Site rengi

Tasarım

AKP’giller tarafından yazılan bir İstanbul felaket masalı

03.08.2017
706
A+
A-

Bir büyükşehir, metropol şehir İstanbul. Peh peh peh…

9 gün arayla iki farklı ve şiddetli sel ve dolu felaketi yaşadı bu metropol şehir. Bu iki ayrı afeti değerlendirdiğimizde, 19 Temmuz’da yaşanan sel felaketi, 27 Temmuz’daki felaketin yanında “hafif” kalır. Her şey göreceli tabiî. Buradaki “hafif”lik değerlendirmesi de bu iki büyük afeti karşılaştırdığımızda şiddeti ve sonuçları açısından birinin diğerine göre “hafif”liği. Yoksa ortada can pazarının yaşandığı iki korkunç olay var, bir hafiflik yok.

19 Temmuz’da yaşanan sel felaketi sosyal medyada da geniş yer buldu. Çaresizlikten işi şakaya vuran halkımız yaratıcılığını konuşturdu yine; “Yaşasın işyerine yüzerek gidiyorum.”, “Üsküdar sahiline yeni rakipler çıktı”, otobüs durağında mahsur kalan ve selden korunmak için oturağa çıkan yolcular için “vapur bekliyoruz” vb… İstanbul Halkının yaşadıkları “survivor” görüntülerini aratmadı.

Yaşananlar vahimdi, acıklıydı. Hayvanlar telef olmuş, İstanbul sakinlerinin arabası, evi on binlerce liralık hasar görmüş, hepsinden kötüsü ve en önemlisi birçok yerde can pazarı yaşanmıştı. Çocukların da aralarında bulunduğu insanlar mahsur kalmışlardı sel sularının doldurduğu yollarda, binalarda.

Çok geçmedi sadece 9 gün sonra İstanbul ikinci bir sel felaketiyle sarsıldı. Bu, ikincisinden çok daha vahim ve sonuçları çok daha ağır olan bir felaketti. Ceviz büyüklüğünde dolu yağdı İstanbul’a. Sadece 20 dakika süren kuvvetli yağış, fırtına ve dolu bir felakete sebep oldu. 300’ün üzerinde ağaç devrildi, 160 çatı uçtu.

Avrupa yakasında en çok; Büyükçekmece, Bahçelievler, Bakırköy, Şişli, Beşiktaş, Güngören, Fatih ve Beyoğlu’nu vurdu. Anadolu yakasında ise; Üsküdar, Kadıköy, Acıbadem, Altunizade büyük hasar gördü. Bu bölgelerde birçok yerde su baskını, göllenme yaşandı. Bazı camilerin minareleri uçtu. Ev, işyeri ve arabaların camları kırıldı.

Haydarpaşa Limanı’nda tonlarca ağırlığındaki 3 vinç devrildi. Bir vincin yağ varillerinin üzerine devrilmesi sonucu yangın çıktı.  Vinçlerden birisi liman girişindeki bekçi konteynerinin üzerine devrildi. Devrilen konteyner içerisinde bulunan bir gümrük muhafaza memuru yaralandı.

Kurtuluş’taki Ermeni mezarlığının duvarı çöktü. Duvarın altında iki kişi kaldı ve tamamen vatandaşların yoğun çabası sonucu yaralı olarak kurtarıldılar.

Birçok yere yıldırım düştüğü tespit edildi. Kâğıthane’de akşam saatlerinde düşen yıldırım nedeniyle bir işyerine ait depoda yangın çıktı. Yangın 3,5 saatte kontrol altına alınabildi.

İstanbul’un içme suyuna kanalizasyon karıştığı, suların koktuğu iddiaları yayıldı. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürlüğü, iddiaların gerçeği yansıtmadığını açıklayarak “içimizi rahatlattı”.

20 dakikalık fırtına bir şehri perişan etmeye yetmişti. Ama devletin tüm kurumları AKP’giller tarafından işgal edildiği için yaşanan felaketler karşısında bırakalım bir yetkilinin istifa etmesini, özeleştiri bile verilmiyordu. Tüm sorumlular pişkin pişkin, olur bunlar, eskiden de oluyordu, deyip geçiştiriyordu. Ne de olsa şimdilik devir onların devriydi.

Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Köse yaşanan felaketin sebeplerine ilişkin bir basın açıklaması yaptı.

“Küresel iklim değişikliğinin en belirgin özelliği yağışta azalma olmamasına rağmen şiddetinde büyük artış yaşanmasıdır. Eskiden yağışlar bardaktan boşanırcasına olurdu. Ama son yağış tabiri caizse kovadan boşanırcasına oldu. Bu yıkıcı etkide şehirleşmenin büyük etkisi var. Sıcaklık gölgede 33 derece, hissedilen ise 37 dereceye kadar çıkıyor. Ama asfalt ve beton sıcaklığı 60 dereceye kadar yükseliyor. Bu da süper hücreyi tetikliyor. Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’de son 20 yılda deniz suyu sıcaklığında 1 derecelik artış yaşandı. Deniz suyu sıcaklığının yüksek oluşu da süper hücreyi tetikliyor. Beton, asfalt ve deniz suyu sıcaklığının artması süper hücrenin etkisini arttırıyor ve sıklığını tetikliyor.”

Açıklamanın ana fikri, ormanları, ağaçları katlettiniz, her yeri rant için betonla doldurdunuz. Felaketlerin sebebi doğayı katleden, ranta kurban edenlerdir. Bu felaketler son değil, doğanın katledilmesi bu felaketlerin sıklığını da arttıracaktır, diyor.

İstanbul’da neler oluyor?

ABD-AB (AB-D) Emperyalistlerinin Ortaçağcı AKP’yi iktidara taşıdığı 2002 yılından bu yana neler olmuyor ki… Hem sadece İstanbul’da değil, ülkemizin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine dört bir yanında.

İstanbul’da yapımı tamamlanan 3’üncü köprü, Avrupa Yakası’nda 1416 hektar, Anadolu Yakası’nda 1126 hektar olmak üzere toplam 2542 hektarlık ormanlık alan üzerine inşa edildi. Bu köprü ve hâlâ yapımı devam etmekte olan 3’üncü Havalimanı için yaklaşık 3 milyon ağaç kesildi. Kuzey Ormanları neredeyse yok edildi. Bilim insanları, doğaya verilen bu zarar sonucunda, İstanbul’un sıcaklık değerlerinde de artışlar beklendiğini, bu ısı artışının sıcaklığın mevsim normallerinin üzerinde seyretmesiyle sonuçlanacağını açıklıyorlar. MMO’nun yaptığı açıklamada da bu ısı artışlarının süper hücre etkisini artırdığı ifade ediliyordu.

İstanbul’un başına gelenler bunlarla sınırlı değil. Doğa, ağaç ve insan düşmanı AKP’giller’in bir de “Kanal İstanbul Projesi” var. Yani bir başka büyük doğa katliamı daha planlıyor bu rantçı, talancı güruh.

3. Köprü ile başlayıp, 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul’la devam eden yıkımın sonuçları neler oldu, neler olacak?

Yeniköy, Akpınar, Baklalı, Balaban, Boyalık, Çilingir, Dursunköy, Hacımaşlı, Haraççı, İzzettin, Karaburun, Kestanelik, Nakkaş, Poyrazköy, Sazlıbosna, Taşoluk, Tayakadın, Yassıören başta olmak üzere bölgedeki tüm irili ufaklı köy ve mahallelerin yaşam alanları; tarım alanları, sulak alanları, orman alanları yok oluyor.

Uluslararası anlaşmalar gereği her türlü yapılaşmanın yasak olduğu İstanbul’un en önemli sulak alanı, 70 adet canlının yaşam alanı olan 70’i aşkın sulak alan, göl, gölet ve Alibeyköy Barajını besleyen 3 dere, akarsu ve Terkos gölü yok edilecek.

Dolgu, yat limanı, yoğun yapılaşma nedeniyle Karadeniz kıyıları talan edilecek.

Kuzey Ormanlarında filtre edilmiş hava temizleyici hâkim rüzgârların, su havzalarının, kuş göç yollarının bulunduğu İstanbul için yaşamsal önemi olan düşey ekolojik koridorlarından biri olan Terkos-Haliç-Çekmece ekolojik koridoru yok edilecek.

