Site rengi

Tasarım

Asgari Ücret; Sefalet Ücreti olmaktan çıktı mı?

04.01.2016
672
A+
A-

Tabiî ki hayır…

Çalışma Bakanının, 2016 yılı Asgari Ücretini 1300 lira olarak açıklaması diğer yıllardaki artış oranlarına göre elbette yüksek bir miktar. Ama bu rakamsal bir yüksekliktir.

Peki gerçeklik nedir?

Yani 1300 lira asgari ücret İşçi Sınıfımızın derdine deva mıdır? Parababaları düzeninin yarattığı İşsizlik ve Pahalılık Cehenneminde onun yarasına bir merhem olacak mıdır?

Elbette olmayacaktır…

Çünkü Bilimsel ölçülere göre Asgari Ücret; işçinin ailesiyle birlikte gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür gibi zorunlu gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir.

Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi; gerçek, eşit-adil ve insan onuruna yaraşan bir asgari ücretin belirlenmesi için yukarıdaki ölçütlerin dikkate alınması gerekmektedir. Bu ölçütler; Uluslararası Sözleşmelerde de yerine bulan “insanca bir yaşam düzeyi ücreti”, “herkese korunmaya ve gereksinmeye uygun düzeyde ücret alma”, “adil ve eşit ücret alma” hakkı gibi tanımlamaları içermektedir.

Buna göre, bizdeki asgari ücretlere baktığımızda (son açıklanan da dahil) hiçbir dönemde İşçi Sınıfımıza insan onuruna yaraşan bir ücret reva görülmemiştir.

Genellikle günlük bir simit parasını bulan artışlarla geçiştirirlerdi. Oysa bu yıl 300 lira birden artış yaptılar.

Peki, Komisyonun başına taş mı düştü de birden işçi sever oluverdiler?

Elbette değil…

Bilindiği gibi bu artış, Burjuva partilerinin 7 Haziran Milletvekili Seçimi ve sonrasında 1 Kasım Erken Seçimindeki “vaat yarışları”ndan kaynaklandı.

Burjuva partileri 7 Haziran’da oy avcılığı yapmak için bir asgari ücret açık artırması başlattılar. Birisi 1200 lira vaat etti, diğeri ise 1500. Başka birisi ise 1800 lira, dedi. Bazıları bu rakamları 1 Kasım’da küçük küçük artırdı.

AKP ve lideri Tayyip ise 7 Haziran’da bu asgari ücret vaatlerine; “kaynağı nerden buluyorlar, istihdamı düşünmüyorlar, işyerleri kapanınca ne yapacağız, asgari ücreti belirleyen hükümet değil iş çevreleridir” diyerek şiddetle karşı çıkmıştı. Ancak baktılar ki geri kalıyorlar, hemen 1 Kasım’da pazara daldılar ve 1300 lira vaadinde bulundular.

Bütün bunlar, burjuva-bezirgân partilerin yaptığı oy avcılığından başka bir şey değildir. Yoksa hiçbirinin yukarıda belirtilen ölçütlere uygun bir asgari ücreti İşçi Sınıfımıza verme gibi niyeti yoktur.

Bugüne kadar asgari ücreti günlük bir simit fiyatı miktarında artırmalarının hemen akabinde, iğneden ipliğe bütün mal ve hizmetlere zam yaparak, halkımızın deyimiyle “kaşıkla verdiklerini kepçeyle al”mışlardır. 2016 yılında da aynısı oldu ve yılın ilk günü halkımız zam sağanağına tutuldu bile.

Ayrıca Bakanlar; 2016 yılı asgari ücretinin yükünü hafifletmek için devletin, işverenlere her işçi için 110 lira olmak üzere  % 40 oranında katkı sağlayacağını açıkladılar. Yani işverenin asgari ücret vererek çalıştırdığı işçiden elde ettiği artıdeğer sömürüsüne (işletmesel kâra) hiç dokunmadan, bir de devlet desteği almasını sağlamaktalar işverenlerin. Dolayısıyla da işverenin kârını baştan garantiye almaktalar.

Öte yandan; sigortasız, sendikasız, düşük ücretle çalışma, fazla çalışma, genel tatil çalışması, yıllık izin vb. hakların işçilere ödenmemesi gibi ülkemizin bir klasiği haline gelen hak ihlallerini engellemek için hiçbir girişim yoktur.

