Durmak yok, BOP’a devam!
Hüseyin Ali
BOP Eşbaşkanı Malum Kişi bir kez daha “seçildi”! Ne mutlu emperyalistlere!
Çünkü BOP daha gürültüsüz, daha kararlı yürütülebilir böylece.
Çünkü, hem içeride, hem dışarıda, hâlâ Malum Kişi’den has uşağı yok emperyalizmin.
AKP’nin ilk iktidar yıllarında, Erol Manisalı Hoca Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Bıçak Sırtı” adlı köşesinde, AKP’nin teorisyeni olarak görülen Yalçın Akdoğan’ın ağzından aktarmıştı:
“Son iki yüz yıl içinde ilk defa, iç dinamikler ile dış dinamikler örtüşmektedir. TBMM içinde büyük bir çoğunluğa sahip AKP hükümetinin talepleri ile Batı’nın talepleri birbirini tutmaktadır. AKP’yi iktidara getiren kitlenin talepleri ile (dinamikleri ile), ABD’nin ve AB’nin talepleri aynı çizgide birleşmişlerdir. 19. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’nın ıslahat talepleri, iç taleple (iç dinamiklerle) örtüşmüyordu. Şimdi ise bugüne kadar görülmeyen yeni bir yapılanma ortamı AKP hükümeti ile söz konusu oldu. Bu defa halkın istekleri ile Batı’nın istekleri birleşmiştir.
“Halkın gerçek istekleri ile Batı’nın Türkiye’den talepleri örtüşmüştür, bu nedenle AKP yeni bir yol açmıştır ve Türkiye’nin değiştirilmesinde başarılı olacaktır. Bu üzerinde önemle durulması gereken bir değerlendirmedir.” (Cumhuriyet, 16 Ocak 2004)
Aslında doğru söylüyor Yalçın Akdoğan. Son 200 yıldan beri en iyi emperyalist uşağı AKP’dir demek istiyor. Emperyalistlerin isteklerini daha iyi hiçbir iktidar yerine getiremez, bu yüzden Türkiye’nin değiştirilmesinde AKP başarılı olacaktır, diyor.
Gerçekten de, 1950’den beri hiçbir gerici iktidar Türkiye’ye bu derece zarar vermedi, halkımıza karşı bu denli hainlik yapmadı.
İçeride:
* Devlet din devleti haline dönüştürüldü, dinci diktatörlük kuruldu.
* Cumhuriyet’in tüm değerleri imha edildi.
* Eğitim, kültür, sağlık, hukuk gibi üstyapı kurumları tüketildi.
* Ekonomi, gerek sanayi üretimi, gerekse tarımsal üretim bitirildi; dış borç aldı yürüdü; enflasyon – devalüasyon diz boyu.
* Halkımız yozlaştırıldı ve kamplaştırıldı, ulusal değerler yerle bir edildi.
* Din bezirgânlığı ile halkımızın başı bağlandı.
Dışarıda:
* Emperyalist politikalar bire bir desteklendi.
* Türkiye dostu Kaddafi’nin bile katledilmesine destek verildi.
* İsrail dostu bir politika izlendi.
* BOP’a direnen başlıca güç olan Esad rejimine karşı her türlü düşmanlık yapıldı.
* Amerikancı Kürt politikası için elden gelen yapıldı, bölgede Barzani Kürdistanı’nın baş destekçisi Türkiye oldu.
* Kıbrıs’ta emperyalist politikalar gizli veya açık desteklendi.
* On sekiz adamız emperyalistlerin gözetiminde Yunanistan’a peşkeş çekildi.
Özetle, emperyalizmin has uşağı AKP idi ve bunu hizmetkârlığı ile kanıtlamıştı.
Seçime böyle bir hizmet birikimiyle girdi AKP. Üstelik OHAL altında…
Devlet, kolluk kuvvetleriyle, bürokrasisiyle, valisi, kaymakamıyla, YSK’siyle, yargısıyla vb. tümüyle AKP’nin elindeydi. AKP en ücra köşeye kadar örgütlüydü. Din bezirgânlığı sayesinde camilerde, Kur’an Kurslarında insanları avcunun içine almıştı; tarikatları/cemaatleri kontrol edebiliyordu.
