Site rengi

Tasarım

ABD Emperyalistleri hep alırlar, vermezler!

04.06.2017
890
A+
A-

Tayyip darda! AKP’giller darda! Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bir o yana bir bu yana sallanıp duruyorlar. Bir gün önce söylediklerini bir gün sonra reddediyorlar. Bir gün sonra söylediklerini ertesi gün yalanlıyorlar. Allah adamı şaşırtmasın! Şaşırmış durumdalar.

Büyük Reis’in ve küçük reislerin Suriye politikalarından söz ediyoruz. “Emevi Camii’nde namaz kılacak”lardı. Kılamadılar. Kılmak ne kelime… Neredeyse Beşşar Esad’la yeniden görüşecekler. Görüşmek zorunda kalacaklar. “PYD/YPG kanton oluşturamaz”dı. Oluşturdular. “Fırat’ın batısına geçemezler”di. Geçtiler. “Münbiç’e YPG giremez”di. Girdi. “Müttefiksek ittifakla karar almalı”ydık. Almadılar. “IŞİD’e karşı Rakka operasyonu Türkiye’yle yapılmalı”ydı. Yapılmıyor. “Rakka Operasyonu PYD-YPG, SGD ile yapılmamalı”ydı. Yapılıyor. “YPG’ye silah verilmemeli”ydi. Veriliyor.

Hem de ne silahlar… Hem de göz göre göre veriliyor. Göstere göstere veriliyor. Listeler açıklanıyor ki, ne silahlar verilmiş. Ve ne silahlar verilecekmiş:

“ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Washington’ın YPG’ye üç tür savaş malzemesi verdiğini söyledi. İlk grupta gece görüş gözlükleri, GPS vb. cihazlar, ikinci grupta hafif zırhlı araçların olduğunu kaydeden Jeffrey, üçüncü gruptaki tanksavar ve havan toplar ı(…)” olduğunu söylüyor. (Hürriyet, 23 Mayıs 2017)

Verildi mi bu silahlar?

Verildi. Hem de televizyonlarda canlı olarak izledik. Ama Büyük Reis ne diyor ağlayarak Trump’la görüşmesinden sonra:

“ABD heyetiyle görüşmeler hakkında bilgi veren Erdoğan “Bunlara silah veriyorsunuz. Elimizde belgeler var. Füzelerin fotoları var diyoruz. Kabul etmiyorlar” dedi.” (Hürriyet, 18 Mayıs 2017)

İnsan, bu tür durumlarda insanlığından utanıyor. Halkımızın bu denli aşağılanmasına izin verilmesine kahroluyor. Böyle yöneticilerimizin varlığı içimizi tâ derinden acıtıyor. Yapmayın, etmeyin, halkımızı bu durumlara düşürmeyin. Bir Birinci Kuvayimilliye Zaferimizden sonraki saygınlığımıza bakın, bir de şimdi düşürüldüğümüz duruma/durumlara bakın…

Neyse. Biz bu düzeni değiştireceğiz. Bu duruma son vereceğiz er ya da geç. Bunu da kimse unutmasın…

 

AKP’giller’in geldikleri noktaya bak!

Şimdi de tutturdular: “YPG’DEN SALDIRI OLURSA HİÇ KİMSEYE SORMADAN ANGAJMANI UYGULARIZ.”, demeye.

Sözde efeleniyor Büyük Reis! Sözde racon kesiyor!

Oysa geldikleri noktaya bakın!

“YPG’DEN SALDIRI OLURSA”

Yani artık YPG, savunma aşamasından çıkmış, Türkiye’ye saldırı aşamasına ulaşmış oluyor. Bu çok büyük bir itiraf değil mi başlı başına?

Tayyip, ABD’nin yeni, çiçeği burnunda Başkanı Trump’la 17 Mayıs günü yaptığı görüşmeden sonra dedi bu sözleri.

Bu ne anlama geliyor?

Bir; YPG, meşru bir muhatap olarak alınıyor, demektir. Daha doğrusu, bir devlet muamelesi görüyor, demektir.  “Angajman uygula”nacak bir güç, demektir.

