İşte hallerimiz: I
İşte hallerimiz:
I
Ülke olarak bir birinciliğimiz daha oldu. Ama ne yazık ki sondan birincilik oldu bu. Ya da olumsuzlukta birinciliğimiz oldu.
Nedir konu? derseniz; “Dünya çapında trafik sıkışıklığını ölçmek için son üç yıldır hazırlanan ‘Küresel Dur-Kalk Endeksi’nde, İstanbul birinciliği kimseye kaptırmadı. Endekse bakılırsa, İstanbul‘da yürümek, araç sürmekten ‘hızlı’…” (http://www.hurriyet.com.tr/herkes-suruyor-istanbul-yuruyor-40342098)
Bu endeks (2016) hazırlanırken dünya çapında 52 büyük şehir değerlendirilmiş. Değerlendirilen şehirler içinde İstanbul yıllık sürücü başına 32.880 dur-kalk ortalamasıyla birinci olmuş.
İstanbul’u, 32 bin 640 adetlik dur-kalk ortalamasıyla Cakarta ve 30 bin 480 dur-kalk ortalamasıyla Mexico City takip etmiş.
En düşük dur-kalk oranı ne?
Bu konuda bu yıl için bir rakam verilmiyor. Ama 2013 yılındaki rakamlara göre İstanbul, sürücü başına yıllık 31 bin 200 adetlik dur-kalk ortalamasıyla zirvede yer alırken, Hollanda’nın Rotterdam şehri 7.200 dur-kalk ortalamasına sahipmiş. Ve İstanbul 2013 yılında da en fazla dur-kalk oranına sahip şehirmiş. Yani 2013’te de birinciymişiz. 2014 ve 2015’te ikinci olmuşuz ama büyük gayret göstererek, 2016’da birinciliği tekrar ele geçirmişiz(!)
***
Bu istatistik neyi gösterir?
Sürücü ve yolcuların trafikteki zaman kaybını, buna bağlı olarak ortaya çıkan stres gibi olumsuzlukları. Ölümlere bile varan kavgaları. Yaralanmaları. Trafik kazalarını vb…
Diğer yandan da yakıt tüketiminin ve hava kirliliğinin artmasını. Sıkça dur-kalk yapan araçların motorlarındaki kritik parçalarda mikroskobik aşınmaları vb. başka olumsuz etkileri de gösterir.
Kanserojen maddelerin partiküller halinde havaya saçılması ve sonuç olarak insan sağlığı üzerinde dolaysızca olumsuz etkisini.
Bütün bunların toplamdaki etkileri de neye yol açıyor?
Ulusal servet üzerinde olumsuz sonuçlara…
Üstelik de bu olumsuz sonuçları büyük oranda halkımız çekiyor. Zenginler çekmiyor. Parababalarının büyükleri, artık şehir içi ulaşımda helikopter, tekne vb. araçları kullanıyor.
Büyük ve küçük Reisler dur-kalka takılmadan geçiş üstünlüğüyle geçip gidiyorlar. Yani olan size, bize oluyor…
Oysa çözüm belli. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Şehir içi ulaşımda yeraltında metro ağını geliştirmek, yaygınlaştırmak. Deniz varsa denizyollarını etkin şekilde kullanmak. Toplu taşımaya önem vermek. Şehirlerarası yollarda da hem demiryolunu, hem havayolunu ve varsa denizyolunu kullanmak. Buna öncelik vermek…
İşte hallerimiz
II
Bildiğimiz gibi, AKP’giller’in en büyük başarısı, değişik konularda yapılan istatistiklere göre sondan birincilikler oluyor hep. 15 Şubat tarihli Hürriyet Gazetesi’nde bir haber vardı, Avrupa’nın en kirli büyükşehirleri ve şehirleriyle ilgili olarak. Tahmin edeceğiniz gibi, bu ölçümlerde de evelallah birinciliği kimseye kaptırmamışız. Ölçüm yapılan iki alanda da birinci olmuşuz…
Haber şöyle:
“Avrupa’nın en kirli 10 şehrinden 8’i Türkiye’de
“Dünya Sağlık Örgütü’nün (WH0) verileri, Avrupa’da havası en kirli 10 kentten 8’inin Türkiye’de olduğunu ortaya koydu.
“İngiliz Guardian gazetesinin WHO’nun çapı 2.5 mikron ve altında olan partikül madde hesabına dayanarak hazırladığı habere göre, Avrupa’da havası en kirli olan şehir Makedonya’daki Tetevo, ikinci sırada Bartın ve üçüncü sırada Hakkâri yer alıyor. Bu şehirleri Gaziantep, Siirt, Afyon, Karaman, Iğdır ve Isparta izliyor. Listenin 10’uncu sırasında Bosna Hersek’e bağlı Tuzla var.”
Gördüğümüz gibi, çok büyük bir oran yakalamışız doğayı ve canlıları öldürmek konusunda… Çünkü bu kirlilik oranları, kaçınılmazca ve kesin olarak o bölgedeki canlıları (doğayı, hayvanları ve insanları) öldürür. Yok öder, soylarını tüketir.
