Kaşıkçı Cinayeti’nin gösterdiği gerçekler…
Dünyanın gündemini teşkil eden bir olay var bildiğimiz gibi: Kaşıkçı Olayı.
Suudi Yönetimine muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı, Türk Kadınla evlenmek istiyor ve ABD’deki Suudi Arabistan Büyükelçiliğine başvuruyor. Ancak onlar, evleneceği kadın Türk olduğu için Türkiye’ye yönlendiriyorlar. Ve Camal Kaşıkçı da bunun üzerine Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna müracaat ediyor. Başkonsolosluk, randevu veriyor 2 Ekim için.
Cinayeti gerçekleştirmek için Suudi Arabistan’dan 15 kişilik bir ekip 2 uçakla Türkiye’ye geliyor ve kamera kayıtlarıyla, ses kayıtlarıyla da sabitleniyor ki, cinayeti gerçekleştirdikten sonra ellerini kollarını sallayarak Türkiye’den ayrılıyorlar.
2 Ekim’de Başkonsolosluğa giren Cemal Kaşıkçı bir daha çıkmadı. Nişanlısının haber vermesi üzerine olay ortaya çıktı ve o günden bu yana da C. Kaşıkçı’nın cesedinin ne olduğu konusunda bir bilgi yok. Cesedin asitle eritildiğinden, parçalara ayrılıp gömüldüğüne ilişkin “söylentiler” var…
Ama gerçek şu ki: Cemal Kaşıkçı Başkonsoloslukta öldürüldü ve Suudi Yönetimi, başta Veliaht Prens Selman olmak üzere, bu olayın tam içinde. Ve Veliaht Prens Selman’ın ölüm emrini verdiği kesin bütün bulgulara göre. Ki, CIA’nın raporu da bu yönde bildiğimiz gibi…
Nihayetinde de Suudi Arabistan Savcılığı, cinayeti işleyen/katliamı gerçekleştiren 15 Suudi görevli için dava açtı ve bunlardan 5’inin de idamını istedi. Ama suçlular arasında tabiî ki Veliaht Prens Selman yok!
Yani olay tam anlamıyla; taammüden cinayet. Yani tasarlayarak, planlayarak işlenen bir cinayet söz konusu.
Bu işin, cinayetin adli yanı…
Ya siyasi-ekonomik yanı ne?
Bu taammüden cinayet karşısında devletlerin takındığı durum ne?
Cinayetin gerçekleştiği ülke Türkiye’de AKP’giller, olayın ilk anından, ilk saatlerinden itibaren haberdar olmalarına rağmen, 15 gün beklediler girişimde bulunmak için. Birkaç söz dışında somut bir davranış göstermediler olayı aydınlatmak için. Ne zaman ki katiller kaçtı, olayın izleri Başkonsolosluktan temizlendi ve olay dünya basınında yankı buldu; ondan sonra gündeme geldi; o zaman Suudi Yönetimini “uyarmaya” başladılar. “Eleştirdiler” ya da “suçladılar” bile diyemiyoruz çünkü böyle bir şey yapmadılar…
Yani katilleri korudular ve kaçırdılar. Buna göz yumdular göz göre göre. Cinayeti işleten/katliamı gerçekleştiren Suudi Yönetimini aklamak için de ellerinden geleni yaptılar.
Bakın Tayyip, 2 Kasım günü, yani cinayetten tam bir ay sonra ne dedi bunlarla ilgili olarak:
“Erdoğan: Kaşıkçı’nın cinayet emrinin Suudi hükümetinin en üst makamlarından geldiğini iyi biliyoruz.
“(…) Recep Tayyip Erdoğan, Amerikan Washington Post gazetesi için kaleme aldığı Cemal Kaşıkçı hakkındaki makalesin”in başlangıcında böyle söze giriyor.
O söz ettiği “en üst makamlar” neresi acaba? Ya da neresi olabilir mantıken?
Kral Selman! “En üst makam” o şu anda.