İki; YPG saldırmazsa, kendi kontrolündeki bölgede/bölgelerde kalırsa yani kendi devletini oluşturursa her hangi bir şey olmayacak, demektir.

Yani AKP’giller, adım adım söylediklerini yiyip yuttular. “Kırmızı çizgiler”, “vururuz”lar, “bir gece ansızın gelebiliriz”ler vb.leri hep yalan oluyor. Ne çizgi kalıyor, ne vurma, ne gelme… Tüm üfürmeler yalanıp yutulmuş oluyor.

Ne oldu Fırat Kalkanı Harekâtı?

 Bitti!..

Olan masum Mehmetçiklere oldu. Onların ana babalarına, eşlerine, çocuklarına oldu… Onlar onulmaz, unutulmaz acılarıyla baş başa kaldılar.

Yine Tayyip, ABD dönüşü (18 Mayıs günü) katıldığı TÜSİAD Yüksek İstişare Toplantısı’nda aynen şunları söyledi:

“(…) Maalesef sözün bittiği yere gelmiş durumdayız. Sahada olmadan masada yer verilmeyeceğini, masada olmadığınızda da kendinizi mönüde bulacağınızı artık çok iyi bilin, biliyoruz.”

İtiraflara bakın!..

Ve adı gibi biliyor ki Büyük Reis ve AKP’giller; ne sahada, ne masada yoklar. Onlar artık mönüdeler!

Mönü, biliniyor; lokantalarda vb. yerlerde, yenilecek yemeklerin bulunduğu liste demek.

Yani Tayyip, yenilecek yemek listesinde olduklarını kabul ediyor artık, sahada olmadıklarına göre…

Yenilecek yemek belli: Türkiye Cumhuriyeti. Vatan….

ABD ve AB Emperyalistleri bir yandan, Birinci Kuvayimilliye Zaferi sonucu Sevr’de yiyemedikleri Türkiye’yi, bugün Yeni Sevr ya da “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” adıyla yiyecekler. Bölecekler, parçalayacaklar. İşlerine gelirse, canları isterse de didikleyecekler. Hatta silip süpürecekler.

Önce üçe bölecekler. Bu kesin. Haritasını bile yayımladılar. Ve o haritayı hayata geçiriyorlar şimdi;

1- Müslüman İsrail yani Kürdistan,

2- Hıristiyan Ermenistan yani denizden denize  Ermenistan,

3- Anadolu’da bir küçük parça Türkiye.

Daha fazlası var mı?

Olmaz olur mu emperyalistlerin masasında, mönüsünde.

Ne güne duruyor Süryani Devleti? Ne güne duruyor Trabzon Pontus Rum Devleti? Ne güne duruyor Lazistan? Ne güne duruyor Zazazistan?..

Daha:

Var. Anadolu kavimler kapısı: Çeçenler var, Çerkesler var…

Bakın tüm bu gerçeklikleri, Hürriyet Gazetesi’ne yerleştirilen Büyük Reisçi Akif Beki, 18 Mayıs tarihli makalesinde nasıl açıkça dile getirmek, itiraf etmek zorunda kalıyor:

 

***

Sıra kendi göbeğimizi kesmekte

CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın deklare ettiği o an geldi.

Şapkadan tavşan çıkmadı, Trump-Erdoğan görüşmesi sürprizsiz geçti.

Bonkör davrandı, mavi boncuklar dağıttı Trump. Gurur okşayıcı tatlı sözlerle onore etti.

Ama kelam rüşveti için bile FETÖ’ye değinmedi, laf arasında dahi adını anmadı, bahsini imayla olsun geçirmedi açıklamasında.

Rakka’ya da Türkiye yerine YPG ile yürüme kararından geri dönmedi.

IŞİD’le savaş stratejisini gözden geçirme sinyali vermedi, beklenen yeşil ışığı yakmadı.

