Tayyip’in ABD ziyareti, beklentiler, gerçekler… Tayyip, ABD’den eli (yeni direktiflerle) dolu olarak döndü
M.Gürdal Çıngı
Tayyip, gidip gitmemekte epey bir kararsız kaldıktan, epey bir bocaladıktan sonra, ABD Başkanı Trump’la görüşmek üzere 13 Kasım’da ABD’ye gitti.
Tereddüdünün nedeni; korkuydu Tayyip’in bildiğimiz gibi; Yaptırım korkusu. Kendisi ve ailesinin mal varlığını araştıran ve insanlık suçu işlemekle suçlayan ABD’nin, ters köşe yapıp kendisini tutuklamasıydı.
Yandaş basın bu ziyareti, “Tarihi” olarak adlandırdı. Ve Trump’la görüşmenin dayanılmaz çekiciliğini abarttı…
Oysa Tayyip, ABD’den eli boş döndü. Olmasını istediği, arzuladığı hiçbir konuda “Evet, olur” sözü alamadan döndü başta Trump olmak üzere ABD yetkililerinden.
Tam tersine, almak istediklerinin, duymak istediklerinin tam tersini duydu-duyuruldu. Ve her söyleneni kabul etmek durumunda kaldı. Yani bu “Tarihi” ziyaret tam bir fiyaskoya dönüştü. Bu çok net, çok açık.
Ne istiyordu Tayyip?
Esas olarak şunları:
1- ABD’nin YPG ile işbirliğine son vermesini,
2- SDG komutanı Mazlum Kobani’nin muhatap olarak kabul edilmemesini,
3- Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturmalarının kabul edilmesini,
4- Fethullah Gülen’in iadesini,
5- S-400’ler nedeniyle öngörülen yaptırımların uygulanmamasını…
Peki sonuç ne oldu?
Trump “mükemmel” bir görüşme gerçekleştirdiklerini söylüyor, “hayranıyım” diyerek Tayyip’e övgüler düzüyordu basın toplantısında.
Yani Reis’in “Büyük Dünya Lideri” egosu tatmin edilmişti. Yıkama yağlama tamamdı. Gaz verilmişti. Yandaş medyaya malzeme çıkarılmış, “hülooğğcu”lar tatmin edilmişti görünürde.
Ya gerçekte?
“Almanya’nın etkili düşünce kuruluşlarından Alman “Marshall Fonu”nun kıdemli araştırmacısı Nicholas Danforth”, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, şunları söylüyor bu görüşmenin sonuçlarına ilişkin olarak:
“Trump, Erdoğan’a methiyeler düzerek, söylemek istediklerini söyledi, pozisyonunu tekrarladı. Ancak ivedilikle çözüm bekleyen ikili meselelerde ilerleme kaydedildiğine dair hiçbir şey söylemedi” dedi.” (https://www.dw.com/tr/trump-topu-erdo%C4%9Fan%C4%B1n-sahas%C4%B1na-att%C4%B1/a-51252374)
“ABD merkezli Brookings Enstitüsü uzmanı Amanda Sloat, görüşmeyi DW Türkçe’ye değerlendirirken, Trump ve Erdoğan’ın gerilime yol açan anlaşmazlıklar hakkında bilinen pozisyonlarını teyit eden açıklamalar yaptıklarını vurguladı.” (agy)
Yani durum bundan ibaretti gerçekte.
Bütün bu sorunlar ortada dururken, istediğiniz hiçbir cevabı alamamışken, tam tersini duymuşken, söylenmişken, Allah aşkına söyleyin bu nasıl başarılı bir ziyaret?
Siz kimi kandırıyorsunuz? Kimi aldatıyorsunuz?.. Herkesi kör alemi sersem mi sanıyorsunuz. Ya da sizin gibi aptal adam mı sanıyorsunuz? Herkes sizin hülooğğcunuz değil ki sizin yalanlarınıza inansın, dolmalarınızı yiyip yutsun…
Şimdi bu konulara tek tek bakalım, gelişmeler ne yönde seyrediyor.
