Beşşar Esad ve Suriye Halkına şan olsun!
“Anavatan, içinde yaşayanların ya da pasaportuna sahip olanların değil, onu savunan ve koruyanlarındır.”
Bu sözlerin sahibi, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin yiğit Başkanı Beşşar Esad’dır.
O Esad ki, ülkesini kurt dalamış sürüye çeviren AB-D Emperyalistlerine ve onların bölgedeki işbirlikçilerine (Türkiye, Kuveyt, Suudi Arabistan yönetimleri ve insanlıktan bir zerrecik bile nasiplenmemiş Ortaçağcı çetelerin bin bir türlüsüne) karşı kararlıca, yiğitçe direniyor yıllardır. Tabiî ki ordusunun ve halkının büyük desteğiyle…
Bildiğimiz gibi bizim halkımız da bir zamanlar, “Yedi Düvel” diye adlandırılan (İngiltere, Fransa, Çarlık Rusyası, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan ve İspanya) Batılı büyük devletlerden İngiltere, Fransa, İtalya’ya karşı, Kuvayimilliye de denilen bir Ulusal Kurtuluş Savaşı verdi. Ve büyük fedakârlıklar, yiğitlikler, kahramanlıklar sonucu zafer kazandı. Ve o mücadele, dünyada zaferle sonuçlanan ilk ulusal kurtuluş savaşı olarak Tarihteki onurlu yerini aldı.
Atalarımızın bu savaşında, yerli işbirlikçiler ve hainler (Saltanat ve Hilafet sahipleriyle, Komprador Burjuvalar) ve bu topraklarda yaşayan kimi azınlıklar (Ermeniler ve Rumlar) dışında kalan tüm halklar ve azınlıklar Batılı Emperyalistlere karşı demir çarık demir asayla savaştılar. Vatan toprakları santim santim savunuldu emperyalistlere karşı. Bazen iradi olarak, kimi topraklar terk edildi emperyalistlerin maşası Yunan Ordusu’na. Yani o savaşın büyük önderi, askeri deha Mustafa Kemal’in; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh bütün vatandır” diyerek dile getirdiği stretejiyle savaşıldı ve sonuçta zafer kazanıldı.
Ve o zaferi, yaşadıkları tüm zorluklara rağmen ortak vatanlarına sahip çıkan, bin yıldır kader birliği yapmış, Malazgirt’te.,Çanakkale’de birlikte savaşmış Türk ve Kürt Halkı başta olmak üzere tüm halklar kazandı Batılı Emperyalistlere karşı.
Ve o zaferde en büyük pay da ölüm pahasına vatanlarını terk etmeyerek, kendilerini mülteci durumuna düşürmeyerek kahramanca, yiğitçe savaşan mazlum halkların oldu.
O zafer ki, Rusya’da Büyük Ekim Devrimi’nin, Sosyalist Devrimin başarıya ulaşmasının etkenlerinden biri oldu.
O zafer ki, Doğunun mazlum uluslarına örnek oldu. Işık oldu. İlham verdi, yol gösterdi mücadelelerinde.
İşte bugün kardeş Suriye Halkı da aynı bizim yaşadığımız zorluklarla karşı karşıya. Ülkesi, AB-D Emperyalistlerinin tezgâhladığı büyük bir saldırıyla yüz yüze. Dünyanın dört bir yanından devşirilmiş Ortaçağcı çeteler; IŞİD’ler, El Nusra’lar, ÖSO’lar vb. vb.leri insanlık dışı, alçakça saldırılarına her gün bir yenisini ekliyorlar. Esir aldıkları Suriye Ordusu askerlerinin yüreğini, kalbini yiyorlar vahşice. Ve bunu da kameraya kaydederek yayımlıyorlar. Tecavüz sıradan, her anki eylem. Kadınlar için Ortaçağdaki esir pazarları yeniden kurulmuş durumda.
Mazlum Suriye Halkı, Halkları aynen bizim Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bir yandan AB-D Emperyalistleri ve onların bölgedeki işbirlikçisi devletlere karşı savaşırken, bir yandan da onlarla beraber hareket eden, onların BOP’unun hayata geçirilmesinde koçbaşı görevini üstlenen çetelere karşı savaşırken ne yazık ki bir yandan da içinden ihanete uğruyor.
