Hepsi ABD’ci, hepsi Amerikanofil mi?..
Gürdal Çıngı
Tarih tekerrürden mi ibarettir?
Bugünkü has Amerikanofil Fethullah’ın ABD için söylediği gibi, çok değil, bundan yüz yıl önce “dünya gemisinin kaptanı” İngiltere’ydi.
İngiltere, Feodalizmden Kapitalizme ilk geçişin de verdiği gelişkinlikle, dünya pazarlarını ele geçirmek için sürekli atılımlar, hamleler yapıyor, mazlum ülkeleri sömürgesi haline getiriyordu. Dünyada onun borusu ötüyordu. Karada hâkim olduğu gibi, Dünya denizlerinin de hâkimi İngiltere’ydi. Çünkü kapitalist üretimin ve teknolojinin getirdiği savaş teknolojisi o günkü şartlara göre çok gelişkindi. Ve bu nedenlerden dolayı o gün için İngiltere; üzerinde güneş batmayan imparatorluktu.
Gel zaman git zaman İngiltere, bu gücünü kaybetti. Yerini İkinci Emperyalist Evren Savaşı’yla birlikte tümden ABD aldı. Artık dünyanın her yerinde ABD’nin borusu ötüyor. Kara, hava birlikleri gibi, deniz birlikleri de dünyanın dört bir yanında cirit atıyor. Hatta uzay birlikleri de var ABD’nin. Artık teknolojinin son sözüne ABD sahip. Bu yüzden de dünyanın en gelişkin silahlarını üretiyor. Birçok ülke ABD silahlarına sahip olmak için can atıyor. Para akıtıyor ABD silah tekellerine.
İşte bu silahlardan, savaş araçlarından birisi de F-35 adlı savaş uçağı. Son teknolojiyle donatılmış ve diğer savaş uçaklarından çok daha gelişkin özellikleri var. Bu uçaklara şu anda dünyada sadece ABD ve İsrail sahip. Türkiye de bu uçaklardan 116 tane almak için uçağı üreten ABD çokuluslu silah tekeli Lockheed Martin ile anlaşma yapmış, parasını ödemeye başlamış bulunmaktadır. Hatta görünürde geçtiğimiz günlerde, bu uçaklardan birisini fiilen olmasa bile resmen aldık. Bu uçakları kullanmak üzere eğitim alan pilotlarımız ve hükümet yetkilileri ABD’ye giderek düzenlenen törenle bu uçakları aldılar. Ancak dediğimiz gibi bu resmi bir alış oldu. Uçağın fiilen teslim tarihi ise 2019 yılı olarak söyleniyor ABD yetkililerince.
Ancak F-35 uçaklarının teslimatı konusunu ABD yönetimi, her türlü yolu deneyerek, şantaj malzemesi haline getirdi.
Niye?
Çünkü AKP’giller, Rusya’dan, çok gelişkin S-400 füzeleri almak için anlaşma yaptı. Onların paraları da ödenmeye başlandı deniyor medyaya yansıdığı kadarıyla.
İşte ABD yönetimi, aynı zamanda bir NATO üyesi ülke olan Türkiye’nin, Rusya’yla anlaşmasını ve bu caydırıcı füzeyi almasını engellemek için, dediğimiz gibi, her türlü yolu deniyor.
Bu füzeler sayesinde Rusya, NATO sırlarına sahip olacak, diyor. Silah sistemleri arasında uyumsuzluk olur, diyor. Yani ABD’nin bütün çabası şu anda S-400 füzelerinin alınmasının engellenmesine yönelik.
Bu yüzden de Temsilciler Meclisi’nden, Senato’dan karar üstüne karar çıkartıyor F-35’lerin satışını engellemek için. Şartlar şurtlar koyuyor. Sopa gösteriyor, havuç gösteriyor…
Sopalardan birisi, ki en önemlisidir aynı zamanda, AKP’giller’in iktidardan düşürülmesidir. Çünkü bildiğimiz gibi, Türkiye’de ve birçok mazlum ülkede, iktidarları getiren de, götüren de ABD’dir, CIA’dır. Dolayısıyla ABD Emperyalist Çakalı; bu anlaşmayı iptal etmezsen, seni deliğe süpürürüm, diyor.
