İşsizlik Fonu Ulusal Fonlar adı altında Parababalarına peşkeş çekilecek
Temmuz ayının son haftasında basına ve kimi televizyon kanallarına, hükümet yetkililerinin “darbe girişimi” sonrası ekonomide yaşanacak sıkıntıları önlemek amacıyla aldıkları bir karar yansıdı.
Bu yetkililerin deyimiyle finansal istikrar ve büyümeye katkı sağlamak amacıyla bir Varlık Yönetim Fonu oluşturulacaktı. Başbakanlık koltuğunda oturan Binali Yıldırım tarafından ilk kez Bloomberg televizyonundaki bir röportajda açıklandı planlanan bu fon. Ardından Enerji Bakanı koltuğunda oturan Berat Albayrak ve Merkez Bankası Başkanı koltuğundaki Murat Çetinkaya da birbiri ardına aynı fondan bahsetti.
Onlara göre fon, finansal istikrara ve büyümeye katkı sağlayacaktı. On milyarlarca dolar büyüklüğünde olabilecekti ve ülkeni düşük bütçe açığını tehdit etmeyecekti.
Fonla ilgili ayrıntılar, en başta da kaynağın nereden aktarılacağı belli olunca, bizi aldı bir merak. Fonlarla kendi halkını soyanların ülkesiyiz malum. Neymiş bu varlık yönetim fonu?
Konunun ve fonun baş müşterisi olacak olan TÜSİAD’ın internet sitesinden, onların gözüyle okuyoruz fonun ne olduğunu?
“Türkçede henüz tam kabul görmüş bir çevirisi olmayan ve çeşitli kaynaklarda Bağımsız Varlık Fonları, Ulusal Varlık Fonları, Ulusal Yatırım Fonları, Ülke Yatırım Fonları, Devlet Refah Fonları veya kısaca Ulusal Fonlar diye adlandırılan “Sovereign Wealth Funds” aslında ülkelerin resmi rezervleri dışındaki birikimlerini anlatmaktadır.”
Gördüğümüz gibi, bir ülkenin bir resmi rezervleri var, bir de gayri resmi rezervleri. Bizim araştırdığımız fon bu resmi rezervler dışındaki birikimlerden oluşuyormuş. Devam edelim okumaya:
“Dünyadaki tüm Merkez Bankaları acil ihtiyaçlar için ellerinde çeşitli miktarlarda döviz rezervi bulundururlar. Cari işlem fazlası veren ülkeler ihtiyaçlarının ötesinde rezerv biriktirmeye başladıklarında bu “ekstra”ları kârlı bir şekilde değerlendirme düşüncesiyle müstakil fonlar kurma yoluna gitmişler ve bu şekilde Ulusal Fonlar ortaya çıkmıştır.”
Tanımdan anladığımıza göre fon, uluslararası arenada cari işlem fazlası veren ülkeler tarafından oluşturuluyor. O ülke halklarının iş gücü sömürüsünden elde edilen bu fazlalıklar, daha fazla kâr elde edebilmesi için Finans-Kapitalistlerin hizmetine sunuluyor.
Peki, cari işlem dediğimiz bir anlamda ülkelerin kapitalizmce gelişmişlik göstergesi olan terim nedir?
“Cari işlemler dengesi olarak da tanımlanan cari denge, ödemeler dengesi bilançosunun dış ticaret (ihracat-ithalat dengesi), hizmetler (hizmet alımları-hizmet satımları), yatırım (net faktör) gelirleri (dış yatırım gelirleri-dış yatırım giderleri) ve cari transferler (karşılıksız olarak elde edilen dış gelirler-karşılıksız olarak yapılan dış giderler) dengelerinin toplamından oluşur.
“Ülkenin cari işlemlerden elde ettiği gelirler, cari işlemlere yapılan giderlerden daha büyükse bu durum cari fazla (cari işlemler fazlası); daha küçükse cari açık (cari işlemler açığı) olarak nitelenir.” (Vikipedi)
Türkiye, CIA’nın 2015 yılı verilerine göre dünya çapındaki cari işlem açığı en fazla olan ülkeler sıralamasında yedinci sırada yer alıyor. Listenin başını dünya halklarının baş düşmanı, dünyanın başhuydudu ABD çekiyor.
Yukarıda Ulusal Varlık Fonları “Sovereign Wealth Funds” olarak tanımlanan fonun, cari işlem fazlası veren ülkelerin bu “ekstra”larıyla kurulduğundan bahsediyordu TÜSİAD. Bu durumda Türkiye’nin mevcut durumu bu fonun kurulması için elverişli değil.
AKP’giller hükümeti, iki Ortaçağcı gücün kanlı bir kapışması olan 15 Temmuz’u fırsat bilerek Parababalarının kâr düzeninin bekçiliği görevini daha da hızlandırarak yapacak.
AKP’giller bu fonla hedeflediklerini de şu şekilde özetliyorlar:
Savunma sanayi ve teknoloji gibi sektörlere finansmana erişimde kolaylık sağlamak, büyük altyapı projeleri için kamuya yük olmadan finansman sağlamak yani yandaşa altyapı projesi adı altında daha fazla peşkeş, ekonomik kriz ve siyasi şoklara karşı dayanıklılığı arttırmak. Hedeflenen açık ve netçe Parababalarına ve kendi yandaşlarına finans kaynağı oluşturmak. 2001 krizinde olduğu gibi, Emperyalizmin ekonomik krizlerinin faturasını Parababalarına değil İşçi Sınıfına ve Emekçi Halkımıza ödetmek.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkiye cari fazlası değil tam tersine cari açığı olan bir ülke olduğuna göre, AKP’giller böylesi bir fon için nereden kaynak bulacak?