Trump-ABD için: ha Tayyip, ha General Mazlum Kobani
İkisi de uşak, ikisi de işbirlikçi…
Hatırlayacaksınız, Tayyip gitmezden önceki birkaç gün, bir konuyu özellikle gündeme getirdi ve onunla ilgili ABD’den isteklerde bulundu. Bu konu: DSG Generali Mazlum Kobani ya da Ferhat Abdi Şahin ya da … denilen DSG-YPG’liyle ilgili idi.
Hani, yine hatırlayacaksınız, “Barış Pınarı Harekâtı” öncesinde Trump, Tayyip’e yenilir yutulur olmayan ve bizzat kendisini aşağılayan bir mektup göndermişti ve “sert adam olma”, “aptal olma” demişti mektubunda. Ve; yapacağın harekâtta “benim çizdiğim çerçevenin, sınırların dışına sakın çıkma”, demişti. Çıkarsan; “Ekonomini mahvederim. Geçmişte yaptım. Yine yaparım.”, demişti.
Ve Tayyip’e gönderdiği mektuba, “General” Mazlum Abdi’nin de bir mektubunu eklemişti, anlaşalım diyen bir mektubunu…
Tayyip, işte bu mektubu “iade” edecekti Trump’a ve ABD’ye…
“MEKTUPLARI SAYIN BAŞKAN’A TEKRAR TAKDİM ETTİM”
“ABD Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderdiği belirtilen mektuba yönelik bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu bilgileri verdi:
“Tabii bu mektupları bugün Sayın Başkan’a ben tekrar takdim ettim ve özellikle de Ferhat Abdi Şahin denilen bu teröristin Amerika gibi bir ülkenin başkanı tarafından muhatap alınmasını üzüntüyle tabii ki karşıladım ve Ferhat Abdi Şahin denilen yüzlerce insanımızın öldürülmesine vesile olan bir teröristtir ve şu anda cezaevinde olan Apo’nun da ‘manevi oğlum’ dediği bir teröristtir. Böyle birisinin bizim stratejik ortağımız tabii Amerika tarafından bu şekilde karşılanması doğrusu bizi üzmüştür. Aynı şekilde tabii bu şahıs Rusya tarafından da yine bu şekilde karşılanmıştır. Bunları anlamakta dünyadaki terörizmle mücadelede zora giriyoruz.
“Eğer biz terörizmle sağlıklı bir mücadele vereceksek bu konuda çok daha hassasiyet içerisinde olmamız lazım. Bugün bize yarın bir başkasına. O bakımdan bu konudaki hassasiyetimiz devam ediyor. Bunlarla ilgili de belgeleri verdim. Hatta CIA teşkilatının bu adamın terörist olduğuna dair vermiş olduğu belgeyi de ben yine kendilerine bugün takdim ettim. Çünkü CIA de bunun bir terörist olduğunu belgelemiş ve bu belgeleri bize de aktardılar ve biz de bunu ayrıca bugün Sayın Başkan’a aynen takdim ettik. Gelen mektubu da yine aynı şekilde kendilerine verdik.” (https://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-cumhurbaskani-erdogan-mektuplari-trumpa-takdim-ettim-41373640)
Tamam, Tayyip aynen böyle söyledi Trump’a. Asıl önemli olan Trump ne dedi? Öyle değil mi? O da size katıldı mı? Mutabakata vardınız mı?
Yoo! Trump dinledi, dinledi ve aynen şöyle dedi bütün basının huzurunda:
“‘Mazlum Kobani ile çok iyi bir telefon konuşması yaptık’
“Sabah yazarı Hilal Kaplan, basın toplantısının soru cevap bölümünde Donald Trump’a, Mazlum Kobani’yi Beyaz Saray’a davet ettiğini hatırlattı ve “Bugünkü görüşme sonrası halen Kobani’yi Beyaz Saray’a davet etmeyi düşünüyor musunuz?” diye sordu.
