Site rengi

Tasarım

Varlık Fonu: Ciğeri kediye emanet etmek!

03.04.2017
791
A+
A-

Varlık Fonu: Ciğeri kediye emanet etmek!

AKP döneminde halkımızın alın teriyle üretilmiş ne kadar kamu zenginliği varsa, özelleştirme oyunu ile yerli yabancı parababalarına peşkeş çekildi. Daha ne kaldı satacak derken, bir de baktık ki Varlık Fonu (tam adıyla Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi) adıyla bir örgütlenmeye gidilmiş. Ve bir sabah öğrendik ki, geride kalan bazı kamu zenginlikleri bu anonim şirkete devredilivermiş! Ziraat Bankası, BOTAŞ, TPAO, PTT, BİST, THY ve Halkbank gibi…

Oyun şöyle oynandı: Önce kanun 2016 yılı Ağustos ayında, hep yapıldığı gibi bir Torba Kanun olarak Meclis’ten geçirildi. Gene hep yapıldığı gibi, çıkarılan kanun içine kimsenin hayır diyemeyeceği, genel kabul gören maddeler eklendi. Şehit eş ve çocuklarına özel tüketim vergisi alınmaksızın taşıt edinme, şehir içi ticari yolcu taşımasında kullanılan taşıtların vergisiz yenilenebilmesi, ısı yalıtım ve enerji tasarrufu amacıyla yapılan harcamaların doğrudan gider olarak indirilebilmesi, özel kreş ve gündüz bakımevlerinde elde edilen kazançların gelir ve kurumlar vergisinden muaf tutulması gibi… Bunlar işin çeşnisi… Yani, bulandırma denizi, uyandırma kerizi! 

Asıl kanuna gelince, “Amaç ve Kapsam” şöyle konuluyor:

“MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurtiçinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek üzere Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin (Şirket) kurulması, yönetimi ve faaliyetlerine ilişkin esasları düzenlemektir” (Resmi Gazete, 26 Ağustos 2016).

Bu amaçlar da, olduğu gibi alınırsa, masum sayılabilir. Ama içyüzü farklı. Şöyle tercüme edelim: “…sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak” (… sermaye piyasalarında soygun için araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak); “yurtiçinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak” (kamu zenginliklerini yerli ve yabancı parababalarına peşkeş çekmek, sıcak para bulmak); “dış kaynak temin etmek” (kamu zenginliğini rehin göstererek daha fazla dış borç bulmak); “stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek” (stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak ederek yandaşa kıyak çekmek”).

Böylesine önemli bir kanun, maalesef medyada yeterince duyurulmadan ya da yandaş medya yardımıyla gizlenerek, halk tarafından bilinmeden kaptı kaçtıya getirildi. Burada tembel, beceriksiz, hatta satılık muhalefetin içinde bulunduğu batağı da görüyoruz. Kanun Meclis’te 19 Ağustos 2016 tarihinde görüşülüyor ve 227 oyla kabul ediliyor, ret sayısı ise sadece 22. Halkımız duymasın isteniyor açıkçası. İçler acısı…

Şimdi bu kanunda ne büyük imkanların Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) bırakıldığını görelim. Şöyle deniyor kanun metninin 2. maddesi kapsamında:

(3) Şirket; stratejik yatırım planında belirtilen hedefler ile likidite, yatırım, risk ve getiri tercihlerini dikkate alarak;

a) Yerli ve yabancı şirketlerin paylarının, Türkiye’de ve yurt dışında kurulan ihraççılara ait payların ve borçlanma araçlarının, kıymetli madenler ve emtiaya dayalı olarak ihraç edilen sermaye piyasası araçlarının, fon katılma paylarının, türev araçlarının, kira sertifikalarının, gayrimenkul sertifikalarının, özel tasarlanmış yabancı yatırım araçlarının ve diğer araçların alım satımını,

b) Her türlü para piyasası işlemlerini,

c) Gayrimenkul ve gayrimenkule dayalı haklar ile her türlü gayri maddi hakların değerlendirilmesini,

ç) Her türlü proje geliştirme, projeye dayalı kaynak yaratma, dış proje kredisi sağlama ve diğer yöntemlerle kaynak temini işlemlerini,

d) Her türlü ticari ve finansal faaliyetleri,

ulusal ve uluslararası birincil ve ikincil piyasalarda gerçekleştirilir. Şirket tarafından, ulusal yatırımlar ile uluslararası alanlarda diğer devletler ve/veya yabancı şirketlerce yapılacak yatırımlara iştirak edilebilir.” (RG, 26 Ağustos 2016).