Tabii ki, İşçi Sınıfımızın ve Emekçi Halkımızın yarattığı değerlerden. Bunları da belirtiyorlar:
Özelleştirme gelirleri, kamu varlıklarının menkul kıymetleştirilerek transferi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK-zorunlu deprem sigortası), Vakıflar vb.’den gelecek gelirler, emeklilik ve işsizlik fonlarından kaynak aktarılması.
İşsizlik Fonu, Parababalarının ve AKP’giller hükümetinin ağzının suyunu akıtmıştır kurulduğu günden bu yana. Fondaki parayı yağmalayabilmek için ağızlarının salyasını akıtarak iştahla ellerini ovuşturuyorlar.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre bu yılın Şubat ayı itibarıyla işsiz insanlarımızın sayısı 3,2 milyon kişi. Ancak bu sayı sadece kayıtlı işsizlerimizin sayısı. Gerçek işsizlik oranının çalışabilir nüfusumuzun yaklaşık yarısı olduğunu biliyoruz. İşsizlik fonunda biriken para 96 milyar liraya ulaştı. İşsizlik sigortası fonunun, olağan işleyişiyle yıl sonunda 100 milyar liraya ulaşması bekleniyor.
İşsizlik sigortasından işsizlere 2009 yılında 1 milyar 114 milyon TL ödeme yapılmışken, 2012 yılında 966 milyon 185 bin TL ödendi. Fondaki paranın yüzde onundan bile çok daha az miktarda para gerçek sahiplerine işsiz insanlarımıza ödenmiş.
İşsizlik sigortasından her işsiz insanımız yararlanamıyor ne yazık ki. Fondaki bu büyük miktardaki paraya rağmen ve bu para yine çalışanların ücretlerinden kesilenlerle birikmiş olmasına rağmen, işsizlik fonundan yararlanmak için şu şartlar aranıyor:
Kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalmış olmak, yani işten çıkarılmış olmak, iş akdinin feshinden önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olmak, son üç yıl içinde en az 600 gün süreyle işsizlik sigortası primi ödemiş olmak. Okullarından yeni mezun olmuş ya da yeni iş aramaya başlamış işsiz durumunda olan kişiler, iş arama sürecinde işsizlik sigortasından yararlanamıyor. Bu işsizlik dönemi ne kadar uzun sürerse sürsün, yukarıda belirttiğimiz şartları sağlamadığı için, hiç prim ödenmemiş olduğu için işsizlik parası alamıyorlar maalesef.
Ayrıca işsiz insanlarımız işsiz kaldıkları süre boyunca da yararlanamıyorlar işsizlik fonundan. 10 yıldır kesintisiz çalışan bir işçi bile en fazla 10 ay boyunca işsizlik fonundan maaş alabiliyor. Yani işsiz kalma süreniz en fazla 10 aydır deniyor fiilen, ancak 10 aydan uzun süre işsiz kalan insanlarımız kendi hallerine bırakılıyor.
İşsizlik maaşı brüt asgari ücretin yüzde 80’inden fazla olamıyor. 5.000 TL brüt ücret alan bir kişi işsiz kaldığında en fazla 1.307 TL maaş alabilir. Asgari Ücretle çalışan insanlarımız 653 TL işsizlik maaşı alabiliyor.
İşsizlik sigortasından bu yılın Şubat ayında 389 bin kişiye maaş ödenmiş. İşsiz sayısı 3,2 milyon ama 10 işsizden sadece biri işsizlik maaşı alabiliyor.
AKP’giller, kendileri gibi Ortaçağcı olan Pensilvanyalı İblis’le girdikleri 15 Temmuz çatışmasının ekonomik faturasını da halkımıza çıkarmaya çalışıyor. İşsizlik Fonu’nu, “darbe girişimi”nin ekonomik yansımalarını bertaraf etme gerekçesiyle yeniden Parababalarına peşkeş çekecekler.
Fonun gerçek sahipleri olan, fonda 100 milyar TL’ye yakın para biriktiren İşçi Sınıfımıza “yedirmeyiz” diyorlar bu parayı. Ulusal Varlık Fonları da bu iş için oluşturulmuş bir başka vurgun kapısı olacak.
Bunlar asalak, bunlar vurguncu. 15 Temmuz olayları bu vurgunculara daha büyük vurgunlar için arayıp da bulamadıkları fırsatı verdi. Halkımıza ölümlerden ölüm beğendirecekler. Kırk katır mı kırk satır mı, diyecekler.
Şimdilik bu iki Ortaçağcı gücün çarpışmasının galibi olan AKP’giller zafer sarhoşluğuyla, ülkemizi bir yandan Ortaçağ karanlığına, Yeni Sevr bataklığına sürüklerken, diğer yandan ekonomik zor ve baskılarla da halkımıza zulmediyor-zulmetmeye devam edecek. Ve nihayet kendi sonlarını da hazırlayacaklar.
.