Kıyı yağmasına son…
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Geçen yaz ülkemizde kıyı yağmasına karşı eylemler yükselmeye başladı. Kuzeyde Saros Körfezi’nden, Güneyde Hatay Samandağ’a kadar tüm kıyılarımız, anayasa ve yasa dinlemeyen yöneticiler ve kıyılara çökenler sayesinde halkın kullanımına kapatılmaya çalışılıyor.
Bunun ilk örnekleri Bodrum ve Çeşme kıyılarıdır. Yıllar içinde bu örnekler artmış, ülkemizin cennet gibi birçok koyu vatandaşımızın kullanımına kapatılmıştır.
Antalya’da Belek ve Kemer bölgesinin kıyıları, beş ve yedi yıldızlı otellerin işgaliyle halka kapatılmıştır. Çok az bir yerinden denize girilebilmektedir. Denize girilecek küçük kıyı bölgelerine ulaşmak, deveye hendek atlatmaktan zor hale gelmiştir.
Bu yıl Fethiye’de halkın gireceği plaj kalmadığı için vatandaş ayağa kalkmıştır. (https://forum.donanimhaber.com/fethiye-de-ucretsiz-girilebilen-plaj-kalmadi-halk-isyanda–128476787).
Muğla Akbük’te halkın plaja ücretsiz girmesi engellenince demokratik kitle örgütleri eyleme başladılar. (https://www.birgun.net/haber/havlu-hareketi-muglada-kiyilar-asil-sahibi-olan-halka-geri-verilmelidir-467327)
Datça’da vatandaşların yıllardır denize girdikleri sahile otel el koyunca isyan başladı. (https://www.birgun.net/haber/datcalilar-isyan-etti-466401)
Memleketin her yerinde kıyı yağması olunca artık halkımız da karşı çıkmaya başladı. Bu amaçla kıyı yağmasına karşı, kıyı hareketleri bir araya geldi. Fethiye, Marmaris, Bodrum, Akbük, Akyaka, Gazipaşa’dan gelen temsilciler, 30 Eylülde Datça’da toplandılar ve ortak hareket etme kararı aldılar. (https://www.gencbayrak.com.tr/mugla-datcada-kiyi-hareketlerinden-ortak-mucadele)
Anayasa ve yasalarda kıyılarımızın halk yararına kullanılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, bir kararında; “Anayasa’nın 43. maddesine göre, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyılar, özel mülkiyete konu olamazlar. Doğasına uygun olarak, genellik, eşitlik ve serbestlik ilkeleri gereği herkesin ortak kullanımına açık bulunmalıdırlar ve bunlardan yararlanma, ancak kıyının herkese açık olması ile mümkün olabilir.” demiştir. Böyle karar vermiştir.
Günümüzde Anayasa ve yasalar, iktidarın keyfine göre uygulanmaktadır. Kıyılarımız Parababalarının hırsına kurban gitmektedir. Nerdeyse her gün ülkemizdeki bir kıyının Parababalarına peşkeş çekildiği haberiyle karşılaşmaktayız. Aslında sadece deniz kıyılarımız değil, göllerimiz, akarsularımız, yaylalarımız bir şekilde yağma edilmektedir. Akbelen Ormanlarını halkın iki yıldır süren Direnişine rağmen ne yazık ki koruyamadık.
Yıllar önce, 1972 ya da 1973 yılıydı, kendi bölgemiz olan Burnaz (Erzin) plajına bir kamyonetin arkasında sülale olarak giderken birkaç kişi yolumuzu kesmişti. Bizlerden ayakbastı parası olarak kişi başı 50 kuruş istemişti. O yıllarda Üniversite öğrencisi olan abim, buna karşı çıkmış ve para vermeden deniz kıyısına gitmiştik. O yıllarda Erzin’de içmeler de ünlüydü. Erzin’de de içmeler mevkiinde ayakbastı parası alınıyordu. İlkokul dönemlerimizden beri Kurtuluş Savaşı’mızda Güney Cephesi’ndeki savaşları dinleye dinleye büyüdük.
Ben bir çete çocuğuyum,
Babama çete derler,
Çetelerin kanıyla
Sulanmıştır bu yerler.
Bu şiir beynimize kazınmıştı. Burada çete sözcüğü Kuvayimilliye’yi anlatmaktadır.
Yani bu vatan, bu topraklar için atalarımız kanlarını, canlarını vermişler. Birileri gelip yıllardır denize girdiğimiz yerden, buradan denize giremezsin, diyor. Birileri gelip yıllardır içinde yaşadığın ormanı katledip maden sahası yapıyor, altın madeni için orman katliamı yapıyor. Birileri gelip kireç ocağı, mermer ocağı, taş ocağı yapıyor. Birileri gelip Gavurdağı’nda, Toroslar’daki kaynak suyumuza el koyup bizlere satıyor.
Büyükşehir yasasıyla köyün ortak mallarına da büyükşehirler el koyup duruyor. Köylerimizin geniş meraları, pek çok ilimizde Parababalarının hizmetine sunulmuş oldu.
Sonuç olarak belki de ilk kez kıyı yağmasına karşı olan vatandaşlar olarak, bu yıl bir araya gelinmiş oldu. Datça’da ilk adımın atılması önemli. Kıyılarımıza örgütlü olarak sahip çıkarsak, denizlerimize özgürce girme hakkımızı korumuş oluruz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, dersek de elimizde avucumuzda ne varsa kaybederiz. Kazdağları’nda, Cerrattepe’de, Akbelen’de halk olarak direndik. Ama Parababaları yine istediğini yaptı. Kıyı yağmasını önlemek, özgürce denizlerimize girmek için örgütlenmekten, bir araya gelmekten başka çare yok.
Meclisteki siyasi partiler bu mücadeleyi yıllardır görmediler. Pek çok kıyı şehrimizde CHP’li belediyeler olmasına rağmen, kıyıların halka kapatılmasına karşı bir mücadele içinde olmadılar. Antalya Gazipaşa’da olduğu gibi CHP’li belediye kıyıların büyük otellerle kapatılması projesini savunuyor.
Kıyılarımıza sahip çıkmamız, haklarımızı bilmemiz, bilincimize çıkarmamız gerekiyor. Halkın örgütlü gücü, Parababalarının planlarına engel olabilir. Atalarımızın, kanla, canla aldığı kıyılarımızı, çocuklarımıza kullanılabilir bir şekilde teslim etmemiz gerekiyor.