“Trump, soruya önce, “Muhabir olduğunuza emin misiniz? Türkiye hükümeti için çalışmıyorsunuz değil mi?” karşılığını verdi. ABD Başkanı sonrasında, “Onunla (Mazlum Kobani) çok iyi bir telefon konuşması yaptık. Çok yakın çalışıyoruz. Sizin Cumhurbaşkanınız ile de çok yakın çalışıyoruz” dedi.
“Donald Trump sözlerinin devamında “Çok sayıda olumlu gelişme yaşanıyor. Neler olacağını göreceğiz” dedi.” (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50395751)
Bu çeviri okuduğumuz gibi, BBC Türkçe’nin. Şimdi de Amerika’nın Sesi’nin çevirisini okuyalım isterseniz:
“Başkan Trump ise uluslararası basında Mazlum Kobani adıyla bilinen YPG yetkilisinin olası Washington ziyareti konusundaki soruya kaçamak yanıt verdi. “Kendisiyle yakın bir işbirliğimiz var. Cumhurbaşkanı’yla da yakın işbirliğimiz var” demekle yetindi.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/beyaz-saray-daki-trump-erdo%C4%9Fan-g%C3%B6r%C3%BC%C5%9Fmesinden-ne-%C3%A7%C4%B1kt%C4%B1-/5165011.html)
Bu çeviri daha doğru. Bu çeviri gerçeği tam anlamıyla ifade ediyor. İşbirlikçi!
Yani iki işbirlikçi… Yani, ABD ve Trump için ikisi de işbirlikçi… Yani ABD’nin emperyalist çıkarları için ikisi de iyi. İkisi de aynı. İkisi de eşit…
Yok birbirinden öncelikleri ABD için. Yok aralarında fark ABD için. Biri sözde, resmi “Cumhurbaşkanı”, biri resmi olmayan “General” ama ABD için; ikisi de işbirlikçi…
Devlet, eğer devletse, eğer işbirlikçiliği kabul etmiyorsa, bu değerlendirmeyi kabul etmez.
İnsansa, bundan hicap duyar. Eğer zerre onur varsa, bu değerlendirmeyi kabul etmez.
Ama Tayyip ne yaptı?
Yedi yuttu bu hakareti. Zerre rahatsızlık duymadı bu değerlendirmeden. Utanmadı. Sen ne diyorsun? demedi. Diyemedi…
Diyemez, çünkü onu o koltuklara ABD getirdi! Patron o! Bey o! Efendi o!
Mazlum Kobani içinse şunu söyleriz:
“General” olmak için resmi rütbeli olmak gerekmez. Halkı, insanları da layık gördükleri insanlara bu sıfatı yakıştırabilir. Bu sıfatı kullanabilir. Bu onuru onlara verebilir.
Ama işbirlikçiden “General” olmaz! Olamaz!
Halkına ve Dünya Halklarına ihanet edenlerden, ABD işbirlikçilerinden “General” olmaz!
Bir hainden asla “General” olmaz!
Bir aşağılama da Senatör Graham’dan…
Tayyip, Mazlum Kobani’yle ilgili video göstermiş Trump’a ve senatörlere. Güya onları etkileyecek, bu adam teröristtir, siz bu adamla iş tutuyorsunuz. Olur mu?, diyecek.
“Hatta CIA teşkilatının bu adamın terörist olduğuna dair vermiş olduğu belgeyi de takdim et”miş Tayyip, Trump’a. Ve demiş ki; “CIA de bu adamın terörist olduğunu belgelemiş. Bunu bize de aktardılar, biz de Sayın Başkan’a aynen takdim ettik.”
Yani CIA’nın patronu Tayyip de, Trump’a, bilmediği, görmediği, duymadığı, iş tutmadığı birisiyle ilgili belge gösteriyor sanıyorsunuz…
CIA, Trump’dan habersiz mi gönderdi? Gizlice mi gönderdi? Kim göndertti size o belgeyi?
