Bir Lider: Beşşar Esad! Bir Lider Müsveddesi: Recep Tayyip Erdoğan!
M. Gürdal Çıngı
Bu yazımızda bir liderden, bir de lider müsveddesinden söz edeceğiz.
Biri; Vatansever-Halksever-Antiemperyalist,
Biri; Vatan ve Halk düşmanı-Amerikan uşağı.
Bir Lider müsveddesi: Recep Tayyip Erdoğan
Bir ABD-İngiltere-İsrail Projesi olarak 22 yıldan bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nin başına oturtuldu, tepesine çökertildi. Sadece İstanbul İmam Hatip Lisesi mezunu olmasına, Yüksekokul “Diploması” olmamasına rağmen, sahte bir diplomayla sözde Cumhurbaşkanı oldu. Ve “hülogg”cularına göre de; “Asrın” Lideri”, “Büyük Lider”, “Büyük Arabulucu” vs…
Oysa bütün ömrü Tarikat-Cemaatlerde geçmiş, Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Birinci Kuvayimilliyecilere, Laik Cumhuriyet’e ve Laik Cumhuriyet’in kazanımlarına düşman olarak yetiştirilmiş, “Keşke Yunan galip gelseydi”ci bir lidercik…
Ortaçağcı ideolojilerle yetiştirilince ve Kuvayimilliye’ye düşman olunca, Kuvayimilleye’nin bütün kazanımlarına da düşman birisi olarak Kuvayimilliye yadigârı bütün Kamu Kurumlarını; fabrikalardan madenlere, limanlardan dağlara, ovalara ülkemizin tüm yeraltı ve yerüstü servetlerini yerli yabancı Parababalarına peşkeş çekmiş, elde avuçta ne varsa satmış bir lidercik…
Yetiştirildiği-içinde büyüdüğü Ortaçağcı ideolojinin egemen olduğu ortamın sınıf karakteri gereği Vatan ve Millet düşmanı, alıp satmaktan, yalan dolandan başka bir şey bilmeyen bir lidercik…
Bu ideolojiye sahip olanlar yemek yer su içer gibi yalan söylerler. Öylesine doğal bir davranıştır bu onlar için. Bundan hiç hicap duymazlar. Rahatsız olmazlar. Ben dün söylediğimi bugün reddettim, yalanladım diye asla düşünmezler. O günün çıkarları hangi yalanı söylemesini gerektiriyorsa onu söylemekten, yarın onun tam tersini söylemekten asla vazgeçmezler.
Tayyip’in siyasi yaşamı bunun örnekleriyle doludur. Hangi birini sayalım, desek yeridir. Çünkü sayfalara sığmaz neredeyse…
Yine Tayyip’in, lider müsveddesinin ömrü, bugün söylediğinin yarın tam tersini yapmasıyla doludur. Efelenmeler, öforiler (böbürlenmeler), atıp tutmaların ardında, korkak, aciz kişiliğinin baskın karakteri vardır.
“Eyy” diye başlayan ama arkasından, “Eyy” çektiğine tam teslimiyetle sonuçlanan işler… Burada da hangi birisini sayalım… Sadece birkaç örnekle yetinelim:
İsrail’in Filistin Halkına karşı sistemli ve sürekli bir biçimde sürdürdüğü katliamlardan birisinde, Mavi Marmara adlı gemiyle Filistin Halkına destek sunmaya gittiğini söyleyen Ortaçağcılara karşı, üstelik de uluslararası sularda saldırı düzenleyen ve 10 vatandaşımızı katleden İsrail’e karşı gidenleri savunmadığı gibi, aslında onay verdiği-desteklediği halde; utanmadan; “giderken bana mı sordunuz”, diyerek İsrail karşısında sattı o insanları. Hem de hiç düşünmeden… Sonrasında da İsrail’in saldırının diyeti olarak ödediği kan parasını da, saldırıda yaşamını yitirenlerin ailelerine vermedi-verdirmedi.