Ama Tayyip yazısının ilerleyen bölümünde, Kral Selman’ı şöyle aklar paklar:
‘EMRİ, KRAL SELMAN’IN VERDİĞİNE İNANMAM MÜMKÜN DEĞİL’
“(…)
“Dünyanın aynı soruları sormaya devam etmesi amacıyla elimizde bulunan kanıtları, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere tüm dost ve müttefik ülkelerle paylaştık. Sorularımızın cevaplarını ararken, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın dostça ilişkiler içinde olduğunu vurgulamak isterim. Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi emrini Hadim ül-Haremeyn Kral Selman’ın verdiğine inanmam kesinlikle mümkün değildir. Dolayısıyla bu cinayetin, Suudi Arabistan’ın resmi politikasını yansıttığına inanmak için de herhangi bir sebep bulunmamaktadır. Bu itibarla Kaşıkçı cinayetini iki ülke arasında bir ‘problem’ olarak görmek yanlış olacaktır.” (https://tr.sputniknews.com/turkiye/201811021035974558-erdogan-kasikci-cinayeti-suudi-arabistan/)
Madem “Kaşıkçı cinayetini iki ülke arasında bir ‘problem’ olarak görmek yanlış olacak”, sen ne diyorsun o zaman? Ne demiş oluyorsun şimdi Tayyip?
Anlayan beri gelsin…
Sözü uzatmayalım. Tayyip’in iler tutar yeri olamayan yazısını daha fazla okumayalım. Sinirlerimizi de daha fazla bozmayalım. Bu anlamsız, birbiriyle çelişen, birbirini reddeden açıklamanın tamamını okumak isteyenler, yukarıdaki linke tıkladıklarında bu söylediklerimizi somutça göreceklerdir…
Bir de ne diyor Tayyip?
“Hadim ül-Haremeyn Kral Selman”.
Yani; “Mekke ve Medine’nin hizmetkârı Kral Selman” öyle mi Tayyip?
Biz ve Dünya Halkları Kral Selman’ı ABD’nin hizmetkârı olarak bilir, tanırız! Başkaca da bir özelliğini bilmeyiz.
Ülkesinin, halkının yeraltı servetlerini başta ABD olmak üzere emperyalist devletlere peşkeş çeken biri olarak bilir ve tanırız!
İslam Dünyası mı dediniz…
Ya diğer Müslüman ülkeler ne yaptılar bu cinayet karşısında?
Suudilere, Kral Selman ve Veliaht Prens Selman’a sonsuz bağlılık!
“Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas: “Kral Selman’a ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a tam güven duyuyoruz. Filistin, Suudi Arabistan’ın yanındaydı ve bu duruşunu sürdürecek.”
“(…)
“Ortadoğu’daki pek çok krizin arkasındaki ülke olan Birleşik Arap Emirlikleri ise, Riyad için dünyayı tehdit etti: “Suudi Arabistan’ı aşağılama çabaları, kışkırtıcılar için korkunç sonuçlar doğuracaktır.”
“Lübnan Başbakanı Saad Hariri: “Suudi Arabistan’ı hedef alanlar bölgenin istikrarına tehdit oluşturmaktadır ve bölgeyi daha kötü bir noktaya sürüklemektedir.”
“Mısır: “Davanın Suudi Arabistan’a karşı politik amaçlarla kullanılmasına karşıyız. Suudi Arabistan’ın yanındayız. Şeffaf bir incelemeden yanayız.”
“Ürdün: “Suudi Arabistan, bölgede ve dünyada güvenlik, istikrar ve barışı sağlama ve ekonomik işbirliğini artırma konusunda liderlik rolü üstlenmiştir. Lübnan, dedikodulara karşı Suud’un yanında duruyor.”
“Kuveyt: “Kuveyt, Kaşıkçı meselesiyle alakalı olarak Suudi Arabistan’a yönelik tüm suçlamalar ve tüm gayrimeşru hamlelere karşı durmaktadır.”
“Bahreyn: “Amaç gerçeği ortaya çıkarmak değil Suudi Arabistan’a çamur atmak. Bedenimiz ve ruhumuzla Suud’un yanındayız.” (https://www.yenisafak.com/dunya/arap-dunyasindan-cemal-kasikci-yorumlari-3403377)
İşte onlar bu alçakça cinayet karşısında böyle tutum sergilediler. Ne ilgisi var bunların Hz. Muhammed’le, Kur’an İslamı’yla!
“Müslümanım” demekle Müslüman olunmuyor. Onun insancıl, adaletli, şefkatli, merhametli, mazlumdan yana olan yanını görmeyip, Muaviye-Yezid İslamı’nı savunmak, gerçek Müslümanlıkla asla bağdaşmaz.
