Site rengi

Tasarım

Türkiye’yi kim yönetir?

01.09.2015
939
A+
A-

 

Türkiye’de maden işçilerinin lehine olan bir uygulama 31 Aralık 2019 tarihine kadar ertelendi.

Neydi bu şart?

ATEX: Muhtemel patlayıcı ortamda kullanılan teçhizat ve koruyucu sistemlerle ilgili Avrupa Birliği Direktifidir.

Türkiye’de Maden Ocaklarında 31 Ocak 2006 yılından beri bu şart aranmaktadır. Ancak sıkı denetim olmayışı nedeniyle maden işverenleri uygulamak istememektedir. Nitekim Soma Faciası Bilirkişi Raporu’nda uygulanmadığı belirtilmektedir. Soma Faciasından sonra maden ocaklarında yapılan sıkı denetimlerde kapatılan 126 maden ocağından 65’i bu şartı yerine getirmediği, sertifika almadığı için kapatılmıştır.

Şimdi ATEX’in uygulanmasını erteleyen uygulama Bakanlar Kurulu kararı ile Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu karara göre, “Patlayıcı ortamlarda kullanılan ekipmanlar ve koruyucu sistemler AB’ye uyumlu olduğunu gösteren ATEX sertifikasını almamışsa 2020 yılına kadar ATEX’e uyumlu ürünlerle değiştirilecek. Bu değişiklik yapılana kadar da, 2 yıl içinde yetkili akredite kuruluşlar madenlerde kullanılan ekipmanı “temel güvenlik gereklerini karşılayıp karşılamadığı “açısından inceleyecek ve “uygundur” raporu verirse bu ürünler kullanılmaya devam edilecek. Akredite kuruluşlar tarafından inceleme yapılana kadarsa, ATEX belgesi olmayan ürünler madenlerde kullanılmaya devam edecek. Böyle bir durumda tüm yükümlülük işverende olacak.” (Hürriyet, 6 Ağustos 2015)

Sertifika zorunluluğu 2020’ye dek uzayınca sıra kapatılan maden ocaklarının açılmasına geldi. AKP İktidarı Kömür İşverenlerinin isteğini yerine getirdi. Kime hizmet ettikleri bir defa daha ortaya çıktı.

 

Kömür Üreticileri ne istemişti?  Ne oldu?

“Tartışma yaratan düzenlemeden hemen önce Kömür Üreticileri Derneği Başkanı Muzaffer Polat’ın yaptığı açıklamalar dikkat çekti. Polat haziran ayında yaptığı açıklamada ATEX sertifikası alma zorunluluğunun çok kısa sürede uygulamaya geçtiğini, sektörün buna hazır olmadığını belirtmişti. Kendilerinin Çin malı getirdiğini belirtmişti. Polat, en basit örnek olarak kullandığımız kabloların ve motorların bu standarda uygun olması gerekiyor.  Bunun için de neredeyse tüm sistem değişmeli. Biz Çin malı anti-grizu damgalı ürünleri getirdik ama kabul edilmiyor. Doğu Avrupa’dan 4-5 misli ücretle ithal etmemiz gerekiyor. İngiltere, ATEX uygulanması için 9 senelik süre zarfını kabul ettirmişken bizim direk uygulamaya geçmemiz bekleniyor. Bu durum nedeniyle Soma maden faciasından bugüne kadar 192 yeraltı kömür işletmesinden yaklaşık 126 tanesi kapalı durumda ve 40 tanesi de rölantide çalışıyor” diye konuşmuştu. Polat’ın istediği değişiklik böylece 2 ay içinde yapılmış oldu.” (Hürriyet, 6 Ağustos 2015)

Gördüğümüz gibi iktidar kömür işverenlerinin isteğini emir kabul etmiş ve ATEX sertifikasını 5 yıl ertelemiş. Maden işçilerinin ölümüne davetiye çıkartan bu anlayış ancak Tayyipgiller’e yakışır. Maden işçisinin ölümünü “Ölümleri güzel oldu” diyerek karşılayanlar tabiî ki maden işçisinin değil maden işvereninin isteğini yerine getirecektir. Çünkü onlar sermayenin çıkarlarını kendi çıkarları gibi gören vurguncu Kapitalizmin günümüzdeki sözcüleridir.  Bunlardan da ancak bu davranış beklenir.

ATEX sertifikası ertelemesinden sonra güvensiz maden ocakları tekrar açılınca orada olacak ölümlerden kim sorumlu olacak?

Soma ve Ermenek faciasına rağmen istifa etmeyen Bakanlar o zaman ne yumurtlayacaklar acaba?

Bu Soma katliamı sorumlularını kurtarma operasyonu mu?

Ertelemeler sadece maden ocaklarında mı?

