Site rengi

Tasarım

TTB Büyük Kongresi Ardından…

11.07.2024
308
A+
A-

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

 

TB (Türk Tabipleri Birliği)’nin 76’ncı Büyük Kongresi, 28-30 Haziran tarihleri arasında Ankara’da toplandı. TTB son yıllarda hekim kitlesinin hareket ettiremez hale gelmişti. Bu dönemde TTB Bakanı Şebnem Korur Fincancı’nın PKK’ye yakın bir kanalda Kuzey Irak’ta Türk Ordusu’nun yaptığı bir operasyonda Kimyasal Silah kullanıldığı iddiası, arkasından da tutuklanması TTB’yi hareketsiz hale getirdi. Arkasından TTB Merkez Konseyine açılan dava ve mahkeme kararıyla TTB Merkez Konseyinin görevden alınması, sorunu daha da büyüttü. İtiraz süreçleri nedeniyle bu karar uygulamaya konmadı.

Ülkemizde demokratik kitle-meslek örgütleri, AKP iktidarının başından beri baskı altındadır. Barolar, TMMOB, TTB bu baskıyı hep gördü. Mimar, Mühendislerin yapı projelerindeki imza yetkileri kısıtlandı. İllerde ikinci Baro uygulamaya kondu. Doktorların işyeri hekimliği yapma izni Tabip Odalarından alındı.

TTB 1989-90’larda beyaz eylemlerle doktorları birlik halinde hareket ettiriyordu. Halk Sağlığı ve doktorların özlük hakları için ciddi bir mücadele veriliyordu. AKP iktidarı, IMF ve Dünya Bankası’nın desteğiyle “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı hayata geçirmeye başladığında yine güçlü karşı çıkışlar yapılmıştı. TTB o yıllarda işçi ve emekçilerle daha sıkı bir bağ içinde hareket ediyordu. 1991 yılında AB-D Emperyalistlerinin Irak’a saldırısına güçlü bir şekilde karşı çıkılmıştı. O yıllarda mitinglerimizde “Katil ABD, Ortadoğu’dan Defol” , “Kahrolsun ABD Emperyalizmi” sloganları atılıyordu.

AKP’giller, AB-D Emperyalistlerinin projesi olarak 2002 yılında iktidara geldiğinde sahte bir demokratlık görünümü veriyordu. AB komiserleri ülkemize gelip AKP’yi destekleyen demeçler veriyorlardı. TTB içinde ciddi bir Avrupa Birliği sevdalısı kitle de oluşmaya başladı. “Emeğin Avrupası” denilerek, emperyalist bir proje olan AB’yi destekleyenler kendini açık etmeye başlamıştı. TTB’ye hâkim olan grup olan EDTTB (Etkin Demokratik TTB) içinde bu gerçeklik kendini göstermeye başladı.

Kürt Sorunu AB kriterleriyle mi çözülebilecekti?

AKP’nin kendi yargısını oluşturmak için yaptırdığı 2010 Anayasa değişikliği halkoylamasında TMMOB ve DİSK “Hayır” derken, TTB ve KESK “Hayır” blokuna katılmayarak AKP’ye destek olmuştu. Bu kararda “Yetmez Ama Evet”çilerin etkisi ciddi olarak ortaya çıkmıştı. O yıllarda bir CIA kumpası olan Ergenekon ve Balyoz Operasyonlarına da TTB Başkanı Gencay Gürsoy; “sonuna kadar gidilsin” diyerek destek olmuştu. Daha sonra Kürt Sorunu’nun sözde çözümü için AB-D Emperyalistlerinin kontrolünde geliştirilen sahte barış sürecine destek olundu.

2011 yılında AB-D Emperyalistlerinin Suriye’ye saldırısı sonrasında TTB’de daha büyük bir kırılma oldu. Bu emperyalist saldırıya doğrudan karşı çıkılmadı. Suriye’de bir içi savaş oluyor, dendi. Yüz binlerin AB-D Emperyalistlerinin çeteleri tarafından katledilmesi yine “iç savaş” olarak değerlendirildi. Savaş Kobane (Aynel Arab) bölgesine gelince, buradaki Kürt nüfusun katledilmesinin önlenmesi amacıyla TTB delegeleri Anakara’ya toplandı. Bildiri hazırlandı. Bu toplantıda tarafımızdan yapılan konuşmada olayın bir “içi savaş” değil; AB-D Emperyalistlerinin saldırısı olduğunu ortaya koymuştuk. Bu bildirinin Kobane’yle sınırlandırılmasının yanlışlığını belirtmiştik. Bu süreçlerden sonra TTB’nin düzenlediği mitinglerde, “Katil AB-D, Ortadoğu’dan Defol!” sloganları atılamaz oldu.