AB, Emperyalist bir Birliktir ve kendi çıkarlarını savunur
“Bizim” “İnsan Hakları Derneği (İHD)”lilerin söylemiyle; “Demokrasi ve Hukuk normlarının esas alındığı” AB ülkeleri ne yaptılar, nasıl davrandılar katliam karşısında?
15 Ekim tarihli aşağıdaki haber ne yaptıklarını çok açık bir biçimde gösteriyor:
“Almanya, Fransa ve İngiltere’den ortak Kaşıkçı açıklaması
“(…)
“İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt, Fransız mevkidaşı Jean-Yves Le Drian ve Alman mevkidaşı Heiko Maas, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı olayıyla ilgili ortak yazılı açıklama yayımladı.
“İfade ve basın özgürlüğü ile gazetecilerin korunmasının İngiltere, Fransa ve Almanya için kilit önemde öncelikler olduğu belirtilen açıklamada, “2 Ekim’den bu yana ailesinin irtibatı kaybettiği Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaybolması olayı aydınlatılmalıdır.” denildi.
“İngiltere, Almanya ve Fransa’nın, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in olayla ilgili dile getirdikleri kaygıları paylaştıklarına işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Bu olayı son derece ciddiyetle ele alıyoruz. Gerçekte ne olup bittiğinin ortaya çıkarılması ve -varsa- Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolmasının sorumlularının teşhis edilmesi ve bunlardan hesap sorulmasını temin için inanılır bir soruşturmaya ihtiyaç var. Suudi Arabistan ve Türkiye’nin bu konuda ortak gayretlerini teşvik ediyoruz ve Suudi hükümetinin tam ve ayrıntılı bir cevap vermesini bekliyoruz. Bu mesajı doğrudan Suudi makamlarına da ilettik.” (http://www.internationaljournalist.org/almanya-fransa-ve-ingiltereden-ortak-kasikci-aciklamasi/)
Eee?.. Ne oldu?
Ne olacak: “Suudi Arabistan ve Türkiye’nin bu konuda ortak gayretlerini teşvik” ettiler, Suudi Arabistan’ı “tam ve ayrıntılı bir cevap” vermeye çağırdılar ya. Daha ne olsun, değil mi…
Zaten, “Gerçekte ne olup bittiği” belirsizmiş de; eğer “-varsa- Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolmasının sorumlularının teşhis edilmesi” gerekirmiş…
Ne büyük bir talep(!)
“Ve bunlardan hesap sorulmasını temin için inanılır bir soruşturmaya ihtiyaç var”mış…
Bu bize sevimli Nasrettin Hoca’mızın fıkrasındaki; “Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek)” deyimini hatırlattı niyeyse!..
Haa, bir de ne yaptılar?
19 Kasım’da: “Kaşıkçı cinayetiyle ilişkili 18 kişiye 27 ülkeye giriş yasağı” getirdiler.
Ne büyük yaptırım değil mi?..
“Almanya, gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetine karışan 18 Suudi Arabistan vatandaşına ülkeye giriş yasağı koydu. Almanya, Fransa, İngiltere ve diğer AB üyesi ülkelerin işbirliği halinde aldığı kararla 18 kişiye 27 ülkeye giriş yasağı geldi.” (https://tr.euronews.com/2018/11/19/almanya-dan-kasikci-cinayetiyle-iliskili-18-kisiye-27-ulkeye-giris-yasagi)
Peki bu 18 kişi içinde Veliaht Prens Selman var mı?
Yok elbette!
Almanya bir de silah satış yasağı getirdi Suudi Arabistan’a.
Ne zamana kadar?
“Kaşıkçı cinayeti tüm detaylarıyla aydınlatılıncaya kadar.”
Ondan sonra?
Satışa devam. Kâra, vurguna devam…
AB ülkelerinden Hollanda da, 22 Kasım tarihli habere göre; “Yemen’deki iç savaşın yol açtığı insani kriz ve Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle Suudi Arabistan’a silah satışını askıya al”mış… (https://tr.sputniknews.com/avrupa/201811221036268949-danimarka-suudi-arabistan-kasikci/)
Yani o da, Kaşıkçı cinayeti nedeniyle değil, Suudilerin Yemen’de artık ayyuka çıkan saldırısı ve insani sonuçlarından ötürü bu kararı almış.
