Şikâyetiniz nedir?
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Doktorlar olarak hastamıza en önce sorduğumuz bu sorunun cevabını almak çok kolay değildir. Vatandaşlarımız son yıllarda şikâyetlerini dile getirmekte daha da zorlanır oldu. Şikâyetlerin tanımlanmaması, vatandaşın hastalıklarının tanısının çok geç konmasına neden olur hale geldi. Şikâyetini tanımlayamayan vatandaş, şikâyetler artık dayanılmaz hale gelince acile başvuruyor. Acilde bile şikâyetlerini kronolojik olarak anlatamıyor. Biz doktorlardan şikâyetlerinin sona ermesi çaba göstermemizi bekliyor. Atalarımız “Derdini söylemeyen derman bulamaz” demiş.
Vatandaş olarak her konuda şikâyetlerimizi dillendirmek zorundayız. Pahalılık canımızı acıtıyor, beslenemiyoruz, sağlıklı konutlarda oturamıyoruz, ısınamıyoruz, iş bulamıyoruz. Yaşadığım şehirde hava kirliliği var, sağlıklı içme suyuna ulaşamıyorum, toplu taşıma araçlarında yer bile bulamıyorum. Çocuklarım laik, bilimsel bir eğitim alamıyor. Onların geleceği açısından kaygılanıyorum. Çocuklarım iyi beslenemiyor. Ailecek çok sık hastalanıyoruz. Sağlık kuruluşlarında uzman doktorlardan randevu alamıyoruz. Doktorun yazdığı ilaçların yüzde yirmisini veremiyoruz. Bazı ilaçlar hiçbir eczanede yok. Kayınpederimin beyin tümörü nedeniyle ameliyat olması gerekiyor. Ameliyat yapacak üniversite ve devlet hastanesi bulamıyorum. Özel hastaneler de iki yüz bin lira istiyor. Bu parayı verecek durumumuz yok.
Yukarda saydığımız ve sayamadığımız binlerce sorunu var vatandaşımızın. Halkımız kendi yaşamsal sorunlarını çözmek için kafa yoracağına, kafasını başka işlere veriyor. Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı buna “Kafadan silahsızlandırma”, der. 1950’li yıllarda “Vatan, Millet, Sakarya” diye başlayan nutuklar artık, 1980’lerde “Bayrak, Ezan, Kur’an” olarak da devam etmiş. Egede yirmi adamıza Yunanistan el koyuyor, ülke olarak hiç bir çıkarımızın olmadığı Libya’da ve Suriye’de askerlerimiz var. Dünyada ekonomik krizin en çok hissedildiği ülkelerden biriyiyiz. Tüm bunlara rağmen çoğunluğu Suriyeli olmak üzere10 milyon civarında sığınmacı ülkemizde. Sürekli kullanılan bir söz vardır “en çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde” diye başlar. Halk arasında birlik ve beraberlik de bırakmadılar. Nerdeyse tüm kamu işyerlerinde kayırma var, ayrımcılık var, mobbing (yıldırma) var. İktidar yanlısı sarı sendika çalışanlar üzerinde ikinci bir baskı aracı olmuş durumda. Özel işyerlerinde de sendikal haklar hiçe sayılır oldu. Bir işyerinde bir araya geldiniz, örgütlenelim dediniz, örgütlendiğiniz işyeri bir gün içinde işkolunu değiştiriyor, Çalışma Bakanlığının buna sesi çıkmıyor. Yine bir işyerinde örgütlenelim dediniz, işkolunuzda hakkınızı savunacak bir sendika yok…
Uzayıp giden bu şikâyetleri doğru değerlendirmek, tanıyı doğru koymak çok önemli. Bunun üzerine çözüm yolları ortaya konmalı. Halk olarak televizyonlarda sorunların hep tartışıldığını fakat çözümlerin ortaya konamadığını görürüz. Bu yüzden bu sorunlar nedeniyle sağılığımız bozulur, çocuklarımızın geleceği kararır, yaşlılarımız daha erkenden hayata veda ederler. Yapmamız gereken sorunları baştan tanımlayıp hastalığın oluşmasını önlemektir. Buna bizler tıpta, koruyucu hekimlik diyoruz.
Vatandaşımız kendi sağlık sorunları konusunda da gerekeni yapmadığı için veya yapamadığı için sık hastalanıyor, zamanında sağlık kuruluşuna başvurmuyor, ya da vuramıyor. Doktorlar olarak bizler de vatandaşın hastalığını ortaya koymak da zorlanıyoruz. Hastalara derdini anlatması için yeterli süre vermiyoruz. Muayene etmek için zaman ayırmıyoruz. Kamu hastanelerinde MHRS (Merkezi Hastane Randevu Sistemi) üzerinden 10 dakikada bir randevu veriliyor. Bu süre hastanın şikâyetlerini dinlemeye ve muayeneye yetmiyor. Hekim ile hasta arasına girilmiş oluyor. Bu durum, hekimin bağımsız olarak sağlık hizmeti sunmasını, hastayı anlayıp tanısını koyup tedavi etmesini güçleştiriyor. Sağlık Hukukuna göre, Sağlık Bakanlığının hekimin üzerinde böyle bir tasarrufta bulunma hakkı yok. Doktorlar olarak bizlerin de bu noktada yapmamız gereken, hastalarımıza yeterli süre ayırmak, onların tanısını doğru koymak ve doğru tedavilerini yapmaktır. Bu mesleki ve vicdani bir sorumluluktur. Bu sorumluluktan kaçamayız.
Sonuç olarak ‘’Şikâyetiniz nedir?’’ sorusu çok önemli bir sorudur. Bu soruyu vatandaş olarak kendimize sorup, doğru olarak cevaplamak ve gereğini yapmak zorundayız. Kendimizi, ailemizi, arkadaşlarımızın ve tüm halkın sağlığı, bu sorulara verilen cevaplara ve arkasında da var olan sorunların birlikte çözümlenmesine bağlıdır.