Sözümüzdür! Kuracağımız Laik, Demokratik, Devrimci Halk İktidarının hiç yıkılmayacak kalesinin burçlarına, Kadınlarımızın kurtuluş bayrağını biz İkinci Kurtuluş Savaşçısı Kadınlar dikeceğiz!
Prof. Dr. Özler Çakır
Türkiye Devrimi’nin Önderi, Halkın Kurtuluş Partisi’nin ilk Genel Başkanı, henüz 17 yaşındayken katıldığı Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Köyceğiz Kuvayimilliye Askeri Komutanı, Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı, 29 Ekim 1968 tarihinde yani bundan tam 55 yıl önce yayımlanan “Cumhuriyet Nedir?” başlıklı makalesinde Laik Cumhuriyet’i şöyle tanımlıyordu:
“(…) Türkiye’de Cumhuriyet demek, Türk Milletinin bağrına oturmuş olan emperyalizmle Saltanat’a karşı kurduğu bir savunma kalesi demektir.”
Bu onurlu kurtuluş, bu “savunma kalesi”nin kuruluş mücadelesinin harcı, Birinci Kuvayimilliyeci yiğit Anadolu kadınlarının canları ve kanlarıyla karılmıştı. Çilekeş ama bir o kadar cesur Anadolu kadını başkaldırmıştı, yaşamlarını karanlıklara boğan “Kadim Doğu Gericiliği”ne ve Vatan belledikleri toprakları ellerinden almak isteyen emperyalizm denen azgın sömürgen “Batı Gericiliği”ne!
İşte o nedenle, Emperyalist Yedi Düvele ve onun yerli işbirlikçilerine karşı verilen bu kutsal mücadelenin zaferi ile taçlanan Laik Cumhuriyet, en çok da kadınlarımız için bir savunma kalesi olmuştu!
Ama ne acıdır ki bu kale, 1950’lerden bu yana ülkemizi yeniden teslim alıp yarısömürge haline getiren ABD-AB Emperyalistleri ve onların satılmış yerli işbirlikçileri tarafından, kuruluşunun 100’üncü yılında, harçları un ufak edilmiş, taşları çökertilmiş, viran edilmiş durumda.
ABD Emperyalistlerinin hain “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)”un Türkiye ayağı olan Yeni Sevr ile “Sıra Sende Türkiye” dendiği kara günleri yaşıyoruz!
Tarihin en asalak, en gerici sermaye sınıfı olan ve Birinci Kurtuluşta ekonomideki ve toplumsal yaşamdaki varlıkları ortadan kaldırılamamış olan Antika Tefeci-Bezirgân Sermayenin günümüzdeki siyasi temsilcisi, vatan satıcı AKP’giller, ülkemizi en az üç parçaya bölebilmek için 22 yıldır emperyalist efendileri tarafından iktidarda tutuluyorlar.
Ve yaşadığımız bu kara günlerde yine en çok acı çekenler kadınlarımız!
Çünkü AKP’giller’in sınıf karakterinde kadına düşmanlık var.
Çünkü onlar Tarih sahnesine ilk çıktıkları andan itibaren, en çok kadınlara kan kusturup saldırmakta, onlara gün yüzü göstermemekte.
Halkı Allah ile kandırmada usta, üretimle hiçbir ilgisi olmayan bu vurguncu ve talancı sermaye sınıfının, sömürü düzenini sürdürebilmek için “din elden gidiyor”, “namus elden gidiyor” naralarıyla ilk hedef tahtasına oturttuğu, Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı tarafından “en büyük mazlum sınıfımız, en büyük sömürülen sınıfımız” olarak tanımlanan kadınlarımız oluyor. Bu din bezirgânı Antika sermaye sınıfının en büyük gericilik silahı Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın deyişiyle “Dişi” eleman oluyor! “Kara yığınları her zaman kolayca kışkırtıp, körü körüne coşturan en sosyal patlayıcı maddenin kadın olduğunu” çok iyi biliyor onlar.