Sopanın bir diğeri yukarıda da söylediğimiz gibi, F-35’lerin satışının engellenmesidir.
Havuç olarak, biz de bu füzelerin eşdeğerini satalım sana, diyor. Başka silah sistemleri verelim, diyor. Diyor oğlu diyor yani…
Sonuç olarak, Tayyip ve AKP’giller, iktidarda kaldılar. Seçimin galibi oldular.
Neyin karşılığı?
İşte yukarıda söylediklerimizin karşılığı olarak.
Bildiğimiz gibi, gerçeklerin gizlenememesi gibi bir durum vardır. Gerçekler kendilerini mutlaka bir şekilde açık ederler. Bu haber de onlardan birisi. Hem de çok çabuk ortaya çıkan bir gerçek bu. Bakın yapılan pazarlıkların, verilen sözlerin bir kısmı ne?
Bakın bu isteğini (siz emrini olarak anlayın) nasıl açıkça dile getiriyor bir sözcüsünün ağzından:
“ABD Dışişleri’nin Avrupa ve Avrasya’dan Sorumlu Bakan Yardımcısı Wess Mitchell, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alınmasıyla ilgili Türkiye’yi bir kez daha tehdit etti.
“Sputnik’in haberine göre, ABD Senatosu’nun Dış İlişkiler Komitesinde konuşan Wess Mitchell, “Türkiye’ye S-400’ler almasının sonuçları olacağını net biçimde ilettik. ABD’nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) kapsamında yaptırımlar getireceğiz” dedi.
“Türkiye’nin S-400 alması halinde ikili ilişkilerin zora gireceği uyarısı da yapan Mitchell, Rus füze savunma sistemleri satın alınması halinde Ankara ile Washington arasındaki ilişkileri yeniden canlandırmanın zor olacağını söyledi.
“TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERDE ÖNCELİĞİMİZ S-400 ALIMINI ENGELLEMEK”
“Türkiye ile ilişkilerde öncelikli amaçlarından birinin Ankara’nın S-400 almasının önüne geçmek olduğunu belirten Dışişleri Bakan Yardımcısı, şunları söyledi:
“Türkiye’deki en önemli kaygılarımız, tutuklu bulunan rahip Andrew Brunson ve diğer ABD vatandaşlarıyla ABD Büyükelçiliği’nin Türk çalışanlarının serbest bırakılması, Ankara’nın Rus S-400 sistemlerini almasının engellenmesi, Suriye’nin kuzeyindeki durumun istikrara kavuşması için sahadaki güçlerimiz ve partnerlerimizle ilgili geçici anlaşma yapılması ve IŞİD’in geri dönüşünün engellenmesi.” (https://odatv.com/abdden-turkiyeye-tehdit-gibi-sozler-26061850.html)
Kaç emir birden var dikkat edersek bu açıklamada:
1- Tutuklu bulunan rahip Andrew Brunson ve diğer ABD vatandaşlarıyla ABD Büyükelçiliği’nin Türk çalışanlarının serbest bırakılması,
2- Rus S-400 sistemlerinin alınmaması,
3- Suriye’nin kuzeyindeki durumun istikrara kavuşması için sahadaki güçlerimiz ve partnerlerimizle ilgili geçici anlaşma yapılması,
4- IŞİD’in geri dönüşünün engellenmesi.
Son maddeyi geçelim bir kalem. O tamamen halkları aldatmaya yönelik bir şey.
Ama diğerleri çok önemli ABD için. Birinci madde ajanlarını korumaya yönelik. Önem taşır bundan sonraki faaliyetleri için de. Yoksa, Türkiye’de çalıştıracak ajanları konusunda zorluk çeker. Asıl önemlisi de karizmayı çizdirmiş olur ABD dünya halklarına karşı. Bir ajanını bile koruyamayan devlet konumuna asla düşmek istemez.