Demek ki, yapamadığı yok TVF’nin. Kaynakları da bir o kadar esnek ve uçsuz bucaksız. Şöyle deniyor:

“Türkiye Varlık Fonunun kaynakları ve finansman sağlanması

MADDE 4 – (1) Türkiye Varlık Fonunun kaynakları;

a) Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından; özelleştirme kapsam ve programında bulunan ve Türkiye Varlık Fonuna devrine karar verilen kuruluş ve varlıklar ile Özelleştirme Fonundan Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilen nakit fazlasından,

b) Kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ihtiyaç fazlası gelir, kaynak ve varlıklardan; Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına veya Şirket tarafından yönetilmesine karar verilenlerden,

c) Türkiye Varlık Fonu tarafından yurtiçi ve yurtdışı sermaye ve para piyasalarından ilgili mevzuat kapsamında yer alan izin ve onaylar aranmaksızın sağlanan finansman ve kaynaklardan,

ç) Para ve sermaye piyasaları dışında diğer yöntemlerle sağlanan finansman ve kaynaklardan,

oluşur.”

 

Ülkede kamu zenginliği olarak ne varsa, tümü de TVF kasasına aktarılabiliyor. Din bezirganlarının iştahları açılmış, “mide ifrazatları” son raddeye gelmiş olsa gerek bu maddeyle… Millete küfreden yandaş işveren bozuntuları kendi kendilerine diyorlardır ellerini oğuşturarak: “Ulan milletin a…’na asıl şimdi koyacağız!

Pekiyi, kim yönetecekmiş TVF’yi? Şöyle deniyor 2. maddenin 7. fıkrasında:

“(7) En az beş kişiden oluşan yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdür Başbakan tarafından atanır. Yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürün ekonomi, finans, hukuk, maliye ve bankacılık alanlarından en az birinde beş yıldan az olmamak üzere tecrübe sahibi olmaları aranır.”

Beş kişilik dar bir kadro. Beşi de Başbakan tarafından atanıyor. Tek elde soygun için daha ne olsun? Tadından yenmez! Üstelik denetim de yok. Bütçe denetimi, Meclis denetimi, Sayıştay denetimi, hiçbirisi yok. Sadece özel firmalara yaptırılan bir “dış denetim”den söz ediliyor. Başka ilgili hiçbir kanuna da tabi değil, Kamu İhale Kanunu, Rekabet Kanunu, Özelleştrme Kanunu gibi…

Durumu TÜSİAD bile ürkekçe eleştirdi. TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, Hürriyet’te Vahap Munyar ile yaptığı söyleşide Vahap Munyar’ın kaleminden şöyle serzenişte bulunabiiyor ancak:

“Bu fon kurulurken uzmanlardan, ekonominin kurumlarından görüş alınamaz mıydı? Tartışmaya açılamaz mıydı?” diye sorup, sürdürdü:

– Kurulan fonun SPK’nın ilgili kurallarına tabi olmayacağını görüyoruz. Dolayısıyla denetimle ilgili bir düzenleme yapılsa daha iyi olmaz mı? Türkiye’nin milyarlarca dolarlık varlıklarının bu fona alındığına işaret etti: – Bu adımlar kamuoyunda sorgulama ihtiyacı ortaya çıkarıyor.” (Hürriyet, 12 Şubat 2017).

 

“Sıcak para”nın bir süre daha Türkiye’ye akması amaçlanıyor

Din bezirganları, bu büyük yetkilerle donattıkları ve denetimsiz TVF aracılığıyla kalan kamu zenginliklerini söğüşleyecekler. Açık! Ayrıca, yaşadığımız ekonomik bunalımın gizlenmesini amaçlıyorlar. Ve tabii dış borç imkanlarını artırmak ve Arap sermayesini daha çok çekmek için de kullanılacak TVF.

Kanunun gerekçesinde büyümenin %1.5 oranında artırılması, yüzbinlerce kişiye istihdam yaratılması, sermaye piyasalarının büyüme ve derinleşmesinin sağlanması, teknoloji yoğun stratejik sektörlerde yerli şirketlerin desteklenmesi, doğal gaz ve petrol gibi sektörlere “bürokratik kısıtlamalara bağlı olmadan”, doğrudan yatırım yapılması gibi dolgu maddelerinin arasına gizlenmiş şu iki madde önemli:

  •  “İslami finansman varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılması,
  • Otoyollar, Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü ve Havalimanı, Nükleer Santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu arttırılmadan finansman sağlanması.” (http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0750.pdf).

