bizce AKP’nin din bezirgânlığındaki başarısı etken (Kaynak: Bilham R. Corruption kills, Nature 2011; 469:153-155).
Daha yeni uluslararası kaynaklara bakalım. Uluslararası Şeffaflık (Tranperancy International) adlı kuruluşun 2023 raporu yayımlandı. Emperyalist güdümlü bir kuruluş olsa da, verileri az çok güvenilir olmak durumunda.
Raporda, Dünyadaki 180 ülke için verilen kıyaslamalı grafikte Türkiye’nin yolsuzluk bakımından durumunun vahim olduğu açık seçik görülüyor (Şekil 2).
Şekil 2. Ülkelerin karşılaştırmalı yolsuzluk düzeyleri. Renk koyulaştıkça yolsuzluk artıyor. En az yolsuzluk görülen ülkeler en açık renktekiler. Hiç yolsuzluk olmaması durumunda puan 100. Puanın düşüklüğü yolsuzluğun artması anlamına geliyor (Kaynak: https://www.transparency.org/en/news/cpi-2023-highlights-insights-corruption-injustice).
Rapora göre Türkiye yolsuzluk düzeyi bakımından Etiyopya, Gambia, Zambia, Mısır, Siera Leone, Tayland, Ekvador, Endonezya, Malavi, Filipinler, Sri Lanka gibi geri ülkelerden bile kötü durumda. Ayrıca, 2022’den beri 2 puan gerilemiş, 36’ncı sıradan 34’üncülüğe düşmüş.
Üstelik bu gidiş süreklilik gösteriyor. Raporda başka bir grafikte Türkiye’de yolsuzluk algılama indeksinin nasıl düştüğü veya yolsuzluğun nasıl arttığı bir başka grafikte veriliyor (Şekil 3).
Şekil 3. Türkiye’nin 2012’den 2023’e yolsuzluk seyri. Yaklaşık 50. sıradan 34’üncülüğe gerilemiş. 2022’den beri 2 puan daha düştüğü de vurgulanıyor (Kaynak: https://www.transparency.org/en/countries/turkey).
Halkımız bu utanç verici durumu hak etmiyor. Din bezirgânlığı ile uyuşturulunca gerçekleri göremiyor. Ama yavaş da olsa bir uyanış başladı.
Bu uyanışı hızlandırmak biz devrimcilerin görevi.
Din bezirgânlarının dinci-faşist kırması diktatörlüğü elbet devrilecek ve bir bir hesap sorulacak.
Damat Rüstem Paşa’yı, Safevişehzadesi Elkas Mirza’dan gelen hediyelerin takdim edilişi sırasında gösteren bir minyatür. Rüstem Paşa ortadaki kişi.