AB ülkelerinden, Danimarka, Finlandiya ve Fransa da yine Hollanda’nın gerekçesiyle, yani Yemen’deki “insani kriz ve Kaşıkçı cinayeti”nde Suudilerin olumsuz rolü dolayısıyla silah ihracatını durdurmuşlar.
İngiltere ise; “silah satışına devam” diyen ülkelerden.
Peki kim, ne kadar silah satıyor Suudilere?
“Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)”nın son 5 yıllık rakamlarına göre, Suudilerin aldığı silahlarda ABD’nin payı; yüzde 61; İngiltere’nin payı; yüzde 23! Fransa’nın ise sadece yüzde 4.
Ya yukarıda adını zikrettiğimiz AB ülkelerinin payı nedir?
Yüzde 88’ini bu üç ülke sattığına göre, kalan yüzde 12’yi kimin sattığının bir önemi kalır mı?
Yani bunların yaptığı, kendi kamuoylarına ve dünya kamuoyuna yönelik şirin gözükme çabasıdır.
Ya Birleşmiş Milletler?..
O da Genel Sekreteri Antonio Guterres aracılığıyla “olayla ilgili dile getirdikleri kaygıları paylaş”mış.
Vay be! Ne büyük bir şey yapmış(!)
ABD; “İnsan Hakları, Demokrasi ve Özgürlüğün beşiği” değil,
Emperyalist çıkarların Kâbe’sidir!
Ya “İnsan Haklarının”, “Demokrasinin”, “Özgürlüklerin Beşiği” ABD’nin tutumu ne oldu? Nasıl bir tavır takındı?
Modern “Batı”nın bütün cilasının döküldüğü ve iğrenç içyüzünün bir kez daha ortaya çıktığı bir tavır sergiledi Manyak Başkanları Trump sayesinde…
İlk andan itibaren korudu ve kolladı Suudi Yönetimini ve Veliaht Prens Selman’ı. CIA’nın net raporuna rağmen, katliam emrini Veliaht Prens Selman’ın vermediğini de savundu Trump. Başlangıçta, aşağıdaki sözleri sarf etse de sonradan daha net bir tutum takınarak savundu Suudileri.
9 Ekim’de: “Cemal Kaşıkçı’nın kaybolduğuna dair haberlerden endişe duyuyorum.”
11 Ekim’de: “Bu durumdan hiç hoşlanmadım, sonuna kadar gideceğiz. Türkiye ve Suudi Arabistan’la çalışıyoruz. Ne olduğunu çözeceğiz, o içeri girmiş ve çıkmamış.”
13 Ekim’de: “Suudilerse cezası ağır olur.”
18 Kasım’da: “Kaşıkçı’nın acı çekmesini dinlemek istemiyorum. Bu çok vahşi, çok kirli ve iğrençti.”
20 Kasım’da: “Veliaht prens pekâlâ bu trajik olay hakkında önceden bilgi sahibi olmuş olabilir, belki oldu, belki olmadı.”
Görüyorsunuz Trump’ın geldiği nokta, belirsizlik:
“Veliaht prens pekâlâ bu trajik olay hakkında önceden bilgi sahibi olmuş olabilir, belki oldu, belki olmadı.”
Kim bilebilir değil mi?..
Oysa bakın AKP’giller’den Numan Kurtulmuş ne diyor bu konuda?
“Kaşıkçı cinayeti: ‘CIA konsolosluktaki kedinin renginden haberdar, ABD her şeyi biliyor’
“(…)
“Numan Kurtulmuş, “(Kaşıkçı cinayetinin) faili belli, ABD’nin bu olayı görmezden gelme gibi bir olayı var. CIA, bırakın emrin kimin tarafından verildiğini, Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda dolaşan kedinin tüylerinin rengini bile bilen bir örgüt. Bu emri kimin verdiğini ABD’nin bilmemesi mümkün değil.” şeklinde konuştu.” (https://tr.euronews.com/2018/11/21/kasikci-cinayeti-cia-konsolosluktaki-kedinin-renginden-haberdar-abd-herseyi-biliyor)
Bak dönek (hem de ne dönek…) Numan Kurtulmuş bile biliyor CIA’nın bildiğini. Trump’ın bilmemesi mümkün mü?
Değil elbette!
