Site rengi

Tasarım

İnsanda biraz utanma olur yahu!..

03.12.2014
1.046
A+
A-

 

“Başbakan” Ahmet Davutoğlu 5 Kasım 2014 günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dan brifing aldıktan sonra basına açıklama yapıyor; konuşmasının bir bölümünde şöyle diyor:

“İsrail askerinin Mescid-i Aksa’ya girmesi tam bir barbarlıktır. İnsanlığın en kutsal mekânlarından birine yapılan bu saldırı en sert şekilde karşılık bulmalıdır. Kudüs bir barış şehri olması gerekirken İsrail’in bu tutumu sayesinde barbarlığın sergilendiği bir şehir olmuştur. Bütün Müslümanlara ve bütün dünyaya Mescid-i Aksa’ya sahip çıkma çağrısında bulunuyorum. Kudüs tek bir dinin hâkimiyet alanına dönüşüp diğer kutsal mekânlar böylesine barbarca bir tutum ile ayaklar altına alınırsa, Ortadoğu’da barışı temin etmek mümkün olmaz. Burada ciddi bir fırsatçılık var. Dikkatlerin Suriye’ye, sadece Kobani’ye çevrildiği bir dönemde ve herkesin yönlendirildiği bir dönemde İsrail’in yaptığı dikkatlerin dağılması sebebiyle Kudüs’te asimilasyon ve Kudüs’ün kimliğini değiştirmede yeni bir adımdır. Türkiye olarak şiddetle kınıyoruz. Uluslararası alanda da gereken her türlü insiyatifi alarak bu tutum karşısında uluslararası toplumun en aktif cevabı vermesi için de gerekli çalışmalarda bulunacağız.” (Gazeteler)

Sözlerindeki özellikle; “Dikkatlerin Suriye’ye, sadece Kobani’ye çevrildiği bir dönemde İsrail’in yaptığı dikkatlerin dağılması sebebiyle Kudüs’te asimilasyon ve Kudüs’ün kimliğini değiştirmede yeni bir adımdır.” ibaresi, insana ister istemez yazının başlığını söyletiyor.

Çünkü bu sözleri söyleyebilecek dünyadaki en son üç kişiden biridir Ahmet Davutoğlu.

Birincisi Obama, ikincisi ise Tayyip’tir.

Neden?

Çünkü Suriye’yi hedefe koyan, antiemperyalist tutumundan dolayı Beşşar Esad’ı iktidardan düşürmek, uşaklardan oluşan, kendine bağlı bir iktidar oluşturmak isteyen ABD’dir. Tabiî olarak onun başkanı Obama’dır. O yüzden birincilik Obama’ya düşer. Tabiî Obama’yla birlikte diğer emperyalist ülke liderleri de bu Yeni Haçlı Seferinde kendilerine düşen görevi üstlenmişlerdir. Fakat takındıkları tutum ve eylemleri göz önüne alındığında bunların hiçbiri bu rezil oyunun ikinci kişisi olarak adlandırılamaz. Çünkü onlar, Suriye’nin meşru iktidarına karşı örgütledikleri ve Suriye Halklarının başına musallat ettikleri gerici güruhu uzaktan uzağa desteklemişlerdir sadece ve çıkarlarının gerektirdiği biçimde davranmışlardır. Yani bu pis tezgâhın sıradan aktörleridirler.

Oysa Tayyipgiller, emperyalistlerin kendi çıkarları için başlattıkları Yeni Haçlı Seferinde rol alan “Müslüman” ve kraldan çok kralcılık yapan işbirlikçilerdir. ABD’ye yani ağababalarına akıl vermeye kalkışmaya kadar vardırmışlardır bu hainane tutumlarını. Şöyle inciler döktürmektedirler mesela: Yalnız IŞİD’le mücadele yetmez. Beşşar Esad’ın da (onların deyişiyle Esed’in de) devrilmesini içermelidir Suriye’de yürütülen harekât. Bu amaçla Türkiye topraklarında Suriyeli gerici güruhlara “eğit-donat” desteği verilmelidir vb. gibi. Yani bunlar tamı tamına İslam Tarihinde lanetle anılan Ebu Rigal’in çağdaş versiyonlarıdır.

Ebu Rigal ise “Diyanet İslam Ansiklopedisi 10. Cilt, 217’nci Sayfa EBÛ RİGĀL Maddesi”ne göre şudur:

“(ö. 570 [?])

“Kâbe’yi yıkmak üzere çıktığı sefer sırasında Ebrehe’ye kılavuzluk eden Tâifli.

“Habeş Krallığına bağlı Yemen valisi Ebrehe Kâbe’yi yıkmak için çıktığı sefer esnasında Tâif’e varınca Sakīf kabilesinin ileri gelenleri, reisleri Mes’ûd b. Muattib ile beraber kendisini karşılayarak emrine âmâde olduklarını, Lât Mâbedi’ne dokunmadığı takdirde erzak ve rehber vereceklerini söylediler. Ebrehe’nin bu teklifi kabul etmesi üzerine Ebû Rigāl’i rehber olarak görevlendirdiler. Ebû Rigāl onları Mekke yakınlarındaki Mugammes’e kadar götürdü ve burada âniden öldü. Araplar onun ölümünü ilâhî gazabın bir tezahürü olarak yorumladılar ve bu tarihten itibaren bir hain nazarıyla baktıkları Ebû Rigāl’in mezarını taşlamayı gelenek haline getirdiler.” (Ahmet Lütfi Kazancı, agy.)