 

İKİ YOL VAR ÖNÜMÜZDE

Ya ABD ve Rusya ile köprüleri atıp tek taraflı askeri operasyonlar çekecek Ankara. YPG’yi Suriye’den hallaç pamuğu gibi söküp atacak…

Ya da Amerikan ve Rus ordularıyla karşı karşıya gelmeden kesecek göbeğini. Yaklaşım tarzını değiştirecek, katı politikasını gevşetecek, esnek açılımlar kovalayacak.

 

YPG’Yİ GÖZDEN ÇIKARMIYORLAR

ABD’yi, YPG ile Türkiye arasında bir seçime zorlama seçeneği tükendi.

Rusya da böyle bir tercihte bulunmaya yanaşmamıştı.

Dün söylemiştim; gerekirse Esad’ı bile satar yine de YPG’yi satmaz görünüyorlar.

Ağız birliği etmiş gibi konuşmuyorlar mı?

İki tarafa da piyade gücü hizmeti verecek bir müttefik, bir silah arkadaşı olarak sahipleniyorlar.

Ama Türkiye’den de vazgeçmek istemiyorlar.

Trump’ın “İkili ilişkilerimizi hiçbir görüş ayrılığı yenemeyecek” mealindeki sözleri, güçlü bir irade beyanı.

Aynı irade Moskova tarafında da mevcut.

 

SURİYE’DE YOL AYRIMI

YPG, Türkiye’ye düşmanlık için kullandıkları bir koz değil. Onlar için değerini ve vazgeçilmezliğini buradan almıyor.

Trump’la Putin’in, Suriye için ortak bir gelecek tasarımları var. Çoktan el sıkıştıkları anlaşılıyor.

Senaryolarını gerçekleştirmeye yardımcı olacak en uygun, en kullanışlı aktörü YPG biliyorlar.

Diğer alternatiflere göre maliyet ve komplikasyonları kendilerince daha az. Çekilip çevrilmesi de daha kolay, ele avuca geliyor.

 

HANGİ İHTİMALLER YATTI?

Çantadaki birinci en iyi seçenek, ABD’nin YPG’yi bırakıp TSK ile IŞİD’in üstüne gitmesiydi.

Böyle bir taahhüt çıkmadı Trump’ın ağzından. Bu yattı…

İkinci en iyi seçenek, bari Türkiye’yi de memnun edecek gönül alıcı bir teklifte bulunmasıydı. Mesela güvenli bölge tezlerini hayata geçirme taahhüdü…

Türkiye’yi kaybetmemek için bunu da yapmadı.

Üçüncüsü ise kötünün iyisi olabilirdi. YPG’yi PKK’nın güdümünden çıkarıp Türkiye’ye yaklaşmaya zorlamak gibi.

Trump, YPG’yi buna doğru itecek bir mesaj da vermedi. Kandil’le bağını koparıp PKK’dan bağımsızlaştırmanın lafını dahi etmedi, tek sözle ağzına almadı.

Terörle ilişkisini kestirmeden YPG’yi tutmaya devam edecekler yani.

 

AMERİKANCILIĞA KARŞI AVRASYACILIK UMUDU DA BİTTİ

Ankara, ABD’yi yola getirmek için Rusya’yla yakınlaşma kartını oynayamaz.

Aralarına kimsenin girmesine izin vermiyorlar.

Trump, en yakın müttefiklerinden sakladıkları istihbarat sırlarını Rusya’yla paylaşmaktan çekinmiyor.

Putin’in Kremlin’i de kendi medyasına karşı Trump’ı savunuyor. ‘Amerikan medyasını okumayın, bunlar palavracı, saçmalıyorlar’ diyecek kadar ileri gidiyorlar.

Amerikancılıktan Avrasyacılığa geçiş yolu kapalı. Çıkışlar tutulmuş, ön kesilmiş durumda.

 

GERİYE NE KALDI?

Avrupa’ya yaslanalım deseniz, ilişkilerimiz en kötü döneminde. Merkel, İncirlik’e alternatif arıyor. O kart da kullanılamaz hale geldi.

Oynayacak denge kalmadı.

Evet, bir huruç, bir yarma harekâtı şart.

