Site rengi

Tasarım

İzmir Barosu Genel Kurulu’nda Mücadeleci Avukatlar listesi de yarışacak…

16.10.2022
830
A+
A-

Av. Tacettin Çolak

Bildiğimiz gibi Barolar; demokratik, laik, hukuk devletinin korunup geliştirilmesinde önemli işlevleri olan mesleki örgütlerdir.

27 Mayıs Politik Devrimi’nin ürünü olan 61 Anayasası ile topluma kazandırılmıştır.

Barolar, avukatlara özel yasası olan tek meslek örgütüdür.

Bu nedenle Barolar; avukatların mesleki sorunlarının çözümünde ve ülkedeki hukuksuzlukların karşısında etkili tavırlar alabilecek kurumlardır. Zira 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 95/21 ve 110/17’nci maddelerinde Baro Yönetim Kurullarına ve Türkiye Barolar Birliğine; “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” görevi verilmiştir.

Ama maalesef, baroların ve Türkiye Barolar Birliği (TBB)’nin bu yasal görevlerini tam anlamıyla yerine getirdiği söylenemez.

Baro Yönetimleri, AKP’giller iktidarının başta laiklik ilkesi olmak üzere Cumhuriyet’in bütün kazanımlarına indirdiği darbeler karşısında ve yargının AKP’nin hukuk bürolarına dönüştürülmesine yönelik hamlelerine karşı yetersiz ve ilgisiz kalmıştır.

Örneğin İzmir Barosunun bugünkü yöneticilerinin bir kısmı, Silivrilere kadar gidip, CIA tarafından planlandığı ve bir kumpas olduğu artık kimsenin inkar edemediği açıklıkta olan Ergenekon Davalarına sözde “kontrgerilla yargılanıyor” gerekçesiyle müdahale etme işgüzarlığını gösterdikleri halde, ülkedeki Ortaçağcı kalkışmalar karşısında aynı duyarlılığı göstermemişlerdir. Öznesiz bir iki cümle kurarak ve de “Avukat Hakları”, “Yargı Bağımsızlığı ve Savunma Dokunulmazlığı” gibi harcıâlem sözlerle işi geçiştirmektedirler.

Bir kısım Baro yöneticisi ise kişisel ikbal ve ün için Baroyu atlama tahtası yapmak ve hatta siyasete sıçramanın aracı olarak görmek gibi yanlışlar içine girmiştir.

Barolarda, özellikle üç büyük il barosunda grup kastlaşmaları yaşanmaktadır. İlk bakışta “demokratik”miş gibi görünen bu durum; özünde tüm avukatların olması gereken baroların, seçimi kazanan grubun tekeline girmesi gibi çarpıklıklara neden olmakta ve barolarda liyakat sahibi meslektaşlarımızın önü kesilmektedir.

En önemlisi ise Barolar, yönetici olabilmek için beş ve on yıllık kıdem şartı öngören Avukatlık Yasasının 90, 96 ve 114’üncü maddelerinin başta eşitlik ilkesi olmak üzere seçme ve seçilme ilkesine aykırı, antidemokratik kurallarını kanıksamış durumdadır.

Baro Başkanı ve Yöneticileri ile TBB delegasyon yapısında kıdem koşulunun aranması bu eşitsizliğin yasal kılıfa bürünmüş halidir.

1136 Sayılı Avukatlık Yasası’nda Baro Yönetim Kurullarının Seçilme Yeterliğini düzenleyen 90’ıncı maddesinde; “Yönetim Kurulu üyelerinin avukatlıkta en az beş yıl kıdemli olan avukatlar arasından seçileceği” öngörülmüştür. Aynı maddenin devamında “Üye sayısı yüzden az olan barolarda beş yıllık kıdem şartı aranmaz.” denilmektedir.

Aynı hüküm, Baro Başkanı’nın seçilme koşullarını düzenleyen 96’ncı maddesinde (kıdem süresi 10 yıla çıkartılmış haliyle) bulunur.

Bu maddedeki hükme göre de üye sayısı yüzden az olan barolarda Baro Başkanı olabilmek için kıdem şartı aranmaz.

Yine Avukatlık Yasasının 114’üncü maddesinde TBB Genel Kurul delegelerinin de “baroların avukatlıkta en az on yıl kıdemi olan üyeleri arasından” seçileceği yazılıdır.

Görüldüğü gibi, bu düzenlemeler genç meslektaşlara güvensizlik içermektedir ve mevcut statüko içinde bu maddelerden kimsenin bir rahatsızlığı bulunmamaktadır.

Üye sayısı 99 olan barolarda, kıdem şartı aranmadan bütün meslektaşlar Baroların bütün organlarında yer alabilme hakkına sahipken, üye sayısının bir kişi artması halinde gençlerimizin seçilme hakları elinden alınmaktadır. Dolayısıyla bu hükümlerin gençliğin dinamizminin baro yönetimlerine yansımasını engellediği çok açıktır.

Bu engeller başta Anayasa’nın eşitlik ilkesi olmak üzere seçme-seçilme hakkına açıkça aykırıdır.