Biyolojik çeşitlilik ve kentin yaşam destek sisteminin en önemli parçalarından biri olup doğal ve ekolojik dengelerin korunması gereken en önemli alanlarından birini oluşturduğu için İstanbul'un en hassas alanlarının başında gelen, ‘Göller Arası’ olarak da tanımlanan Küçükçekmece, Büyükçekmece ve Sazlıdere Havzaları yok edilecek.

Jeolojik yapısı ve depremsellik açısından riskli alanlar kapsamına giren bölgelerin ciddi yapılaşma baskısı altına alınması yüzünden yeni sel felaketlerinin yaratılmasının önü açılıyor. İşte her geçen gün bir öncekinden daha beter sel felaketlerini peş peşe yaşıyoruz. (Kuzey Ormanları 3. Havalimanı Raporu’ndan yararlanıldı)

Ayrıca altyapıda hiçbir geliştirme yapılmadan kentsel dönüşüm adı altında yıkılan evlerin yerine yüksek binaların yapılması, suların doğal akış yolları olan dere yataklarının ve taşkın alanlarının bile rant için yapılaşmaya açılması, tarım alanlarının fabrika ve binalarla doldurulması sel felaketlerine davetiye çıkaran diğer sebepler. Bu yapılanlar yüzünden yağmur suyu toprak tarafından emilemiyor, hızla akışa geçerek alçak yerlerde taşkınlara ve su baskınlara neden oluyor.

AKP’giller’in ağababası, besleyicisi, yetiştiricisi ABD bildiğimiz gibi, “doğacı bir sözleşme olan “Kyoto Sözleşmesi”ni imzalamayı hâlâ inatla reddetmektedir. Yine bilindiği gibi, dünyadaki sera gazlarının üçte birini tek başına ABD atmosfere salmaktadır. Bunlar ürettikleri zehirli atıklarla dünyayı zehirlemekle kalmamakta, akciğerlerimiz sayılan oksijen kaynağı ormanları da kurutup yok etmekten çekinmemektedirler. 1978’den bu yana Amazon Ormanlarının beşte birini (520 bin km2’lik bir orman alanını) yok etmiştir, bu emperyalistler.

“Unutmayalım ki dünyamız, bilim insanlarının öngörülerine göre daha üç milyar yıl biz canlılara ev sahipliği edecektir. Doğanın bu hizmetini yapabilmesi için bizim de onun kanunlarına saygılı olmamız ve onu bir bütün olarak (dağlarıyla, ovalarıyla, ormanlarıyla, nehir, göl ve denizleriyle, bitkileriyle, hayvanlarıyla) canı gönülden sevmemiz gerekir. Partimiz, bu bilince sahiptir ve bu sevgiyi taşımaktadır.

Dünyanın en güzel yerleri arasında gösterilen kıyılarımız, yakıp yıkılarak, turistik otellerle, pahalı konutlarla doldurulmaktadır.

“Bu tahribatı, hükümetleriyle, yerel yöneticileriyle Parababalarının emrindeki siyasiler yapmaktadır.

“Oysa bilime göre, şehirlerin Tarihi dokusu korunur, yeni ilaveler, genişletmeler, çevredeki boş araziler üzerine yapılır. Eski ve yeni şehir birbiri üzerine bindirilmez.

“Kıyılarımız, koylarımız, yeşil alanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve denizlerimiz de gözümüz gibi korunur. Kirletilmez, bozulmaz.

“Para ve kâr tanrısına tapınan Parababalarının, bu insan, Tarih ve doğa katliamları onların cibilliyeti iktizasıdır. Torunlarımız bunları lanetle anacaktır.

“Partimizse, Parababalarınınkinin tam tersi bir tutumla, bütün bu konularda sadece bilimin emrettiği şekilde davranacaktır. Yapılması gerekenleri, bedelini umursamaksızın, hızla yerine getirecektir.” (Halkın Kurtuluş Partisi Programı Çevre ve Tarihe Saygı bölümünden)

ETİKETLER: ,