Tefeci-Bezirgân Sermayenin sınıf varlığını sürdürdüğü üretimce geri kalmış İslam Coğrafyasını hâkimiyetleri altına almanın, kendi azgın emperyalist çıkarları ve talanları için bölüp parçalamanın en kestirme ve en etkili yolunun bu sınıfı ve ideolojileri olan Ortaçağcı din bezirgânlığını beslemek olduğunu çok iyi biliyorlar ABD-AB Emperyalist Efendileri. Bu nedenle, CIA-Pentagon İslamı’yla doktrine ettikleri Muaviye-Yezid İslamcılarını iktidara taşıyorlar.
Ortaçağ’ın Ümmetçilik Konağı’nın anlayışına sahip oldukları için Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mıza ve onun ölümsüz Önderi Mustafa Kemal’e düşman olan AKP’giller hainleri, işte tam da bu nedenlerle ABD Emperyalistleri tarafından devşirilip bir proje partisi olarak iktidara getiriliyorlar.
Temsil ettikleri sınıfın karakteri gereği, iktidar oldukları günden bu yana da en çok kadınlarımız için bir “savunma kalesi” olan, onlara yaşamsal nefes olan Laik Cumhuriyet’e amansızca saldırıyorlar. Laik Cumhuriyet’in yapıtaşlarını oluşturan, Üç Devrim Yasası’nı, onun tüm ilke ve değerlerini birer birer yok ediyorlar.
Kadınlarımızın özgürlüğüne giden yolun temeli olan, onları yüzyıllarca esareti altına alan, karanlığa boğan yüzündeki kara peçeden, bedenindeki kara çarşaftan, kulluktan kurtarıp ekonomik ve toplumsal yaşamda yer almalarını sağlayan Laikliğin kırıntısı kalmasın istiyorlar. Kadının esaretinin simgesi olan Türbanı, Laik Cumhuriyet’in Üniversiteler başta olmak üzere Yargıdan Orduya varıncaya dek tüm kurumlarında serbest hale getirmeleri kesmiyor, kadınların saçlarını kirli ellerine dolayan Ortaçağcı gerici sömürgenleri. Anayasaya da sokarak perçinlemek istiyorlar hain emellerini.
Kadınlarımızı, Osmanlı derebeyliğinin sultası altında mahkûm edildikleri cehaletten kurtarmak, Ortaçağcı gericiliğin karanlık kuyularından çıkarıp laik ve bilimsel eğitimin ışığıyla aydınlatmak ülküsünü güden ve bu doğrultuda kadınlarımıza çok önemli kazanımlar sağlayan Öğretim Birliği Yasasının izini tozunu bırakmıyorlar. Onların ruhen, zihnen, bedenen sağlıklı, erkek arkadaşlarıyla sağlıklı iletişim kurabilen bireyler olmalarını olanaklı kılacak olan laik Cumhuriyet’in eğitim alanındaki büyük kazanımı karma eğitimi yok etmeye çalışıyorlar.
En çok da kuş uçmaz kervan geçmez Anadolu köylerinde naçar kalmış kız çocuklarımız için bir eğitim devrimi destanı yazan Köy Enstitüleri’ni “gökte yaralanmış kuşlar gibi kan içinde yerin dibine doğru düşürmek” yetmiyor bunlara.
Kız çocuklarımız örgün eğitimi en erken yaşta terk etsinler diye, İmam-Hatiplere, Kur’an Kurslarına mahkûm olsunlar; oralarda Muaviye-Yezid, CIA-Pentagon Diniyle afyonlansınlar diye 4+4+4 hain planını yürürlüğe koyuyorlar. Laik ve Bilimsel eğitim programlarının yerini okulöncesine kadar “Değerler Eğitimi” yaftasıyla yaygınlaştırılan Ortaçağcı gericiliğin dogmaları; Cumhuriyet Devrimi’nin öğretmenlerinin yerini ÇEDES’in imamları alıyor. Okulöncesi eğitim kurumlarına mescit zorunluluğu getiriliyor. Eğitim Bakanlarının ağzından “Kız okulları açılabileceğini” duyuruyorlar. Önlerine nihai hedef olarak, aynen Taliban Afganistan’ında olduğu gibi, kız çocuklarımızın ve kadınlarımızın okula gitmesini tamamen yasaklamayı koyuyorlar.