NATO’nun genişlemesi kapsamında, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınmasına:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin başında olduğum sürece teröre destek veren ülkelerin NATO’ya girmesine “evet” diyemeyiz.” (bit.ly/4fE96O8), diyerek sözde karşı çıktı.
Sonuç ne oldu?
İsveç ve Finlandiya artık NATO üyesi!..
Yani Tayyip, söylediklerini bir kez daha yalayıp yuttu…
Yine bir başka örnekte, ABD’li casus Rahip Brunson olayında da aynen şunları söyledi:
“Bu can bu tende olduğu sürece o Papaz (Rahip Brunson) oradan çıkamaz…”
Sonuç ne oldu?
“Ertesi gün Trump birkaç tweet atıp da 1 doları 3.85’ten 7.23’e çıkartınca…
“Papaz(!) cezaevinden çıkarıldığı gibi… Bir de üstüne üstlük özel uçakla Amerika’ya gönderildi…” (https://www.diken.com.tr/memduh-bayraktaroglu-erdoganin-o-gun-soyledigi-orada-kalmistir/)
Üstelik o zamanki ABD Başkanı Trump ne demişti Tayyip’e?
“Aptal olma! Akıllı ol!”
Bu hakaretin karşılığı olarak Rahip uçtu gitti ülkesine…
Yani Tayyip, söylediklerini bir kez daha yalayıp yuttu…
Yine Gazeteci diye faaliyet yürüten Alman Ajanı Deniz Yücel tutuklandıktan sonraki süreçlerde, Alman Hükümetinin baskıları karşısında; “Hiçbir surette olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla”, demişti efelenerek.
Bu olayda da sonuç ne oldu?
Deniz Yücel salıverildi. Hem de hiçbir yasak konulmadan… Ve Deniz Yücel, cezaevinden çıkar çıkmaz özel uçakla Almanya’ya kaçtı gitti…
Yani Tayyip, bu olayda da tükürdüğünü yaladı…
Örnekleri çoğaltmak gerekmez.
Ki biz, asıl örneğe, asıl olaya, asıl konumuza gelmek istiyoruz artık. Bu somut örnekleri vermekteki amacımız, “hafızayı beşer nisyan ile maluldür”, denilen durumu düşünerek hatırlatmak, güncellemek istedik olayları ve Tayyip’in tutarsız davranışlarını.
Tayyip, Beşşar Esad’ı da Sattı!
Bildiğimiz gibi Tayyip, “Kardeşim Esad” dediği Suriye lideri Beşşar Esad’ı da sattı. Hem de anında sattı, hatırlayacağımız gibi. Kendisinin de söylediği gibi, artık aileden biri gibi olan Beşşar Esad ve Ailesi, Türkiye’de tatil yapıyor, ortak Bakanlar Kurulu Toplantıları düzenleniyordu Türkiye ve Suriye arasında.
Ancak, ABD Emperyalistleri, “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)”u hayata geçirmekte kararlıydılar Ve onlar açısından Irak ve Libya’dan sonra sıra Suriye’ye gelmişti. Davrandılar. Ve Ortaçağcı gericileri harekete geçirdiler “Suriye Muhalefeti” diyerek. “Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)” adıyla merkezi İstanbul’da olan ordular kurdular. Sözde muhalefet liderleri, Ortaçağcı gericiler, İstanbul’u mekân tuttular. Toplantılar yaptılar, yönettiler buradan. Ve Tayyip için “Kardeşim Esad” bir anda “Katil Esed”, “Diktatör Esed” oluverdi…
Yani bir kez daha Tayyip tornistan etti yapımcılarının-iktidara getiricilerinin-iktidarda tutucularının emri üzerine. Ve 2011 yılından bu yana süreç böyle akıyordu.