 

Evet, Arap din bezirganlarına, Hacı Fış Fış’lara da diyebiliriz, kamu zenginliklerinin peşkeş çekilmesi. Bir amaç bu. Nitekim TVF’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Mehmet Bostan şöyle diyor açıkça:

İslami finans tarafında da çok ciddi bir potansiyel var. En basiti sahip olduğumuz gayrimenkuller ve buradaki faizsiz ürün sunma imkanları… Bunların üzerinde çalışıyoruz. Biz tabii ki şu anda İslami finans uzmanı değiliz. Ama bu tür paydaşlarla iletişime geçtik ve onlarla beraber bu konunun üzerinde çalışacağız. Bizim düşüncemiz, İslami finansman alanında Türkiye'de çok büyük bir potansiyel var.” (http://ekonomi.haber7.com/turkiye-ekonomisi/haber/2282947-tvfden-islami-finans-mujdesi).

Böylece, “sıcak para”nın bir süre daha Türkiye’ye akması amaçlanıyor. Günü kurtarmak başka deyişle… Çünkü hala Hacı Fış Fış’ların iştahını kabartan doğal zenginliklerimiz, büyük kent merkezlerinde veya turistik bölgelerde değerli arazilerimiz var. Boğaz kıyıları, büyük kentlerdeki bakir kalan askeri alanlar, doğal yerüstü zenginliklerimiz, su kaynaklarımız gibi… Bunun hazırlığı yapılıyor. Örneğin TVF’ye ilk planda devredilen arazilere bakalım:

“Varlık Fonu’na milyonlarca lira değerinde turistik bölgelerde bulunan Hazine arazisi de aktarıldı. Buna göre Antalya’nın Aksu, Kemerağzı, Kemer, Çamyuva, Kiriş, Beldibi, Manavgat, Çolaklı, Ilıca, Sorgun, Bahçelievler, Kemerağzı mahallelerindeki onlarca dönüm alan Hazine’den alınarak Varlık Fonu’na devredildi.

“Aydın’da ise Didim, Gevrek, Kuşadası, Hacıfeyzullah, Türkmen mahallesindeki Hazine taşınmazları Varlık Fonu’a geçti.

“İstanbul Bakırköy’deki 22 dönümlük bir arazi Varlık Fonu’na geçerken İzmir’in Menderes, Gümüldür, Özdere, Selçuk mahallelerindeki pek çok arazi Varlık Fonu’na geçti.

Bodrum’da 8 dönümlük alan Varlık Fonu’a geçti.” (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/turistlik-bolgelerdeki-araziler-de-varlik-fonuna-156404h.htm).

Diğer amaç da ortada. “Büyük Proje” soygunları için kaynak bulmak gerekiyor. Ama ekonomi bınalımda. Yabancıya güven vermiyor. Yabancı garanti ister. Bunlar da kamu zenginliklerini rehine gösteriyorlar veya ipotekliyorlar. Tıpkı Osmanlı’nın son demlerinde Düyun-u Umumiye soygununda olduğu gibi… Ayrıca, “kamu kesimi borcu arttırılmadan” ifadesi de bir kandırmaca. Kim ödüyor bu borçları? Kamu! Deli Dumrul Köprüleri ile bu soygun ayyuka çıkmadı mı?

 

Öte yandan, gerekçedeki itirafa da dikkat çekmek isteriz. “Bürokratik kısıtlamalara bağlı olmadan” ifadesi de önemli. Yani, Meclis ve bütçe denetimi, Sayıştay denetimi ayak bağı olmasın, kemiksiz et gibi götürelim istiyorlar.

Gerekçede dünyadan bazı örnekler verilerek Türkiye’de de bir Ulusal Varlık Fonu’nun gerekli olduğu belirtiliyor. Şimdi buna bir bakalım:

“Sürdürülebilir büyüme ve finansal kalkınmayı sağlamak üzere son on yıllık süreçte Körfez ülkeleri, Norveç ve ABD’nin yanı sıra Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Singapur gibi gelişmiş ülkelerde Ulusal Varlık Fonu (YVF) modeli ön plana çıkmaktadır. Ülkemiz, G-20 ülkeleri içerisinde Ulusal Varlık Fonu olmayan tek ülkedir.”