Bu gülünçlük! Bu aptallık!
Trump boşa demiyor; “aptal olma”, diye. Bundan büyük aptallık olur mu?..
Tayyip, Trump’a belge vermekle yetinmemiş. Ve dahi, Trump’ın, belki de dünyada diplomasi tarihinde ilk oldu, denilen bir şekilde, resmi görüşmeye çağırdığı senatörlere, bir de video izletmiş.
Peki Trump ve senatörler ne demiş videoyu izledikten sonra?
Aaa, bak biz bunu bilmiyorduk, öğrendik. Gördük de… Gereğini yapacağız. Öyle mi?..
Aldığı cevap aynen şu Tayyip’in, senatör Graham’dan:
“Benim de Kürtlere senin askerlerinin yaptıkları konusunda bir video göstertmemi ister misin?”
Hitaba bak! Üsluba bak! Tehdide bak!
Diplomatik dilde böyle bir ifade kullanılabilir mi?
Bunu söyleyen senin eşitin değil. Sen sözde “Cumhurbaşkanı”sın, o, bir senatör. Ama bak sana nasıl hitap ediyor:
“Benim de Kürtlere senin askerlerinin yaptıkları konusunda bir video göstertmemi ister misin?”
Olay şöyle gelişiyor senatör Graham’ın anlatımıyla:
“Senatörler: Erdoğan’ın videosu ikna etmedi
“Graham, Erdoğan’ın Oval Ofis’teki toplantıda Trump ve ABD’li senatörlere izlettiği videoyla ilgili de konuştu. PKK’nın Türkiye’de düzenlediği terör eylemlerinin gösterildiği ve bu örgütün hem YPG ile hem de Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanı Mazlum Kobani ile bağlantısının ortaya koyulmaya çalışıldığı videonun, senatörleri ikna etmediğini söyledi. Graham, Erdoğan’a, “Benim de Kürtlere senin askerlerinin yaptıkları konusunda bir video göstertmemi ister misin?” dediğini açıkladı.
“Toplantıya katılan bir başka Cumhuriyetçi senatör Rick Scott da Erdoğan’ın izlettiği videonun, SDG’yi Suriye’de IŞİD’e karşı verilen mücadelede önemli bir müttefik olarak gören senatörlerin fikrini değiştirmediğini söyledi. Erdoğan’ın bu videoyla kimseyi ikna edemediğini belirten Scott, Trump’ın kameralar önünde çizdiği tablonun aksine Türkiye ile “şu an oldukça zor bir ilişkiye” sahip olduklarını ifade etti.” (https://www.dw.com/tr/abdli-senat%C3%B6rden-t%C3%BCrkiyeye-yapt%C4%B1r%C4%B1m-uyar%C4%B1s%C4%B1-95-oy-haz%C4%B1r/a-51258178)
Yani Tayyip ve adamları video hazırlamışlar ama boşa çaba harcamışlar.
İnsanın aklına ister istemez şöyle sorular geliyor:
Yahu, bu adamlar (Tayyip ve adamları) bu yaptıklarına gerçekten inanıyorlar mı acaba? CIA’nın belgesini gösterince, video izletince Başkanın, diğer yetkililerin ve senatörlerin ikna olacaklarını mı sanıyorlar? Böyle bir şeyi nasıl düşünebiliyorlar? Çocuk olsa bunun gerçekçi olmadığını bilmez mi? Vb. vb…
Ama yapıyorlar. Ve utanmadan da tüm dünyanın gözlerinin içine baka baka söylüyorlar… Yazık ki ne yazık…
S-400: Yaptırımlar ve kılıç sallanmaya devam ediyor…
Başkan Trump’ın-ABD’nin “çizdiği sınırlar” içerisinde “Barış Pınarı Harekâtı” yaptık, başlangıçta hedeflediğimiz, dillendirdiğimiz 440 kilometre karelik alandan 110 kilometre karelik alana sığdırıldık ABD ve Rusya tarafından. ABD 4 Bakana ve kurumlara yönelik aldığı yaptırımları kaldırdı. Böylece Reis’in itibarı(!) kurtarıldı ve hülooğğcuların gazı alındı.