Bu süreç iki türlü akıyor:
Bir yandan Suriye’deki halkların bir kısmı, onların içlerinden bir kesim ortak vatanlarını emperyalistlere karşı savunmak yerine saldırı cephesinde yer alıyorlar. AB-D Emperyalistleri ve onların bölgedeki işbirlikçileriyle birlikte davranıyorlar kısa vadeli günlük çıkarları için. Olayın tam boyutunu görmeyip-göremeyip ya da gördükleri halde şu anda işlerine o geldiği için ABD Emperyalistlerinin “bin devletli bir dünya” amacına erişmesine hizmet ediyorlar. Ülkeleri parçalanıyor, kardeş halklarla aralarına yüzlerce yıl sürecek düşmanlık tohumları ekiliyor.
Diğer yandan da Suriye Halklarının neredeyse 6 milyonu bulan bir kesimi, büyük bir çoğunluk, farkında olmaksızın, görünürde can havliyle ülkesini terk ederek, çevre ülkelere ve oradan da Avrupa’ya geçmek için mülteci duruma düşüyor-düşürüyor kendisini. Ve Akdeniz’in soğuk sularında can veriyorlar bu uğurda üçer beşer, onar yirmişer, yüzer biner…
Tabiî baştan beri dediğimiz gibi bu insanlık dışı durumun, facianın sorumlusu esas olarak AB-D Emperyalistleridir. Onların yağmacı, talancı, vurguncu politikalarının sonucudur bu trajedi. Bu birinci nedendir. Ama tüm bu olumsuz koşullar insanların vatanlarını terk ederek emperyalistlerin politikalarının hayata geçirilmesine neden olmamalıdır. Vatan; iyi günlerde yaşanan, kötü günlerde terk edilen bir şey, sıradan bir toprak parçası değildir.
Vatan; atalarının kanlarıyla sulanmış, ortak bir ülkü uğrunda, ortak gelenek göreneklerle, tarihle, kültürle dille, ekonomiyle oluşmuş bir canlı varlıktır. Yaşayan canlı bir organizmadır.
Vatan ya da anavatan; ülkenin yiğit lideri Beşşar Esad’ın dediği gibi: “İçinde yaşayanların ya da pasaportuna sahip olanların değil, onu savunan ve koruyanlarındır.”
Ama ne yazık ki, kimi insanlar bunu kavrayamıyorlar. Küba Devrimi’nin lideri Fidel’in: “Onur yaşamdan önemlidir” anlayışının bir başka şekilde dile getirilişi olan bu yüce davayı anlayamıyorlar. Ve vatanlarını terk edip mülteci durumuna düşüyorlar.
***
Beşşar Esad gerçekten kahraman bir lider. Yurtsever, antiemperyalist, Ortaçağcılığa karşı bir lider. Vatanını, ülkesini ve halkını gerçekten çok seviyor. O yüzden de bütün saldırılara karşın ülkesini savunmaktan vazgeçmiyor. AB-D Emperyalistlerine teslim olmuyor, diz çökmüyor onların karşısında. Aksine yiğitçe, kahramanca direniyor. Savaşıyor…
Esad; “Suriye halkının zafere inancı olmasaydı Suriye’nin 4 yıldan fazla bir süredir tüm bu saldırılara karşı koyması ve mücadele etmesinin mümkün olmadığını, halkın desteği olmaksızın hiçbir devletin ya da yönetimin veya ordunun bunca uzun zamandır direnmesinin mümkün olmadığını” dile getiriyor.
Esad, aynen Mustafa Kemal gibi; “Suriye’nin her santimetrekaresi değerlidir. Ordumuz muktedirdir. Ellerinde her şey vardır. Ancak insan kaynağında sıkıntı vardır. Bazen, belli durumlarda silahlı kuvvetlerimizin tutunacağı önemli bölgeleri belirlemek ve diğerlerinden vazgeçmek gerekir. Ancak bir çöküşten bahsetmiyorum. Direneceğiz. Silahlı kuvvetlerimiz vatanımızı koruyabilecek güçtedir”, diyor.
Ve olayları bütün gerçekçiliğiyle görüyor. Örneğin şöyle söylüyor:
“Suriye’de krizin çözümünün henüz görünmediğini, bunun nedeninin uluslararası güçlerin kendi çözümlerini ve temsilcilerini dayatması olduğunu söyleyen Esad, ABD yönetiminin ‘terörün zafer elde etmesini istemediğini, fakat aynı zamanda bölgede istikrarın sağlanmasına fırsat yaratacak düzeyde zayıflamasını da istemediğini’ söyledi.” (http://odatv.com/erdogan-hayalleri-olan-bir-kukla-2608151200.html)
4 Aralık 2014 tarihinde Fransız Matcs Dergisi’nin yaptığı röportajda sorulan sorulara şöyle yanıt veriyor Esad:
“(…) Devlet gemi gibidir. Fırtına çıktığında mürettebat gemiyi bırakarak kaçmaz. Yolcular çıkma kararı alırsa o gemiden en son çıkan kaptan olur yolcular değil.