Buna karşılık, muhalefet de, başı emperyalistlerce bağlanmış, emperyalizmin dümen suyunda olmakla birlikte bu derece organize, kararlı, becerikli değildi. Pek çok küçük yerleşim yerinde ana muhalefet partisinin parti örgütlenmesi bile yoktu. Örgütlü değillerdi. Geçtik örgütlü olmaktan, seçim sonuçlarını takip edecek çalışır bir sistem dahi kuramamışlardı.
Seçim sonrasında Erdal Aksünger açıkladı: Seçim gecesi sayım takip sistemi olarak kurulan “adilsecim.net” adlı internet sistemi çalışmamıştı. YSK ve Anadolu Ajansı’ndan ne veri gelirse kabullenilmişti.
Muhalefet partilerinin benzer bir amaçla kurmuş olduğu “Adil Seçim Platformu”nun çalışmadığı da, seçim sonrasında anlaşıldı. Çünkü, platform ileri gelenleri, seçim sonrasında sistemin çalışmadığını, bu yüzden seçmenlerin beklentilerini karşılayamadıklarını belirterek halkımızdan özür dilemişlerdi.
CHP tarafından sandık ve seçim güvenliği için kurulan ve başında Kuru Gürültücü Mehmet Ali Çelebi’nin olduğu; “Sandık Gücü Platformu”nun da hiçbir gücünün olmadığı anlaşıldı. Çünkü hemen seçim öncesinde ilanla sandık görevlisi arayacak kadar zavallı konumdalardı. (Kaynak: Soner Yalçın, Sözcü, 27 Haziran 2018)
Aslında YSK’nin sağladığı SİPPORT adlı Seçim Bilişim Sistemi partilerde de vardı ama kafa yorup bu sistemi bile çalıştırmamışlardı. Hadi AKP oyun oynadı, sistemi çalıştırtmadı diyelim, bunu öngörüp gerekli önlemleri almaktan bile uzaktı muhalefet.
Ama hepsinden önemlisi, muhalefetin başı da emperyalizm tarafından bağlandığından, AKP’nin halk düşmanı ve emperyalist uşağı politikasını halkın gözü önüne sermemişlerdi.
Böyle olunca da, tıpkı Damat Berat’ın Anadolu Ajansı’na verdiği talimatta olduğu gibi, Malum Kişi % 53’e yaklaşan bir oranla “seçildi!”
Amerikancı muhalefet ise kuru gürültü yapmıştı sadece. Bu kılkuyruklara ne halkımız, ne de emperyalizm inanmaz.
Malum Kişi’nin özünde Amerikan işbirlikçisi ama suyun üstünde milliyetçi politikası da halkımızın kandırılmasında etkendi. Hemen seçim öncesinde; YPG Münbiç’ten çıkacak, ABD ile anlaşıldı, Türk askeri Münbiç’te devriye geziyor, haberleri boşuna değildi.
Pekiyi, neyin karşılığında?
Tabiî, hem içeride, hem dışarıda yüzde yüz emperyalist siyasete devam karşılığında. Şimdi yasal durum da buna elverişli hale getirildi. Başkanlık sistemi sayesinde hemen her şey Malum Kişi’nin iki dudağı arasında…
İçeride, Cumhuriyet’ten miras her türlü altyapı ve üstyapı kurumunun tasfiyesi, Kürt Sorunu’nun emperyalist politikalarla “çözümü!”, eğik düzlemdeki cisim gibi hızlanarak seyredecektir, hiç kuşkusuz.
Dışarıda ise öncelikle Kıbrıs’ın emperyalizme peşkeşi ve tabiî Suriye’nin BOP kapsamında bölünmesi olsa gerek.
Kıbrıs ile ilgili el altından neler çevriliyor, tam bilemeyiz ama geçmişte AKP’nin Annan Planı’nı destekleyerek Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB üyeliğine alınmasına imkân vermesi, böylece Kıbrıs Rum Kesimi’nin elini güçlendirmesi, şimdi ne yapmakta olduklarının göstergesidir. Kıbrıs bölgesinde Rum Kesimi’nin petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına sessiz kalınması da, KKTC Haklarının AKP tarafından emperyalizme teslim edilmesidir. Muhalefet, bu konuda AKP kadar kararlı uşaklık yapamazdı.