Ama en önemli iki madde (sadece burada dile getirilen emirler kapsamında söylüyoruz bunları), S-400 füze sistemleri ve Suriye’deki durumdur.
Bunların ikisi de birbiriden önemlidir ABD için. S-400’ler konusunu yukarıda işledik. Şimdi asıl önemli emre gelmemiz gerekiyor. Bir kez daha vurgularsak nedir o emir?
“Suriye’nin kuzeyindeki durumun istikrara kavuşması için sahadaki güçlerimiz ve partnerlerimizle ilgili geçici anlaşma yapılması.”
Yani Suriye’de “sahadaki yerel güçleri ve partnerleri”, “kara güçleri” olan PKK-PYD-YPG-SDG’ye dokunulmaması! Dolayısıyla Suriye’de BOP’un bir ayağının hayata geçirilmesi!
Emir bu ve çok önemli.
Tayyip ve AKP’giller’le, her türlü hile hurda gerçekleştirilerek, adil ve meşru olmayan bir biçimde kazandırılan seçimler, seçimi kazandırma karşılığında yapılan anlaşmalar bunlar.
Tabiî bir de İngiliz Emperyalistleri aracılığıyla yapılan; Kıbrıs’ın Rumlara verilmesi, Ege’deki 18 Adamızın Yunanistan tarafından ilhakının, işgalinin kabullenilmesi anlaşmaları.
Ve ekonomik ve siyasi diğer bilumum anlaşmalar yani satışlar…
Bütün bunlar bir ülkenin beka sorunu değilse nedir?
Tayyipgiller, ülkenin “beka” sorununu dillerinden düşürmüyorlar ama iktidarda kalabilmek, vurgun ve talanlarını sürdürebilmek için de, vatana ve halka ihanet etmek de dahil her şeye evet diyorlar. Bunların başka bir anlamı var mıdır ve olabilir mi?
Yoktur ve olamaz!
Yazımızın girişinde de belirttiğimiz gibi, bir zamanlar dünyanın hâkimi olan İngiltere de aynen ABD Emperyalist Çakalları gibi davranmıştı bundan yüz yedi yıl önce.
Osmanlı İmparatorluğu, halkın altınlarını, paralarını, mallarını bağışlayarak katıldıkları kampanyalar açarak, savaş gemileri yaptırmak, ya da satın almak istemişti İngilizlerden.
1911-1912 yıllarında İngiltere’ye; “Reşadiye”, “Sultan Osman” ve “Fatih” adlı zırhlı gemiler sipariş edildi. Gemiler, anlaşmaya göre 1914 yılında teslim edilecekti. Ancak aynen bugünkü gibi oldu. Gemiler, paralarının tamamı ödenmesine, gemi personelinin gemiyi almak için İngiltere’ye gitmesine rağmen teslim edilmedi. Ve çıkan Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda kendileri kullandılar.
O dönemde İngiltere deniz kuvvetlerinin başında olan Winston Churcill, yine Osmanlı Bahriye Nazırlarından Rauf Orbay “Anıları”nda bu konuya ilişkin çok canlı anlatımlarda bulunurlar. Ve paraları ödenmiş, teslim alınmaya gidilmiş gemilerin nasıl verilmediğini anlatırlar…
Ya ödenen paralar?
Ne yazık ki onlar da geri alınamadı…
İşte F-35 denince aklımıza hemen bu konu gelmektedir bizim, acı ve üzüntüyle.
Amerikanofilliğe örnekler…
Başlıkta dedik ki, hepsi Amerikancı, hepsi Amerikanofil. Evet öyledirler. Tayyip ve AKP’giller’i kanıtlamaya gerek yok sanırız. Onlar yeterince açıktalar.
Ya Mecliste bulunan diğer partiler? Onlar Amerikancı, Amerikanofil değiller mi?
