Site rengi

Tasarım

Hikmet Kıvılcımlı’yı anma konuşmaları (2)

03.12.2014
1.170
A+
A-

Pınar Akbina Yoldaş: Ali Başkan’a bu güzel konuşmasından dolayı teşekkür ediyoruz.

(Alkışlar…)

Şimdi Yoldaşlar, Hikmet Kıvılcımlı Usta’mızın yaşamı ve mücadelesini anlatmak üzere Halkın Kurtuluş Partisi Ankara İl Yöneticisi, aynı zamanda Gezi Direnişi’nde çok aktif olan Ankara Direniyor grubunun kurucusu ve Kurtuluş Yolu Gazetesi’nin Sorumlu Yazıişleri Müdürü Kubilay Akçay Yoldaş’ı davet ediyorum.

(Alkışlar…)

Kubilay Akçay Yoldaş: Merhaba yoldaşlar. Bana ayrılan kısa süre içinde Hikmet Kıvılcımlı’nın hayatını anlatmak ne mümkün. Ama elimizden geldiğince size aktarmaya çalışacağım.

1902 yılında Makedonya’nın Priştina şehrinde doğdu. Doğar doğmaz onu işgaller, isyanlar, baskınlar karşıladı, daha çocuk yaşta babasız kaldı. Savaş ve işgal yıllarında annesi ve teyzesi ile birlikte Türkiye’ye göç etti. Ege’de öğrencilik ve zorunlu işçilik yaptı. Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşında, emperyalist sömürgecilere karşı eğitimini yarıda bırakarak, Kuvayimilliye gönüllüsü, işgale karşı silahlı direnişçi, Yörük Ali Efe’nin kızanı, 17 yaşında Köyceğiz Kuvayimilliye Askeri Kumandanı oldu.

Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı yıllarında sırım gibi genç bir delikanlı olan Kıvılcımlı sosyalizmle tanıştı. Türkiye Komünist Partisi kurucuları arasında yer aldı. 1921’de TKP’nin en genç kurucu üyesi, 1925’te TKP 2. Kongresi’nde Merkez Komitesi’ne seçilerek “Genç Komünistler Reisliği” görevini üstlendi.  Çocukluğunun sürgün ve savaş yıllarında bir elinde silah emperyalizme karşı mücadele verirken, bir yanda da okumayı hiç bırakmadı. 1921 yılından itibaren, kimi zaman değişik isimlerle; Kurtuluş, Aydınlık, Bursalı Yoldaş, Vazife Dergilerine yazılar yazdı. Yoldaşlarıyla beraber TKP’nin Merkez Yayın Organı’nı çıkardı.

Gerici Şeyh Said’in başını çektiği Kürt isyanları nedeni ile 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile birlikte İstiklal Mahkemesinde yargılandı, komünist olması tutuklanmasına yetti, 10 yıl kürek cezası aldı. 1 yıl hapis yattıktan sonra çıkan afla serbest kaldı. Özgürlüğü çok sürmedi. 1927 yılında Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir‘in partiden ayrılması ve parti arşivini polise teslim etmesi ile birlikte yeninden tutuklandı. Bir süre sonra serbest kaldığında yeniden partiyi ayağa kaldırmak için çalışmalara girişti. Devrim cephesini bir an bile terk etmemiş, kendi tabiri ile “Kara toprağın kuru öküzü” gibi yaşamıştı. 27 yaşında “ameleden adamları başa getirmek suçundan” yargılandı. 4,5 yıl hapis cezası veren Mahkeme Heyetine “4,5 yıl Kızıl bir profesör olmak için iyi bir süre” cevabını verdi ve sözünde de durdu. Elazığ zindanını kızıl bir üniversiteye çevirdi. 1933 yılında Elazığ cezaevinden, onlarca cilt çeviri ve orijinal eserler üreterek çıktı. “Yol” adlı 7 ciltlik anıt eserini “Elâzığ Üniversitesinde” kaleme almış ve bu serinin içinde yer alan Kürt sorununa devrimci çözüm sunduğu  İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark) çalışmasını burada tamamlamıştır.

Çıkışından sonra biran bile ara vermeden devrimci mücadeleye devam etti. 1935 yılında Marksizm Bibliyoteği Yayın Evi’ni kurdu. 1936 Emekçi Kütüphanesinden seri kitaplar yayınlamaya başladı.

1938 yılında askeri isyana teşvik suçundan Kemal Tahir ve Nazım Hikmet’le birlikte yargılandığı Donanma Davası’nda savcının “sizin için delil arayacak kadar saafdil değiliz” diyerek verdiği 15 yıl ağır hapis cezasını, Hatay, İstanbul, Çankırı, Amasya ve Kırşehir cezaevlerinde tamamladı.

