Site rengi

Tasarım

Kongrelere giderken Tabip Odaları ve TTB…

11.03.2020
785
A+
A-

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Ülkemizde emekçiler örgütsüz durumda diyebiliriz. Sarı Sendikacılık nerdeyse tüm emekçileri cendere içine almış. Durum bu halde iken doktorlar, mühendisler, avukatlar gibi emek gücünü satarak geçinen üniversite mezunu meslek grupları da bu durumdan etkileniyorlar.

Esas olarak meslek örgütümüz olan Tabip Odalarına üyelik, tüm doktorlar için zorunlu iken 2 Eylül 1980 Faşist Darbesi sonrası bu zorunluluk kaldırıldı. Bu zorunluluk kalkmasına rağmen Türk Tabipleri Birliği (TTB) tüm doktorların meslek örgütü özelliğini koruyor, doktorlar adına yetkili durumda. Bu, yasalarla ortaya konmuş durum. Tabip odaları, üyesi olmayan bir doktoru mahkemede müdahil olarak savunabilir, ya da o doktor hakkında soruşturma açabilir. Dünyada örneği pek bulunmayan bu çelişkili durum, doktorların örgütsüzlüğünün, temel nedenlerinden biridir. Doktorlardan doğal olarak beklenen, bir çağrı beklemeden Tabip Odalarına üye olmaktır. Ama böyle olmuyor. Son yıllarda pek çok kamuda çalışan Doktor, Tabip Odalarından istifa etti.

Pek çok Tabip Odasında esas olarak özel hastanede çalışan doktorlar, çoğunluk olmaya başladı. Emekçiden yana olduğunu iddia eden TTB yönetimi, özel hastanelerde çalışan doktorların, diğer hastane çalışanlarıyla birlikte örgütlenmesi konusunda bir adım atmadı. Üstelik esas olarak özel hastanelerde örgütlenmesi gerektiği, halde örgütlenme adına tek adım atmayan DİSK’e bağlı Devrimci Sağlık-İş sendikasıyla demokrasi adına ortak pek çok eylem yapıldı. Devrimci Sağlık-İş başkanı salon sendikacılığı yaparken, TTB yönetimi de sağlık emekçileriyle birlikte örgütlenme anlayışını terk etmiş oldu.

TTB yönetimi, son iki yılda doktorları birlikte hareket ettiremez hale geldi. On yıl önce durum böyle değildi. AKP iktidarının sağlık düzenini bozan, yerli ve yabancı Parababalarına ülke kaynaklarını aktaran, sağlık politikalarına karşı cılız da olsa bir karşı çıkış konulamadı. TTB, DİSK, KESK ve TMMOB ile birlikte demokrasi mücadelesi verdiğini ileri sürerken fiili bir karşı çıkış yaratmadı.

TTB yönetimi, AKP iktidarının yargıyı kendine bağladığı 2010 referandumunda “Hayır”, diyememişti. O tarihten sonra TTB’nin demokrasi mücadelesinin gerçek olmadığı yıllar içinde ortaya çıkmıştır. TTB demokrasinin en temel ilkesi olan Laiklik ilkesini bildirilerinde bile yazmaktan çekinmiştir. Sağlımızı bozan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı Dünya Bankası eliyle dikte ettiren,  ülkemizi ve bölgemizi kan gölü haline getiren AB-D Emperyalizmine karşı bir söylemden bile vazgeçmiştir. Neoliberal politikalar söylemiyle de emperyalizm olgusu gizlenmeye çalışılmaktadır.

Doktorlar, ülkemizde tarihsel olarak da ilerici güçlerinin içinde yer almışlarıdır. Osmanlıda İlmiyye sınıfının çoğunluğu doktorlar oluşturuyordu. (Hikmet Kıvılcımlı, Tıbbiyeli-Harbiyeli: http://www.turkiyedireniyor.org/hikmet-kivilcimli-tibbiyeli-harbiyeli/)

Jöntürk Devrimi’nde II. Meşrutiyet Devrimi’nde, Kurtuluş Savaşı’mızda ve Cumhuriyet’in kuruluşunda doktorların önemli bir yeri vardır.

Günümüzde doktorlar herhangi bir sağlıkta şiddet olayında kendilerini sahipsiz hissetmektedirler. Doktorların bu kadar dağınık olması ve örgütsüz olması kabul edilemez. TTB bugün eski geleneklerinden kopmuştur ve bir savrulma içindedir. Doktorların emekçi özelliğini öne çıkaran, AKP iktidarının sağlık politikalarına gerçekten karşı durup, doktorları harekete geçiren, Tabip odaları ve TTB’ne ihtiyacı vardır.