“Tırhallı, hep bir hallı”
Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da “Nasıl bir Ortadoğu, Nasıl bir Türkiye ve Nasıl bir Kürt Çözümü?” başlıklı bir konferans düzenlendi. Konferansın konuşmacıları dikkat çekiciydi. Bir tarafta CHP’ye “kadın kotası” kuralı çiğnenerek merkez yönetime alınan Mehmet Bekaroğlu, bir tarafta HDP’nin milletvekilli, şeriatçı, devrimci düşmanı Altan Tan, bir başka tarafta Zaman adlı Ortaçağcı, din bezirgânı gazetenin yazarlarından Ali Bulaç…
Çeşitli yayın organlarında konuşmacıların söylemleri yer buldu. Tabiî ki bu bileşimin düzenlediği konferansta “inciler” ardı ardına dizildi. Laiklik düşmanlığı, ulus düşmanlığı, Alevi düşmanlığı, devrimci düşmanlığı anlamı karnında cümlelerle de olsa etrafa saçıldı. Konferans, “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)”un gerçekleşmesi için Ortaçağcı gericilerin nasıl canla başla çalıştığını belgesi olması açısından önemliydi.
Mehmet Bekaroğlu konuşması sırasında, AKP’yi ve diğer Ortaçağcı gerici iktidarları sözde eleştirdi. Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu’da iktidara gelen Ortaçağcı gerici hükümetlerin “doğru okumayı yapamadıkları” ve “eski yönetimlerle aynı okumayı yaptıkları için başarılı olamadıkları” tespitini yaparak, bu iktidarların tekçi bir okuma (böyle anlamı karnında cümleler etmeyi sever Sevrciler, Bekaroğlu da bu jargonu kullanıyor) ile devleti yönettiklerini belirtti. “Kendilerinden önceki yönetimlerde olduğu gibi devletin okullarını, paralarını ve kaynaklarını kullanarak bunu yapmaya çalıştılar. Ulus devletin bana göre miadı doldu. Tekçilik, bu coğrafyada bana göre huzur, refah ve mutluluk getirmedi, getirmiyor da.”
İşte Y-CHP’nin vitrinine yakışacak bir “mankenin” zırvalamaları… Bekaroğlu, kendi dünya görüşü açısından baktığı için, bu Ortaçağcı gerici iktidarların nasıl sömürüye, baskıya ve ayrımcılığa dayandığını anlayamıyor. Ayrıca bu devletlerin emperyalizme göbeğinden bağlı oluşunu, onları efendi olarak görmesini kavrayamıyor. Olayı sadece iktidara sahip olmanın getirdiği basit bir güç zehirlenmesi olarak göstermeye çalışıyor. Ancak hiç kuşkusuz ki bugün Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının karakteridir, ayrıca bu zümre mensupları bugün olduğu gibi geçmişte de zalimdir.
Bir kez daha ulus yapısına olan nefretini kusuyor, tıpkı SSCB’nin yıkılışının ardından “tarihin sonu” palavrasını ortalığa saçanlar gibi “ulus-devletin sonu geldi” diyerek, efendilerine bir kez daha selamlarını gönderiyor. Hâlbuki ağzındaki baklayı çıkarsa, Türkiye’yi ümmet modeli ile yönetmek istiyoruz dese, ne kadar açık olacak değil mi?
Ancak Ortaçağcı gericilerde böyle bir açıklık bulamazsınız. Ulusun ne olduğundan, üretim ilişkilerine dayalı varlığından habersiz, CIA ajanları kitaplarında ne zırvalıyorsa onu aynen zırvalamaya devam ediyor. İnsanları çeşitli ayrımlarla birbirinden ayırarak, dünyayı bin devletli hale getirmenin planlarını yapan emperyalistlere ışık yakıyor.