Kızıl bir savaş bayrağı, Devrimin iliklerine işlediği Adam’dı Kıvılcımlı. 1950 Yılında afla çıktığında cezaevinde kaldığı 12 yıl boyunca hiç boş durmamış. İslam Tarihi, Osmanlı Tarihi, Tarih Tezi çalışmalarını yapmıştı.

29 Ekim 1954 yılında cumhuriyetin kuruluş yıldönümüne atıfla Kerim Korcan, Zihni Anadol gibi arkadaşları ile birlikte Vatan Partisi’ni kurdu ve Genel Başkanlığını üstlendi.

Ünlü Eyüp konuşmasını Vatan Partisi Genel Başkanı olarak yaptı. “Eyüp Konuşması” nedeniyle Kıvılcımlı hakkında “Dini Siyasete alet etmekten” dava açılmış ve o tarihe kadar ilk kez bir devrimci, sosyalist dini siyasete alet etmek suçundan yargılanmıştı. Kıvılcımlı, 1957’de tutuklanmış, parti bizzat Adnan Menderes’in talimatıyla kapatılmış, Kıvılcımlı dahil 25 üyesi tutuklanmıştı.

Harbiye Askeri Cezaevinin zindanlarında hiç güneş ışığı görmeden 2 yıl tutulmuş, “Komünist teşkilatı organize etmek” suçlamasıyla Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmıştı.

Hikmet Kıvılcımlı, tahliye olduktan sonra Demokrat Parti’nin iktidarını deviren 27 Mayıs Politik Devrimi’ni selamladı ve lideri orgeneral Cemal Gürsel’i Vatan Partisi Genel Başkanı sıfatıyla telgrafla kutladı. “İkinci Kuvayimilliyeciliğimiz” adıyla Milli Birlik Komitesi’ne açık mektup yazdı ve “Anayasa Teklifi” sundu. Ve tabiî yine anlaşılamadı. Bu davranışları Türkiye Solunun çeşitli kesimleri tarafından cuntacılıkla suçlandı. Hikmet Kıvılcımlı Marksizm-Leninizmin 20’nci Yüzyıldaki en büyük geliştiricisiydi. İşçi Sınıfı Biliminin kurucuları Marks-Engels Ustalar ve Devrimler Kartalı Lenin Usta gibi kendi doğru bildiği yolda devam etti. 1965 yılında Tarihsel Maddecilik Yayınları’nı kurdu ve yönetti. Kıvılcımlı Usta’mızın en sadık öğrencilerinden, tüm yaşamını İşçi Sınıfının Kurtuluş Mücadelesine adayan İsmet Demir ve yoldaşları Yapı İşçileri Sendikası’nı kurdular.

1967 yılında Sosyalist Gazetesi çıkarılmış yine aynı yıl İşsizliğe Pahalılığa Karşı Savaş Derneği (İPSD) kurulmuş, büyük kentlerde mitingler gerçekleştirilerek devrimci mücadele devam ettirilmiştir.

Kıvılcımlı, 1970’te Şanlı 15-16 Haziran Direnişi’ne önderlik ediyordu. 1970 yılının sonbaharında Sosyalist Gazetesini tekrar çıkarmaya başlamıştı.

Hikmet Kıvılcımlı yaklaşan 12 Mart Faşist Darbesini önceden görmüş, uyarılarda bulunmuştu. 27 Mayıs Politik Devrimi’nin rövanşı alınmak isteniyordu. Ama nafile Kıvılcımlının uyarılarını dikkate almak beri dursun. Pasifistlikle suçlandı. Cebinde plastik tarağından başka bir şeyi olmayan, ithal gerillacılık kitapları ile “devrimci gençler” devrim yapıyorlardı. Slogan hazırdı devrime gidiyoruz teoriye ayıracak vakit yok!

Tüm bunlar yaşanırken Kıvılcımlı bir de kanser illeti ile mücadele ediyordu.

Ömrünün 22,5 yılını Türkiye zindanlarında geçiren, 1 dakika olsun ülke dışına çıkmayan, nöbet yerini bir an olsun terk etmeyen Kıvılcımlı, tedavi olmak için illegal yollardan yurtdışına çıktı. İsmail Bilen’in Sovyetlere verdiği yalan, iftira ve ihanet dolu bilgiler sebebi ile Sovyetlere kabul edilmiyordu. Tedavisini Tito’nun Yugoslavya’sında mücadeleye başladığı yerde, doğduğu topraklarda devam ettirdi.