Bu memlekette, 18 yaşını dolduran herkes milletvekili seçilebiliyor, bakan-başbakan olabiliyor ama meslekte beş-on yıllık kıdem şartını tamamlamayan genç meslektaşlarımız demokratik kitle örgütümüzün organlarında delege-yönetici olamıyorlar.

Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti emanet ettiği, “devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir” dediği gençlere Barolarda güven duyulmamaktadır.

İşte bütün bu antidemokratik yasaları işlevsiz kılmak ve barolardaki grup kastlaşmasına tavır almak için İzmir Barosu’nun 22-23 Ekim 2022 tarihlerinde toplanacak Olağan Genel Kurulu’nda MÜCADELECİ AVUKATLAR olarak bayrak açmış bulunuyoruz.

Amacımız; hukukun hiçe sayıldığı “korkunç bir istibdat” karşısında; daha mücadeleci, daha direngen bir baro yaratmak.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti; Anayasa’nın 2’nci maddesinde tanımlanan ve değiştirilmesi teklif edilemeyen “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” niteliğini kaybetmiştir.

Milletvekilinden, bakanına ve cumhurbaşkanına kadar “laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma” diyerek yemin edenler hiç çekinmeden Anayasa’nın 24/son maddesinde öngörülen; “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” kuralını sürekli ihlal etmektedirler.

Dualı Adli Yıl açılışları, camilerin mihrabına kurdukları kürsülerdeki konuşmalarıyla ve daha birçok uygulamalarla hemen her gün Anayasayı İhlal Suçu işlemektedirler.

Kendini hukukla, yasayla bağlı görmeyen bir siyasal iktidar elinde, Hukukun en temel ilkelerinin hiçe sayıldığı ve tek kişinin ağzından çıkan sözlerle yönetilmekte olan ülkemizde, içinde yaşadığımız bu kara günlerde karanlığı yaran bir meşale olabilmek, Baroların en önemli görevi ve dahası mesleki borcudur.

Öyle ki; Avukatlık Yasasının 95/21 ve 110/17’nci maddelerinde Baro Yönetim Kurullarına ve Türkiye Barolar Birliği’ne; “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” görevi verilmiştir.

Ancak bugüne kadar tüm baro yönetimleri, çalışmalarında maalesef hem bu yasal görevlerin hem de öncelikli olan meslektaş sorunlarının çözümü konusunda yetersiz ve ilgisiz kalmıştır. Adeta bir kamu bürokrasisi mantığı ile basit günlük işlerle ve vaatlerle yetinmekteler.

AKP’giller tarafından, hukuk devletinin ortadan kaldırıldığı, laikliğin bütünüyle yok edildiği, kamu mallarının yerli-yabancı Parababalarına yeyim ettirildiği, yandaşlara peşkeş çekildiği, vurgun ve talanın kol gezdiği bir ortamda Barolar; kendilerine yasa tarafından verilmiş görevleri görmezden gelmekteler.

Genç, işçi ve genç kalan avukatlar tarafından oluşturulan Mücadeleci Avukatlar; tüm bu gerici ve geriletici gidişata dur demek için İzmir Barosu Genel Kurulu’na müdahale etmeye karar vermiştir.

 

Mücadeleci Avukatlar;

Baroyu seçimi kazanan grubun değil tüm avukatların yapmak, Barolardaki grup kastlaşmalarına son vermek ve Liyakat sahibi tüm meslektaşların önünü açmak, başta mesleğe yeni katılmış genç meslektaşlarımızın sorunlarına çözüm bulmak, mesleğimizin itibarına zarar verecek her türlü işlem ve eylemden kaçınmak, yargının önemli üç unsurundan savunmanın her platformda gücünü yükseltecek tertip ve tedbirleri almak, Tam Bağımsız, Demokratik, Laik, Sosyal Hukuk Devletini kurmak için İzmir’de sahaya inmiştir.

Mücadeleci Avukatlar;

Siyasi ve hukuksuz uygulamalar ile tahrip edilen ve bir kısmı ortadan kaldırılan Cumhuriyet’imizin kazanımlarına sahip çıkmak için, mesleki sorunların kaynağının dünya ve ülke düzeyindeki ekonomik ve siyasal eşitsizliklerden kaynaklandığını tespit ederek, çözüm olanaklarının bizatihi üretim ilişkilerinden doğan bu eşitsizliklerle mücadeleden geçtiğini ortaya koyarak EYLEMLİ MÜCADELE yürütecektir.

Vatandaşların hakları için mücadelenin, mesleki haklar mücadelesiyle ve emekçi halkın mücadelesiyle birlikteliğini tanıyarak hak arayan yurttaşları destekleyecek, onların sesi, soluğu olacaktır.

Hukukun üstünlüğünün ve adaletin tesisi, yargının bağımsızlığı ve mesleğimizin saygınlığının kazanılması için mücadele edecektir.

Unutmayalım; “Bir memlekette adalet olmazsa, o memlekette anarşi var demektir, orada hükümet yok demektir.” (Mustafa Kemal Atatürk)