Peki “Yaptırım” tehlikesi geçti mi?
Hayır! Aynen devam ediyor!
Tayyip ABD ziyaretini gitmeden 3 gün önce, 10 Kasım günü, “Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı’ndan Yaptırım Uyarısı”, geldi.
“Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien, “Türkiye eğer S-400’lerden kurtulmazsa büyük olasılıkla yaptırımlara maruz kalacak” dedi.
CAATSA yaptırımlarının Kongre’den partilerüstü şekilde büyük bir çoğunlukla geçeceğini belirten O’Brien Türkiye’nin yaptırımlarının etkisini hissedeceğini kaydetti.
O’Brien, “Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a net olarak ilettik” ifadesini de kullandı.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/trump%C4%B1n-ulusal-guvenlik-dan%C4%B1%C5%9Fman%C4%B1ndan-yapt%C4%B1r%C4%B1m-uyarisi/5160190.html)
“Amerikan’ın Sesi”nden Begüm Dönmez Ersöz’ün 14 Kasım tarihli haberine göre de aynı uyarı 13 Kasım’daki görüşmeden sonra tekrarlandı:
“Senatör Graham’dan Yaptırım Uyarısı
“(…)
“Cumhuriyetçi Graham, Kongre’deki Türkiye’ye yaptırım tasarısıyla ilgili olarak da “Eğer S-400 konusunda çözüm bulamazsak ve hem bölge hem de ABD için daha kabul edilebilir bir güvenli bölge sağlanamazsa, bu durumda Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen yaptırım tasarısının bir versiyonunu Senato’ya getireceğiz. Bu tasarı da 95 oyu toplayacak. Türk-Amerikan ilişkilerine bir darbe indirecek. Umarım bu olmaz ama bu da onlara kalmış” dedi.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/senator-graham-yaptirim-uyarisi-beyaz-saray-abd-erdogan-trump/5166030.html)
ABD işin peşini bırakmıyor, her fırsatta bu konuyu gündeme getiriyor. 21 Kasım tarihli haber de şöyle:
‘Türkiye S-400’lerden Kurtulması Gerektiğinin Farkında’
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili (…) “Türkiye’nin masaya dönme olanağı var. Sorunun çözülmesi için S-400’leri ya imha etmeleri ya geri göndermeleri ya da bir şekilde onlardan kurtulmaları gerektiğini biliyorlar” diye konuştu.
“(…)
“CAATSA kapsamında yaptırım riski hâlâ var”
ABD, S-400’lerin teslim alınmasının ardından, Türkiye’nin üretici ortaklarından biri olduğu F-35 savaş uçağı projesindeki katılımını askıya aldı, ancak CAATSA (Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) kapsamında henüz yaptırım uygulamadı.
CAATSA kapsamında yaptırım riskinin hâlâ geçerli olduğunu söyleyen üst düzey yetkili, “CAATSA yaptırımları konusunda mutlak bir takvim yok” dedi. ABD’li yetkili, Çin’e Rusya’dan savaş uçağı satın alması sebebiyle aynı yasa kapsamında yaptırım uygulanmasının dokuz ay sürdüğünü hatırlattı.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/t%C3%BCrkiye-s-400-lerden-kurtulmas%C4%B1-gerekti%C4%9Finin-fark%C4%B1nda-/5175902.html)
ABD’nin hazırladığı ve şimdilik uygulamadan kaldırdığı yaptırım listesinde başta “Reis” ve Kaçak Saray’daki avanesi ve Bakanlarının mal varlıklarına ilişkin madde var. Türk Ordusu’na yönelik yaptırımlar var. Kurumlara yönelik yaptırımlar var.
Bir de rapor hazırlanacak.
Kimler hakkında:
Tayyip ve ailesinin mal varlığı hakkında.