Bilumum emperyalistlerin desteklediği Ortaçağcı gericiler başlangıçta büyük kazançlar elde ettiler. Suriye topraklarının büyük bir kısmını ele geçirdiler hatırlayacağımız gibi. “Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD” adıyla Devletçik bile kurdular. Ve hatta, birçok Ortaçağcı çete, ele geçirdikleri topraklarda “bağımsızlık”larını ilan ettiler.
Bir yandan da PKK-YPG-DSG’li Amerikancı Kürt Hareketi saldırdı meşru Suriye yönetimine. Onlar da gün bugün diyerek Suriye’den toprak koparmak ve Amerikancı bir devletçik kurmak için davranışa geçtiler. Onlar da bir hayli toprak sahibi oldular. Sadece toprak değil, Suriye’nin petrol sahalarını da ele geçirdiler. Yine verimli tarım arazilerini de ele geçirmiş oldular.
Ancak tam bu aşamada Rusya ve İran devreye girdi ve Suriye’nin yanında aktif tavır aldılar. Ve böylece de Suriye Yönetimi, Ortaçağcı gericilerin ele geçirdikleri topraklarının büyük bölümünü yeniden kazandı. IŞİD yenildi, Devletçiği ortadan kalktı. Ve sonuç olarak onları, Türk Ordusu’nun koruması altında İdlib’e hapsetmeyi başardı. Tabiî onlarca Ortaçağcı örgüt, çete vardı Suriye’de. İdlib’de şimdi “Heyet Tahrir elŞam (HTŞ)” adlı örgüt egemen esas olarak. Diğer çeteler de küçük küçük bölgelerde hâkimiyet kurmuş durumdalar…
İşte çok özetçe geçtiğimiz bu süreç sonunda Tayyip, Beşşar Esad’a el uzatmak zorunda kaldı. Düne kadar “Katil Esed” dediği, “Diktatör” dediği Esad’a görüşme tekliflerinde bulunuyor. En son şöyle söylüyor:
“Şimdi öyle bir noktaya geldik ki Beşar Esad şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki biz Esad ile ailece görüşüyorduk”.
Esad ise bu çağrılara, olması gerektiği gibi cevap veriyor. Vatanını ve Halkını savunan, ABD Emperyalizminin bölgedeki oyunlarını gören bir lider olarak net, sağlıklı, insani, vicdani ve gerçekçi cevaplar veriyor. Tarih sırasıyla bunları okursak Beşşar Esad’ın kararlı, sistematik ve sürekli tutumunu çok daha net görmüş olacağız.
Tayyip’in söylediklerini kısa tuttuk çünkü her gün bunları medyada izliyoruz, okuyoruz.
Esad’ın söylediklerini ise bizim medyamız ya hiç aktarmıyor ya da çok az aktarıyor. Dolayısıyla Esad’ın söylediklerini, değerlendirmelerini uzun tuttuk tam anlamıyla anlaşılsın diye.
Gerçek Bir Lider: Beşşar Esad
İlk aktarmamız, 6 Mart 2020 tarihinden. Okuyalım:
Suriye Devlet Başkanı Esad: Türkiye ile ilişkilerin normale dönmesi gerekiyor
6 Mart 2020
“(…)
“Türk askerleri neden Suriye’de ölüyor?”
Suriye Devlet Başkanı Esad’ın Rossiya 24 televizyonu muhabiri Yevgeny Primakov ile yaptığı röportajın Türkiye- Suriye ilişkileriyle ilgili bölümünün tamamı şöyle:
Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilerde neler değişti? Erdoğan 2011’den önce sana kardeşim derdi. Aranızda da bir aile dostluğu vardı. İşlerin bu raddeye gelene kadar ne değişti?