1977 yılında Devrimci Derleniş Gazetesi çıkarıyor, 1978 yılında Şentepe’de elde silah faşizme karşı vuruşuyordu.

Ülkenin kaderinde ise değişen pek bir şey yoktu. 12 Eylül 1980’de ABD’nin oğlanları bir kez daha ülke yönetimine el koymuş, faşist darbe ile tekrar devrimciler zindanlara doldurulmuştu. Kıvılcımlı cephesinde de değişen bir şey yoktu. İşkencelerde ser verip sır vermemiş, ülke dışına kaçmamış, yeraltına çekilip mücadeleyi devam etmiştir.

12 Eylül çıkışıyla birlikte yayın hayatına hiç ara vermeyen “Anarşi Yok! Büyük Derleniş!” prensibi Devrimci Mücadele Dergisi ile yola devam etmiştir.

Ne diyordu Kıvılcımlı; Tarafsızlık bizim harcımız değil. İşçi çocuğuyuz. Olduk olası: başta işçi sınıfımızdan yana düşünüp davranmayı öğrendik. Evet, Öğrendiklerini pratiğe döküyordu. Hurma Elektronik, Yurtiçi Kargo Direnişleri, 12 Eylül Faşist Darbesi sonrası gerçekleştirilen ilk işyeri işgali Aras Kargo İşgali, Hikmet Kıvılcımlı’nın önderliğinde gerçekleştiriliyordu.

Bu işgal ne ilkti nede son olacaktı. 1900’lerin başında Ege’de çakılan kıvılcım bir asır sonra 2000’lerde İzmir’de meşaleye dönüşmüştü. 6 bin işçi hep bir ağızdan Kıvılcımlı’nın ardından sloganlarla haykırıyordu. “İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek.”

Evet, tam bir asır geçmişti üzerinden emperyalizme karşı elde silah cephede çarpışarak yırtıp attığı Sevr, bir asır sonra yeniden hortlatılmaya çalışılıyordu. Emperyalistler yenilgiyi hazmedememiş, Lozan’ın rövanşını almak için zaman kolluyordu. Bunun için mücadele ediyordu gizli açık örgütleriyle, ajanlarıyla…

Ülke her geçen gün Ortaçağ karanlığına hızla sürüklenirken Kıvılcımlı, timsah gözyaşı döken Ortaçağcı gericilere karşı mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor. Eğer bu yapılmazsa İran Komünist Partisi’nin başına gelenler bizim için kaçınılmaz olacak derken; Tarihten hiç ders almayan sahte solcular üniversite önlerinde kadınlı, erkekli başlarına türban takarak türban eylemleri yapıyorlardı. Mahir Çayan anmalarında mevlit okutuyorlardı. Bilmiyorlardı ki o okunan aslında onların mevlidi idi!

Hikmet Kıvılcımlı kimsenin kara yahut mavi gözü için yaşamamıştı. Kim kalabalık, kim daha güçlü bakmadan doğru bildiğini söylemekten geri durmadı. Yıl 2005 Mücadele bayrağı Halkın Kurtuluş Partisi ellerindeydi. “Şeriat Ortaçağdır”, “Türban Özgürlük Değil, Köleliktir” sloganları ile üniversitelerde gericiliğe karşı mücadele bayrağı olmuştur.

Kendine sol diyen, sosyalist diyen Denizci, Mahirci diye ortada gezenler ise ABD Büyükelçisi arkasında sokakları dolduruyor, ABD’nin “umut kaynağı” oluyorlardı. Sevrci Sol yeni Ali Kemal’lerle saf tutuyorlar, Taksim Meydanı’nda Etyen Mahçupyan’larla, Taraf’çılarla, Yeni Akit’çilerle utanmadan slogan atıyor, Amerikancı burjuva Kürt hareketine kuyrukçuluk yapıyorlardı.

Denizler’i, Mahirler’i sahiplenmek, onların onurlu mücadelelerine, geçmişlerine sahip çıkmak yine Kıvılcımlı’nın omuzlarındaydı.

Dedik ya Tarih tekerrür ediyordu; 1950’lerin Amerikancı halk düşmanı iktidarın selefi iktidardaydı. Türkiye’nin Kuvayimilliye yadigârı yüzlerce kamu kuruluşunu birkaç yıllık geliri karşılığında yandaşlarına ve efendileri olan yabancı Parababalarına peşkeş çekiyor bir yandan da Ortaçağ özlemi ile yanıp tutuşuyordu.

Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mıza, Mustafa Kemal’e ve onun kurmuş olduğu Cumhuriyet’e saldırıyorlardı. Cumhuriyet hiçbir zaman olmadığı kadar tehlike içindeydi ve sözde cumhuriyetçi özde Amerikan uşaklığında sıra bekleyenlere bırakılmayacak kadar da değerliydi. Görmüştü Kıvılcımlı, daha ortada ne Silivri zindanları, ne Hasdal zindanları varken. Ergenekon Göktürklerin bir destanı olarak bilinirken görmüştü ABD-AB Emperyalistleri ve yerli işbirlikçilerinin oyunlarını. Sevr bir asır sonra Yeni Sevr olarak Türkiye’nin önündeydi. Yeni Sevr’e karşı da İkinci Kurtuluş Savaşı verilmeliydi. Ortaçağcı gericiliğe karşı Cumhuriyet mitinglerinde bayrak oldu. “Yaşasın 2. Kurtuluş Savaşımız” diye haykırıyordu meydanlarda.

.

Dünya’daki her ülkeden daha karmaşık, kıldan ince sırat köprüsüydü Türkiye’de devrim mücadelesi.

Kıvılcımlı dışarıda ABD-AB Emperyalizmine karşı mücadele ederken içeride yerli satılmışlara karşı savaştaydı. Bir gün emperyalizmin Dünya’da ki yüzü Coca Cola’yı işgal ederken bir başka gün Taksim Meydanı’nda Fransa Başkonsolosluğu çatısından pankart sallandırıyordu.

Çok yabancı değildi ona Taksim, aşinaydı çünkü daha önce 1977’de kanlı 1 Mayıs’ta oradaydı. 2008’de 2009’da Mayıs’ta çarpışa çarpışa, barikatları yıka yıka girdiği Taksim’i, Haziran’da işgal etmişti. 1960 Politik Devrimi’nin öncesinde olduğu gibi halk gerici, vurguncu, vatan haini iktidara artık daha fazla tahammül edemedi. Ama o günlerden daha farklıydı Haziran İsyanı kimsenin tahmin bile edemeyeceği bir güce ulaştı. Haziran İsyanı’mızda Kıvılcımlı kâh Taksim’de, kâh Kızılay’da, Kah Gündoğdu’da yolumuzu aydınlatıyordu. Kimi gruplar devrim yapıyor, kimi gruplar sosyalizmi getiriyordu; yine hayal dünyasındaydılar, ayakları yere basmıyordu. Gezi İsyanı’mızın sınıfsal tahlilini yine Kıvılcımlı daha isyanın ilk haftasında ortaya koyuyordu. Ülkenin her yerinde isyan bayrağı dalgalanırken kimileri de isyanı darbe olarak nitelendiriyor, kitleleri hükümete karşı bu eylemlere katılmamaları yönünde uyarıyordu.

Bunlar da çok yabancı değildi Kıvılcımlı’ya çünkü o bu topraklarda 100 yıldır yaşıyordu. Ali Kemal’leri görmüştü Şeyh Said’leri görmüştü, Said Nursi’leri, Menderes’leri, Özal’ları, Molla Necmeddin’leri, Fethullah’ları, Tayyipgiller’i. Damarlarını biliyordu bunların Kıvılcımlı o yüzden hiç yanılmıyor hiç şaşmıyordu. Kara gecede kara taşın üstündeki kara karıncayı görebilecek göz ondaydı. Yine en son hatırlayacaksınız ülkenin her bir köşesinde duvarlara Afişler yapıştırılıyor, Yazılamalar yapılıyordu yoldaşlar ne yazıyordu o afişlerde, o yazılamalarda?

Hikmet Kıvılcımlı Ölümsüzdür!

Kızıl Savaş Bayrağı Hikmet Kıvılcımlı!

Kıvılcımlı Yaşıyor HKP Savaşıyor!

Evet, yoldaşlar bunların hiçbir tanesi slogandan ibaret değil. Hikmet Kıvılcımlı yaşıyor ve bu ülkenin burçlarına sosyalizm bayrağı dikilene dek bizimle beraber mücadele edecek, bize rehber olacak, bize önder olacak, bize yol gösterecek.

 

Yaşasın Devrim!

Yaşasın Sosyalizm!

Yaşasın Halkın Kurtuluş Partisi!

Sevgiler, saygılar… Teşekkür ediyorum.