Bir de Vize kısıtlamaları var.
Kime?
Türk hükümeti mensuplarına ABD’ye seyahatlerinde vize kısıtlamaları getirilmesi. (Kaynak: https://odatv.com/ve-turkiye-icin-beklenen-yaptirimlar-aciklandi-10101907.html)
Yani, ABD istediği zaman bu yaptırımları uygulayacağını ha bire dile getiriyor. Habire tehdit ediyor “Reis”i ve avanesini.
ABD-YPG-DSG işbirliği tam gaz devam ediyor…
“Barış Pınarı Harekâtı” yaptık, ABD’ye ziyarete gittik, görüşmeler gerçekleştirdik. Peki ABD-YPG ilişkisi sonlandı mı?
Nerede… Ne gezer…
Aksine, işbirliği tam gaz devam ediyor. ABD, Suriye’de çekildiği bölgelere (Suriye Ordusu’nun ve Rus askerlerinin girdiği bölgeler hariç) geri dönüyor. Yeni üsler kuruyor. Ve açık açık; petrol için kaldık. Kalacağız. PYD-SDG ile de işbirliğine derinleşerek devam edeceğiz, diyorlar. Açıktan diyorlar. Yekten diyorlar… Tekrar tekrar diyorlar.
“IŞİD’le Mücadele Koalisyon Gücü” Hava Kuvvetleri Komutanı Eric Hill, yaptığı açıklamada şunları söylüyor konuyla ilgili olarak16 Kasım tarihinde:
“(…) “Uzun süredir SDG’yle çalışıyoruz ve onlarla birlikte çalışmaya, eğitim vermeye devam ediyoruz. Dolayısıyla bence ortaklık güçlü” dedi.
“Hill, SDG’nin IŞİD’e karşı savaşta “sahadaki öncü” güç olduğunu belirterek, “Sahayı biliyorlar, halkı biliyorlar. DAEŞ’le savaşmak için en iyi güç konumundalar” diye konuştu.
“Hill, kendisine bağlı askerlerin SDG’ye yönelik eğitim, rehberlik ve teçhizat sağlama faaliyetlerini sürdürdüğünü kaydetti. SDG’nin petrol sahalarını koruduğunu, ABD’nin de onlara bu süreçte yardım sağladığını söyledi.
“SDG sözcüsü Mustafa Bali de Associated Press’e hafta içinde yaptığı bir açıklamada, ABD’yle ortaklıklarının sona ermediğini, devam ettiğini belirterek, bu ortaklığın siyasi çözüm bulmaya yönelik sonuçlar da üretmesini umduklarını kaydetmişti.” (https://odatv.com/biz-zafer-diye-sevinirken-amerika-hala-ortagiz-diyor-16111904.html)
22 Kasım tarihli, yani bir hafta önceki haber ise şöyle:
“ABD’den ‘YPG’ye yardım’ açıklaması
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, BM’de Suriye ile ilgili toplantı öncesindeki açıklamalarda bulunuyor:
“ABD Başkanı Donald Trump’ın, Suriye’nin doğusundaki petrol sahalarını “güvenceye aldıkları” yönündeki açıklamasının uluslararası yasal dayanağı sorulan Jeffrey, “Bunun, her türlü yasal olduğuna inanıyorum.” yanıtını verdi.
“Suriye’deki Amerikan askerinin orada kalıp terör örgütü IŞİD ile mücadelede “en tutarlı ortakları” olarak nitelendirdiği terör örgütü YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çalışmaya devam edeceklerini belirten Jeffrey, “Bizim için en önemli konu petrolün DEAŞ ve diğer aktörlerin eline geçmesini engellemek. Yasadışı hiçbir şey yapmıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Jeffrey, “SDG, 4 yıldır kontrol ettiği petrol sahalarında çalışmaya devam ediyor, biz de Suriye stratejimizin bir parçası olarak buna yardım edeceğiz.’’ diye konuştu.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1703732/abdden-ypgye-yardim-aciklamasi.html)
ABD; SDG-YPG-PYD ile niye birlikte olmasın?