Güzel, bizim de olsun değil mi? Böyle anlaşılıyor. İyi de, sayılan ülkelerin UVF’lerine bakıyorsunuz, bunlar, özellikle petrol ve doğalgaz gibi doğal zenginlikleri çok yüksek ülkelerin bu gelirlerini topladıkları veya bütçeleri fazla veren Çin ve Singapur gibi ülkelerin artan gelirlerini topladıkları fonlar. Tabii, bu fonlar kapitalist ekonominin bitmeyen ekonomik bunalımlarının hafifletilmesinde kulanııyor bu ülkelerde. Örneğin ABD’deki 2008 Krizi’nde olduğu gibi… Tekelci kapitalizmde, devlet tekellerin emrindedir. Ve gerektiğinde sürekli bunalımdaki tekelci ekonomi rahatlasın diye ayar verilir, bu fonlarla. Kuşkusuz, bu fonlar da kamu zenginliklerine dayanır, dolayısıyla kamu zenginliklerinin tekellere peşkeş çekilmesidir. Ya bizdeki?

Bize bakalım. Türkiye’nin zengin petrol ve doğalgaz kaynakları var mı? Veya ekonomisi fazla mı veriyor?  Ne gezer? Petrol ve doğalgaz kaynakları olmadığı gibi, ekonomi batakta. Cari açık had safhada. Resmi verilere göre 2016 yıı cari açığı 32.6 milyar dolar. Ayrıca, bu fon bütçeye ek külfet getirecektir. Çünkü tüm vergilerden muaf. Dolayısıyla bütçedeki vergi gelirleri daha da azalacaktır. Dış borç 420 milyar dolar. İşsizlik dizboyu… Uluslararası finans kuruluşları ardı ardına Türkiye’nin ekonomideki notunu kırıyor. O halde TVF’nin kuruluş gerekçesinde verilen örnekler geçerli değil.

O halde amaç nedir?

Şöyle sıralayalım:

Soygun! AKP iktidarı Tefeci Bezirgân sermayeye dayanır. Tefeci Bezirgân sermayenin en önemli özelliği soyguncuuktur, vurgunculuktur. Burada da yapılmak istenen kalan kamu zenginliklerinin pürüzsüz, denetimsiz itirazsız götürülmesidir.

Soygunun parçası olarak yeni “özelleştirmeler” yapılmasıdır. Kamu İhale Kanunu’na uyarak satılamayan kamu zenginlikleri satılabilecek ve kimse hesap soramayacaktır.

Din Bezirgânlarının halkımızın gözünü boyamakta kullandığı “Büyük Projeler” için kaynak bulunamamaktadır. Çünkü ekonomi bunalımdadır. Ama göz boyamanın da sürdürülmesi gerekmektedir. Böylece soygun devam ederken ekonomide bir süre daha iyimser bir hava yaratılmak istenmektedir.

Cari açık almış başını gidiyor. Ekonomi çarkının döndürülmesi için kaynak gerekli. Bunun için ulusal kaynaklar torbalanıp borç için rehin gösteriliyor. Böylece taşıma suyla değirmen çarkının bir süre daha döndürülmesi amaçlanıyor. Tabii halkımız, gelecek kuşaklarımız borçlandırılıyor, yoksullaştırılıyor böylece.

Bu yapılanlar, aynı zamanda emperyalist planın bir parçasıdır. Ülkenin zenginliklerinin soygunla çar çur edilmesi, ülke ekonomisinin bitirilmesi, böylece ülkenin kolayca emperyalizm tarafından teslim alınması amaçlanıyor. Malum Kişi ve çevresi de bu oyuna uşaklık ediyor. Türkiye’yi bitirmek, emperyalizme teslim etmek için görevliler çünkü! Malum, BOP Başkanlığı gibi bir görevi var Malum Kişi’nin. BOP, emperyalizm tarafından Türkiye’nin paramparça edilmesidir.

Üstelik bu fon hiçbir denetim olmadığından Malum Kişi tarafından kirli emelleri için istediği gibi kullanılacaktır. Bir bakıma yeni bir örtülü ödenektir. Bu yönüyle dinci diktatörlüğün sağlamlaştırılmasında rahatça kullanılacaktır. Bu yüzden Malum Kişi’nin mutlak diktatörlüğü için de önemli bir sıçrama tahtasıdır.

Sonuç olarak bu işlem meşru değildir.

Ağır bir soygundur.

Hatta “Hırsızlar İmparatorluğu”nun en ağır soygunlarından birisidir.

Çok acımasızdır.

Hesabı sorulacaktır!