“Sekizinci Soru: Bu Kaptanın ölüme hazır olduğu anlamına geliyor. Muammer Kaddafi’den söz ettiniz, aynı kaderle karşı karşıya kalmaktan, Saddam Hüseyin veya Kaddafi gibi ölmekten korkuyor musunuz?
“Esad: “Evvela kaptan ölüm veya yaşamı düşünmez. Gemiyi nasıl kurtaracağını düşünür. Bunu düşünür. Eğer gemi batarsa bütün herkes ölecektir. Dolayısıyla bize düşen görev ülkeyi kurtarmaktır. Lakin önemli bir şeyin üzerinde durmak istiyorum o da, Cumhurbaşkanı olarak kalışım, ne krizden önce ne esnasında ne de krizden sonra benim açımdan hedef olmadı. Lakin biz Suriyeliler Suriye’nin Batı’nın elinde kukla olmasını kabul etmeyiz.” (http://yorumcahaber.com/haber_detay.asp?haberID=15849)
Ülkesi ve halkı için de şöyle değerlendirmeler yapıyor:
“Yıllardır süren savaşın ardından Suriye halkı metanetli ve fedakar. Eğer boyun eğecek olsalar bu kadar beklemezlerdi.
“Lübnan Direnişi’nden vefalı kardeşlerimiz, kanlarını Suriye ordusundaki kardeşlerinin kanıyla karıştırdılar ve çok önemli bir role ve çok etkili bir performansa sahipler.
“Bu savaş sadece ordunun değil tüm anavatanın savaşıdır.
“Suriye ordusu, anavatanı koruma kapasitesine sahiptir. Ordumuz başarılar kazanıyor ve dengeyi lehimize bozdu.
“Anavatan, içinde yaşayanların ya da pasaportuna sahip olanların değil onu savunan ve koruyanlarındır.
“Askeri savaş ile birlikte medya savaşıyla da karşı karşıyayız. Suriye’nin hükümet taraftarları, muhalifler ve diğer mezhepsel-etnik gruplar arasında parçalandığı fikrini yerleştirmek istiyorlar.
“Sahadaki gerçek sadece iki unsur içeriyor: Tüm uluslardan ve etnik kökenlerden teröristler bir tarafta, Suriye’nin geri kalanı bir tarafta. Suriye’nin zenginliği farklı renkleridir.
“Asla köle olmayacağız.
“Bu vatan bizim ve onu savunmak bizim görevimiz.
“Zafer tüm Suriyelilerin olacak.” (http://ilerihaber.org/esad-bizi-vurunca-devrim-onlari-vurunca-teror/19292/)
Başkan Beşşar Esad, kendi çıkarları için kendisini ve yiğit Suriye Halkını satan Tayyip içinse şöyle söylüyor:
“ERDOĞAN HAYALLERİ OLAN BİR KUKLA”
“Krizin “‘Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, çok sayıda hayalleri olan bir kukladan ibaret olduğunu kanıtladığını” iddia eden Esad, bu hayallerinin sonuncusunun da Suriye topraklarında “tampon bölge’” kurma hayali olduğunu söyledi. Esad, Erdoğan için “‘Efendileri bunu yapmalarını söylemezse bu yolda ilerleyemezler’” ifadelerini de ekledi.” (http://odatv.com/erdogan-hayalleri-olan-bir-kukla-2608151200.html)
- Esad’ın söyledikleri doğru mu?
Doğru. Aynen böyle gerçeklik. ABD yetkilileri de neredeyse her gün (üstelik de sürekli olarak Tayyipgiller’i yalanlayarak) bunu söylüyorlar.
O baskımdan işte B. Esad ve işte Tayyip!
Suriye’deki alçakça savaşın sonucu ne olursa olsun, Suriye Halkı ve onun önderi Beşşar Esad, Tarihteki onurlu yerlerini şimdiden aldılar.
Tarih onlar için; AB-D Emperyalistlerine, bölgedeki işbirlikçilerine ve hain çetecilere karşı yiğitçe direndiler, diye yazacak. Diz çökmediler, teslim olmadılar, savaştılar. Şan olsun onlara, diyecek.
Halklar onları saygıyla hatırlayacak.
Ya Suriye Halkına ihanet ederek, AB-D Emperyalistlerinin kara gücüne dönüşenlere, kaderlerini emperyalistlere bağlayanlara ne diyecek?
Varsın onu da Tarih yazsın…