Laikliğin her geçen gün ortadan kaldırıldığı son 22 yılda TTB ciddi ve karalı bir Laiklik savunusu yapmadı. 2012 yılında 4+4+4 medrese düzenine DİSK, TMMOB, TTB ve KESK’in yaptığı mitingde pankartta Laiklik savunusu yoktu. Bildirilerde ve konuşmalarda da Laiklik savunusu yapılmadı. O yıllarda TTB ve KESK yönetimine bu eleştirimizi yüzlerine karşı söylemiştik.

TTB son yıllarda siyasal çizgi olarak antiemperyalist ve laiklik savunucusu durumunu kaybetmiştir. AB-D emperyalistlerinin bölgedeki politikalarına karşı çıkmayıp, kendine sol demek, emekçiden yanayız demek büyük bir çelişkidir. TTB ne yazık ki bu hale gelmiştir. Bu durumu sezen EDTTB içinde bazı doktorlar TTB’nin bu çizgisinden rahatsız olduklarını ortaya koymuş İzmir ve Ankara başta olmak üzere 11 ilde Tabip Odaları yönetimini kazanmışlardır. Kendilerine Tabip Odaları İnisiyatifi adı altında bir liste hazırlamışlardır.

Öbür yandan, geçen dönem yalnız olarak seçimlere giren, Laiklik ve Antiemperyalizm ilkelerini savunan, Kuvayimilliye’yi, Kurtuluş Savaşı’nı, onun Önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü savunan grup; bu seçimlerde maalesef bu tutumun koruyamamıştır. Gruptaki doktorların yarısı, kendilerini milliyetçi-muhafazakâr olarak tanımlayan “Türk Hekimleri Birliği” ile birleşerek bir liste hazırlamışlardır. Listenin adı da “Çağdaş Türk Hekimleri Birliği” olmuştur.

Böyle olunca son ana kadar üç liste görünürken, EDTTB grubuyla “Tabip Odaları İnisiyatifi”, kendi aralarında tek listeye dönmüşlerdir. Anlaşmaya göre Başkan Tabip Odları İnisiyatifi grubundan olacak; MK de EDTTB den 6, Tabip Odları İnisiyatifi’nden 5 üye olacaktır.

Sonuç olarak TTB seçimlerinde sınırlı da olsa bir değişim yaşanmıştır. Değişimin temel nedeni TTB’nin Laiklik, Kurtuluş Savaşı’mız ve Cumhuriyet savunusunu yapamamasıdır. Ülkemizin halka öncülük etmesi gereken aydınları, ülke gerçeklerine yabancı kalamaz. TTB’nin tüm doktorları kapsayıcı, meslek örgütü olmanın hakkını veren, demokratik, laik düzene sahip çıkan, halk olarak hep birlikte zafere ulaştırdığımız Kurtuluş Savaşı’mızı ve onun önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü sahiplenen bir örgüt olması gerekiyor. TTB’nin 12 Eylül 1980 faşist darbesinden önce açık olarak savunulan, Antiemperyalizm, Antişovenizm ve Antifeodalizm ilkelerine sahip çıkan bir meslek örgütü olması gerekiyor.

 

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu’nun TTB 76’ncı Büyük Kongresi’nde Yaptığı Konuşma

Arkadaşlar iyi akşamlar diyeyim.

Şimdi pek çoğunuz beni tanıyordur. Ben Gaziantep’ten geliyorum. Ercan Küçükosmanoğlu, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesinde Çocuk Alerjisinde Öğretim Üyesiyim. Aynı zamanda yıllardan beri Türk Tabipler Birliği mücadelesinin içerisindeyim. İstanbul Tabip Odasında, Gaziantep Tabip Odasında ve sendikalarda mücadele ettim. Özellikle ilk sendikaların kuruluşunda yer aldım. Tüm Sağlık Sen’in 34 yıl önceki kuruluşunda, daha sonra SES’te, şimdi de Genel Sağlık İş Sendikası’nda bu mücadeleyi veriyorum. 10 yıldır da Gaziantep İl Başkanıyım Genel Sağlık İş’in.

Bir taraftan da şu da var tabiî; 4 yıl önce de, 6 yıl önce de Halkçı Doktorlar olarak biz de burada ayrı bir listeyle aday olmuştuk, bunun da altını çiziyorum. Aslında şu anda Halkçı Doktorlar olarak konuşmak istiyorum. Çünkü biz kendimiz Halkçı Doktorlar olarak Türk Tabipleri Birliği’nde baştan beri bir çizgi sürdürmek istiyoruz. Çünkü yıllardan beri hep aynı şeyleri konuşuyoruz ama bugün de yine aynı sorunlar meydana geldi. Bir savaş ve barış meselesi sürekli gündeme getiriliyor. İşte “barış olsun savaş olmasın” söylemi var.