Bu yazının yazıldığı süreçte, AKP’giller’in Reisinin verdiği talimat doğrultusunda, Laik eğitimin kalbine bir bıçak darbesi daha vurmaya hazırlanıldığı, “sadeleştirme” katakullisi ile MEB’e bağlı eğitim kurumlarının eğitim programlarına, okulöncesinden başlamak üzere ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflarda din derslerinin eklenmesi hain planının haberi yer alıyor basında. İnsana, hayvana, doğaya, güzel olan her şeye düşman olan bu alçaklar, çocuklarımızı düşünemez, sorgulayamaz, beyin hasarlı meczuplara dönüştürmek için laik ve bilimsel eğitime ait ne varsa silip süpürüyorlar.
Örgün eğitimde durum böyleyken, 1924-1925 Devrim Kanunlarıyla yasaklanmış olmalarına karşın, Türkiye’yi Türkiye’nin yönetmediği 1950 sonrasında aleni olarak çalışmalarına izin verilen ve günümüzde artık pıtrak gibi çoğalıp her tarafımızı örümcek ağı gibi saran cemaat ve tarikat evlerinde “Ömürleri Talan Ediliyor” kız çocuklarımızın. Psikolojik ve fiziki işkenceyle, cinsel taciz ve tecavüzlerle, zihnen ve ruhen mahvediliyorlar küçücük kız çocuklarımız, genç kızlarımız.
Bu Muaviye-Yezid, CIA-Pentagon-Washington dincilerinin özlemi; biz Kadınları yok sayan, değersizleştiren, bizleri 1400 yıl öncesinin Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının egemenliğindeki Medine Köleci Toplum Düzeni’nin ideolojisi olan ve kadını bir köle, alınıp-satılır cinsel bir meta olarak gören Şeriatın, Ortaçağcı gericiliğin karanlık dehlizlerine sürüklemektir.
Bu nedenle, kadınlara önemli haklar ve güvenceler getiren, erkeğin çok eşliliğini yasaklayan Medeni Kanuna saldırıyorlar. Çünkü onlar, erkeğe isterse 4 kadınla evlenme hakkı veren, miras meselesinde kadının erkeğin yarı değerinde olduğu, şahitlikte iki kadının bir erkeğin yerini tuttuğu Şer’i hukukun özlemini taşımaktalar. Hatırlanacağı gibi, zalim AKP’giller, 6 Şubat Depremi sürecinde Halkımıza yaşattıkları acılar yetmezmiş gibi, Din İşleri Yüksek Kuruluna, “Depremzede çocukların evlat edinilmesi”ne yönelik olarak, İslam’da evlat edinme müessesesinin bulunmadığı, bu nedenle evlat edinilen çocuğun, evlatlık alan kişinin soyuna kaydedilmesinin caiz olmadığı, evlatlık ile evlat edinen arasında evlenme engelinin de bulunmadığı kan dondurucu fetvasını verdirerek Medeni Kanuna saldırmayı fırsat bildiler.
Cumhuriyet Devrimi, Kadınlarımızın üretim sürecinin, çalışma hayatının içinde yer almasının önünü açacak, farklı meslekler edinmelerine olanaklar sağlayacak, dolayısı ile onlara özgüven ve bağımsızlık duygusu kazandıracak önemli düzenlemeler getirdi.