Siz ABD’nin-CIA’nın kurduğu “Blackwater” gibi, karanlık işlerde kullanılan, işi bitince bir köşeye atılan, hatta gerekirse, günah çıkarmak için, yapıp ettiklerinden ötürü mensupları yargılanan ve cezalandırılan bir “Güvenlik Şirketi” olursanız, olur tabiî…
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Dış ilişkiler Dairesi Başkanı Sefin Dizeyi söylüyor aynen şöyle diyor:
“YPG bir güvenlik şirketi gibi kullanıldı”
“(…)
“Dizeyi, “Geriden bakacak olursanız, spesifik bir düşmana karşı YPG bir güvenlik şirketi gibi kullanıldı ve şimdi iş bitti. (…)
“YPG/PKK’yı bir güvenlik şirketi” olarak tanımlamasına ilişkin itiraz ve sorulara yanıt veren Dizeyi, “Bu ifadeyi Batılı bir kişiden duydum. Orada oldukça da etkili bir isimdi. İki yıl önce gelip bana; “gördüğüm kadarıyla işler bitince bunlar (YPG/PKK) terk edilecekler çünkü onlara güvenlik şirketi gibi muamele ediyorlar.”, dedi. Dolayısıyla bu ifade bana ait değil.” dedi.” (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/ikby-disiliskiler-baskani-dizeyi-ypg-guvenlik-sirketi-gibi-kullanildi-41379011)
Yani ABD, PKK-YPG-SDG’yi, ne derseniz deyin, gördüğümüz gibi; “Güvenlik şirketi” gibi görüyor. Anlaşma yapıyor. Parasını veriyor. Ve kullanıyor. İşi bitince de ilişkilerini bitiriyor. Ya da bir sonraki işte kullanmak üzere yedeğe alıyor o şirketi.
Yine Dizeyi’nin söylediğine göre 11 bin de kayıp veriyor Amerikancı Kürt Hareketi bu süreçte. 11 bin can…
Kimin için ölüyor. Kimin için hayatını feda ediyor?
ABD Emperyalistleri için!
Vah Kürt Halkı vah! Kimlerin elindesin. Kimlere kalmışsın…
Petrol-ABD-Amerikancı Kürt Hareketi-Hırsızlık-Haydutluk
Amerikancı Kürt Hareketi, “Barış Pınarı Harekâtı” dolayısıyla yaşadığı şoku atlattıktan ve ABD’yle tekrar işbirliğine girdikten sonra toparlanmaya ve Türk Ordusuyla ve ÖSO’yla (şimdi Tayyipgiller buna Suriye Milli Ordusu, diyorlar.) çatışmaya başladı. Saldırılar düzenliyor. Kaybettiği toprakların dışında kalan ve kendisinin egemen olduğu bölgede varlığını pekiştirmeye devam ediyor ABD’nin desteğiyle.
Bu bölge de esas olarak Suriye petrollerinin ve doğalgazının çıktığı bölge. “Petrol sahalarının büyük bölümü Suriye’nin doğusunda, Irak sınırı ile kuzeydoğuda Haseke yakınlarındaki Deyr ez Zor vilayetinde bulunuyor.” SDG, şu anda Suriye’nin ulusal petrol gelirlerinin yaklaşık % 70’ini kontrol ediyor.
Yani ABD ve PKK-YPG-SDG yukarıda da aktardığımız gibi işbirliğine tam gaz devam ediyorlar. Suriye’nin ulusal varlığı petrolü haydutlar gibi çalıyorlar. Satıyorlar. Ve kendilerine mali kaynaklar sağlıyorlar. Yani ABD aslında çok fazla masraf da yapmıyor Amerikancı Kürt Hareketine. Hırsızladığı petrol gelirlerinden karşılıyor tüm giderleri…
ABD Savunma Bakanı Mark Esper bir açıklamasında, Amerikan askerlerinin bu bölgeyi sadece IŞİD’den değil, Suriye ve Rus Ordusu’ndan da koruduklarını söyledi.