Bunların birçoğu her şeyi bilir, bilir de bilmezlikten gelir. İşlerine öyle gelir… Bazen de böyle itiraf ederler ama…
Bu konuyla ilgili Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel’in, 21 Kasım tarihli haberi şöyle:
“Riyad’dan yana net tavır
“(…)
‘DEĞERLENDİRME SÜRÜYOR’
“Cemal Kaşıkçı cinayetini “korkunç” olarak nitelendiren ve ABD’nin buna göz yummayacağını belirten ABD lideri, Suudi Arabistan temsilcilerinin Kaşıkçı’nın “devlet düşmanı” ve “Müslüman Kardeşler” üyesi olduğunu söylediklerini aktararak, “Fakat kararım asla buna dayanmıyor. Bu kabul edilemez ve korkunç bir suç” ifadesini kullandı.
“Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın Kaşıkçı cinayetinin planlanması ve gerçekleştirilmesine ilişkin bilgi sahibi olduklarını şiddetle yalanladıklarının altını çizen Başkan Trump, “İstihbarat birimlerimiz tüm bilgileri değerlendirmeye devam ediyor. Veliaht Prens, bu trajik olay hakkında bilgi sahibi olabilir, belki bilgisi vardı, belki de yoktu” ifadelerini kullandı.
‘TÜM GERÇEKLERİ BİLEMEYİZ’
“ABD Başkanı Trump, “Suudi Arabistan yönetimi ve Veliaht Prens Selman’a sahip çıktı” yorumlarına yol açan açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Bununla birlikte, belki de Sayın Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesini çevreleyen tüm gerçekleri bilemeyeceğiz. (…)” (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/riyaddan-yana-net-tavir-41025644)
Bu konuda 23 Kasım’da da şöyle diyor Trump:
“ABD Başkanı Donald Trump, Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CIA) Cemal Kaşıkçı cinayetinin emrini Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın verdiği sonucuna kesin olarak varmadığını söyledi.
“Florida eyaletinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Trump, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a verdiği desteği de yineledi.
“Trump gazetecilere yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Veliaht Prens’in bunu yaptığı sonucuna herhangi biri varabilecek mi bilmiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim: Bilmiyorum. Bilmiyorum. Yaptıysa da, yapmadıysa da, kesin bir dille bunu reddediyor. Babası, Kral (Selman bin Abdülaziz) reddediyor.
“CIA onların yaptığını söylemiyor. Bazı şeylere işaret ediyor. Ve işaret ettiği şeylere baktığınızda, belki yaptığı belki de yapmadığı sonucuna varabilirsiniz, ama bu da sahte haberciliğin bir diğer yönü.” Veliaht Prens Muhammed’in cinayetin arkasında olduğu iddiasını “kesinlikle reddettiğini” söyleyen Trump şöyle konuştu:
“İşlenen suçtan tiksiniyorum, üstünün örtülmeye çalışılmasından tiksiniyorum. Size şu kadarını söyleyebilirim: Veliaht Prens benden daha fazla tiksiniyor ve bunu kesin bir dille reddettiler.”
“Cemal Kaşıkçı cinayetinden kimin sorumlu olduğu sorulduğunda, kesin bir suçlama yöneltmekten kaçındı.
“Trump, “Belki de dünya suçlanmalı, çünkü dünya çok, çok vahşi bir yer” dedi.” (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46311906)
Bildiğimiz gibi, İsrailliler bir yıl boyunca işledikleri günahlarından arınmak için bir tören düzenlerler ve bütün günahlarını bir tekeye yükleyerek tekeyi çöle atarlar. Böylece de kendilerini güya günahlarından arındırırlar…
Bu manyak, insanlık düşmanı, hasta ruhlu Trump da aynısını yapıyor.
Ne diyor?
“Belki de dünya suçlanmalı”ymış, “çünkü dünya çok, çok vahşi bir yer”miş…
Tıpkı İsraillilerin “günah tekesi”ne yaptıkları gibi, suçu “dünya”ya yükleyerek geçip gidiyor…
Bunlar aynı! Aynı bokun soyu bunlar!
Bir de, gördüğümüz gibi Trump, Agnostisizm yapıyor burada. Bilinmezliğe yatıyor… Ve olayı mistikleştiriyor, ruhani bir hava veriyor.
Ar değil kâr dünyasında yaşayanlar
Peki bütün bunları niye yapıyor ABD Emperyalist haydudunun Başkanı?