Ama arkadaşlar bu savaşı kim çıkarıyor?

Benim dedem çıkartmıyor her halde bu savaşı. Bu savaşı Che Guevara’nın dediği gibi “İnsan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalistleri çıkartıyor. Ve bölgemizi kan gölü haline getiren bunlar zaten.

Yani bunlardan neden söz edilemiyor?

Bir doktor olarak neden-sonuç ilişkisi içerisinde konuşuruz. Niye bunları görmezden geliyoruz?

Biz 2003 yıllarında, sizler de hatırlarsınız, hep birlikte tezkereye karşı burada eylem yaptık ve Irak’taki savaşa karşı bir eylem yapılmıştı. “Katil Bush bugün kaç çocuk öldürdün?”, “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi!” diye sloganlar atıldı. Biliyorsunuz 1980’den önce en önemli sloganımız buydu. Ama şimdi olmuyor. Suriye’ye ABD Emperyalistleri saldırınca, ABD orada kendine göre bir kara gücü bulunca, bizim arkadaşların bir kısmı da bunlara işte “bir diyalog oluyor” gibi yaklaşınca ne oluyor?

“Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” meselesi ortadan kalkıyor. Yani “Katil Amerika, Ortadoğu’dan defol!”, denilemiyor. “ABD, bugün kaç çocuk öldürdün?” sorusu sorulmuyor. Bugün Filistin’deki savaşın esas sahibi kim?

ABD Emperyalistleri…

Bugün yine bunlar ifade edilmedi, arkadaşlar.

Yani bize yakışıyor mu bu?

Kendine sol, sosyalist falan diyen arkadaşlar da oldu. Bu bize yakışıyor mu?

Yakışmıyor arkadaşlar. Böyle şey olur mu? Biz hekimiz, diyoruz işte temelde madem insan sağlığını düşünüyorsak, biraz da bu şekilde düşünmemiz lazım. Doktorlar halktan yanadır, toplumdan yanadır, diye düşünüyorum ben.

Sevgili Arkadaşlar;

Diğer bir sorun da Laiklik meselesi. Şimdi hep Laik, Demokratik bir Türkiye olsun, diyoruz ama şimdi temelde Laikliği Türkiye’ye kim getirdi?

Yani bir Kurtuluş Savaşı’mız oldu, bir devrim oldu Türkiye’de. Yani bu devrimi yapan Mustafa Kemal ve Arkadaşlarının yanında tüm halk olarak hepimiz yer aldık. Yani işte ben Osmaniye Düziçi’ndenim, hep birlikte katılmışız. Bizim dedemiz, nenemiz hep birlikte savaşmışlar, Fransızlara karşı. O zaman Fransızlara karşı savaşırken mecburen işte Ermeniler de işin içine girmiş. Yani hep birlikte bu Kurtuluş Savaşı’nı yapmışız ve bu Cumhuriyeti birlikte kurmuşuz. Padişah gönderilmiş, Hilafet kaldırılmış. Ondan sonra tekke ve zaviyeler kaldırılmış, eğitim birliği sağlanmış. Bunlardan söz edemeyen bir TTB var ortada. Lalettayin bir Laiklik savunusu, soyut bir Laiklik savunusu var TTB’nin, sevgili arkadaşlar.

Ve olay şu artık: Tıp Fakültesinde Öğretim Görevlisiyim, dedim. Benim öğrencim diyor ki; “Hocam Kur’an’da böyle yazıyor”, diyor. Yani ben bir meseleyi açıkladığım zaman benim söylediklerimle Kur’an’daki şeyleri birleştirmeye çalışıyor. Ya da hadiste şöyle yazılmış, diyor.

Yani arkadaşlar, gidişatımız hiç de iyi değil. Ya bugün “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” diye bir sözde müfredat çıkarmışlar. Müfredatın değiştirilmesiyle birlikte hep birlikte tam bir Ortaçağ’a doğru gidiş var. Bugün yine iki gündür olan konuşmalarda bunlar dile getirilmedi. Geldiğimiz noktada gerçekten bir Ortaçağ karanlığına doğru gidiyoruz.

Adamlar ne diyor?

İktidardakiler diyorlar ki; Afganistan’daki Taliban’ın düşüncesinden bizim farkımız yok.”

Yine Ayasofya açılırken ne dendi?

Mustafa Kemal Atatürk’e sövgüler düzüldü, arkadaşlar. Yani böyle bir ülkede yaşarken bunların dile getirilmemesi yanlış bir durum, diye düşünüyorum ben. Bu bizi ilgilendirmiyor, diyemeyiz.

