Site rengi

Tasarım

YSK; hâlâ kanunsuzluk batağında debeleniyor

06.07.2019
942
A+
A-

Av. Tacettin Çolak

Kanunsuzluk; YSK’nin “nevi şahsına münhasır” bir alışkanlık haline geldi.

Adamlar, yargıçlık mesleğinin zirvesine gelmişler, yaptıkları görev itibariyle hukuku en iyi bilen/bilmesi gereken konumdalar. Ancak, gelin görün ki her taraflarından hukuksuzluk ve kanunsuzluk akıyor.

Anayasal bir kurum olarak; her durumda ve koşulda hukukun üstünlüğünü, demokratik ilkeleri, dürüst, adil ve eşit seçim yapma görevini yürütmesi gereken YSK, özellikle AKP iktidarı ile birlikte her türlü hukuksuzluğun ve kanunsuzluğun içine boylu boyunca batmış durumda.

YSK, bundan on yedi yıl önce, Siirt seçimlerinin iptaline karar vererek, Tayyip Erdoğan’ı milletvekili seçtirmekle en büyük kanunsuzluğunu yapmıştı. Daha sonra da kerte kerte bu yolda ilerlemeye devam etmekte. Gittikçe daha da fütursuzlaşmakta…

Örneğin, 2014 Yerel Seçimlerine ve 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 milletvekili seçimlerine 81 ilde 550 milletvekili adayı ile katılan HKP’nin (her türlü örgütlenme barajını aştığı halde) bir anda seçim dışı bırakılması kararına imza attılar.

Yapılan itirazlara rağmen, “yahu bu parti arka arkaya üç seçime katıldığı halde şimdi neden katılamıyor?” diyerek itiraz dilekçelerini bir inceleme “zahmetine” bile girmediler.

Yargıtay Başsavcılığının siyasi içerikli tespitlerini, YSK’nin itirazı olmayan “kesin” kararlarına dönüştürdüler…

Parlamenter sistemi ortadan kaldıran ve devleti tek adamın yönetimine bırakan köklü rejim değişikliğinin yapıldığı 16 Nisan 2017 Referandumu’nda, yıllardır tüm seçimlerde uyguladığı “sandıktan çıkan mühürsüz oy veya zarfların geçersiz sayılacağı” yönündeki kararlarını hiçe sayarak mühürsüz zarflar içindeki pusulaların da geçerli olacağı” şeklinde hukuk dışı bir karar verdiler.

Böylece Seçimlerin Temel Hükümlerine İlişkin Kanunun ilgili hükümlerini bertaraf ettiler. Başka bir anlatımla, kendilerini yasa koyucu yerine koyarak, mühürsüz zarflar içindeki iki buçuk milyon sahte oyu geçerli saydırıp Anayasa değişikliği yaptırttılar.

Bir de, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal kararları var ki, evlere şenlik…

AKP’nin kendisine biat eden memurlara görev vermek amacıyla çıkarttığı yasal değişikliğe göre, Kaymakamlar tarafından hazırlanan listeden belirlenen seçim sandık kurulu üyelerinin yaptığı dört seçimden üçünü geçerli sayıp, birisini geçersiz sayarak da hukuksuzluk tarihinin kirli sayfalarında yerlerini aldılar.

Son olarak, Cumhurbaşkanı seçilme yeterliğine sahip olmayan T. Erdoğan’ın mazbatasının iptali ve Cumhurbaşkanlığından düşürülmesi istemiyle Halkçı Hukukçuların HKP adına yaptığı başvurular karşısında da gözlerini karartıp, binbir türlü kanunsuzluk yapmaktalar.

Oysa Anayasanın 101 ve 6271 Sayılı Yasanın 6. maddeleri çok açık. Cumhurbaşkanı olabilmek için dört yıllık üniversite mezunu olmak gerekmekte.

Fakat 10 Ağustos 2014 tarihinden bu yana Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden Tayyip Erdoğan’ın üniversite mezunu olduğunu kanıtlayan bir diploması YSK’ye verilmemiştir.

YSK’ye verilen İstanbul 15. Noterliğinden onaylı duplikat ise diploma aslı olmadan usulsüz bir şekilde düzenlenmiştir.

Bu usulsüzlük, Noterler Birliği Disiplin Kurulunun 23 Mayıs 2019 tarihinde verdiği son kararıyla kanıtlanmıştır. Bu karara göre; diploma aslını görmeden ve ilgilisi olmadan 1512 sayılı Noterlik Yasasının 94 ve 95’inci maddelerinde öngörülen kurallara aykırı olarak suret onayı yapan noter kâtibi hakkında disiplin işlemi yapmayan İstanbul 15. Noteri hakkında uyarma cezası verilmiştir.

Esasen T. Erdoğan, baştan itibaren gerçek bir üniversite diploması sunmamıştır YSK’ye.

Buna karşı, HKP adına yapılan üç ayrı başvuru YSK tarafından hiçbir araştırma yapılmadan ve somut bir gerekçe gösterilmeden reddedilmiştir.

Noterler Birliği Disiplin Kurulu kararından sonra yapılan son başvuru ise “daha önceki başvurular reddedildiği için yeniden incelenmesine olanak yoktur” gibi saçma sapan bir gerekçe ile reddedilmiştir.

Oysa ortada sahteliği kanıtlanmış bir belge vardır ve bu belgeyi oluşturanlar hakkında da verilmiş bir ceza var.

Bu yeni durum hukuktaki “yargılamanın yenilenmesi” hallerindendir.

Fakat YSK üyeleri, bu durumu bilinçlice görmezden gelerek, sahteciliği kayıran hukuk ve kanun dışı kararlarla insan aklıyla alay etmeyi sürdürmekteler.

Bu durumu Kıvılcımlı Usta bakın nasıl veciz bir şekilde anlatıyor:

“Kanun egemen sınıfın kaprisleriyle her saat başı değiştirilen oyuncaktır.

“Yargıçlar”a gelince, (…): İlkel Komuna’da “yargıç”, Toplumun bütün kandaşlarıdır. Toplumun dışında, ona yabancı imişçe tepeden bakan sözde “bağımsız” yargıç: ancak sınıflı toplumun yaratığıdır. İlkel Komuna’da öyle bir yargıç yoktur.” (H. Kıvılcımlı, Osmanlı Tarihi, Cilt II, s. 148)

YSK üyelerinin de “toplumun dışında, ona yabancı ve tepeden baktıkları” çok açık değil mi?

YSK üyeleri de yukarıda sadece birkaçını verdiğimiz örneklerde olduğu gibi göz göre göre suç işlemekteler. İşledikleri bu suçlar nedeniyle gerekli başvurular da yapılmıştır.

Ancak, Anayasa ve kanunlar “egemen sınıfın” (bugün için Tayyipgiller’in) “kaprisleriyle her saat başı değiştirilen oyuncak” olduğundan bu başvuruları hemen işleme koyacak, hukukun üstünlüğüne inanan ve vicdanının sesine kulak veren, cesur savcı ve yargıçlar bugün için elbette yok.

Bugünler de geçecek ve Demokratik Halk İktidarında tüm bu kanunsuzlukların hesabı sorulacak, elbet…