Görüldüğü gibi, tıpkı dün Libya’da olduğu gibi, bugün de Suriye’de Ebu Rigal’in yaptığını yapmaktadır Tayyipgiller. Bu tutumlarından dolayı numaralamada ikinci ve üçüncü sıralarda yer almak onların ihanetleri hakkınadır.

Sezar’ın hakkı Sezar’a…

Yeri gelmişken bu çağdaş E. Rigal’lerin Libya’daki ihanetlerine de kısaca değinelim:

AB-D Emperyalistleri Libya’ya saldırma kararı aldıklarında Tayyip; “Ne işi var NATO’nun Libya’da”, demiş; sonra da Obama’nın haddini bildiren zılgıtını yiyince İzmir’i NATO’nun Libya’ya müdahalesinin merkezi olarak kullandırtmış ve gemilerle, denizaltılarla Libya’ya karşı yürütülen Haçlı Seferine destek vermiştir, bildiğimiz gibi. Halksever, yurtsever, antiemperyalist Kaddafi’nin kanında bizim bu çağdaş Ebu Rigal’lerin de eli vardır. Kendisinin en büyük tetikçisi de o zaman Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’ydu yine bildiğimiz gibi. Bu ihanetin nerelere vardığını ve A. Davutoğlu’nun bu ihanetteki rolünü yine bir gazete haberiyle kısaca görelim:

“Libya’ya yardımda Türk modeli: Para elden veriliyor

“Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Libya’ya yoğun güvenlik önlemleri altında geldi.

“(…)

“Davutoğlu ile Libya’da muhaliflerin temsilcisi Ulusal Geçiş Konseyi’nin Başkanı Mustafa Abdülcelil baş başa bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından basın toplantısı düzenlendi.

“(…)

“YARDIM ELDEN VERİLİYOR

“Abdülcelil, Türkiye’ye vermiş olduğu destekten dolayı teşekkür etti. Abdülcelil, “Türkiye, tüm bürokratik engelleri aşarak, Libya’ya verdiği taahhütlerin hepsini yerine getirdi. Türkiye bize yardım göndermek için yeni bir metot buldu. Buna artık ‘Türk modeli’ diyoruz” dedi.

“Türkiye, Libya’ya 300 milyon dolarlık yardım taahhüdünde bulunmuştu. Bunun 100 milyon doları hibe, 100 milyon doları nakit kredi ve kalan 100 milyon doları da proje kredisi olarak planlanıyor.

“Abdülcelil ve Davutoğlu, Türk yönteminin ayrıntılarına girmedi. Bir gazetecinin “para elden mi gönderildi” şeklindeki sorusuna ise Davutoğlu, “Libya’nın bu yardıma acil ihtiyacı var. Ulusal Geçiş Konseyi’nin mali işler sorumlusu Ali Tarhuni Türkiye’ye geldi ve tüm yöntemleri gözden geçirip en uygununa karar verdik” yanıtını verdi.

“Konuya yakın kaynaklar, hibe ve nakit krediden oluşan 200 milyon doların büyük bir kısmının Ulusal Geçiş Konseyi’ne verildiğini söyledi. Paranın Libya’ya gelen ve görüşmeler yapan Türk yetkililer tarafından peyderpey getirilerek, elden verildiği belirtildi.

“(…)

“Bu ziyaret, Davutoğlu’nun son bir ay içerisinde Bingazi’ye yaptığı ikinci ziyaret.

“Dahası Pazar günü Trablus’un da isyancıların eline geçmesinden bu yana yabancı bir diplomat tarafından ilk ziyaret.

(…)

 “Libya’da muhaliflerin son dönemdeki askeri başarılarının ardından dün akşam aralarında ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın da bulunduğu Libya Temas Grubu’na üye 11 ülkenin dışişleri bakanlarıyla bir görüşme yapıldığını aktaran Davutoğlu, birkaç gün içerisinde Libya’ya yapılacak askeri ve mali yardımların detaylandırılacağını ve yürürlüğe sokulacağını da sözlerine ekledi.” (Hürriyet, 23 Ağustos 2011, İrem Köker Bingazi’den bildiriyor)

Bu ihanetin Libya’yı nasıl bir felakete sürüklediğini hepimiz biliyoruz. Fakat çağdaş Ebu Rigal’lerin başı olan Tayyip de bizzat dile getiriyor. Bakın ne diyor:

“Dün Libyalı bir dostum yanımdaydı. Gece dertleştik uzun uzun. Şu an Libya’da 22 milyon silah var dedi. Ordunun dışında bu, halkta olan silah. Libya’nın nüfusu 6 milyon hâlbuki. Bu ne demektir? Libya büyük bir tehdit altında demektir. Orada fitilin ateşlenmesiyle, birçok şeyi tamamıyla kaybedebilirler.(Gazeteler, Başbakan Erdoğan Sakarya’da konuştu, 27.12.2013)

Sanırsınız ki Libya’nın bu hale gelmesinde hiç rol almamış bir lider, hatta karşı çıkmış bir ülkenin, örneğin, Küba’nın ya da Venezuela’nın lideri konuşuyor.

