Sulak alanlarımız yok oluyor
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, sulak alanlarla ilgili bir başlık atmış web sitesinde: “Sulak Alanların Korunması Revizyonu ile Doğa Korumada Çığır Açtık!..”. Vay be, diyor insan. Biz AKP’giller’i doğa düşmanı ve ülkemizin gelmiş geçmiş en büyük doğa katliamını yapan hükümet olarak tanırdık. Ne yapmış olalar, bu nasıl bir çığırdır merak ettik.
Milli Parklar Müdürlüğünün web sitesinden başlık altındaki ayrıntıları okuyoruz:
“Sulak Alanlarda Yerelden Yönetim:
“Ulusal Öneme Haiz Sulak alan dışında kalan Mahalli Öneme Haiz Sulak Alan olarak sınıflandırılacak ve bu alanlardaki koruma ve kullanım esasları Mahalli Sulak Alan Komisyonlarınca belirlenecektir. Böylelikle bir alanın korunması için gerekli acil koruma önlemleri ve acil eylem planları için ayrıca Genel Müdürlüğe ve Ulusal Sulak Alan Komisyonun onayı alınmasına gerek kalmamış ve alanların korunması ve geliştirilmesi ile ilgili karar süreçleri dinamik hale getirilmiştir. Ayrıca akarsular ve suni sulak alanlar da bu çerçevede ele alınacaktır.”
Yani adamlar açtıkları çığırla, kuraklığı önleyen, doğal bir arıtma sistemi görevi gören ve başta su kuşları olmak üzere çok zengin bitki ve hayvan çeşitlerine ev sahipliği yapan sulak alanları yerel yönetimlerin insafına daha doğrusu rant yarışına terk ediyor. Ayrıca sadece doğal sulak alanların değil, akarsuların ve suni olarak yapılan sulak alanların da aynı çerçevede rant aracına dönüştürüleceğini belirtiyor.
“Koruma Bölgeleri Sisteminde değişiklik yapıldı:
“Eski yönetmelikte sadece habitat tabanlı olarak belirlenen Sulak Alan Koruma Bölgeleri, yeni yönetmelikle birlikte habitat ve insan kullanımı tabanlı olarak tanımlanmıştır.”
Gördüğümüz gibi, çığır üstüne çığır açıyor AKP’giller. Artık sulak alan koruma bölgeleri sadece habitat temelinde ele alınmayacakmış. İnsan kullanımı girecekmiş işin içine. Hangi insanların kullanımı? Gariban halk yığınları karnını doyurma derdiyle gözünü bile açamadığına göre, halkın kullanımı baz alınmıyor demek. Zaten halkın yararı demek, habitat demek, doğaya saygı demek, doğayı gözümüz gibi korumak demek. O halde buralardan rant elde edeceklerin kullanımı söz konusu. Artık rant ön plana geçecekmiş sulak alan koruma bölgeleri değerlendirilirken.
Çığır mığır açtık, deyince biz de bir şey var sandık. Hep aynı AKP’giller, hep aynı yalanlar. Adamlar çığırı açmış açmamış değil, ama doğayı korumada değil, doğanın böylesine acımasızca, gaddarca, sınır tanımadan yok edilmesi, talan edilmesi konusunda açmış.
Türkiye’nin de taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi’nde sulak alanlar, doğal ya da yapay, sürekli ya da mevsimsel, tatlı, acı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklıklar, turbalıklar ve gelgitin çekilmiş anında derinliği altı metreyi aşmayan deniz suları olarak tanımlanıyor. Ramsar Sözleşmesiyle korumaya alınmış alanlar da Ramsar Alanı olarak tanımlanıyor.
Ancak, ülkemizde AKP’giller’in doğa katliamında açtığı yeni çığırlarla sulak alanlarımız kayboluyor.