Allah için burada çok açık davranıyor Trump. Açık sözlü oluyor. Düşüncelerini gizlemiyor. Pervasızca düşüncelerini söylüyor.
Ne diyor?
Bir cinayet için yüz milyarlarca dolarlık anlaşmalardan vazgeçemeyiz, diyor. İnsan Hakları, Demokrasi, Özgürlük, Hak Hukuk dediysek de, o kadar demedik, diyor. Tekelci Parababalarımızın çıkarları, her şeyin üstündedir, diyor.
Suudilerle bir cinayet yüzünden ilişkimizi kesmeyiz, diyor. “Babalar gibi de satarız” silahları, diyor.
“Riyad’la yapılan anlaşmaların iptal edilmesinin akıllıca olmayacağını da kaydeden Trump, geçen yıl Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği gezi sırasında Washgington ile Riyad arasında 450 milyar dolarlık rekor düzeyde bir anlaşma imzalandığına değindi.
“Bu anlaşmaların ABD’de yüz binlerce kişiye iş imkânı yarattığını ve ülkenin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacağını salık verdi.
“Bu 450 milyar dolar paranın 110 milyarı Boeing, Lockheed Martin ve Ratheon gibi diğer dev ABD savunma şirketlerinden yapılacak olan askeri alımlar. Bu sözleşmeleri aptalca iptal ederseniz, Rusya ve Çin muazzam bir şekilde bu işten faydalanır.” diyen Trump, “ABD’den onlara doğrudan bir hediye sunulmuş olur.” açıklamasında bulundu.” (https://tr.euronews.com/2018/11/21/abd-baskan-trump-kas-kc-cinayeti-buyuk-ihtimalle-prens-selman-n-bilgisi-dahilinde-oldu)
Suudiler Ortadoğu’daki en büyük müttefikimiz, diyor. İsrail onun sayesinde ayakta duruyor, diyor. Ve pekiştiriyor sözlerini Trump:
“Her halükârda, Suudi Arabistan Krallığı ile ilişkilerimiz sürecek. İran’a karşı verdiğimiz çok önemli savaşta Suudi Arabistan büyük müttefikimiz. ABD, ülkemizin, İsrail ve bölgedeki diğer tüm partnerlerimizin çıkarlarını korumak adına Suudi Arabistan’la sağlam bir partner olarak kalma niyetindedir.” (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/riyaddan-yana-net-tavir-41025644)
ABD’nin, Suudilere bu büyük desteğinin sonucu olarak, Suudiler de ABD’ye çok büyük bir mali kaynak daha aktarıyorlar. Trump, sevincinden zıp zıp zıplıyor:
“Petrol fiyatları düşüyor. Muhteşem! Amerika ve Dünya için sanki büyük bir vergi indirimi gibi. Keyfini sürün! Daha demin 82 dolardı, şimdi 54 dolar. Suudi Arabistan’a teşekkürler, ama hadi gelin, daha da insin!” (https://tr.sputniknews.com/avrupa/201811221036268949-danimarka-suudi-arabistan-kasikci/)
Suudilerden petrolün en büyük alıcısı kim?
ABD!
Dolayısıyla petrol fiyatlarının düşmesi demek, tekelci ABD şirketlerinin maliyetlerinin azalarak kârlarına kâr katmaları demek…
Yani “al gülüm, ver gülüm” dünyası…
Bir de hangi gerçek ortaya çıkıyor bir kez daha Trump’ın açıklamalarında?
“ABD, ülkemizin, İsrail ve bölgedeki diğer tüm partnerlerimizin çıkarlarını korumak adına Suudi Arabistan’la sağlam bir partner olarak kalma niyetindedir.”
Yani?
Yani, başta mazlum Filistin Halkı olmak üzere, Müslümanlara kan kusturan, sürekli toplu katliamlar gerçekleştiren Siyonist İsrail’in çıkarlarını kim koruyormuş bölgede?
Suudi Arabistan!
İşte bu! İşte bu kadar!
Bunun bir kanıtı daha ne derseniz, 26 Ekim tarihli Hürriyet Gazetesi yazıyor bunu da. O da şudur:
“Yine para konuştu
“Gazeteci Kaşıkçı cinayeti sonrası ‘sert yaptırım’dan söz eden başta ABD, birçok ülke, ‘Çöl Davos’unda Suudi Arabistan’dan ihale kapabilmek için birbirleriyle yarıştı
“3 GÜNDE 56 MİLYAR $’LIK ANLAŞMA
“Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’na, Kaşıkçı cinayetine sert tepki veren birçok ülkenin dev şirketleri akın etti. S. Arabistan, sadece 3 günde ABD, Rusya, Fransa, Çin ve Güney Kore’den dünya devi şirketlerle 56 milyar dolarlık anlaşmalara imza attı.