Kadınları yeniden Ortaçağcı gericiliğin kıskacında kıvranan köleler haline getirmek isteyen günümüz Hilafet özlemcileri ise bizleri üretim sürecinden, çalışma hayatından uzaklaştıracak, bir meslek edinmemizi engelleyecek, ekonomik, toplumsal ve sosyal yaşamdan soyutlayacak politikalar üretiyorlar. Tüm bu hain politikalar, din kisvesi altında sunuluyor topluma. Kadının yerinin evi olduğu, en temel görevinin çocuk doğurmak ve bakmak olduğu, çalışan kadının namusundan şüphe edileceği, en makbul kadının evinin mutfağı ile yatak odası arasında erkeğine hizmet eden kadın olduğu gericiliği pompalanıyor topluma.
Bu din bezirgânı zalimlerin iktidarının hüküm sürdüğü, Ortaçağcı gericiliğin azgınlaştığı günümüz Türkiye’sinde kadınlarımız cehennem hayatı yaşamaktalar. Artık kadınlarımızın tacize, tecavüze işkenceye uğraması, katledilmesi caizdir, olağandır! Çünkü suçlu olan hep o “şeytan kadın”dır! Bu suçların failleri olan erkekler ise aklanırlar; ya hiç ceza almazlar, ya da o “iyi hal” sebepleriyle çok az cezalara çarptırılırlar.
29 Ekim 2023 tarihi itibariyle, kadınlarımız için ülkemizin ahval ve şeraiti budur ne yazık ki!
En sağından en solcu görünenine kadar, ABD Emperyalistlerinin Büyük Ortadoğu Projesi’nin yerli enstrümanları olan hainler eliyle;
Yani Taliban ile bir anlayış farkı bulunmadığını açıkça söyleyen, en dinciyi oynayan kukla iktidar AKP’giller eliyle;
Muhalefette ise milliyetçiliği oynayanlar, sosyal demokratlığı oynayanlar, solculuğu oynayanlar eliyle;
Hangi rolü kapmış olurlarsa olsunlar, hepsinin de Amerikancılık ortak paydasında buluştuğu yerli satılmışlar cephesi eliyle;
Kısacası Emperyalizm Cephesi eliyle, en çok kadınlarımız için bir savunma kalesi olan Laik Cumhuriyet’in düşürüldüğü durum budur!
Artık ülkemizde tıpkı Nazi Almanyası’nda olduğu gibi İkili Devlet vardır: Çökertilmiş, enkaz haline getirilmiş TC. Devleti ve mafyatik bir suç örgütü olan AKP’giller’in hüküm sürdüğü, Ortaçağcı Faşist Din Devleti.
Ama bu ahval şerait içinde dahi umutsuzluğa ve karamsarlığa asla yer yok!
Çünkü bu ülkenin, Birinci Kurtuluşçu Atalarımızın gerçek mirasçısı ve devamcıları olarak yılmadan, bıkmadan, usanmadan Antiemperyalist mücadeleyi omuz omuza sürdüren kadın ve erkek devrimcileri var.
Bu ülkenin “Katil ABD Ortadoğu’dan ve Ülkemizden Defol!” diyen Gerçek Sosyalistleri, HKP’liler var.
Ve bu ülkenin “Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşımız!” şiarıyla cesaret vatanını kuşanan İkinci Kurtuluş Savaşçısı Devrimci Kadınları, HKP’li Kadınları var.
Ve bizler, biliyoruz ve inanıyoruz ki içinde Tam Bağımsızlık ateşi yanan işçi-köylü-aydın kadın kardeşlerimiz de asla elimizden bırakmadığımız kurtuluş bayrağımız altında örgütlenip, ordulaşacak. İşte o gün geldiğinde, kadınlarımızı nihai kurtuluşa götürecek İkinci Kurtuluş Savaşı’mız zaferle sonuçlanacak.
Ve o zaferin sonucunda Laik, Demokratik, Devrimci Halk İktidarının hiç yıkılmayacak sağlam kalesi kurulacak!
Ve sosyal kurtuluş ile taçlanacak o yıkılmaz kalenin burçlarına, kadınlarımızın kurtuluş bayrağı biz İkinci Kurtuluş Savaşçısı Kadınlar tarafından gururla, onurla dikilecek.
Ve o özgürlük bayrağı, insanlık var oldukça dalgalanacak!