Hayır. Bu vicdansızlar bir taraftan da AB uyum paketleri adı altında imzaladıkları işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önemli yönetmelikleri erteleyerek Parababalarının istediklerini yerine getiriyor ve İşçi Sınıfının yaşamını tehlikeye atıyorlar.  Yönetmeliğin uygulanması maden ocaklarına kural getirecek ve teknik önlemler alınacak ve tabiî ki işverenlerin kıyamadıkları paraları iş güvenliği için harcanacaktır. Olur mu hiç? Erteleyelim ki paralar yatırıma gitmesin, işçiler ölsün, kader der geçeriz.  Ailelerine sus payı kan parası veririz, paralar cebimizde kalır diye düşünüyorlar ve erteletiyorlar.

İşte son “Tuzladan zehir sızdı” haberi:

İstanbul Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi’ndeki tek katlı işyerinde bulunan 6,5x 2 metre çapında tankta dün sabah sızıntı başladı. Tanktan sızan nitrik asit, önleme havuzunda birikti. Bu arada sağlık ve polis ekipleri de bölgeye sevk edildi. Polis ekipleri güvenlik şeridi oluştururken, sızıntıyla birlikte fabrika bacasından turuncu kahverengi dumanlar yükseldi.

“Havuza dolan tehlikeli madde Gebze’den gelen kimyasal taşıma tankerine aktarıldığı ve tahliye edilirken dozerle sızıntının olduğu alana kum taşındığı görüldü. Çalışmaların en kritik bölümü, delinen tankın bulunduğu bölümde sürdürüldü. Sızıntı ancak 5 saatlik bir çalışma sonunda durdurulabildi.” (Hürriyet, 6 Ağustos 2015)

İşte Tuzladaki bu sızıntı haberi gerçekleri ortaya çıkardı.

İşte bir erteleme daha. “Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi Yönetmeliği”nin 2010 yılında yayınlandığı ama yürürlük tarihinin sürekli ertelendiği, aslında iki yıl sonra yürürlüğe gireceği açıklanmıştı. Aralık 2013’te tekrar ertelendi. “Tesislerin tehlike risklerini azaltma koşulu 2017 yılına, AFAD’ın olası kazalara dair ne gibi önlemler alacağını, neler yapması gerektiğini, güvenlik önlemlerini içeren harici acil durum planı hazırlama şartı 2017 yılına, tesislerin depoladıkları kimyasal ve tehlikeli maddelere dair yapacakları bildirimler haricinde tüm yönetmelik maddeleri 2016 yılında yürürlüğe gireceği vurgulandı.”  

İşte bu yönetmelik de AB tarafından hazırlanmış olup SEVESO Direktifi olarak bilinir. Bu direktife göre;

“- Kaza durumunda uyarı sistemi kurulacak

“- Kimyasala göre gaz maskeleri bulundurulacak. İşçilerin vücuduna kimyasal temas etmesini önleyecek yanmaz giysiler bulundurulacak.

“- İtfaiye gelmeden müdahale edebilecek yangın söndürme sistemlerinin, cihazlarının bulunması gerekir.

“- Tehlikeli madde kazanları dışında ikinci bir koruyucu önlem alınması lazım.

“- Her tesis kimyasal özelliğine göre yapılandırılmalı.-Tehlikeli madde kazanları dışında koruyucu önlemler alınması gerekir.

“- Cihazlar, tesisatlar TSE standartlarında özel olarak sağlanmalıdır.

“- Kazan civarında herkesin erişim yapması engellenmeli, sadece konusunda uzman kişilerin alana girmesi sağlanmalıdır.

“- Isıtma, soğutma, aydınlatma sistemleri kimyasalın özelliğine göre seçilmelidir.

“- Kimyasal kazanların çevresinde güvenli bölgeler yaratılmalıdır.

“- Üst seviyeli kuruluşlar olası kazalara karşı Acil Durum Planı hazırlayacak.

“- Tesislerin çevresindeki halk olası kazalara dair bilgilendirilecek.

“-Tesisler tüm risklere ve olasılıklara karşı Güvenlik Raporu hazırlamalı.

“- Güvenlik Yönetim Sistemi oluşturularak, kaza anında tüm durumlar tek tek belirtilecek.

“- Kantitatif (Sayısal) risk değerlendirmesi yapılacak.

“- Alt seviyeli kuruluşlar ise Büyük Kaza Önleme Politikası oluşturacak.

“- Tüm tesislerin bunları yapması için son tarih Haziran 2016’dır.” (Hürriyet, 6 Ağustos 2015)

İşte bu önlemler alınsaydı, SEVESO Direktifi ertelenmeyip uygulansaydı Tuzla’da zehir sızıntısı meydana gelmezdi. Bu kadar vurdumduymazlık olamaz. Tehlikeli kimyasalların insana, çevreye, doğaya ne kadar zarar verdiği bilindiği halde önlem almamak hainliktir. Bu ertelemeyi yapanlar da suçludurlar. Mutlaka hesap vereceklerdir.