Bizimle Türkiye arasında hiçbir sorun yoktu, onlara karşı hiçbir şey yapmadık. Onlara karşı hiçbir gücü desteklemedik. Onların komşu ve kardeş olduklarını zannediyorduk. Şimdi bir soru soracak olursak, Türk askerleri neden Suriye’de ölüyor? Dava nedir? Anlaşmazlık nedir? Dava yok. Erdoğan bile ülkesine ordusunu Suriye’de savaşmak için neden gönderdiğini söyleyemiyor. Türk halkına askerlerinin Suriye’de neden öldürüldüklerini açıklayamıyor.
Türkiye ile Suriye arasında kademeli bir bağ kurmak için herhangi bir umut var mı, en azından şimdi ordu ile istihbarat arasında ve gelecekte belki de diplomatik ilişkilerde?
“İlişkilerin normale dönmesi gerekir”
Türkiye’nin saldırganlığına rağmen, son iki yıl içinde Türk yetkililerle yaptığımız nadir toplantıları dikkate alırsak, Rusya ile ortak hedefimiz Türkiye’yi teröristleri desteklemekten vazgeçirmekti. Çünkü bizim için de, sizin için de Türkiye, komşu bir ülkedir. Komşu ülke ile sağlam ilişkilerinizin olması da doğaldır. Hiçbir başlık altında veya herhangi bir koşulda ilişkilerin kötü olması normal değildir. Sorunuza gelince, mümkün mü? Tabii ki mümkün. Ama Erdoğan teröristleri desteklediği sürece bu sonuca ulaşamayız. Terörizmi desteklemekten vazgeçmeliyiz. O zaman işler geri döner. İki halk arasında düşmanlık olmadığı için. Düşmanlığın sebebi siyasi olaylar veya özel çıkarlarla ilgili politikalardan kaynaklanıyor. Suriye vatanı ile Türk vatanı arasında hiçbir anlaşmazlık, çelişki yoktur. Bu yüzden cevap; Bu ilişkilerin normale dönmesi gerekir.
“Türkiye ile ortak bağlarımız var”
Türk halkına mesajınız bu mu? Aranızda hiçbir düşmanlık yoktur, ben doğru mu anladım?
Tabiî. Biz ona kardeş halk diyorduk. Şimdi de ben Türk halkına soruyorum: Suriye’yle davanız nedir? Bir Türk vatandaşının uğruna ölmesini gerektirecek dava nedir? Suriye’nin savaş esnasında veya savaş öncesinde Türkiye’ye yönelik küçük veya büyük düşmanca tavrı oldu mu? Kesinlikle yoktur. Bağlarımız vardır. Ortak ailelerimiz vardır. Suriye ile Türkiye arasında güçlü çıkar ilişkisi vardır. Türkiye’de Suriye asıllı aileler, Suriye’de de Türk asıllı aileler vardır. Bu aramızdaki bağ tarih boyunca mevcuttur. Bu yüzden aramızda anlaşmazlıkların olması mantıksızdır.” (https://www.independentturkish.com/node/142236)
***
Gördüğümüz gibi, nasıl Türk halkına sevgi besliyor Beşşar Esad. Mehmetçiklerin ABD çıkarları için ölüp ölüp gitmesine gönlü razı olmuyor. Ve halkların kardeşliğini savunuyor.
Beşşar Esad, bundan bir yıl önce de, 10.08.2023 tarihinde bu konuyla ilgili olarak şunları söylemişti hatırlarsak:
***
Suriye lideri Esad’dan Erdoğan’a sert sözler: ‘Neden görüşeyim, bir şeyler içmek için mi?’
Suriye lideri Beşar Esad’ın, Sky News Arabia’ya verdiği röportajın tamamı yayımlandı. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında sert sözler söyleyen Esad’ın, “Erdoğan ile neden bulaşalım, bir şeyler içmek için mi?” ifadesi dikkat çekti.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile “Onun istediği şartlarda görüşmeyeceğim” açıklamasında bulunan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, Sky News Arabia’ya verdiği röportajın tamamı yayımlandı.