Hadi Rus Ordusu’nu anladık da, Suriye Ordusu’ndan korumak da ne demek oluyor?
Kimin evini kimden koruyorsun? Dağdan gelip bağdakini nasıl kovuyorsun?
ABD’nin planı belli başarabilirse:
Suriye’yi bölmek, parçalamak ve Amerikancı Kürt Hareketinin egemen olduğu bir Kürt Bölgesi yaratmak. Suriye Kürdistanı’nı kurmak. Ve sonra bu parçayı, Irak Kürdistanı’yla birleştirmek. Daha sonra sıra İran ve Türkiye’ye gelecek bildiğimiz gibi. ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” bunu gerektiriyor çünkü.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Paris Barış Forumu’ndaki konuşmasında şöyle söylüyor:
“ABD, Fırat’ın doğu kıyısında bir sözde devlet kurmak için her şeyi yapıyor ve Suriye’nin bu bölümünü koparma ve oradaki petrol yataklarını kontrol altına alma amacıyla orada Demokratik Suriye Güçleri (DSG), YPG ve diğer Kürt güçler eliyle bir yerel yönetim kurulması için Körfez ülkelerinden büyük yatırımlar yapmalarını talep ediyor” dedi.” (https://tr.sputniknews.com/rusya/201911121040607843-lavrov-abd-suriyenin-dogusundaki-petrolu-kontrol-etmek-icin-bu-bolgeyi-koparmak-ve-sozde-devlet/)
Rusya bu gerçekliği bildiği için de bunu engellemek amacıyla birçok şey yapıyor. O da Akdeniz’e, sıcak denizlere girebilmek için bu bölgeyi kontrol altında tutmak istiyor. Burada emperyalist çıkarlar çatışıyor.
Fethullah Gülen’in iadesi konusu
ABD, bu konuda ölü numarasına yatıyor… Hiç sesini çıkartmıyor. Bu ziyarette de öyle yaptı. Görüşme sonrası yapılan açıklamalarda bu konu hiç gündeme getirilmedi. Sadece ABD tarafı değil, Tayyip de bu konuya değinmedi. Yani bu konu ABD açısından konuşulacak bir konu değil Yasalar… Yasalar…, diyor ABD. ve kendini işin içinden sıyırıyor.
Ya Tayyip? Ya AKP’giller?
ABD’nin evet demediği bir konuda onların mızıldanmalardan başka bir şey yapmaları olası mı?
Değil. Dolayısıyla bu konu böyle devam eder gider şimdilik…
Şartlar değişirse, bu olaya bakış da değişir ABD’nin. İade etmek çıkarına gelirse, uyarsa verir, Apo’yu verdiği gibi. Paketler ve gönderir. Çıkarı öyle gerektirirse, ki şimdilik öyle gerektirmiyor, öyle anlaşılıyor, kalmaya devam eder…
Tayyipgiller, er geç çelik bilezikle tanışacaklar…
Sözü uzattık gibi görünüyor… Ama tüm bu gerçekleri halkımıza göstermek de görevimiz. ABD’nin hainane planlarını görmek, göstermek, deşifre etmek. Halkımızı Uyandırmak, Örgütlemek ve Demokratik Halk İktidarını kurmak. Görevimiz bu bizim.
ABD ve yerli işbirlikçileri Tayyipgiller sanmasınlar ki bu devran böyle gidecek. Halklar ilânihaye kandırılacak, uyutulacak, aldatılacak ve kendi planları yürürlüğe girecek…
Hayır!
Halklar uyanacak bir gün. Uyandırılacaklar ve tüm gerçekleri görecekler. O zaman korksunlar bu yerli yabancı Parababaları ve işbirlikçileri…
Halkın adaleti uygulanacak onlara. Ve onlar er geç çelik bilezikle tanışacaklar! Kaçışları, kurtuluşları yok bundan!