Gün boyu 12 saat çalıştırdığı işçisine aylık 1300 lira veren bir işverenin zarar ettiğinden söz edilebilir mi? Ya da yanında çalışan işçisini aylarca-yıllarca sigortaya bildirmeyen bir işverenin zarar etmesi mümkün mü?

İşte bunun gibi sömürü yolları açık kaldıkça işverenlerin zarar ettiğini söylemek kocaman bir yalandır.

Kaldı ki, özel istihdam büroları ile işçi simsarlığı yapılması, ödünç işçilik, esnek çalışma gibi yöntemlerle işçinin köle gibi çalıştırılması bu iktidarın uygulamalarındandır. Bunlarla da yetinmeyip, İşçi Sınıfımızın kazanılmış haklarından olan Kıdem Tazminatı hakkının da fona devredileceğini sürekli gündemde tutmaktalar. Bugüne kadar ertelemelerinin nedeni seçimlerde yara almamak içindi. İşte 1 Kasım’da yeniden hükümet kurdular fon tartışmalarını da hemen gündeme soktular.

Kaldı ki, yukarıda belirttiğimiz, işverene yapılacak % 40’lık devlet desteğini de “İşsizlik Sigortası Fonu”nda biriken kaynaktan karşılayacakları basına yansımıştır. Yani diğer fonlar (Tasarrufu Teşvik Fonu, Konut Edindirme Fonu) gibi bu fonu da iç edecekler ve işten çıkartılan işçilerin İşsizlik Ödeneğini de tehlikeye sokacaklar ya da ortadan kaldıracaklar.

 

Konfederasyonlar ve Asgari Ücret

Türk-İş’in tutumu

Asgari ücret ortaoyununda bir de sendikaların durumlarına bakmak gerekir.

Bu yılki asgari ücret belirlenirken Türk-İş, uzun zamandan bu yana ilk kez muhalefet şerhi düşmeden, hükümetle birlikte olumlu oy kullandı. Yani asgari ücretin 1300 lira olmasını kabul etti.

Oysa aynı Türk-İş; 28 Aralık 2015 tarihinde yayımladığı Bülteninde; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarının (Açlık Sınırı) 1.385,26 TL,  Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarının ise (Yoksulluk Sınırı) 4.512,25 TL. olduğunu açıkladı.

Bu rakamları açıklayan Türk-İş, iki gün sonra da kendi belirlediği açlık sınırının 85,26 TL altına imza attı. Türk-İş, bırakalım yukarıda belirttiğimiz “insan onuruna yaraşan” bir ücretin bilimsel ölçütlerini, işçinin sadece açlık sınırını dahi korumaktan aciz bir tutum sergiledi.

Yukarıdaki bilimsel ölçütleri ve Türk-İş’in araştırmalarını dikkate aldığımızda; asgari ücretin 4.512,25 TL. olması gerekirdi. Ya da Türk-İş’in bu miktarın savunusunu yapması gerekirdi.

Ama nerede…

Türk-İş’ten böyle hakkaniyetli, bilimsel bir tutum beklemek ölü gözünden yaş ummak olur.

Kaldı ki, Asgari Ücret Komisyonu tarafından “asgari ücret hesaplaması” yapması istenen Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bile, Asgari Ücretin ağır işlerde; 1599 lira, orta ağır işlerde; 1427 lira, hafif işlerde ise 1327 lira olması gerektiğini komisyona bildirmiştir.

Görüldüğü gibi, “laf cambazlıkları”, “rakam oyunları” yaparak büyük bir gürültüyle açıkladıkları asgari ücret, devletin resmi kurumunun belirlediği ücretten bile 300 lira eksiktir.

Bu arada geçerken belirtelim ki; TÜİK; 2015 yılı için de bir işçinin geçim maliyetini 1424.70 lira olarak hesaplamıştı. Ancak komisyonda asgari ücret işveren ve hükümetin oylarıyla 949.08 lira olarak belirlenmişti. Yani geçen yıl da TUİK verilerine göre bile işçinin alması gereken 475.62 lira yine işçiye verilmemişti.

Aynı Türk-İş, geçen yıl komisyon kararına muhalefet şerhi koymuştu, bu yıl ise hükümetle birlikte kabul oyu kullandı. Geçen yıl “en azından TÜİK’in tespit ettiği rakamın uygulanması gerekir” (http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/12/20141231-7.htm) görüşündeki Türk-İş, bu yıl hükümet yandaşlığına halel gelmesin diye işçileri bir kez daha satmıştır.

