Hasta Muayenesi, En Az Yirmi Dakika Olmalı…
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Dünyada sağlık hizmetleri sunumu, her ülkede en çok tartışılan konulardan birisidir. Sağlık alanı, Emperyalist-Kapitalist dünya düzeninde silah sanayinden sonra en çok para getiren sektör olarak kabul edilmektedir. Kâr üzerine kurulu sağlık düzeninin en acımasız olanı ABD’de uygulanmaktadır. Bütün sağlık hizmetlerinin parayla verildiği bu ülkede, sigortası olmadığı için sağlık hizmetine erişemeyen milyonlarca insan vardır. Ülkemizde ise son yirmi bir yıldır IMF ve Dünya bankasının projesi olan Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle, Sağlık hizmetleri büyük ölçüde paralı hale getirilmiştir. Şehir hastaneleriyle ülkemizin kaynakları yerli-yabancı Parababalarına aktarılmıştır. Özel hastaneler sürekli teşvik edilmiş, kamu hastaneleri ve özellikle üniversite hastaneleri üvey evlat muamelesi görmüştür.
Tüm bu olumsuz koşullar altında, AKP iktidarı sağlık alanında yapılanları, büyük ilerleme olarak sunmakta, eskiden gördüğümüz hastane kuyruklarının kalktığını ileri sürebilmektedir. Oysa var olan gerçeklik ise nitelikli, ucuz, erişilebilir sağlık hizmetine ulaşmanın, her geçen gün zorlaşmasıdır. Vatandaşın cebinden yaptığı sağlık harcaması, sürekli artmaktadır. Bu sistem mesleğimizi doğru ve etik ilkelere uygun olarak yapmamızı zorlaştırmaktadır.
Öğretim Üyesi olarak Tıp Fakültesinde öğrencilerimize, bir hastaya yeterli bir süre, en az yirmi dakika ayırmalı, diyoruz. Dünya Sağlık Örgütü metinlerinde bu şekilde geçmektedir. Ülkemizde Göğüs Hastalıkları uzmanlarının yaptığı araştırmada da en az yirmi dakika ayırmanın gerekliliği gösterilmiştir. (What should be the appropriate minimal duration for patient examination and evaluation in pulmonary outpatient clinics? Benan Musellim ve arkadaşları 2017 Annals of Thoracic Medicine)
Her mesleği küçük görmek ile ilgili deyimler vardır. Bizde de halk arasında; “Doktorun yaptığı iş nedir ki? İki tıktık o kadar”, denir.
Oysa hasta muayenesinde ilk yaptığımız iş, hastanın şikâyetlerini öğrenmektir. Hastalar çok kere şikâyetlerini tanımlamakta güçlük çekerler, onları rahatlatacak bir ortam sunmamız gerekir. Sonra hastanın bu şikâyetler ile ilgili öyküsünü almamız gerekir. Bugüne kadar hasta, hastalıkla ilgili neler yaşamış bunları kaydederiz. Sonra hastamızı tam olarak muayene ederiz. Daha sonra tetkik isteriz. O anda yazmamız gereken ilaçlar var ise onları yazarız. Bize başvuran her hastaya, ilaç yazmamız gerekmez. Tüm bunları öğrencilerimize ayrıntılı olarak öğretiyoruz. Öğrencimiz doktor olduktan sonra, hastalara beş dakikada bak yeter, diyemeyiz. Bu şekilde hasta ile hekim arasında hiçbir güven ilişkisi olmaz. Hastanın hastalığı tam olarak anlaşılmadığından hasta, doktor doktor gezer. Boş yere kaynaklar heba edilmiş olur.
Doktorlar olarak bizler, Kamu hastanelerinde performans sisteminin baskısı altındayız. Poliklinikte bakılan hasta başına performans, yapılan ameliyat ve girişim başına performans verilmesi, doktorları çok sayıda hasta bakmaya zorluyor. Bugün doktorlar olarak ücretimizin yarıya yakın bir bölümünü performans sistemi üzerinden almaktayız. Bu performans düzeni mesleki bağımsızlığımızı ortadan kaldıran bir düzendir.
Sağlık Bakanlığı 2017 yılında bir genelge çıkarmış, polikliniklerde her hastaya en az 10 dakika ayırın, demiş. Bu, psikiyatri için 20 dakika olmuş. Fakat hastane başhekimleri bu genelgeyi en az değil, en fazla 10 dakika olarak uygulamışlar.
Bugün doktorlar arasında en çok tartışılan konulardan biri, hastalara yeterli süre, en az yirmi dakika ayırdığımızda, ne olur? tartışmasıdır.
Bence, tüm doktorların yapması gereken hastalara en az yirmi dakika ayırmaktır. Bunun önünde yasal bir engel yoktur. 1989’da SSK Okmeydanı Hastanesinde Çocuk Hastalıkları ihtisasına başlamıştım. Başlangıçtan hemen bir ay sonra, İstanbul Tabip Odası olarak hastalara yeterli süre ayıralım uygulamasına başlayalım, dendi. Bunu bir eylem olarak yapalım diyenler oldu. Bu bir eylem olarak kabul edilebilirdi. Fakat doktorluk pratiğimizde uygulamamız gereken bir durumu eylem olarak değerlendirmek de doğru olmazdı. Hastalara yeterli süre ayrılmasını ben de asistan olarak hemen uygulamaya başladım. Klinik şefim bunu doğru bulmadı. Ama ben her şeyi göze alarak bu uygulamaya devam ettim. Nisan 1989’dan beri bu uygulamayı meslek hayatımda hep uyguladım. Uzman olduktan sonra da aynı klinikte çalışırken baştabipliğe bu konuda uyarılmam konusunda yazı gitti ama verdiğim yazılı savunmada Dünya Sağlık Örgütü, SSK Teşkilat yönetmeliğinden örnekler verdim. Herhangi bir soruşturma açılmadı.
Ülkemizde, maalesef vatandaşlarımız doğru sağlık hizmetine ulaşmakta her geçen gün güçlük yaşıyor. Biz doktorlar olarak, elimizden geldiğince bu sağlık düzeni içinde hastalarımıza yeterli süre, en az yirmi dakika ayırarak, onlarla aramızda doğru bir hasta-hekim ilişkisi kurabiliriz. Bu durumda ekonomik kriz ortamında bunalan vatandaşlarımız sağlık için ceplerinden daha az para harcarlar. Sağlık sorunları daha hızlı ve daha kolay çözümlenir.
Hastalara yeterli süre ayrılması konusunda başta meslek örgütümüz olan TTB ve Tabip Odalarının ve Sağlık Çalışanı Sendikalarının harekete geçmesi gerekir. Emekçi dayanışması bunu gerektirir.