Onlar da aynı yolun yolcusudurlar. Aynı oyunun değişik aktörleridirler. Oynanan/oynatılan tiyatronun değişik rollerdeki aktörleridirler.
İşte seçimlerden önce, 22 Haziran günü, ABD’ye “onu alma beni al”, beni kullan diyen Sorosçu Kılıçdaroğlu:
“Kılıçdaroğlu’ndan ABD’ye mesaj: İkimiz de kazanalım…
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtladı. ABD ve AB’ye mesajlar gönderen Kılıçdaroğlu, “ilişkilerimizin derinleşmesini isteriz” dedi.
“(…)
“TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ
“Türk-Amerikan ilişkilerinde son dönemde yaşanan gelişmelere değinen Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
“Amerika Türkiye ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde yürümesini ve derinleşmesini isteriz. Amerika’nın dünya için önemini de biliyoruz. Türkiye ile Amerika arasında köklü tarihsel bağlantılar ve ilişkiler var. Bunun da farkındayız. İlişkilerin karşılıklı meydan okuma şeklinde değil de tam tersine bir uyum şeklinde olması, Ortadoğu’daki sorunların çözümünde Türkiye’yi önemli bir aktör olarak öne çıkarabilir. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecine Amerika katkıda bulunabilir. Pek çok alanda birlikte hareket etme imkanı var. Bu hem Amerika’nın Ortadoğu’daki rolü açısından hem de Türkiye’deki dinamikleri harekete geçirmesi açısından son derece önemli.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/kilicdaroglu-amerikanin-sesine-konustu-saibe-var-esit-kosullar-yok/4449318.html)
Amerikancılık, Amerikanofillik bundan iyi nasıl anlatılır?..
ABD’nin BOP planının hayata geçirilmesi için bundan daha açık nasıl rol istenilir?..
Bu böyle de, gösterdikleri Cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce farklı mıydı?
Ne gezer?..
O da aynı anlayıştaydı. O da açıkça şöyle rol talep ediyordu ABD’den Osmaniye’de gerçekleştirdiği mitingde:
“Amerika Birleşik Devletleri’yle sorunlarımız var. Ama Amerika Birleşik Devletleri bizim müttefikimiz. Kararlı bir şekilde Bosna’da, Kosova’da nasıl işbirliği yaptıysak, aynı konularda sürdüreceğiz.
“Hedefimiz Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sokmak.”
Ya diğerleri?
“İyi” Partinin Akşener’i Amerikanofil değil midir?
Kontrgerilla’nın özel örgütü MHP’de yetişmiş, 90’lı yılların faili meçhul cinayetleri döneminde İçişleri Bakanlığı yapmış Akşener mi ABD karşıtı?
Ya da ABD’nin “Yeşil Kuşak Projesi”nin bir ürünü olan, Sivas Katliamı’nın asli faili, Ortaçağcı Karamollaoğlu Amerikanofil değil midir?
Ya Demirtaş. O da açıktan Amerikanofil değil midir?
2012 yılında bir heyet olarak gittikleri ABD’den, Ortadoğu ve Suriye’de açıktan rol istemişlerdir. Bunu da sözcüleri Gülten Kışanak şöyle anlatmıştır:
“Suriye’de işin çok zor olduğunun farkındalar. Beklentiler muhalefetin biraz güçlenmesi yönünde. Kürt muhalefetinin dışlanmamasını ve sürece dahil edilmesini talep ettik. Katkı yapmak istediğimizi, rol üstlenebileceğimizi söyledik.” (http://www.radikal.com.tr/politika/abd-kurt-sorununu-cok-iyi-anlamis-1086804/)
Yani onlar da “rol” istiyorlar ABD’den.
Başkaca da bildikleri bir şey yok zaten. Rol verilsin oynasınlar…
Ya rolleri bitince?