Diğer bir erteleme ve de yönetmeliğe istisna getirilmesi de iş cinayetlerine yol açtı. İzmir Çevre Yolu-Koyundere kavşağındaki Viyadük inşaatında 4 işçinin 20 metreden düştüğü iskele çökmesi ve 150 ton betonun altında kalarak can vermeleridir.

İşte bu tüyler ürpertici ölümlerde 1 Temmuz 2015 tarihinde yürürlüğe giren ancak 19 Eylül 2014 yılında yayımlanan ama uygulama tarihi olarak 1 Temmuz 2015 belirlenen Ahşap, Çelik ve Alüminyum Alaşım Ön Yapımlı Bileşenlerden Oluşan Dış Cephe İş İskelelerine Dair Tebliği’ne göre 13.50 metre üstünde yapılar için zorunlu olacak, ancak 1 Temmuz 2015 tarihinden önce ihaleye çıkan, ilanı verilen kamu ihalelerinde ve inşaat ruhsatı almayan yapılar için uygulanmayacak. Hareketli, otomatik ve motorlu iskeleler ve beton dökerken kalıbı taşıyan kalıp iskeleler tebliğin kapsamı içinde değildir.  İnşaatın ihale tarihi 22.05.2013, onay tarihi ise 13.09.2013 olup sözleşme tarihi 08.01.2014’tür. Bu nedenle tebliğ kapsamında değildir. Bu ve benzeri kamu ihalelerindeki iskelelerde çalışanların yaşam güvenliği yoktur. Acilen kapsam dışına alınarak bu işyerleri denetlenmelidir.

İşte 4 işçiyi kaybettiğimiz ve yandaş şirket olan yani AK Şirket olan Seza İnşaat’ın ihalesini aldığı Viyadük inşaatı bu istisnadan yararlanmıştır. Eğer bu erteleme olmasaydı bu iskeleyi yapan şirket tarafından iskelelerin statik hesapları Karayolları Bölge Müdürlüğüne verilmiş olacaktı ve iskelenin kurulması, sökülmesi, malzemelerin projeye uygunluğunun denetimleri Karayolları Bölge Müdürlüğünün teknik elemanları tarafından yapılacak, olur almadan iskeleler kurulmayacak ve iskelenin parçaları tek tek kontrolden geçecekti. Beton dökülmeden önce işçiler ve ekipmanları vinçlerle değil uygun yapılmış merdivenlerden tabliyeye çıkacaklardı. İşçilerde yaşam halatları bulunacak, ayaklarında demir uçlu ayakkabı ve kafalarında baret olacaktı. İşçiler bugün yaşıyor olacaktı. Çünkü işçilerde yaşam halatı yoktu, ayaklarında terliklerle beton döküyorlardı, baret takmamışlardı ve 20 metre yükseklikte beton döküyorlardı.  Bu kaza geliyorum demiş ama nafile. Daha fazla kâr mantığı ile işçi çalıştıran işverenler; contası eksik, dikmeleri iyi ayarlanmamış çelik iskelede çalıştırdıkları işçileri ölüme göndermişlerdir. Hiçbir güvenlik önlemi almadıkları gibi bir uyarı levhası bile olmayan Viyadük inşaatında çalışan işçilerin kendi kurdukları çelik iskelede ölmeleri de düşündürücüdür. İşin ehli olmayan kişiler değil, iskeleyi üreten fabrikanın usta işçileri iskeleyi kurmuş olsaydı iskele çökmez, yaşam halatları bağlı, emniyet kemerleri takılı olsaydı en azından yaralı olarak kurtulabilirlerdi.

Gördüğümüz gibi İşçi Sınıfına değer vermeyen bu iktidar, girmek için takla attıkları AB’nin işçi sağlığı ve iş güvenliği için olmazsa olmaz yönetmeliklerini ertelediği gibi istisnalarla ölümlere davetiye çıkartmaya devam ediyor.  Bu Bakanlar ve bu müdürler yüzsüzce, onursuzca koltuklarında oturabiliyorlar. Ama bu sürgit böyle devam etmeyecek. Halkın İktidarında bu katiller mutlaka hesap vereceklerdir.

HKP, İşçi Sınıfı davasına kendini adamış kadrolarıyla eli kanlı sermayenin iktidarı yerine Halkın İktidarını kuracaktır. İşte o zaman işçiler kendi iktidarlarında işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini kendisi denemiş ve uygulamış usta işçilerle ve mühendislerle birlikte sağlıklı koşularda çalışacak,  aileleriyle mutlu ve güvenceli bir yaşam süreceklerdir.