Diğer birinciliğimiz ise büyükşehirlerdeki oranlarla ilgili:
“İSTANBUL ALARM VERİYOR
“Avrupa’da büyükşehirlerde ise İstanbul metreküpte 33 miligram partikül seviyesiyle ilk sırada yer aldı. İstanbul’u metreküpte 26 miligram partikülle Polonya’nın başkenti Varşova ve 25 miligram partikülle Macaristan’ın başkenti Budapeşte izliyor. Avrupa’da havası temiz üç kent şöyle: İsveç'in başkenti Stockholm, İskoçya’nın başkenti Edinburgh ve Finlandiya’nın başkenti Helsinki.
“DÜNYA LİSTESİNDE İRAN 1’İNCİ
Dünyanın havası en kirli 20 kenti listesinin zirvesinde İran’daki Zabol var. Bu listede Hindistan’dan 10, Çin’den 5, Suudi Arabistan’dan 3, Kamerun ve Pakistan’dan birer kent yer aldı. WHO verilerine göre dünyada her yıl 12.6 milyon insan çevre ve hava kirliliği nedeniyle ölüyor.” (http://www.hurriyet.com.tr/avrupanin-en-kirli-10-sehrinden-8i-turkiyede-40366066)
“Dünyada her yıl 12.6 milyon insan çevre ve hava kirliliği nedeniyle ölüyor”muş.
İstanbul’da kayıtlı araç sayısı 3 milyon 750 bin. Ve her gün 1017 araç daha katılıyor bu sayıya. Hava kirliliğini yaratan en büyük etkenlerden birisi de trafikteki araçlar. Çünkü havayı kirleten karbonmonoksit emisyonlarının yüzde 23-25’i ulaşımdan kaynaklanıyor. Bunun da yüzde 75’i motorlu araçlardan kaynaklanıyor. Dolayısıyla ülkemiz bu alanda da birinci ya da ikincidir yukarıdaki rakamlara göre. Başka türlüsü olamaz…
İşte hallerimiz:
III
Ülkemizde insan canı sudan ucuz. Ama gerçekten ucuz. Lafzen değil. Hangi alana bakarsanız bakın bunu görürsünüz. İster istatistiklere iş kazaları diye geçen İş cinayetlerine, ister Kadın cinayetlerine, ister trafik cinayetlerine bakın…
İşte aşağıdaki haber de bunlardan birisi.
Başlık: ‘Nükleer’ okul yolu
Hürriyet Gazetesi muhabiri Serkan Ocak’ın 23 Aralık 2016 tarihli haberine göre:
“Dört yıl önce İzmir Gaziemir’de ‘nükleer atık gömüldüğü’ ortaya çıkmıştı. Devlet duruma el koydu. Arazi karantinaya alındı, etrafı tellerle çevrildi. Tarihin o döneme kadarki en büyük cezası kesildi. Peki ya sonuç? Ceza ödenmedi. Sorumlular beraat etti. Tel örgüler söküldü, halk nükleer atıkların üzerine basarak işine, okuluna gitmeye devam ediyor…”
Çocuklar sadece yol olarak kullanmıyormuş bu araziyi. Aynı zamanda oyun alanı olarak da kullanıyorlarmış şu anda.
Peki tehlike geçmiş mi ya da geçer mi?
Hayır, geçmemiş ve yüzlerce yıl da geçmeyecek.
“Ege Üniversitesi öğretim üyesi halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, gömülü atıkların insan ve çevre sağlığına etkisi konusunda şunları söyledi: “Yürünen alanlarda etkili bir radyasyon varsa, geçtikleri sürece radyasyona maruz kalacaklar. Riskler artacaktır. İçin için atıklar yanıyordu, onlardan kaynaklı ağır metal dumanlarına insanlar maruz kalırsa bu da bir soruna yol açabilir. Radyoaktivite orada duruyor, bir yere gittiği yok, ne kadar derine gömüldüğü ile ilgili olarak da tehlikesi devam ediyor. Üzerinden geçildikçe insanlar bu tehlikeye maruz kalıyor.” (http://www.hurriyet.com.tr/nukleer-okul-yolu-40315887)
İşte böyle… Biliminsanları istedikleri kadar haykırsınlar, kim dinler onları?..
AKP’giller “Köylücüklerimize ölü ve beyin yıkayıcı imam hatip yetiştir”mek sevdasında hızla yol alıyorlar. Müfredat değişikliği diyerek, bilimsel konuları ya da özce bilimi müfredattan çıkartıyorlar. Dolayısıyla onlardan bu soruna çözüm getirmelerini beklemek beyhude bir çaba oluyor.
İnsanlarımız ölmeye devam edecekler…
Ne zamana kadar?
Halkın Kurtuluş Partisi önderliğinde Demokratik Halk İktidarını kurana kadar!