“İklim değişikliği”ni yaratanlar “iklim değişikliği” temasıyla Dünya Gıda Günü kutluyor
Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nun kuruluş günü olan 16 Ekim Dünya Gıda Günü olarak ilan edilmiştir. Birleşmiş Milletler ve onun Gıda ve Tarım Örgütü tarafından, Dünya Gıda Günü dolayısıyla dünyanın çeşitli ülkelerinde her yıl farklı bir temayla etkinlikler yapılıyor. Onların deyimiyle kutlanıyor.
Bu yılki temaları, “İklim değişiyor. O halde gıda ve tarım da değişmeli” olarak belirlenmiş. BM’nin Dünya Gıda Günü’nü ilan edip her yıl kutlama gerekçesi, açlığın önüne geçilmesi, yeterli ve güvenilir gıdaya erişimin herkes için sağlanması konularına dikkat çekmek olarak açıklanıyor kendileri tarafından. İnsan diyor ki, a be mübarekler, adınız Birleşmiş Milletler, yani dünyanın irili ufaklı tüm ülkelerinin bir araya geldiği bir birlik. Bu birliğin içinde önüne geçmeye çalışıyoruz dediğiniz açlığın yaratıcısı ABD-AB Emperyalistleri de var. O halde bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Bu yılki tema, yukarıda da belirttiğimiz gibi, “İklim değişiyor. O halde gıda ve tarım da değişmeli” ya, peki bu iklim değişikliğinin asıl sorumluları kim ya da kimler?
Dünya Bankası’nın 2010 yılında yayımladığı çalışmada, değişik ülkelerin sera gazı salınım oranları karşılaştırılıyor. Listenin başında Çin ve ABD geliyor. Onları Avrupa Birliği ülkeleri ile Hindistan, Rusya, Japonya ve Brezilya takip ediyor.
Bilim insanları, 21. Yüzyılın ilk çeyreğine gelindiğinde, Sanayi Devrimi’nin başladığı 18. Yüzyıldakine göre, örneğin 1750 yılı ile karşılaştırıldığında, atmosferdeki karbondioksit oranının yüzde 40, metan gazı oranının da yüzde 150 arttığını belirtiyorlar. Gördüğümüz gibi, dünyamızın ikliminin değişmesine sebep olan ve bu yüzden dünyadaki tarımsal alanların yok olmasına, insanların açlığa mahkûm edilmesine sebep olan ülkeler güya dünyadaki açlığa çare arıyor görünüyor. Yaptıkları sadece göz boyama.
Dünyamızda yaklaşık 7,5 milyar insan yaşıyor. BM raporlarına göre, dünyada yaşayan her 100 kişiden 11’i yani yaklaşık 800 milyon insan yetersiz beslenmeyle karşı karşıya. Bu insanların yüzde 98’i sömürge ve yarısömürge ülkelerde yaşıyor. Gelişme olan ülkelerde, bir başka deyişle emperyalizme bağımlı hale getirilmiş, bütün yeraltı veyerüstü zenginlikleri emperyalistler tarafından yağmalanmakta olan ülkelerde yaşayan her 8 kişiden 1’i yaşamını devam ettirmek için gerekli asgari gıdaya bile ulaşamıyor.
Orman tahribatı küresel sera gazı emisyonlarının % 10-11`ine sebep oluyor, tarım arazilerinin % 33`ü orta ve üst düzeyde toprak bozulumuna uğramış durumda.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre az gelişmiş ülkelerde yaşanan cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle kız çocukları ve kadınlar erkeklere göre daha fazla açlık çekiyor. Bazı ülkelerde kadınların ancak ailedeki herkes yemek yedikten sonra karınlarını doyurma hakkı bulunuyor. Ayrımcılık gebe kadınları da etkiliyor. ABD-AB (AB-D) Emperyalistlerinin yarı sömürgesi olan ülkelerde doğan her 6 bebekten 1’i bu yüzden yetersiz kiloyla hayata gözlerini açmakta.
Yine BM‘ye göre, her yıl yaklaşık 6 milyon çocuk, yani günde 16 bin 500 çocuk yetersiz beslenme veya açlık sebebiyle hayatını kaybediyor. Aynı rapora göre AB-D Emperyalistlerinin yarı sömürgeleştirdiği ülkelerde yaşayan her 4 çocuktan 1’i yetersiz kiloya sahip. Yaşamını devam ettirebilen çocukların önemli bir kısmı da yetersiz beslenmeden dolayı gelişim bozukluğu, vücut ve beyin gelişimlerinin eksik olması gibi sorunlarla karşı karşıya.
İnsanlık her yıl dünya nüfusunun tamamını besleyecek kadar gıda üretiyor ancak ne yazık ki üretilen bu ürünlerin üçte biri yani 1,3 milyar ton gıda, emperyalistlerin aşırı kâr hırsı, tüketim çılgınlığını tetiklemesi gibi nedenlerle yok oluyor. Yalnızca ABD’de israf edilen gıda miktarı 222 milyon ton. Bu da yaklaşık olarak Sahraaltı Afrika’da üretilen bütün gıdaya eşdeğer.
BM Dünya Gıda Programı’nın yaptığı çalışmalara göre, dünyada açlık çeken bir çocuğun günlük ortalama gıda masrafı sadece 65 kuruş. Yalnızca 130 liraya bir çocuğun bütün bir okul yılı boyunca beslenmesini sağlamak mümkün
Tabloyu ortaya koyunca gördük ki, Dünya Gıda Günü’nde dünya nüfusunun yüzde 11’i yetersiz beslenme ve açlık sorunuyla kıvranıyor. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, insanların temel gereksinimi olan gıdanın eşit ve adi dağıtılmasından bahseder. Ancak Sovyetler Birliği’nin de dağılmasıyla AB-D Emperyalistlerinin önünde bir engel kalmamış olduğu için açlık ve yoksulluk her geçen yıl artarak devam ediyor.
İnsanın en temel gereksinimi olan yeterli ve dengeli beslenme, her insan için eşit ve adaletli bir şekilde sağlanmalıdır.
İnsanlığın en küçük, en masum üyesi çocuklar açlıktan en fazla korunması gerekenlerdir. Ancak, emperyalistlerin babalarının çiftliğine çevirdikleri dünyamızda işlerin bunun tam tersi olduğunu görüyoruz. Ve yine görüyoruz ki, İnsanlığın açlıktan gerçek anlamda kurtulmasının da, zaten İnsanlığın olan dünyanın tüm zenginliklerinin de eşit ve hakkaniyetli bir şekilde dağıtılmasının da tek yolu Sosyalizmden geçer.