Türkiye’yi eleştirerek, Suriye’deki yaşanan şiddetin artmasından Ankara’yı sorumlu tutan Esad, “Suriye’deki terörizm Türkiye’den kaynaklanıyor” ifadesinde bulundu.
Esad, Erdoğan’ın; “Biz Beşar Esad’la görüşme noktasında kapalı değiliz, görüşürüz. Bütün mesele, onların bize yaklaşım tarzı. Esed maalesef Türkiye’nin Kuzey Suriye’den çıkmasını istiyor. Böyle bir şey olamaz, çünkü biz orada terörle mücadele ediyoruz”, açıklamalarına karşılık olarak; “Amacımız Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi, Erdoğan’ın amacı ise Türkiye’nin Suriye’deki işgalini meşrulaştırmak. Erdoğan’ın koşulları altında bir görüşme gerçekleşemez”, açıklamasında bulundu.
Esad, Rusya ve İran’ın arabuluculuğunda Erdoğan ile görüşeceği söylentilerine; “Ben ve Erdoğan neden buluşalım? Meşrubat içmek için mi?”, cevabını verdi.
Esad ayrıca, Birleşmiş Milletler ile Suriye’ye geri dönüş projelerinin görüşülmeye başlandığını da belirtti. (https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/suriye-lideri-esaddan-erdogana-sert-sozler-neden-goruseyim-bir-seyler-icmek-icin-mi-2107273)
***
Tayyip’in oyalamaları, seçim hesapları, ABD ve Rusya arasındaki salıncak siyaseti nedeniyle bir öyle bir böyle konuşmasına; sözde önerilerde bulunmasına açıkça kafa da bularak cevap veriyor. Ve somut ol, diyor Tayyip’e.
İşgal altındaki topraklarımızdan çekilmeden bir görüşme olmaz, diyor. Erdoğan’ın koşulları altında görüşmem, diyor.
Ve Tayyip’in en son yalvarmasından sonra Beşşar Esad, 15 Temmuz’daki Halk Meclisi seçimlerinde oy kullanırken yaptığı açıklamada şunları söylüyor Tayyip’in çağrısına karşılık olarak:
***
“Cumhurbaşkanı Esad:
Bugün Devletin ve Kurumlarının Genel Rolü, Politikaları ve Yönelimleri Hakkındaki Vizyonlarla İlgili Bir Geçiş Aşamasındayız
15/07/2024
Bugün Halk Meclisi üye seçimlerinde oyunu kullanırken yaptığı açıklamalarda, gazetecilerin devam eden milletvekili seçimleri ve güncel siyasi gelişmelere ilişkin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Esad şunları söyledi: “Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye yönelik her türlü girişime olumlu bakıyoruz, bu normal bir durum ve kimse komşularıyla sorun yaratmayı düşünmüyor ama bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeye kuralsız gideceğimiz anlamına gelmiyor.”
Cumhurbaşkanı Esad’ın gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Soru:
Sayın Cumhurbaşkanım, seçimler dışında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sizinle birden fazla kez görüşmek istedi… Herkesi ilgilendiren soru şu: Cumhurbaşkanı Beşşar Esad, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşerek bu girişime yanıt verecek mi?