Ama Başbakan’ın dediği gibi ABD ya da Rusya’ya savaş açmayacak, ipleri koparmayacaksak…

Başının çaresine nasıl bakacak Ankara?

Suriye politikamızı revize etmek ve yeni bir açılım yakalamaktan başka yol görünmüyor.” (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/akif-beki/sira-kendi-gobegimizi-kesmekte-40461469)

 

***

 

İşte durum bu, Suriye’de. Bu kadar net. Bu kadar açık. Bir yandaş bile bunu bu kadar açıkça itiraf etmek zorunda kalıyorsa söylenecek başka söz var mı Büyük Reis ve avanesi için?

Yok!

AKP’giller’in Büyük ve Küçük Reislerinin Suriye ve Ortadoğu politikasının tamamı:

Nerden baksan tutarsızlık

Nerden baksan ahmakça! 

 

İki sözcük de PYD/YPG’ye

Emperyalistler, hem de ABD Emperyalistleri hiç kimsenin kara kaşı, kara gözü için hiç kimseye, hiçbir şey vermez. Almadan, hem de sonuna kadar almadan, hiçbir şey vermez. Şu ana kadar vermedi, bundan sonra da vermez. Böyle bir şey eşyanın yani emperyalizmin doğasına aykırıdır.

Verir, verdiğinden kat kat fazlasını almak için verir. Yemdir, çekici bir meyvedir verdiği. Ama alır, hem de ne alma…

Bunu da gizlemez. Açık sözlüdür aynı zamanda. Epeyce bir zamandır, Sosyalist Kamp’ın yıkılmasından bu yana, açık sözlü davranıyor ABD.

Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel, Washıngton’dan geçtiği haberde şöyle aktarıyor bu durumu:

“ABD Dışişleri: YPG’yle ilişkimiz ‘al-ver’e dayalı

“Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump’la Beyaz Saray buluşmasının ertesi günü Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye dosyasına bakan en yetkili ismi Jonathan Cohen’den önemli bir açıklama geldi. Müsteşar Yardımcısı Cohen, “YPG’ye hiçbir vaatte bulunmadık. İlişkimiz geçici, taktiksel ve ‘al-ver’e dayalı” dedi.”

Bu söylenen sözler, Türkiye’yi rahatlatmak için söylenmiş gibi görünse de aslında gerçeği yansıtıyor. ABD temsilcisi, hem Türkiye açısından, hem de YPG açısından gerçekleri söylüyor.

“SAVAŞIN İÇİNDELER ÇÜNKÜ KENDİLERİ İSTİYORLAR

“YPG ile yola devam ediyoruz çünkü sahada kısa zamanda eyleme geçebilecek tek güç onlardı. YPG’ye hiçbir vaatte bulunmadık. Bu savaşın içindeler çünkü kendileri istiyorlar. Kendilerine ait bazı motivasyonları olduğu da aşikâr. Bizim işbirliğimiz Irak ve Suriye’de etkin olan bir terör örgütünü yenmek üzerine kurulu bir işbirliği. İlişkimiz geçici, taktiksek ve ‘al- ver’e dayalı.

“ÖZERKLİĞE DESTEĞİMİZ YOK: Bizim şu anda Suriye’de etnik ya da mezhepsel herhangi bir özerk bölgeyi desteklemek yönünde bir politikamız yok. Niyetimiz bu değil. Onların (YPG) nihai hedefinin ne olup olmadığı üzerine spekülasyon yapamam. Ancak bizim görüşümüze göre orada yaşayan insanlar kendi yönetim biçimlerine kendileri karar vermeli.