“Tamamen duygusal!
“Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman önderliğinde gerçekleştirilen ‘Çöl Davosu’ olarak adlandırılan ‘Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’nda (FII) Batı’nın sözde protestosuna rağmen 56 milyar dolarlık iş anlaşması yapıldı.” (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/tamamen-duygusal-40998750)
Ve bu emperyalist devletlerin liderleri; Trump, Putin vd.leri Arjantin’in başkenti Buenos Aires’de 30 Kasım’da yapılacak olan “G-20 Liderler Toplantısı”na Suudi Arabistan adına katılacak olan, Kaşıkçı’nın katledilmesinin birincil sorumlusu, emir vericisi, uygulatıcısı Veliaht Prens Selman’la görüşeceklerini açıkladılar.
Bir de kim açıkladı bunu?
“Büyük Reis” Tayyip!
Sözün bittiği yer burası olsa gerek, değil mi?..
(AKP’giller’in bu olaydan nemalanmak istemelerini ayrıntılıca okumak isteyenler; HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un özellikle 22, 23, 26 Ekim tarihli yazılarını, hkp.org.tr internet adresinden okuyabilirler.)
Emperyalistler, İnsanlıktan nasip almamışlardır…
ABD, AB ve diğer emperyalist devletler; insan haklarından, hukuktan, özgürlükten, demokrasiden dem vurmayı çok severler. Onlar Batılıdırlar. Medenidirler. Onlar “Beyaz”, “asil” ırktandırlar. Onların düzenleri en iyi düzendir.
Asya’nın, Afrika’nın, Latin Amerika’nın ve diğer bölgelerin halkları ise vahşidirler. Sarı, siyah gibi “aşağı” ırktandırlar. Yukarıdaki değerlerden bihaberdirler.
Dolayısıyla dünyanın geri kalanına bu değerleri onlar götürecektir. Dünya Halklarına bunları vaaz ederler durup dinlenmeksizin. Bunun propagandasını yaparlar.
Oysa onlar, soykırımcıdır, katliamcıdır. İnsan, doğa ve hayvan düşmanıdırlar. Durup dinlenmeksizin yok ederler bunları.
Haramiler, soyguncular, haydutlar konu para ve çıkar olunca hiçbir insani, ahlâki, vicdani değeri tanımıyorlar. Anında yok sayıyorlar bunları. Çünkü onların dünyası ar değil kâr dünyasıdır…
Yağmadan, talandan, vurgundan en çok payı alma savaşıdır; pastadan en büyük payı kapma yarışıdır aralarındaki. Yoksa aralarında hiçbir fark yoktur.
İşte böylesine bir zalimlikler, alçaklıklar, insanlıkdışılıklar dünyasında yaşıyoruz.
Bu emperyalist devletler, insanlıktan nasibini almamışlardır. Onların emperyalist dünyası, insanın insanı ezmesine, sömürmesine, zulmetmesine dayanan düzenleri; ar değil kâr dünyasıdır. Onlar bir tek Tanrı’ya inanırlar: Para Tanrısı!
Onun dışında hiçbir Tanrı da, değer de, hukuk da, ahlâk da, insanlık da, merhamet de, acıma da bilmezler. Tanımazlar bu tür insani değerleri. Çünkü onların gözünü para hırsı bürümüştür.
Dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı bu haydut emperyalist devletlerdir. Onların sömürü ve soygun düzeni olan emperyalist sistemdir. Bu sistem, bu düzen yıkılıp yerine insanın insanı ezmediği, soymadığı, sömürmediği, zulmetmediği bir düzen olan Sosyalizmi kurmadıkça, Dünya Halkları bu tarifsiz acıları, anaların gözyaşlarını daha çok görecektir.
O yüzden ülkemizde de bir an önce Demokratik Halk Devrimi’ni gerçekleştirip; “Hür, Güçlü, Mutlu Türkiye”yi kurmalıyız. Çektiğimiz acılara son vermenin biricik yolu budur!