Deliğe süpürülme…
Peki, tüm dünyada böyle mi? Liderlerin hepsi Amerikancı mı? Amerikanofil mi? ABD’nin dostu ve yandaşı mı? Halkını ve vatanını seven, koruyan antiemperyalist liderler yok mu?
Yüzakı liderler de var…
Var. Olmaz olur mu?..
Bunların günümüzdeki en iyi örnekleri; komşumuz Suriye’nin lideri Beşşar Esad ve Latin Amerika’dan dostumuz Venezuela lideri Maduro. Tabiî bir de yine Latin Amerika’dan Bolivya lideri Morales var. Yüreğimizi soğutan, mücadelemizde bize umut ve kıvanç veren…
Bakın, Beşşar Esad 26 Haziran tarihindeki röportajında neler söylüyor:
***
…
Sputnik’te yer alan habere göre Rusya’da yayın yapan NTV televizyonuna röportaj veren Esad, ülkesindeki krizin ABD, Fransa ve İngiltere’de planlandığını belirterek, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın ‘beklenmedik bir devrim’ için finansal destek sağladığını iddia etti.
Beşar Esad, ABD ve Türkiye arasındaki uzlaşının sonucu olarak Suriye’nin kuzeyinde yapılan askeri harekât hakkındaki soruya, “İki yol seçtik. Birincisi ve en önemlisi ateşkes ve bunu başardık. Bu yolla birçok bölgeyi normal yaşama geri döndürdük. İkinci yol ise, teslim olmayan ve ateşkese uymayan teröristlere saldırı düzenlemek. Onlarla mücadele edeceğiz ve kontrolü güç kullanarak ele geçireceğiz. Elbette bu bizim için en iyi seçenek değil ancak ülkede kontrolü sağlamanın tek yöntemi” yanıtını verdi.
‘ABD, TÜRKİYE DAHİL HER ŞEYİ KONTORL EDİYOR’
Muhabirin “Ancak Suriye’yi kendi aralarında bölüşüyorlar gibi görünüyor. Demek istediğim, ABD’liler ve Türkler Suriye’nin kuzeyini kontrol ettikleri bir bölge olarak görüyor” sözleri üzerine Esad, açıklamasına şöyle devam etti:
“İnanmayın. ABD, Türkiye dahil her şeyi kontrol ediyor. Türkiye’yi ABD yönlendiriyor. (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan 5 yıl önce Suriye’yi işgal etmek istediğinde, ABD, Türkiye’yi engelledi.
Neden?
Çünkü o sırada teröristler galip durumdaydı, giderek daha fazla noktayı ele geçiriyordu. Erdoğan’a neden ihtiyaçları olacaktır ki? Ancak teröristler geri çekilmeye başladığında, Erdoğan’a ‘Artık müdahale edebilirsin çünkü işler Suriye, Rusya, İran ve teröristlerle savaşan diğer grupların lehine ilerliyor’ dedi. Bu nedenle yeniden kaos yaratmak için müdahale etmenin daha iyi olacağını söylediler. Bu bölgelerin tamamı, bir başkasının değil, sadece ABD’nin kontrolünde.” (http://www.abcgazetesi.com/politika/esad-turkiyeyi-suriyeye-abd-gonderdi/haber-91117)
***
Namusluluğa, vatanseverliğe, antiemperyalistliğe bakın. Uyanıklığa, gerçekçiliğe bakın. Bölgemizi tahlile bakın. Ve Haydut Devlet ABD’nin planlarına netçe karşı çıkışına bakın.
Ya Maduro Yoldaş? O ne yapıyor ülkesini tehdit eden ABD canavarına karşı?
Sözünü sakınmıyor. Korkmuyor. Yiğitliğini ve cesaretini gösteriyor. Meydan okuyor ABD’ye. Hem de onun anladığı dilden.