Cumhurbaşkanı Esad:
“Benim konumumdan ve onun, iki ülkedeki güç piramidinin tepesindeki yetkililer olarak konumundan, görüşme sonuç verirse, kucaklaşma, sitem ve bütün kırgınlıkları unutarak barışma ülkenin çıkarına olursa, o zaman yaparım… Ama sorun burada değil, görüşmenin içeriğinde… Görüşmenin bir amaca ulaşmak için bir araç olduğu dikkate alındığında… Görüşmenin teklif edilmesi önemli olabilir. Amaç nedir? Amacın ne olduğunu duymadık… sorunu çözmek… ilişkileri geliştirmek… normale döndürmek… İlk sorduğumuz soru şu: İlişkiler 13 yıl önce neden normal seyrinden saptı? Hiçbir Türk yetkilinin bu konuda açıkça konuştuğunu duymadık. Pek çok vesileyle ve açıklamada söylediğimiz gibi, ilişkiyi geliştirmeye yönelik her türlü girişime olumlu bakıyoruz ve bu da doğaldır ki kimse komşularıyla sorun yaratmayı düşünmez. Ancak bu, kuralsız gideceğimiz anlamına gelmiyor. Görüşme bir araçtır ve araçların üretebilmesi için kurallara ve işleyen referanslara ihtiyacı vardır. Bu yöntemin bir noktada başarısızlığa uğraması daha kötü bir yöne gitmemize ve daha yüksek bedel ödememize neden olabilir. Bu nedenle Suriye, düzeyi ne olursa olsun görüşmenin gerekli olduğu konusunda ısrar etti. Genel olarak iki cumhurbaşkanının görüşmesinden bahsetmiyorum, görüşmeler durmadı ve devam ediyor, bazı arabulucuların güvenlik düzeyinde düzenlediği bir görüşme var, biz de olumluyduk….Türk Dışişleri Bakanı, Suriye ile gizli görüşmelerimiz olduğunu söyledi … Suriye’de bizim için gizli olan hiçbir şey yoktur. Görüşme olduğunda açıklayacağız çünkü gizli bir şey yok ama siyasi irade olmadığı için sonuç göremedik. Peki soruyoruz, görüşmenin referansı nedir? Bu atıf, teröre destek ve Suriye topraklarından çekilme olarak ifade edilen sorunun nedenlerini ortadan kaldırmak mı yoksa sonlandırmak mı olacak? Sorunun özü bu, başka bir nedeni yok. Bu esas tartışılmıyorsa görüşme ne anlama gelir? Sonuçlara ulaşan bir iş arıyorsak, görüşme olsun, olmasın hiçbir tedbire karşı değiliz….Önemli olan Suriye’nin ve Türkiye’nin çıkarlarını aynı anda sağlayacak olumlu sonuçlara ulaşmamızdır.”
Soru:
Sayın Cumhurbaşkanı, dün Türkiye Dışişleri Bakanı ilişkilere geri dönülmesinin gerekliliğinden bahsetmiş ve dostlara bu konuda baskı yapma çağrısında bulunmuştu. Suriye bugün normalleşmeye hazır mı ve bunda Suriye dostlarının rolü nedir?
Cumhurbaşkanı Esad:
“Son birkaç yıldır normalleşmeyi destekleyenler de, normalleşmeye karşı olanlar da olsa, normalleşme tabirini yanlış kullanıyoruz. Normal ilişkilere ulaşmak için normalleştiğimizi söylemek kendi içinde pek de hoş olmayan çelişkili bir ifadedir, çünkü normalleşme mecburidir, doğallık ise kendiliğindendir. Normalleşme ve normale dönme bir arada olamaz. Siyonist bir varlık olan “İsrail” gibi işlerin mantığının dışında anormal bir düşmanla normalleşme terimini kullanabiliriz. ‘Normalleştirmemizi’ söylemek zorlayıcı bir süreçtir çünkü var olmayan doğal ilişkileri dayatmak istiyoruz. Ama komşu ülke ve komşu devletten söz ettiğimizde ve yüzyıllara dayanan ilişkiler söz konusu olduğunda, ilişkilerin tamamen normal olması gerekir. Normalleşme tabiri yanlıştır. Eğer normal ilişkilere ulaşmak istiyorsak ve tabii ki Suriye’de de aradığımız şey bu, ne olursa olsun… İşgal ülkeler arasındaki normal ilişkilerin bir parçası olabilir mi? Terörizmi desteklemenin ülkeler arasındaki normal ilişkilerin bir parçası olması mümkün mü? … Bu imkânsız… Normal ilişkiden bahsedecek olursak, bu sahnede anormal olan her şeyi dolaşımdan kaldırmamız gerekiyor. İşgal anormaldir, terörizm anormaldir ve uluslararası hukukun ihlali anormaldir…Komşu ve komşu olmayan ülkelerin egemenliğine saygısızlık anormaldir… Anormallikler ortadan kalktığında ilişki normalleşmeden, zorlayıcı önlemler olmadan ve hükümetlerin görüşü olmadan normal olacaktır. Doğal olarak savaştan önceki haline dönmeye doğru ilerleyecek… Hele ki bu doğal ilişkiler, Türk yetkililerin bahsettiği sınırların korunmasının, daha önce olduğu gibi, bu doğal ilişkilerden kaynaklandığının ve sınırların sakin olduğunun kanıtıdır. Suriye, sınırın her iki tarafının güvenliği ve terörle mücadele konusunda çeyrek asırdan fazla bir süredir taahhüt ettiği taahhütlere her zaman sadık kalmıştır. Biz Türkiye ile normal ilişkiler meselesine böyle bakıyoruz.”