 

DİSK’in tutum

Türk-İş böyle de DİSK nasıl dersiniz?

Onun durumu daha bir içler acısı…

Bu Konfederasyon, daha Aralık ayı açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarını bile yayınlamamıştır.

DİSK, 2015 yılı için “Asgari Ücret 1800 net!” kampanyası yürütürken, 2016 için bu kampanyayı 1900 net olarak sürdürdü.

DİSK, bu rakamı neye göre önermektedir? Hangi ölçüleri baz almaktadır? Ya da yukarıda belirttiğimiz bilimsel ölçütlere göre, insan onuruna yaraşan bir asgari ücretin “yoksulluk sınırı” rakamlarını karşılaması gerekirken, DİSK niçin bu ölçüden ayrılmaktadır?

Hiçbiri belli değil.

Asgari ücretin açıklandığı günlerde bu Konfederasyon’un resmi internet sitesinde; “Asgari Ücretli Kişi Başına Milli Gelirden Payını Alamadı” başlığıyla yayınlanan DİSK-AR yazısında ise Asgari Ücretin Milli Gelirden Pay Alamadığı, almış olsaydı bugünkü net asgari ücretin 1690 lira olacağı yazılmaktadır. (http://disk.org.tr/2015/12/asgari-ucretli-kisi-basina-milli-gelirden-payini-alamadi/)

Asgari ücretin sanki milli gelire göre belirlenmesi gerekirmiş gibi yanlış bir yerden karşılaştırma yapmaktalar. DİSK, yukarıda açıkladığımız Asgari Ücret belirleme ölçütlerinin farkında bile değil, anlaşılan.

Çünkü, yazının devamında; “Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 2015 yılı itibariyle 2129 TL’nin üzerindedir. 4 kişilik hane için işçilerin payına düşenin sadece birini talep etme en tabi hakkıdır.” diyerek, bunlar da İşçi Sınıfımızın ailesini dışlamaktadırlar.

Yazının devamında ise Hane başına milli gelirden düşen pay aylık en az 8 bin 516 TL’dir.” denilmektedir.

Görüyorsunuz değil mi?

DİSK, dört kişilik bir işçi ailesine 8516 lirayı değil de ancak bir kişilik bir ücreti yani 2129 lirayı reva görmektedir. Sanki ülkemizde İşsizlik-Pahalılık cehennemi gibi bir sorun yokmuş, tüm işçi aileleri çalışıyormuş gibi dört kişilik ailenin bir kişisine düşen milli gelir talep edilmektedir.

Bunu diyen işçi konfederasyonu mu? diye sormadan edemiyoruz.

Dahası DİSK, Asgari ücret için belirlenmesi gereken gerçek tutar aslında yoksulluk sınırının üzerindedir. Yoksulluğa mahkûm eden ücrete asgari ücret denmez!” diye doğru bir tespit yaparken, hemen ardından da; “Asgari ücretlinin İki kişi çalışmasına rağmen çocuklarını yoksulluğa mahkûm etmemesi için kimi sosyal desteklerle birlikte en az 1900 TL şarttır!” diyerek yine ne dediğini bilmez haldedir. Yani doğrularla yanlışları bir araya koyup, bir anda olması gerekenden (yoksulluk sınırından) uzaklaşarak, talebini 1900 nete indirmektedir.

Şimdi buna ne diyelim?

En hafifinden tam bir kafa karışıklığı…

 

Sonuç olarak

Hükümet ve sarı konfederasyon Türk-İş, bir yanda asgari ücret ortaoyunu oynarken, diğer yanda da bunların bu düzenbazlıklarını ortaya çıkarması ve İşçi Sınıfımızın taleplerinin sözcülüğünü yapması gereken DİSK ise yaşamdan kopuk, ülkemizin gerçekleriyle hiçbir ilgisi olmayan, tamamen “laf salatası” taleplerle İşçi Sınıfımızın gözüne kül serpmektedir.

Dolayısıyla da İşçi Sınıfımız bu yıl da sefalet ücretine mahkûm olmaktan kurtulamamıştır.

Sendikalar faciasının yaşandığı ülkemizde, Nakliyat-İş gibi devrimci sendikal mücadelenin öncülerinin hareketi belirler hale gelemediği sürece de bu içler acısı durum kaçınılmazdır.