Altan Tan, incilere yenilerini eklemeye, anlamı karnında sözler ile zırvalamaya devam ediyor. Öncelikle anladığımıza göre Alevi halkına yönelik nefretini kusuyor. “Devşirildikten sonra Kürt her şey olabilir” diyor, devletin çeşitli kademelerinde birçok Kürt insanının olduğunu belirterek. Aslında kafadan silahsızlaştırılan insanların devlete her türlü görevi yapabileceğini, Kürtlerin daha kolay kafadan silahsızlaştırılabileceğini belirtiyor ve aslında Kürt Halkını da aşağılıyor. “Bir sofra kurulacaksa Kürtlerin o sofrada artık bir sandalyesi vardır. Kürtler ve PKK, İran ve Suriye ile birlikte mi, yoksa ABD ve Batı ile birlikte mi hareket edecek. Bunun kararını vermek zorunda. Bana göre en doğru çözüm coğrafik bir eyalet sistemidir. Önce demokratik yeni bir Türkiye inşa etmek gerekir”, “Erdoğan şimdi ise her gün batıya (ABD emperyalizmi) bindiriyor. Bunu ne kadar sürdüreceksin?”
Altan Tan, efendilerine her zamanki gibi ışık yakmayı ihmal etmiyor Mehmet Bekaroğlu gibi. Öncelikle ABD’nin bin devletli modeline uygun olarak, eyalet sistemini öneriyor. Ancak hangi koşullara göre? Belli değil. Tabiî ki ulus yapısına göre olmayacağı açık. Yine ümmete göre bir sistem isteniyor, tabiî ki bu dillendirilmiyor. “Yeni Ortadoğu artık Kürtlersiz olmuyor. Ortadoğu’da halklarla birlikte mi yoksa savaşarak mı bir yere varacaklar. Türkiye, PKK ve HDP birlikte demokratik yaşamdan bahsediyor. Ama belirsizlikler devam ediyor.” sözü ise aslında HDP’nin AKP ile aynı gemide olduğunu gösteriyor. Halkların birbiri ile savaşmasına karşı çözüm olarak yine hükümet gösteriliyor. Tabiî ki yine isim verilmiyor. Demokratik yaşamdan bahsediyormuş Türkiye. Peh! Duy da inanma.
Son olarak, Türkiye’yi BOP projesi doğrultusuna sokmak için yemin etmiş, bu uğurda hukuku, adaleti, insan haklarını ayaklar altına alarak her türlü kirli işlere girişmiş “cemaat”in gazetesi olan Zaman’ın yazarı Ali Bulaç var.
Ali Bulaç da rol istemek için hiç çekinmiyor. “Bu konuda Cemaat’e büyük haksızlık yapılıyor. İki büyük toplantı yaptı Erbil ve Abant’ta. Bu toplantılarda anadil dahil konular konuşuldu, tartışıldı. Müslüman imanından şüphe etmez ama bilgisinden şüphe eder. Bu konularda görüşler süratle değişime gider ve inkişaf eder. Cemaat konusunda söyleyeceklerim bunlar.”
Görüldüğü gibi BOP’un gerçekleştirilmesi için elimizden geleni yaptık, bizlere haksızlık yapılmakta diyerek timsah gözyaşları döküyor. Ayrıca tribünlere oynamayı da ihmal etmiyor. Konya’da yaptığı görüşmelere dayanarak; “Konyalılar, Türkiye’nin kurtuluşunu HDP’nin barajı geçmesine bağlıyor. 400 milletvekili olursa başkanlık sistemi gelir, CHP de kapatılır. Esed gibi yüzde 95 oy da alırlar. Şu an tarih HDP’ye tarihi bir fırsat vermiş durumda.”
Hani CIA ajanı Graham Fuller buyurmuştu ya “daha fazla sol lazım” diye. İşte Ali Bulaç da daha fazla sahte sol lazım diyerek efendilerinin ağzı ile konuşmaktan geri durmuyor. Tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki gibi kitleler Sevrci Sahte Soytarı Sol’un kâbesi HDP’ye doğru çekilmeye çalışılıyor.
Görüldüğü gibi Ortaçağcı gericiler AB-D Emperyalizmine hizmet için durmaksızın çalışıyorlar. Karşıdevrim cephesinin amacının bir kez daha bilince çıkması açısından, onların ne kadar derleşik, ne kadar bilinçli bir faaliyet içerisinde bulunduklarını göstermek açısından, satır arasında kalan bu konferansın göz önünde bulunmasını önemli bulduk.
İstanbul Kurtuluş Partisi Gençliği’nden
Bir Yoldaş