 

(Alkışlar… Slogan: Faşizmin Korkusu Kıvılcımlı Ordusu…)

Pınar Akbina Yoldaş: Yoldaş’ımıza bu güzel ve anlamlı konuşmasından dolayı teşekkür ediyoruz. Bizim bir sloganımız vardır, arkadaşlar; “İşçilerin Partisi, Köylülerin Partisi, Gençliğin Partisi, Halkın Partisi, Halkın Kurtuluş Partisi” şeklinde. O yüzden bugünkü bileşimimiz de çok güzel. Toplumun her kesiminden arkadaşlarımız ve önderlik eden yoldaşlarımız var. Yeni konuk isimleri geliyor bu yüzden her seferinde.

(Konukların adı okunuyor sloganlar eşliğinde.)

Lenin Usta “Gençliğe gidin beyler, bu her şeyi kurtaracak olan tek yoldur. Tanrı aşkına aksi halde geç kalacaksınız. Ve bilgiççe taslaklar, planlar, çizimler, şemalar ve harika reçetelere sahip olacaksınız ama örgütlülük olmazsa, canlı faaliyet olmazsa ortada kala kalacaksınız. Gençliğe gidin.” diyordu.

Türkiye’de her aydınlanma hareketinde öncü rolü oynayan, gerçek Türkiye Komünist Partisi’nin en genç kurucusu ve gençlik sorumlusu Hikmet Kıvılcımlı’ların, biz Türkiye’nin İkinci Kurtuluş Savaşçılarıyız, varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden esasen Türkiye Halklarına armağan etmiş bulunuyoruz, diyerek canlarını feda eden Deniz Gezmişler’in, Mahir Çayanlar’ın ve yoldaşlarının devamcıları olan Kurtuluş Partisi Gençliği’nde söz. Halk Kurtuluşçu Liseliler’de bayrak ve söz onlarda. Anılcem Yoldaş’ta.

(Alkışlar… Slogan: Yaşasın Gençliğin Devrimci Mücadelesi…)

Anıl Cem Yoldaş:

 Merhaba yoldaşlar,

(Alkışlar…)

Bizler, gerici, ezberci, faşist eğitime, 4+4+4’e, Ortaçağcı gericiliğin simgesi türbana, zorunlu din derslerine direnen Halk Kurtuluşçu Liselileriz.

(Alkışlar…)

Geçmişten bugüne, oyuncakla oynar gibi şekilden şekle büründürdükleri sınav sistemi öyle bir hal aldı ki, artık eğitim ve bilimle hiçbir alakaları kalmadı. Laik, demokratik eğitim kurumlarını AKP’nin arka bahçesine çevirdiler. Çünkü bunların kafaları Ortaçağcı gericiliklerle dolu. Bunlardan ne eğitim ne de bilim beklenir.

Hele hele gençlik ve liselilerle bu kadar uğraşmalarının sebebi; boyun eğmeyen, kabullenmeyen, sorgulayan, mücadeleci bir yapısı olmasındandır. Bunlar geçmişi de iyi bilirler 17 yaşında idam edilen Erdal Eren’i,  Denizler’i, Mahirler’i, bizim yoldaşlarımız olan Mahmut, İbo, Sadi Yoldaşları bilirler. Biz de biliriz. Hesabını soracağız!

(Alkışlar…)

Bunların hainliklerini en yakın zamanda, şanlı Gezi İsyanı’mızda yine görmüş olduk, 15 yaşında Berkin Elvan’ı ve tüm Gezi Şehitlerimizi katledişlerini. Çünkü bunlar gençlikten korkuyorlar ve de gençliğin mücadeleci yapısını biliyorlar.

Usta’mız, Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın dediği gibi: “Aydın genç Antika çağın ezik, cahil köylüsü değildir. Aydın genç, hiçbir zulmün sindiremeyeceği Modern İşçi Sınıfı gibi yenilmez devrimci öz gücün müttefikidir.”

(Alkışlar… Slogan: İşçi Gençlik El Ele Devrimci Mücadeleye…)

Bu nedenle Tayyipgiller gençlerimizden korkuyorlar. Onların küçük yaşta kafalarını Ortaçağcı düşüncelerle doldurmak istiyorlar. Türkiye’yi İmam Hatip Okullarıyla, Kur’an Kurslarıyla, Tarikatlarla donattılar. Milyonlarca gencimiz bu Ortaçağcı kurumların eğitiminden geçirildi ve geçiriliyor. Mantıklı düşünmenin ve doğa bilimlerinin düşmanı haline getirildi bu gençler. Artık amaçları öbür dünya oldu. Ama kendileri hırsızlık yaparken, vurgun, talan, yaparken öbür dünyayı düşünmediler. Ancak insanlarımızın temiz, masum dini duygularını sömürdüler. Ama Abdullah Bin Mubarek’in “İnsanların en alçağı din kisvesi altında dünya menfaati sağlayandır” sözü tam da bunlar için söylenmiştir.