Soru:
Peki dostların rolü ne Sayın Cumhurbaşkanı?
Cumhurbaşkanı:
“Dostlar neden bahsettiğimizi çok iyi biliyorlar ve beş yıl önce gerçekleşen ilk girişimden bu yana bu durumu biliyorlar. Bu arada girişimlerden söz etmek yeni ama girişimlerin başlangıcı beş yıl önceydi. Beş yıl içinde aynı durumu tekrarlarız, nedenleri ortadan kaldırırsanız sonuçlar ortaya çıkar. Siyasi taktiklere, medya taktiğine, akrobatik hareketlere gerek yok… Biz buna ulaşacağız, arkadaşlarımız da bunu destekliyor. Hele ki Türkiye ile aramızdaki sorunların çözümü için inisiyatif alan dostlar uluslararası hukuka bağlı oldukları için… Yani bizim talep ettiğimiz şey Suriye için bir haktır ve bu, kimsenin itiraz edemeyeceği uluslararası bir hukuktur… Bazen bazı tedbirlerin alınmasını talep edebilirler. Bu diyaloga ve tartışmaya tabidir ama prosedürler başka, prensibin dışına çıkmak başka şey… Ulusal çıkarlarımızı üzerine inşa ettiğimiz ilkelerin dışına çıkamayız.”
Soru:
Sayın Cumhurbaşkanı, bazıları bu şartları imkansız olarak nitelendiriyor. Şam için bu koşullar prensip midir? Bugün onlar olmadan normalleşme yolunda herhangi bir adımdan söz edemeyeceğimiz bu temel talepler midir? Yoksa müzakere sürecine dahil edilebilir mi ve tamamlanması için bir zaman çizelgesi belirlenmesi ve bunun zamanında tamamlanması konusunda mutabakata varılabilir mi?
Cumhurbaşkanı:
“Kimisi koşullardan bahsediyor, biz koşul koymuyoruz, kimisi de talepten bahsediyor, belki şartlardan daha yumuşak bir dille, talep koymuyoruz… Yani bizim bahsettiğimiz koşullar veya talepler değil, gereksinimler ve terim farklı… Dünyadaki herhangi bir şeyin sağlıklı sonuç almasını istiyorsak, ona uygun ortamın sağlanması gerekir… Buna gereksinimler denir. Siyasi bir ilişki varsa, sonuçlarına ulaşabilmek için belirli gereksinimlere ihtiyaç duyar… Herhangi bir grup insan, şirket veya ülke arasında gereksinimlere ihtiyaç duyan bir ekonomik ortaklık ilişkisi, ortak bir proje varsa… o zaman gereksinimler olmadan süreç başarılı olmaz… Bahsettiğimiz şey, ülkeler arasındaki ilişkilerin doğası gereği getirilen gereklilikler. Bu gereklilikler uluslararası hukukta ifade ediliyor. Burada esas noktaya dönebiliriz: Bu ilişki uluslararası hukuk olmadan yürüyebilir mi? Geçmişten açıkça bahsetmeden… Bütün bir bölgenin yok olmasına, yüz binlerce kişinin ölümüne yol açan siyasi hatalardan bahsetmeden… Geçmişin derslerinden faydalanmadan, gelecek nesillerin onun tuzaklarına düşmemesinin temellerini atmadan geleceğe doğru ilerleyebilir miyiz?
