45 can ve 80 milyon yaralı…
En son ne zaman parka gidip gönlümüzce eğlenmiştik
Ya da bir gece vakti şehrin ıslak kaldırımlarında yalnız başımıza yürümüştük
Ankara’da mı İstanbul’da mı?
Nerde?
Parçalanıp yok olmadan önce ne zaman
Haykırmıştık barış diye…
Suruç’ta 34 güvercin havalanırken
10 Ekim’den beri Ankara Garından tren kalkmaz oldu
Son yolcuları 109 barış elçisiydi…
Simit, çay keyfi yapıp kuşlara yem verdiğimiz
Güvenpark da artık güven vermiyor
Ankara’nın kalbine hançer değeli tam 1 yıl oldu
Ne tren kalkar ne de güvercinler uçar…
Arka arkaya gelen 24 patlamayla
Havaya uçtuk hep birlikte
Bazen Diyarbakır’da bazen Gaziantep’te düğünde
Kimi zaman havaalanında yakaladı bizi hain pusu.
Helalleşip çıkar olduk evimizden
“Sağ dönecekti evladım” okuldan, işten, görevden
Diyen anaların gözyaşı pınar oldu
Boğulduk o yaşlarda.
Soluk alacak yerimiz, anımız kalmadı
Parçalandık her patlayan bombayla
Suskunluğumuzun bedelini bu sefer
Beşiktaş’ta gencecik fidanlarımız ödedi
Kurtaramadık hiçbirini
Her kaybedilen candan sonra “neden” demek yerine
Şehit deyip bağrımıza taş bastık
Bastıkça çoğaldı kayıplar birer birer…
Bugün 45 yitik can ile 80 milyon yaralıyız.
Sokağa çıkmaya, maça gitmeye korkar hale geldiğimiz
Acı ve katliamların ülkesi…
Evden çıkıp da eve dönemediğimiz
Her şehrinde acının güllerini çoğaltan yaralı ülkem…
Son canlarını da Beşiktaş’ta kaybettin…
Çaresizliği, teslimiyeti yaşamın umudu yerine koydun koyalı…
Çığlıkların çoğaldı suskunluğun oranında
Nereye kadar dilsiz ve sağır olur
Vicdanına kilit vurabilirsin?
Bu vahşetten sen sorumlusun…
Düşün bir kere:
Daha kaç can gidecek ki “Saray Soytarısı” başkan olabilsin diye?
İstikrar adına işlenen bu cinayetlere karşı
Başkanlığı, sultanlığı dayatanlara
Yeter artık demedikçe
Sıradaki kurbanın sen olduğunu unuttukça
Katil diktatörün kanla yunması sürecektir…
Katiller her gün ekranlarda…
Terörü destekleyen ve büyüten kendileri değilmiş gibi,
Lacivert takım elbiselerini çekip, dudaklarından dökülen sahte sözlerle hayatını kaybeden her can için “şehit” deyip katliamı unuttururcasına ördükleri kaosu sinsice büyütüyorlar.
“Devlet intikamını alacaktır” gibi pervasız açıklamalar yapıyorlar… Oysa kullandıkları dile biraz dikkat etmiş olsalar bilirler ki; devlet terörle mücadele eder ama bir suç örgütü gibi davranıp intikam yeminleri etmez… Şair Paul Valery dili; “ete gömülmüş Tanrı” diye niteler. Savaş tamtamları çalanlara inat içimizdeki Tanrıyı susturmayalım… Bir Tanrı susarsa bir daha o topraklara barış gelmez. Tanrı ölürse biz de yok oluruz…
14 yıllık iktidarları boyunca ateş düşürmedikleri ocak kalmadı ne yazık ki. Artık hiçbir yerde can güvenliğimiz olmadığı gibi sıranın ne zaman bize geleceği de belli değil. Peki bu kadar patlayan bomba ve etrafa saçılan bedenlerimiz sormaz mı nedir bu kan ve zulüm diye?
Kimin için ve niye birer birer parçalanır savruluruz gökyüzüne? Asker de benim, polis de… savaş ve zulüm yerine barış isteyen de benim… ben halkım… haklıyım… yeneceğim!
Ankara’dan
Bir Eğitim Emekçisi