“TÜRKİYE’YE MENBİÇ’TE SÖZÜMÜZÜ TUTAMADIK: Suriye’nin siyasi geleceği konusunda Türkiye ile devam eden istişareler içindeyiz. Yakın geçmişte Menbiç konusunda Türkiye’ye bazı sözler verdik ama tam olarak yerine getiremedik. YPG güçleri şehri kurtardıktan sonra şehirden çıkmadı. Türkiye buna itiraz etti. Sonra YPG’nin askeri birimleri şehri terk etti ama siyasi danışman kadrosu kaldı. Türkiye buna da itiraz etti.” (http://www.hurriyet.com.tr/abd-disisleri-ypgyle-iliskimiz-al-vere-dayali-40462629)

Şimdi bu sözler ve daha önce söylenen sözler tüm çıplaklığıyla ortada dururken, kendisine devrimci demek, hiçbir siyasi hareket için mümkün olamaz.

Haa, der mi?

Der. Nihayet diyorlar da; YPG’liler, PYD’liler, PKK’liler. Onların Türkiye’deki ibrikçileri…

Ama gerçekten devrimci olabilirler mi?

Asla! Olamazlar! Bu da eşyanın tabiatına aykırı bir durum olur.

ABD temsilcisi daha açık nasıl konuşsun? Gerçeği daha nasıl bu kadar açıkça dile getirsin?

Böyle bir ilişkiden devrimci bir hareket utanç duymalıdır. Böyle bir sözü duymaktansa ölmelidir. Onur şereften önemlidir, demelidir, diyebilmelidir. Ama sınırlar silinmiş bir kez. Yiv sıyrılmış bir kez. Artık iflah olmazlar. Olmuyorlar da. Bütün bu gerçeklikler oportada durduğu halde devrimcilik taslıyorlar, devrimci ahkâm kesiyorlar.

Yapmayın! Bir halkın onurunu bu kadar ayaklar altına almayın! Değmez böyle bir devleti kurmak!

Ha, ne diyor ABD temsilcisi?

“Kendilerine ait bazı motivasyonları olduğu da aşikâr.”

Yani herkes, her şeyi biliyor. Her şey gün gibi, güneş gibi açık, berrak. Kimse kimseyi kandırmıyor bu ilişkide. Bu da açık. Buna da tamam.

Ama, devrimcilik iddiasından vazgeçin. Bu kadar da ayağa düşürmeyin devrimciliği.

Tamam, Kahraman Gerilla Che gibi; “Dünyanın başhaydut devleti Yankee Emperyalizmi” diyemiyorsunuz. Tamam, “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol!” diyemiyorsunuz. Ona karşı çıkamıyorsunuz. Kaderinizi ona bağlıyorsunuz. Ama devrimciliği, devrimciliğin onurunu da bize bırakın. Adını ağzınıza almayın.

Bakın, Barzani, Talabani hiç böyle bir şey söylüyorlar mı?

Hayır. Söylemiyorlar. Çünkü gerçekçiler. Çünkü kendi içlerinde tutarlılar.

 

 

Görev bize düşüyor

Bir tarafta Ortaçağcı, Birinci Kuvayimilliye’ye düşman, onun Önderlerine; Mustafa Kemal’e, İsmet İnönü’ye ve diğer Kuvayimilliye komutanlarına düşman, Bağımsızlığımıza düşman, Bilime ve Laikliğe düşman, Doğaya ve Hayvana düşman, halklarımızı Allah’la aldatan vurguncu, talancı, yağmacı bir AKP’giller iktidarı var.

Onların arkasında yerli yabancı Finans-Kapitalistler çetesi ve ülkemizdeki ortakları Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı var.

Diğer tarafta, artık kaderini ABD ve AB Emperyalistlerine bağlamış bir Amerikancı Kürt Hareketi var. Ve onun yandaşları var.

Artık devrimci mücadeleden kopmuş; antiemperyalist, antifeodal ve antişovenist ilkeleri bir tarafa bırakmış hareketler var.

Bir tarafta da Kurtuluş Partililer var. Devrimci değerleri, devrimci namusu, devrimci onuru, devrimci ahlâkı yükseklerde, yücelerde tutan, hayatın her alanında savaşan Kurtuluş Partisi var, Kurtuluş Partililer var.

1920’den bu yana, Marksist-Leninist devrimci bayrağı gönderde tutan Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünce oğulları-düşünce kızları, militanları var.

Ve zafer bizim olacak!