Soru:
Bugün arabulucu ülkelerin vereceği garantiler, bahsettiğiniz bu gereksinimlere çözüm getirebilir mi?
Cumhurbaşkanı:
“Bize hiçbir garanti verilmedi, bu yüzden olumlu bir şekilde ama sadece ilkelere değil, açık ilkelere dayanarak ilerliyoruz. İlkeler uluslararası hukuk ve egemenliktir… Bu açık bir durum. Ama aldığımızın olumlu sonuç vermesini sağlayacak belli bir metodoloji var. Biraz önce söylediğim gibi, olumlu sonuç alamazsak sonuç olumsuz olur. Bazıları hiçbir şey kaybetmeyeceğimizi söylüyor. Hayır, bu durumda ya kazanacağız ya da kaybedeceğiz. Ortak düzeyde biz, Türkiye ve müttefiklerimiz, herkes kazanır, herkes kaybeder, taviz yoktur. Gri bir durum yok, dolayısıyla ilkeleri ve gereklilikleri vurguladığımızda bu, katılık veya tereddütten değil, sürecin başarısına yönelik kaygımızdan kaynaklanmaktadır. Bizde bazı insanlar gibi tereddüt ve kibir yoktur. Biz her şeyden önce çıkarlarımızı ararız, ilkelerimiz bunlarla ilgili çıkarlarımızdan kaynaklanır ve onlardan ayrı değildir.” (https://www.sana.sy/tr/?p=305087)
***
Bir Tayyip’in söylediklerine, gelgitlerine, salıncak siyasetine bakın, bir de Beşşar Esad’ın kaya gibi duruşuna. Gerçekçi, sağduyulu, vatansever yaklaşımına bakın!
Çünkü yukarıda da dediğimiz gibi;
Biri; Vatansever, Halksever, Antiemperyalist ve ABD’nin, Türkiye’yi de bölüp parçalamak isteyen BOP’una karşı politikasında çok net.
Diğeri ise, BOP Eşbaşkanı olarak, Suriye’nin ve en nihayetinde Türkiye’nin bölünmesini, parçalanmasını arzu ediyor. ABD’nin emirleri, politikaları doğrultusunda bir tavır sergiliyor. Vatanını ve Halkını satıyor; iktidar, vurgun, nam, şan için.
Tayyip, lider olduğunu sanıyor. Oysa lider müsveddesi…
Beşşar Esad ise gerçek bir Lider! Halkının Aslanı o!
Biz Türkiye Halkı olarak nasıl bir İkinci Kurtuluş Savaşı veriyorsak ABD, AB Emperyalistlerine karşı, Beşşar Esad liderliğindeki Suriye Halkı da, İkinci bir Kurtuluş Savaşı veriyor.
Ve Suriye Halkı, geçmişte nasıl ki Fransız Emperyalistlerini yenerek ülkesinden kovmuş ve Bağımsızlığını kazanmışsa bugün de ABD, AB Emperyalistlerini yenerek İkinci Kurtuluşunu da Zaferle sonuçlandıracaktır. Buna inancımız tamdır.
Bizim, Halkını ve Vatanını seven Gerçek Devrimciler olarak, Antiemperyalistler olarak yüreğimiz Beşşar Esad ve Suriye Halkından yana atıyor… Başka türlüsü de mümkün değildir.
8 Ağustos 2024