Suriye’ye gelince… Emperyalizm ve Malum Kişi, elinde olsa Esad’ı bir kaşık suda boğacak. Emperyalizmin en sadık müttefiki Malum Kişi… Esad’ın deyişiyle Türkiye, Malum Kişi’nin yönetiminde, maalesef, Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte bir “uydu devlet”tir (https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201806261034023244-esad-turkiye-suriye-abd-gonderdi/, 26 Haziran 2018).
Ama 6 yılı aşkındır yapamadılar, Esad’ı düşüremediler. Tersine Esad güçleri, başarıdan başarıya koşuyor. En son, Lübnan’da bulunan Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah, durumu; “Suriye’nin güneyinde büyük değişimlerin ve ABD ile İsrail’in desteklediği tüm silahlı gruplara karşı çok büyük zafer kazanmanın eşiğindeyiz.”, şeklinde açıkladı. (Odatv, 30 Haziran 2018)
İsrail’in ve tabiî ABD Emperyalizminin varlığına rağmen emperyalizm Suriye’nin güneyinde yenildi, yeniliyor.
Geriye ne kalıyor?
Kuzey Suriye, kuzey deyince de İdlib!
Emperyalizmin dünyanın dört bir yanından toplayıp getirdiği dinci caniler, ip kaçkınları şimdi İdlib’de yığışmış durumda. Şimdi IŞİD’i de, El Kaide’si de, El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’sı da, El Nusra’nın uzantısı Heyet Tahrir’üş Şam’ı da ve Malum Kişi destekli ÖSO’su da İdlib’de… Silahlı binlerce dinci cani burada… Tabiî, emperyalizmin ve Türkiye’nin korumasında…
Türkiye “Astana Süreci”ne göre İdlib’de 12 askeri gözlem noktası kuracaktı. Bunları gecikmeli de olsa kurdu. Ama bakınca, sanki gözlem noktaları “çatışmasızlık ortamının sağlanması” için değil de, İdlib’de yoğunlaşmış dinci canilerin Suriye Ordusu’ndan korunması ve desteklenmesi için (bakınız harita).
Nitekim, dinci gruplardan Heyet Tahrir’üş Şam (HTŞ), Türkiye ile sıkı fıkı oluşu nedeniyle diğer dinci gruplar tarafından Türkiye’nin maşası olarak tanımlanıyor. HTŞ, aslında El Kaide’nin Suriye kolu olan Jabat El Nusra’nın 2017 yılı başında başka muhalif grupları da bünyesine dahil ederek kendisini yeniden tanımladığı hali (Sedat Ergin, Hürriyet, 14 Haziran 2018). Şu anda İdlib’in büyük kesimi bu örgütün elinde. Kuruluş amacı ise El kaide ve El Nusra’nın izini kaybetmek, böylece dünya kamuoyunun gözünde “terörist” damgasından kurtulmak. Çünkü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye ile ilgili 2015’teki 2254 sayılı kararında açıkça adı geçmiyor. Yani, içinde Türkiye’nin de bulunduğu bir emperyalist oyunu bu aslında. Türkiye işte bu dinci terörist grupla düşüp kalkıyor.
Emperyalizmin bunları kısa vadede Suriye için, ister başarılı olsun, ister olmasın, uzun vadede Türkiye için kullanacağı kesin. Malum Kişi işte emperyalizm ile böyle kirli bir işbirliği içinde.