İnsan bu kadar da alçalmaz diyeceğiz ama… Ancak bu boş bir laf olacak. Çünkü görüldüğü gibi alçalıyorlar…

Suriye meselesine dönersek:

Ne demişti Tayyip 5 Eylül 2012 tarihinde:

“(…) Kısa zamanda Şam’a gideceğiz ve Emevi Camiinde namazımızı kılacağız.”

Hazret “Emevi Camiinde namaz kılacak.”

Pekiyi bu nasıl olacak?

Başta ABD olmak üzere emperyalist devletler, antiemperyalist tutumundan taviz vermeyen (ki emperyalistler için bu affedilmez bir suçtur) Beşşar Esad’ı devirecekler ve tıpkı Irak’ta, Libya’da olduğu gibi, Suriye’yi işgal edecekler ya… İşte bizim Ebu Rigal’lerimiz de gidip Emevi Camiinde namaz kılacaklar.

Aynı zamanda bu caminin bahçesinde Selahattin Eyyubi’nin mezarı da bulunur. Bugünkü emperyalist Haçlıların ataları olan Haçlıları yenerek Kudüs’ü kurtaran, Haçlı katliamlarını sona erdiren, Hıristiyan halka da özgürlük ve güvenli bir yaşam ortamı sağlayan büyük insan,  büyük komutan Selahattin Eyyubi’nin mezarı…

20’nci Yüzyıl’ın Haçlıları olan emperyalist ülkelerin işgal orduları komutanlarından İngiliz Orduları Komutanı Orgeneral Edmund Henry Hynman Allenby, 11 Aralık 1917 tarihinde Selahaddin Eyyubi’nin mezarına vurarak; “Kalk Selahaddin biz yine geldik” demişti. Yani Haçlı Seferlerinde sen bizi yendin. Ama çağdaş Haçlılar olarak biz yine geldik ve bu sefer biz kazandık, demiştir.

Günümüzde ne olacak Şam’a girebilse emperyalistler?

Yine bir komutan Selahattin Eyyubi’nin mezarının başına gidecek ve aynı sözlerle, benzer cümlelerle, dışından değilse de içinden söylenerek, yüzyıllardır süren kinini kusacak.

Bunda anlaşılamayacak bir durum yok…

Bizim Ebu Rigaller de koşup aynı bahçede yer alan camide namaz kılacaklar(!..)

İşte bunu anlamak zor diyeceğiz… Ama yine boş laf etmiş olacağız. Çünkü çağdaş Ebu Rigal’lere de bu yakışır, yakışıyor…

Ahmet Davutoğlu’na dönersek:

Bre habenneka, emperyalistler, BOP Haritasıyla 22 ülkenin sınırlarını yeniden çizeceğiz;

Ortadoğu’yu, tabiî yalnızca Ortadoğu’yu değil tüm dünyayı, küçük devletlere böleceğiz;

Hatta kent devletçiklerinden oluşan bin devletli bir dünya projesini hayata geçireceğiz derken;

Tam da bu sonucu elde etmek istemişlerdir. Yani kendileri ve Ortadoğu’daki bekçi köpekleri İsrail için tehlike oluşturabilecek hiçbir güçlü devlet kalmasın istemişlerdir. Sizi de bu projenin eşbaşkanı yapmışlardır.

Ha, aklımıza geldi ister istemez… BOP’un eşbaşkanı şimdi “cumhurbaşkanı” oldu. Eşbaşkanlık hâlâ kendi uhdesinde mi, yoksa Obama bu görevi zatınıza mı tevdi etti?..

Kudüs için timsah gözyaşları dökmeniz ancak mecnunlaştırdığınız taraftarlarınızı kandırmanıza yarayabilir. Onların dini hassasiyetlerini bir süre daha sömürüp oya dönüştürmenizi sağlar. Ama işte bu kadar…

Yukarıda “bre habenneka”, demiştik. Habenneka kelimesinin anlamı “aptal”dır. Bunları bu sıfatla tanımlamak iltifat etmek olur. Çünkü aptal kişi ne yaptığını bilmez kişidir. Oysa bunlar şeytana bile pabucunu ters giydirecek cinlikteki Tefeci-Bezirgân kişilerdir. Ama zekâlarını hep Türkiye ve dünya halklarının aleyhine kullanan ve tüm becerilerini emperyalistlerin hizmetine sunmuş uşaklardır.

O yüzden Tarih kitaplarında alacakları yer Ebu Rigal’in yanıdır.

İnsanlık bu gibileri nefretle ve tiksintiyle anacaktır.