Bir de bu alçakların AB-ABD uşaklığında sınır tanımamışlıkları var. Bunların Kâbe’si Amerika’dır. Bu hainler yine Ortadoğu Halklarına kan kusturuyorlar, emperyalizmin uşaklığını yapıyorlar. İnsanlıktan, vicdandan, merhametlikten nasibini almamış IŞİD denen canileri besliyorlar, o kadar masum halkı katlediyorlar. Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını birer birer yok ediyorlar. Bu yıl 40 bin ortaokul öğrencisi, tercih etmediği halde, imam hatiplere mahkûm ediliyor. Artık bunlar için ne bilimin ne de eğitimin bir anlamı var. Ama kimsenin kuşkusu olmasın biz tekrar bu eğitim kurumlarını bilimsel, demokratik, laik yerlere çevireceğiz.

(Alkışlar…)

Usta’mız, Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı, 17 yaşında Köyceğiz Kuvayimilliye Komutanı olarak nasıl elde silah Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı mücadele etmiş ise biz de öğrencileri olarak ondan devraldığımız bayrakla, “Ya Kurtuluş Savaşı ya da en soysuzca köleleşmenin mezar taşı” diyen Hikmet Kıvılcımlı’nın yolundan yürüyerek ikinci Kurtuluş Savaşı’mızı kazanacağız. AB-ABD Emperyalistlerini ve onların işbirlikçilerini Tarihin derinliklerine gömeceğiz. Buna inancımız tamdır.

(Alkışlar…)

Demokratik Halk iktidarını kurup Sosyalizmi zafere ulaştırana kadar mücadele edeceğiz.

Haklıyız Kazanacağız!

Yaşasın Parasız, Bilimsel, Laik, Demokratik, Anadilde Eğitim Mücadelemiz!

(Alkışlar… Slogan: Yaşasın Devrimci Mücadelemiz…)

 

Pınar Akbina Yoldaş: Geleceğimizin böyle yoldaşlar elinde olduğunu bilmek çok güzel değil mi yoldaşlar?

Bu heyecanlı ve coşku dolu konuşmasından dolayı Anılcem Yoldaş’a çok teşekkür ediyoruz.

(Alkışlar…)

Pınar Akbina Yoldaş: Programımızın ilk bölümü sona erdi, arkadaşlar. Şimdi yemek arası vereceğiz. Bir saatlik bir yemek aramız var. Saat 13.30’da programımız tekrar başlayacak.

***

Pınar Akbina Yoldaş: Ülkemizde en ucuz şey de tabiî ki insan hayatı oluyor. Her an karşılaşabileceğimiz “iş kazası” adı verilen “cinayet”lerde yıl içerisinde yüzlerce insanımızı kaybediyoruz. “İş kazası” denip geçilen bu ölümlerden sonra ne bir tedbir alınıyor, ne de bu cinayetleri yaratan Parababalarından ve bunların siyasi temsilcileri olan Tayyipgiller’den hesap soruluyor. Bırakalım bunları, halk düşmanları ölen işçiler için “güzel bir ölüm oldu”, “temiz bir ölüm oldu” gibi insanlık dışı ifadeler kullanabiliyor. Resmi rakamlara göre 301 maden işçimizin diri diri gömüldüğü Soma’dan sonra İstanbul’un Soması yaşandı bildiğimiz gibi. Ne yazık ki 10 tane işçimiz öldürüldü, katledildi asansör cinayetinde. İşte o işyerinden o gün tesadüfen kurtulabilmiş bir işçi arkadaşımız aramızda. Musa Çenet seslenecek size.

(Alkışlar… Slogan: Kaza Değil Cinayet Katil Hükümet…)

Musa Çenet: Ben Ali Sami Yen Stadı’nda işçi olarak, taşeron işçisi olarak çalışıyorum. Bu asansörlere değinmek istiyorum biraz. Asansörler inanın hep arızalı. Mecbur çıkıyoruz 32’nci, 33’ncü kata kadar. Şefler de biliyorlar ama inşaatların işte kaderi mi derler, ne derler bilmiyorum. En vasıfsız İşçi Sınıfımızdan arkadaşlarımız hep inşaatlarda çalışıyor. Yani şöyle söyleyeyim küçümseme amaçlı da değil, yüzde 80’i de içgüdüleriyle hareket ediyorlar. Yani akıllarını, mantıklarını kullanmıyorlar. İşte içgüdüleriyle hareket ettikleri için hak talebinde de bulunamıyorlar tabiî. İş güvenliğine gelince. Eğitim de yok. Çok az işçiye eğitim veriyorlar. Bunun için de kader diye bizleri böyle süründürüyorlar. Çözüm, tek bir çözüm var: Örgütlenmek, örgütlenmek, örgütlenmek. Çare de sosyalizmdir. İşte Halkın Kurtuluş Partisi.

