Site rengi

Tasarım

Tayyip Diktatötlüğünün Dinci Terör Hazırlıkları

04.08.2022
749
A+
A-

Hüseyin Ali

Tayyip Diktatörlüğü zorda. Özellikle de ekonomide… Araplara (Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudiler) el açtı ama o da kâr etmedi anlaşılan. Dolar yükselmeye devam ediyor çünkü.

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı JohnBolton, 2018 – 2019 yılarında yaklaşık 1.5 yıl bu görevde bulunmuş ve görevde bulunduğu döneme ait anılarını içeren bir de kitap yayımlamıştı (Olayın Geçtiği Oda: Beyaz Saray Anıları (The Room Where ItHappened: A White House Memoir). Bolton burada Türkiye ile ilgili yaşanmış önemli olayları da aktarıyordu. Bunlardan birisi de “Papaz Olayı” idi.

Papaz olayını hatırlıyoruz. Tayyip kuyruğu dik tutuyor gibi görünüyor, “Ver Papazı, al Papazı” diye meydanlarda dolanıyordu. İstediği “Papaz”, Feto idi. Vereceği “Papaz” ise CIA ajanı olup yıllardan beri Türkiye’de görev yapan Andrew Brunson idi. Papaz Brunson tutukluydu ve yargılanıyordu.

Tayyip’in iç politikaya yönelik “Ver Papazı, al Papazı” blöfünü o zamanki ABD Başkanı Trump yemedi tabiî. Ve Tayyip’e yazdığı mektupta “Avucumun içindesin, seni o makamda tutan ABD’dir, aptallık etme” diyen bir mektup gönderince Tayyip yelkenleri indirmişti. (Malum, hem Rıza Zarrab Halkbank Yolsuzluğu kapsamında ABD’de yargılanıyordu ve Tayyip’in de boğazına kadar pisliğe battığı biliniyordu, hem de Tayyip’in mal varlığı Amerikalıların ağızlarında dolaşıyordu. Nitekim, Tayyip ve ailesinin mal varlığı 2019’da ABD yaptırımları kapsamına girecek ve Tayyip bir kez daha sessiz sedasız ABD’nin dediklerini yapacaktı).

Papaz Brunson

Papaz olayına dönelim. Tayyip iç politikaya yönelik efelenmeler yapıp Brunson’u teslim etmeyince Trump tehdit etmiş, Tayyip durumu anlasa da Brunson’u teslim etmek için acele formül geliştirememişti. Çünkü Papazın serbest bırakılması için hukuki bir kılıf bulmak zorundaydı, öte yandan “Ver Papazı, Al Papazı” diyerek “hülooğğ”cuları gaza getirmişti.

Papazın teslimi gecikince Trump dolar musluklarını da kapatmış, Türkiye’ye dolar akışını azaltmıştı. Tayyip bu yüzden daha beter tutuşmuştu!

 

 

Bolton, kitabında o dönemi de ayrıntılı anlatır. Tayyip’in anlayacağı dilden konuşulduğunu, dolar akışının nasıl merkezden (ABD’den) emirle durdurulduğunu kitabında açıklamıştı. Tayyip’in güvendiği Katar’dan bile dolar akışı olmayacaktı. Şöyle yazıyor Bolton:

“… Ancak, diplomatik çabalar Brunson konusunda bir ilerleme sağlamadı. Trump görüşmelerin devam etmesine izin verdi ama Erdoğan hakkında içgüdüsü doğru çıktı: Sadece ekonomik ve politik baskı Brunson’un serbest bırakılmasını sağlayabilirdi.

Ancak, birkaç gün sonra Trump yön değiştirerek Türkiye Büyükelçisi üzerinden yürümek yerine yaptırımları artırma kararı verdi. Bana “Türkiye işi sende” dedi, ne yapılacağını söyledi. Birkaç gün sonra “Vur, işi bitir. Anladın” dedi ve telefonla Merkel’e Erdoğan’ın Brunson konusunda çok rahat olduğunu, birkaç gün içinde ciddi yaptırımlar uygulayacağımızı söyledi. Türkiye’ye büyük mali destek sağlayan Katarlılar da Brunson konusunda yardım etmeye hazırlardı…”  (John Bolton. The Room Where It Happened: A White House Memoir, s171-172).

Silahlı propaganda ve tek bir yobazdan çıkan silahlar görünüyor.