Bilim insanlarına göre sulak alanları tehdit eden problemlerin başında, endüstriyel ve tarımsal kaynaklı kirlenmeler, çarpık sanayileşme, yapılaşma, sulama suyu temini ve enerji üretimi için aşırı miktarda su alınması, kontrolsüz saz kesimi, sazlıkların yakılması, tahrip edilmesi ve su kuşu ile diğer su ürünleri avcılığı yapılması geliyor.
Doğa Koruma Derneği sulak alanların insanlar için büyük önem taşıdığını belirtiyor ve bunları şöyle sıralıyor:
“Sel kontrolü: Sulak alanlar seli bünyesindeki organik maddeler vasıtasıyla bir sünger gibi emer, yavaşlatarak bırakır.
“Yeraltı sularının beslenmesi: Sulak alanlar yeraltı suyu depolarını doldururlar. Sulak alanları kuruyan Konya Havzası’nda yer altı suyu DSİ istatistiklerine göre her yıl bir metre iniyor ve su çıkarma amaçlı mazot masrafı çiftçiyi zor durumda bırakıyor. Göller yöresindeki irili ufaklı 65 gölden 25’inin kurutulması nedeniyle bölgede taban suyunun çekildiği ve bu sebeple bazı köylerde su sıkıntısı yaşandığı, tarımsal üretimde düşüş olduğu gözleniyor. Yeraltı sularındaki bu tip aşırı boşalma zeminde çökmelere, hatta depremlere neden olabiliyor.
“Sediman ve besin depolanması: Sulak alanlar su geçişini yavaşlatarak sularla taşınan besin ve sedimanların birikmesini sağlıyor. Bu nedenle deltalar ve taşkın alanları en verimli tarım arazileri olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’nin en verimli tarım toprakları Büyük Menderes, Kızılırmak, Yeşilırmak, Seyhan, Ceyhan, Sakarya, Fırat ve Dicle gibi nehirlerin taşkın düzlüklerinde yer alıyor.
“İklim değişikliğinin kontrolü: İklim değişikliğine yol açan karbonun yüzde 40’ını sulak alanlar depoluyor. Bu alanların kurutulması küresel ısınma ile mücadelede ters etki yaratıyor. Sulak alanların bulundukları iklimi yumuşatma gibi çok önemli bir mikro klima etkisi var. Sulak alanlar kurutulduktan kısa bir süre sonra bölge iklimi sertleşiyor.
“Su arıtımı: Sulak alanlar doğal arıtma sistemleri olarak çalışıyorlar ve elektrik harcamıyorlar.”
İşte şu ana kadar, İnsanlık için böylesine önem taşıyan 370 bin hektar sulak alanımız yok oldu, tahrip edildi. AKP’giller’in “doğa korumada çığır açtık” diyerek revize ettikleri Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile bundan sonra daha fazla sulak alan yok olacak gibi görünüyor.
Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan bilimsel araştırmanın verilerine göre Türkiye tatlı su balıklarının en hızlı yok olduğu ülke. Nesli tükenen dikkuyruk adlı ördeğin Türkiye’deki üreme nüfusunun son on yılda yüzde 40-69, yaz ördeğinin ise yüzde 90’dan çok azaldığı görülüyor. 2016 yılı başında Yale Üniversitesi nesli tükenen canlılara yönelik hiçbir önlem alınmaması nedeniyle Türkiye’nin doğa koruma açısından 180 ülke arasında 177. sırada olduğunu açıkladı.
Ülkemiz doğal kaynaklar ve biyolojik çeşitlilik açısından zengin. Ancak özellikle son 14 yıllık zaman içerisinde bu zenginliklerimizin geri dönülemeyecek biçimde hızla kaybolduğunu, yok olmaya başladığını görüyoruz. Doğa Ana’ya başta yaşamımız olmak üzere çok şey borçluyuz. Borcumuzu ödemenin en iyi yolu, onu gelmiş geçmiş en büyük tahribatlara uğratan, ona en büyük acıları yaşatan AKP’giller’den bunların hesabını sormak olacak. Doğa için çok geç olmadan.