(Alkışlar…)

Başka çaremiz yok. Yoksa böyle sürünmeye mahkûm olacağız. Eğitimsiz, eğitim de yok, bir şey de yok, ne yapalım. Biz kader demiyoruz. Cinayete kurban gitti arkadaşlarımız. Hâlâ da bu cinayetler sürüyor. İşte gördünüz 10 kişi öldü, 8 tanesi anlaştı patronla. Anlaşmak zorunda bırakıldı tabiî. Davalar açsa davalar yıllarca sürüyor. Diğer iki kişi de direniyorlar onlara da destek olalım, diyorum.

(Alkışlar…)

Teşekkür ediyorum.

Pınar Akbina Yoldaş: Musa Yoldaş’a teşekkür ediyoruz. Bu cinayetlere karşı arkadaşlar, Partimiz hukuki alanda da çok önemli mücadeleler veriyor son dönemde biliyorsunuzdur. Bununla ilgili de suç duyurusunda bulunduk. Ama ne yazık ki Tayyipgiller’in hukuk büroları bu suçlara takipsizlik veriyorlar. Ama bizler mücadeleye devam edeceğiz. Biliyoruz bu davaları açacak yürekli hâkimler, savcılar ne yazık ki çok azaldı. Ama Tarihe not düşmek açısından biz bunlardan asla vazgeçmeyeceğiz ve devam edeceğiz mücadeleye.

(Alkışlar…)

Şimdi arkadaşlar Nakliyat-İş Sendika’mız sadece kendi alanındaki sorunlarla ilgilenmiyor. Nerede bir işçi sorunu varsa, nereden bir çağrı olursa yangına koşar gibi koşuyor arkadaşlarımız. Bu yıl Carrefoursa’da örgütlenen arkadaşlarımız ne yazık ki işten çıkartıldılar. Orada hem sarı sendikacılığa karşı hem de Türkiye’nin en büyük Parababalarından olan Sabancı’ya karşı bir mücadele verdiler Nakliyat-İş öncülüğünde. Şimdi Carrefoursa’da çalışan arkadaşlarımızdan Serdar Sağlıklı sizlere seslenecek.

(Alkışlar… Slogan: İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek…)

Serdar Sağlıklı: Kurtuluş Partisi Genel Başkanı, Nakliyat-İş Genel Başkanını selamlıyorum. Hikmet Kıvılcımlı’nın yaşamı ve mücadelesini selamlıyorum.

(Alkışlar…)

Ben 2009’dan beri Carrefoursa’da çalışan bir işçiyim. 2014 yılında Carfoursa’nın çalıştığımız şubesinin kapanmasıyla tazminatlarımızın verileceği söylendi. Ve bizimle toplantı odalarında, 15 gün öncesinde kapanmadan önce de 3 kişi bizimle görüşme yapıldı ve bize tazminatlarımızın verileceği söylendi. Mağazanın işleri yaptırıldı. Mağazanın işleri yaptırıldıktan sonra bizi tekrardan toplantıya aldılar ve toplantıda bu kez de tazminatlarımızın verilmeyeceği söylendi. Başka mağazalara gönderilmek istendi. Bizi tehdit konularına getirdiler.

Sonrasında biz eylem süresinde Nakliyat-İş Başkanı Ali Rıza Beyi aradık ve eylem sürecini Kozyatağı Carrefoursa’da devam ettirdik. Haklı mücadelemizde Maltepe Carrefoursa’da da eylemler oldu. Orada da Ali Rıza Bey ve ekibi cesur mücadelesiyle bize destek oldular. Bizim sendikamız Tez-Kop İş Sendikası Türk-İş’in. Biz yardım istediğimizde bu tazminat konusunda, bize yardım etmedi Tez-Kop İş Sendikası. İşte sonrasında gene Kozyatağı Carrefoursa’da eylemler düzenlendi. Orada kasa kitleme olayları oldu. Sonrasında güvenliklerle tartışmalar yaşandı, sivil polislerle tartışmalar yaşandı. Bu 32 kişilik işçinin tazminatının verilmesi üzerine guruptaki arkadaşlardan gelmeyenler oldu son beş kişi kaldı. Ve buna rağmen Nakliyat-İş Genel Başkanı ve ekibi bizim arkamızda oldular, sonuna kadar bize destek oldular. Konuşacaklarım bu kadar.