Şimdi gene benzer bir durum görüyoruz. Tele1’de Yılmaz Polat yazdı, ABD’deki Neocon’lar (Yeni Muhafazakarlar)“Turkish Democracy Project” (TDP) adıyla yeni bir proje başlatmışlar (https://tele1.com.tr/abd-yapimi-turk-demokrasi-projesi-667640/).

Hiçbir ABD projesi hayrımıza olmaz. Bu kesin… Bu proje de öyledir.

Zaten projenin başındakilerden belli. Bazı önemli isimleri bilelim.

Mark D. Wallace, projenin başındaki kişi. Aynı zamanda iki farklı projenin daha CEO’su. Birisi Nükleer İran’a Karşı Birlik (United Against Nuclear Iran), diğeri Aşırılığa Karşı Proje (Counter Extremism Project). Buradan projede İran sorumlusunun bu zat olduğu belli.

Joseph Lieberman, İç Güvenlik ve Devlet İşleri Komitesi Başkanı (Chairman of the Homeland Security and Governmental Affairs Committee) ve Silahlı Hizmetler Komitesi Kıdemli Üyesi (Senior Member of the Armed Services Committee). Demek ki bu zat da silah külah işleriyle ilgili tehlikeli biri.

Norm Roule, CIA’da özellikle Ortadoğu’ya yönelik “programlarda” 34 yıl görev yapmış kaşarlanmış bir CIA yetkilisi.

Robert Richer, CIA operasyonlarından sorumlu eski başkan yardımcısı. Bir önemli üst düzey CIA ajanı daha.

Alejandro Wolff, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı.

Diliman Abdulkader, Kerkük doğumlu muhtemelen bir CIA ajanı. Irak, Suriye, İran ve Türkiye Kürtleri ile bağlantılı Kürdistan’ın Amerikan Dostları (American Friends of Kurdistan) adlı kuruluşun kurucusu.

John Bolton, biraz önce söz ettiğimiz Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı. (Bolton daha yeni bir televizyon söyleşisinde şecaat (yiğitlik) arz ederken sirkatin (hırsızlığını) söyleyen merd-i Kıpti (yiğitliğini överken hırsızlığını ele veren “mert Kıpti”) gibi kendini överken ABD’nin kirli “operasyonlarını” açığa vurdu. Televizyon programcısının “Darbe yapmak için zeki olmaya gerek yok” sözü üzerine, “Burada değil de başka ülkelerde darbe planlamalarına yardımcı olmuş biri olarak buna katılmıyorum. Bu çok çalışma gerektirir” diyerek hem kendisinin yetkin bir darbe yöneticisi olduğunu, hem de ABD’nin kirli işlerini ifşa etmiş oldu.

Proje yönetiminin hepsini aktarmadık. Diğer isimler sözde insan hakları savunucusu, politikacı veya diplomat.

Bu isimler bile bu projenin nasıl karanlık bir girişim olduğunu göstermeye yetiyor, artıyor.

John Bolton

Proje’nin kendi sayfasında şöyle ifadeler var:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’si bölgedeki komşularını tehdit etti, aşırılıkçı grupları destekledi, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar uzanan çatışmaları desteklemek için adam ve malzeme gönderdi, etnik azınlıklara zulmetti, özgür basını yok etti, siyasi muhalifleri hapse attı ve öldürdü, demokratik kurumları aşındırdı ve Türkiye’nin tüm kurumlarında yolsuzluk yaygınlaştı. Aynı zamanda, Türkiye ekonomisi, Erdoğan’ın politikalarının bir sonucu olarak ciddi bir ekonomik gerileme yaşadı. Hukukun üstünlüğü bozulurken ve yolsuzluk yaygınlaşırken, Erdoğan ve oligarkları servet ve güç toplamaya devam ediyor. 2020’de Freedom House Türkiye’yi resmen “özgür değil” olarak ilan etti.

“TDP, uluslararası kamuoyunu, Erdoğan’ın bölgedeki ve bölge dışındaki istikrarsızlaştırıcı eylemleri, sistemik yolsuzluğu, aşırılıkçılığa desteği ve demokrasi ve insan haklarına saygısızlığı hakkında bilgilendirme görevini üstlenmiştir. Halkı bu tehditler hakkında bilgilendirmek için, düşünce liderliği ve uzmanlık için bir platform sağlarken, kapsamlı bir araştırma veritabanı oluşturacağız.

“Uzman araştırmalarımızı ve savunmamızı kamuoyuna sunan geleneksel basın ve sosyal medya aracılığıyla, Türkiye’ye yönelik istikrarsızlaştırıcı davranışlarına karşı çıkan, gerçek demokratik reformları destekleyen ve Türkiye içindeki yolsuzluk ve baskı güçlerini hesaba katan bir politika oluşturmayı amaçlıyoruz.” (https://turkishdemocracy.com/about-us/).