Laik, Demokratik, Bilimsel Eğitim direkt bizi ilgilendiriyor, sevgili arkadaşlar. Önümüzdeki süreçte de Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odaları muhakkak Laik, Demokratik Eğitime sahip çıkmak zorunda. Bu Ortaçağcı müfredatı geri püskürtmek zorundayız. Yani burada da ağzımızı hiç açmayalım efendim, gibi bir yaklaşım olamaz. Ve Türk Tabipleri Birliği ve seçilecek kuruldan da ben özellikle bunu bekliyorum. Yapılması gereken budur, sevgili arkadaşlar.

Şimdi geldiğimiz şu noktada dün dinlediğim bir haber: Diyor ki, efendime söyleyeyim, Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük bir yanılgısı güya Afganistan’daki Taliban rejimi olmuş.

Sevgili arkadaşlar; aslında ABD Emperyalistlerinin kendi açısından en büyük başarısı Afganistan’da Taliban rejimini yaratmaktır. Biliyorsunuz onların sayesinde iktidara geldi Taliban. Önceden Sovyetler Birliği gibi bir devlet vardı orada. Sovyetler Birliği’nin çöküşü de Afganistan meselesi açısından büyük bir olay olmuştur. Arkasından Afganistan’daki bütün o çeteleri Ortadoğu’ya getiren, Suriye’de kullanan, Libya’da kullanan yine ABD Emperyalistleridir. Kendi çıkarları bakımından en büyük başarılarından biri budur. Ve ABD, dünyadaki ilerici güçlere karşı bir ordu yaratmıştır o zamanlar. Bunu da hâlâ yapmaktadır. İşte onun artıkları, türevleri Suriye’de El Kaide, efendime söyleyeyim IŞİD olarak devam etmektedir, El Nusra olarak devam etmektedir.

Yani emperyalizm, girdiği ülkede en geri unsurlarla işbirliği yapar. Türkiye Cumhuriyeti’nde de baştan beri tarikatlarla cemaatlerle işbirliği yapmıştır, Said-i Nursi örneğinde olduğu gibi, arkadaşlar. Yani onları yaratan, Türkiye’de onlara destek veren, tarikat ve cemaatleri büyüten ABD Emperyalistleridir ve onların şu andaki yerli işbirlikçileri olan iktidardır. Bu açıdan meseleleri biraz da böyle görmemiz gerektiğini, meseleyi siyasi olarak, politik olarak da doğru görmemiz gerektiğini ben düşünüyorum.

Doktorlar olarak da gerçeği görmek zorundayız. Yani gerçek bu, sevgili arkadaşlar. Gerçek böyle soyut savaşa karşıyız, soyut bir Laiklik meselesini ortaya koymak değil. Mesele gerçekten ülkemizin ABD Emperyalistleri tarafından dizayn edilmesi ve ülkemizdeki bu Ortaçağcı gidiştir. Ve yıllardan beri şunu söyledik biz; Bu Ortaçağcı gidişin temel nedeni, Türkiye’deki Ortaçağcı Tefeci-Bezirgân Sermaye ve Tefeci-Bezirgân Sermayenin Finans-Kapital’le yaptığı işbirliğidir, sevgili arkadaşlar. Türkiye’de Ortaçağcılar maalesef tasfiye edilememiştir. Cumhuriyet’in en büyük eksikliği de zaten budur. Ama maalesef bunu yapacak olan güçler ancak bizler olacağız. Belki pek çok arkadaşımızın “darbe” olarak nitelendirdiği (ki biz “politik devrim” diyoruz) 27 Mayıs İhtilali var. Arkasından gelen 1961 Anayasasıyla ülkemizde gerçekten demokratik bir düzenin önü açılmıştır. Bunu da böyle koymak lazım.

Yani yargı bağımsızlığı, üniversitelerin özerkliği, İşçi Sınıfına Toplu Sözleşme, Grev hakkı verilmesi, kamu çalışanlarına-memurlara Toplu Sözleşme, Grev hakkı verilmesi yine 1961 Anayasasıyla olmuştur. Yani Portekiz’de Karanfil Devrimi’ni yapan ordu orada devrim yapıyor. Portekiz’i özgürlüğüne kavuşturuyor. Türkiye’deki 27 Mayıs 1961 İhtilali Politik bir Devrim sonuçta, arkadaşlar. Bunun da böyle kabul edilmesi gerekiyor. Ve 27 Mayıs’ın da 12 Mart ve 12 Eylül’den farklı olduğunun ve günümüzde bizi bu hale getirenin de 12 Mart ve 12 Eylül’ün getirdiği ortam olduğunun altını bir kez daha çiziyorum. Önümüzdeki süreçte daha iyi bir hekimlik ortamı ve daha mücadeleci bir  TTB olsun, diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.