Yaşasın onurlu mücadelemiz!

(Alkışlar…)

Pınar Akbina Yoldaş: Serdar Arkadaşımıza konuşmasından dolayı teşekkür ediyoruz. Şimdi arkadaşlar sinevizyon gösterimimiz var. Buyurun arkadaşlar.

(Sinevizyon gösterimi.)

Pınar Akbina Yoldaş:: Sinevizyon gösterisi hepimizin tüylerini diken diken etti. Gerçekten çok uzun erimli bir çalışma, çok emek isteyen bir çalışma. Bu gösterimi bize hazırlayan Abdullah Koçbaş Yoldaş’ımıza çok teşekkür ediyoruz. Ellerine kollarına sağlık, emeğine sağlık, diyoruz.

(Alkışlar…)

Evet, yoldaşlar şimdi programımızın en önemli bölümüne geldik. Konya’nın devrimci çınarı Faruk Sur Yoldaş’ımız kendisine şöyle bir şiir yazmıştı:

Adamın daniskası bizlersek eğer

Öyledir elbet

O zaman öyle çıkar

Biz ne dersek

Şimdi Kıvılcımlı Usta’mızın öğrencisi, Partimizin önderi, Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın bayrağını bugünlere taşıyan, en yukarılarda dalgalandıran, yüreği insan sevgisiyle, doğa sevgisiyle, hayvan sevgisiyle, evren sevgisiyle dolu, gerçek insan, gerçek devrimci Genel Başkanımız Sayın Nurullah Ankut sizlere seslenecek.

(Alkışlar… Slogan: Kıvılcımlı Yaşıyor HKP Savaşıyor… Yaşasın Halkın Kurtuluş Partisi…)

(Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut’un konuşması. Bu konuşmayı gelecek sayımızda yayımlayacağız.)

(Slogan: Halkız Haklıyız Kazanacağız… Alkışlar… Davamız halkların kurtuluş davasıdır… Alkışlar… Yaşasın Halkın Kurtuluş Partisi… Alkışlar…)

Pınar Akbina Yoldaş: Sayın Genel Başkanımıza bu konuşmasından dolayı çok teşekkür ediyor ve gençler olarak diyoruz ki bizler de sizlerden devraldığımız bayrağı asla yere düşürmeyeceğiz ve her zaman en yükseklerde dalgalandıracağız.

(Alkışlar…)

Yoruldunuz biliyorum yoldaşlar ama genç yoldaşlarımızın çok emek harcayarak hazırladığı sunumlar var. Biraz daha sabredersek programımızın sonuna doğru yaklaştık zaten.

Güneş nasıl dünyamızı aydınlatıyorsa, sanat da ruhumuzu öyle ışık tutar. Şimdi Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı 17 yaşında Kurtuluş Savaşında Yörük Ali Efe çetesinde savaştı bildiğiniz gibi ve başarıları sayesinde de kısa zamanda Köyceğiz Kuvaimilliye Komutanı oldu. İşte o diyarlardan Ege’den bir Efe Arkadaşımız aramızda. Halk oyunu izleyelim.

(Alkışlar…)

 

***

Tiyatro

Tiyatro aşka benzer. İnsanı hazin hazin ağlatır. Ama verdiği acının gücünde bir başka tat bulunur. Tiyatro evrene benzer. İnsanı doya doya güldürür. Ama yansıttığı tuhaflıklar, gülerken ağlamak için istekler doğurur. (Namık Kemal)

12 Mart Faşizminin devrimcilere yönelik başlattığı “sürek avı’ında, Hikmet Kıvılcımlı da 146. Maddeden idam istemi ile aranır. Bunun üzerine yeraltına geçer. Bu süreçte ilk bölümleri Türkiye’de yazılan, günlük notlar kaleme almaya başlar. Daha sonra da prostat kanserini tedavi ettirmek amacıyla -zorunlu olarak- yurt dışına çıkar. Yurt dışında da (değişik ülkelerde) notlarını yazmaya devam eder. Kanserin ağır kanamaları ve dayanılmaz ağrıları altında; illegalitede, göçebe konumda kaleme alınan “Yol Anıları” eserinden bir bölümü canlandırmak üzere Kurtuluş Partisi Gençliği’nde sahne…

   Müzik                                                           

Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen…

Sarıgazi’den yoldaşlarımızın türkülerini dinleyelim bu sefer de…