ABD Başkan Yardımcısının 27 Haziran günü ülkesine yönelik tehditler savuran açıklamasına karşı anında karşı açıklamayla cevap veriyor. Dediğimiz gibi Maduro bu. Yiğit Başkan Chavez’in öğrencisi. Devamcısı… Sakınmıyor sözünü. Şöyle diyor 8 Haziran’da:
“Maduro’dan ABD Başkan Yardımcısı Pence’e cevap: Zehirli engerek
“Latin Amerika turunda Venezüella’ya yönelik olarak “Baskı kurmanın ve sert eylemler gerçekleştirmenin vakti geldi” diyen ABD Başkan Yardımcısı Pence’e Venezüella Devlet Başkanı Maduro cevap verdi. Maduro, Pence’i engerek yılanına benzetti.
“Venezüella Devlet Başkanı Maduro, Pence’in ülkesine yönelik müdahale çağrısının ardından yaptığı açıklamada Pence’i engerek yılanına benzeterek “Zehirli engerek Mike Pence ağzını her açtığı zaman, kendimi daha güçlü hissediyorum” ifadelerini kullandı.
‘SERT EYLEMLER GERÇEKLEŞTİRMENİN VAKTİ GELDİ’
Maduro, ABD’yi OPEC ülkelerinin petrol ve madeni zenginliklerini ele geçirmek için Venezüella hükümetini devirmek istemekle ve ülkeye karşı yürütülen bir dizi ekonomik savaşa öncülük etmekle suçluyor. (…)” (https://tr.sputniknews.com/guney_amerika/201806281034056639-madurodan-abd-baskan-yardimcisi-pence-cevap-zehirli-engerek/)
Gördük mü cevabı?
İşte emperyalistlere, hiç eğip bükmeden, yuvarlaklaştırmadan, cepheden böyle cevap verilir. Ağızlarının payları böyle verilir.
Bu liderler dünya halklarına da umut oluyorlar bu tutum ve davranışlarıyla. Sadece bizdeki “liderler” gibi liderlerin olmadığını, ABD’ye kafa tutulabileceğini ve onların yenilebileceğini gösteriyorlar.
Yine ne diyor Maduro aynı cevabında?
“Sizi daha önce yendik ve ne yaparsanız yapın sizi yine yeneceğiz”” (http://www.abcgazetesi.com/dunya/madurodan-abd-baskan-yardimcisi-pencee-benzetme-yilan/haber-91459)
Peki bizim ülkemizde hiç mi böyle lider yok? Hiç mi Parti yok?
Olmaz olur mu hiç!
Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencisi, devamcısı, geliştiricisi Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut var. Halkımızın “Nurullah Dayı”sı var!
Halkın Kurtuluş Partisi var!
“Katil ABD; Ülkemizden ve Bölgemizden Defol!” diyen Kurtuluş Partililer var.
Geçmişte biz de yendik, yine yeneceğiz!
Bu halk, Batılı büyük emperyalist devletleri, Amerika da içlerinde olmak üzere yendi. Ülkemizden defetti onları.
Bağımsızlığımızı kazandık Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarınca yönetilen Birinci Kuvayimilliye’yle. Cumhuriyet’i kurduk.
Ama ne yazık ki bu Cumhuriyet yıkıldı artık. Ortaçağcıların iktidarı var ülkemizde.
Ama biz Sınıf Partisiyiz. İşçi Sınıfı Partisiyiz. O yüzden gerçek mücadelenin Sınıflar Savaşı olduğunu biliyoruz. Birinci Cumhuriyet Parababalarına dayanan bir Cumhuriyet’ti. Bizim İkinci Kurtuluş Savaşı’yla kuracağımız Cumhuriyetse, İşçi Sınıfı iktidarı olacak. Demokratik Halk İktidarı olacak.
Yeneceğiz yerli yabancı Parababalarını. Onların sömürü ve zulme dayanan iktidarlarına son vereceğiz. Parababaları devletini Tarihin çöplüğüne göndereceğiz. Ve onların her boydan ve soydan işbirlikçilerini defedeceğiz ülkemizden.
Zor mu bu savaş?
Zor!
Güç mü?
Güç!
Ama; biz yendik yine yeneceğiz!