Ekonomi batakta, Araplardan bile dolar girişi olmuyor, yolsuzluk diz boyu ve ABD’de Neocon’lar böyle bir çıkış yapıyor.

ABD Emperyalizmi pragmatiktir. İşine geldiği gibi davranır. Tayyip gibi uşakları tepe tepe kullanır. İşi bitince tekmeyi vurur. Aslında bütün bu yukarıda saydıkları olumsuzlukları Tayyip’e yaptıranlar kendileri!

Bu çıkış olsun, ekonomik sıkıntılar olsun, değişiklik anlamına gelebilir ama aynı zamanda Tayyip Diktatörlüğünü yeni tavizler, yeni uşaklıklar için sıkıştırmak anlamına da gelebilir. Ya da Tayyip’in “hülooğğ”cularını “domuz topu” etmeyi (konsolide etmeyi de diyebiliriz) amaçlıyor olabilir. Türkiye’de karışıklık çıkarmak için sınanmış sadık bir uşağı neden kullanmasın?

Öte yandan, Tayyip ve yakın çevresi suçlarının büyük olduğunu, iktidardan düşer düşmez yargılanacaklarını biliyorlar. Bu yüzden ölene dek devletin başında kalmak isteyeceklerdir. Buna göre örgütlenmeleri de kaçınılmaz.

Ne demek istiyoruz?

15 Temmuz’da silahlı grupları gördük.

Dağıtılan binlerce silah hâlâ bulunamadı.

MHP’den atılan Sinan Oğan 2017’de esnafa silahlı eğitim verildiğini söylemişti.

Ardından Ümit Özdağ ve Meral Akşener kamplarda silahlı eğitim verildiğini belirttiler. Ümit Özdağ’a göre yedi ilde silahlı eğitim kampı mevcut. Bu 2018’de bilinen.

SADAT’ın ise “gayrı nizami harp”eğitimi verdiği biliniyor.

Üstelik bunların alt yapısı hazır. Suriye’den, Afganistan’dan ya da başka İslam ülkelerinden gelen milyonlarca “sığınmacı” ne güne duruyor? Ceplerine para konulduğunda Tayyip’in militanı olmaları zor değil.

Tayyip Diktatörlüğü bunun teorik alt yapısını da oluşturuyor. Camilerde Vehhabi-Selefi vaizler görev yapıyor. En son Cübbeli Ahmet Hoca bile dayanamadı, durumu açık etti. Haber şöyle:

“İsmailağa cemaatinin önde gelen isimlerinden Ahmet Mahmut Ünlü, Sakarya’da bir camide Kuveytli Osman El Hamis isimli ‘şeyh’in namaz kıldırıp vaaz vermesine tepki gösterdi.

Sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yapan Ünlü, “Diyânet’i, vahhâbîleri konuşturmama husûsunda uyarıyorum. Aksi takdirde iç savaşa destek vermiş olacaklardır” dedi.

“Diyânet bu işin kontrolünü kaybetmiş durumdadır. Diyanet’i uyarıyoruz. hangi ırktan ve milletten olursa olsun eğer camilerde bu adamlara konuşma izni verirseniz selefîliğevahhabîliğe hizmet edip iç savaşı körüklemiş olacaksınız” diyen Ünlü, “Diyanet en kısa zamanda kendine gelmeli, bünyesindeki sapık itikatlı vahhâbî zihniyetli adamları da tespit edip ihraç etmeli ve camileri de mutlaka kontrol altına almalıdır” uyarısı yaptı.

Ünlü, “Ayrıca Akit gazetesinin dağıttığı Vahhâbîlerin en büyük kitabı Kitabu’t-Tevhîd’i okumamanız ve evinizde varsa yakmanız husûsunda uyarıyoruz!” dediği açıklamasını şöyle tamamladı:

Sonuç olarak; Osmân el-Hamîs ve Mahmûd el-Hasenât gibi adamların Türkiye’ye giriş çıkışları acilen iptal edilmelidir. Şahıslar hakkında isimleri çoğaltabiliriz. Bu adamların sayın cumhurbaşkanımızı methetmeleri ve devletimize sâhip çıkar gibi görünüp Türk bayraklı paylaşımlar yapmaları bizi aldatmamalıdır. Çünkü biz onların Arapça konuştukları diğer videolarında mâturîdîlere, bizim bütün Türk halkının Müslümanlarına kâfir dediklerini görüyor ve biliyoruz. Bunlar şu anda kendilerine yer edinmeyi hedefliyorlar, daha sonra da camilerde bu kadar kalabalık toplayan bu kişilerin insanlarda büyük etkisi olduğu için onları sokağa dökmesi kaçınılmaz olacaktır. Tabii böylesi tahriklerden Arap kardeşlerimiz daha ziyade etkilenip memlekette iç karışıklığa sebebiyet vereceklerdir. Bundan dolayı devlet büyüklerimizi uyarıyoruz.” (https://tr.sputniknews.com/20220713/cubbeli-ahmetten-diyanete-kontrol-kaybedildi-ic-savasi-koruklemis-olacaksiniz-1058665043.html).

Durum açık… Camiler Vehhabi-Selefi propagandistlerce dinci terörist örgütlenme için kullanılıyor. Öylesine ki, Cübbeli gibi bir şeriatçı bile ürkmüş.

Cübbeli’ye Sakarya Müftüsü Hasan Başiş cevap verecek oldu. Ama Cübbeli sosyal medyada durumun vahametini ortaya koyan daha geniş açıklamalarda bulundu. Şimdi bunları aktaralım:

 

 

Kaynak: https://www.odatv4.com/guncel/cubbeli-ahmet-geri-adim-atmiyor-vehhabilik-tartismasi-buyuyor-244711

Biz bunları yıllardan beri söylüyoruz. Şimdi tehlikeyi dinci kesimin içinden Cübbeli Ahmet Hoca gibi birisi doğruluyor.

Camiler Vehabi-Selefilerle dolu ve milyonlarca Arap da bu Vehabi-Selefi propagandasına uyum sağlayacak nitelikte kitle, deniliyor.

Nitekim haberlerde bu gelişmelerin yansımalarını görüyoruz. Silahlı yobazlar internet aracılığıyla silahlı propaganda yapıyorlar. Kadın erkek bir aradaysa, “evli misiniz”, diyerek saldırılar düzenliyorlar. Tek başına genç kızlara sözlü veya fiziksel saldırılarda bulunuyorlar.

İşin başında da devlet var. Diyanet İşleri Başkanlığı, bu gidişi alttan alta örgütlüyor. Cumhuriyetin kurucuları tarafından daha Cumhuriyetin ilk altı ayı dolmadan 3 Mart 1924’te, Şeriyye ve Evkaf Vekaleti’nin (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun (Öğretim Birliği Yasası) yasalaştırılmasıyla birlikte kuruluş yasası çıkarılan Diyanet İşleri Başkanlığı artık din işlerini denetleyen bir kuruluş olmaktan çıkmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı artık laiklik karşıtı, Cumhuriyet karşıtı, Vehabi-Selefi kırması bir merkezi din kuruluşudur.

Bütün bu sürecin nedeni açık: Cumhuriyet bu dinci gelişmelerin sınıfsal temelini oluşturan Tefeci-Bezirgân Sermayeyi tasfiye edememiştir. Sadece üst yapıda Tefeci-Bezirgân Sermayenin etkisini bastırmıştır. Ama Tefeci-Bezirgân Sermaye ekonomik anlamda dipdiri kalmış ve zaman içinde iktidarı da ele geçirmiştir.

Dinci terörün örgütlenme merkezi camiler, Kuran kursları, tarikatlar, cemaatlerdir. Tarikatlar ve cemaatler istedikleri gibi hareket etmekte, ekonomik olarak da şirket gibi çalışmaktadırlar. Devlet katında da Tayyip Diktatörlüğü sayesinde kilit noktalarda mevcutturlar. Diyanet İşleri Başkanlığı ise koordinasyonu sağlamaktadır.

Evet, Tayyip Diktatörlüğü’nün ülkeyi çökertmenin ötesinde, emperyalizmin güdümünde iç savaş çıkarıp parçalamak gibi bir görevi de olabilir. Gitmemek için her pisliği yapacağını biliyoruz çünkü.

AKP-MHP Hükümeti uzun süre “Beka” deyip durdu. Evet, beka sorunu vardır. Ama beka sorununu yaratanlar görüldüğü gibi kendileridir. Beka sorunu bizzat Tayyip Diktatörlüğünün kendisidir. Emperyalist uşaklığıdır. Emperyalizmin güdümünde ülkemizi parçalama planlarını sürdürmeleridir.

Ama dünyanın ilk başarılı Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı vermiş olan halkımız devrimci hareketin önderliğinde bu tehlikeyi de bertaraf edecektir.