Bunu en iyi Esad bilir. Çünkü acısını en çok Suriye Halkı çekiyor. Şöyle diyor Esad:
“ABD, Türkiye dahil her şeyi kontrol ediyor. Türkiye’yi ABD yönlendiriyor. (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan 5 yıl önce Suriye’yi işgal etmek istediğinde, ABD, Türkiye’yi engelledi. Neden? Çünkü o sırada teröristler galip durumdaydı, giderek daha fazla noktayı ele geçiriyordu. Erdoğan’a neden ihtiyaçları olacaktır ki? Ancak teröristler geri çekilmeye başladığında, Erdoğan’a ‘Artık müdahale edebilirsin çünkü işler Suriye, Rusya, İran ve teröristlerle savaşan diğer grupların lehine ilerliyor’ dedi. Bu nedenle yeniden kaos yaratmak için müdahale etmenin daha iyi olacağını söylediler. Bu bölgelerin tamamı, bir başkasının değil, sadece ABD’nin kontrolünde.” (https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201806261034023244-esad-turkiye-suriye-abd-gonderdi/ 26 Haziran 2018).
İşte bu şartlarda seçime girdi Türkiye. Halkımız örgütsüzdü, din bezirgânları sonuna kadar örgütlüydü; emperyalizm ile yıllardan beri gelen gizli ve kirli işbirliğini sürdürüyordu. Malum Kişi, emperyalistlere; “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır”, diyordu. Yalçın Akdoğan’ın deyişiyle iç ve dış dinamikler gene örtüşüyordu.
Emperyalizmin, Malum Kişi’yi desteklediği ve ilk turda başkanlığı ele geçireceğini öngördüğünü Türker Ertürk seçim sonrasında yazdı. Şöyle diyor:
“24 Haziran seçiminden önce, Londra merkezli ve dünyanın en zengin ailesi olarak bilinen Rothschild’lerin sahibi olduğu dünyanın bir numaralı dergisi The Economist’in İstihbarat Direktörü Robin Bew şöyle diyor; ”Ekibimiz Erdoğan’ın seçimi birinci turda kazanacağını düşünüyor.”
“(…) Bu durumu Singapur’da çalışan siyaset ve ekonomi stratejisi uzmanı bir dostuma sordum. ”Tüm dünya Türkiye’de eşit olmayan şartlarda seçime gidildiğini biliyor. Seçimlerde iktidarın çok yaygın hile yaptığını da! Bu şartlar altında muhalefetin kazanamayacağını da biliyor! Ayrıca İsrail de iktidarın arkasında! Esas kabahat; bu şartları kabul ederek seçime girmekti! Şartların değiştirilmesi için mücadele etmeliydiniz. İktidarın seçimi kaybetmesi durumunda devir teslim töreni yaparak görevi devredeceğini düşündüysen, çok safsın” dedi bana.” (Odatv, https://odatv.com/secimin-tek-kaybedeni-kim-29061845.html, 29 Haziran 2018)
Evet, Malum Kişi en ufak bir kaybetme riski olsa böyle bir riski göze almaz, alamaz. İktidardan düştüğü anda “mapusane” ile karşı karşıya geleceğini adı gibi biliyor. Bu yüzden emperyalizmin bir dediğini iki etmiyor. Halkımızı din ile kandırıyor; Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Dindar-Dinsiz gibi yakıştırmalarla bölüyor; ulusal birliği parçalıyor; ülkeyi çökertiyor, ülkemizin her alanda gerilemesine neden oluyor… Hizmette kusur yok! Bunu da ne yazık ki “demokrasi oyunu” ile beceriyor.
Büyük Eğitim Devrimcimiz İsmail Hakkı Tonguç’un ölüm yıldönümü 24 Haziran imiş. Bu büyük devrimcinin demokrasi konusunda 1950’lerdeki sözleri ile bitirelim yazımızı:
“Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı. Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu, zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir.
“İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin, toprağı, işi olsun olmasın, halk bir sandığa elindeki kâğıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu oyundur, kolaydır.” (Aktaran Melih Aşık, Milliyet, 26 Haziran 2018).
Ülkemizde bir sandık kandırmacası, bir demokrasi oyunu söz konusu, maalesef. Malum kişi ve AKP, bu demokrasi oyunu içinde kaybedecek gibi görünmüyor.
Ancak, eninde sonunda devrimciler gerçek demokrasiyi kuracak ve bu emperyalist işbirlikçilerinden, din bezirgânlarından, vatan hainlerinden hesap soracaktır. Bu kesin!