Malum Kişi’nin Has Adamı: “Demokrat İslamcı” Mehmet Metiner
Düzmece Ergenekon Davası kararları Yargıtay tarafından bozuldu. Zamanında Fetogil ile el ele tezgâhı kuran ve uygulayan iktidardaki din bezirgânları şimdi suçu FETÖ’ye (Fethullahçı Terör Örgütü) atarak kendilerini bu hainlikten sıyırma gayretindeler.
Din Bezirgânı yazarların en önemlilerinden Mehmet Metiner şöyle yazıyor:
“Darbecilerle hesaplaşmak adına başlatılan hukuki/yargısal sürecin FETÖ tarafından mecrasından saptırılarak kadük hale getirildiği de artık apaçık bir gerçektir.
“Bu gerçekliğin çok sonradan ayırdına varmış olmak, bir başka deyişle, o tarihlerde FETÖ’cü savcıların ve polis şeflerinin sunduğu tapeler üzerinden bizim de sap ile samanı birbirine karıştırarak kimi haksız ithamlarda bulunduğumuz da itiraf edilmesi gereken bir gerçekliktir. Kendi adıma bu özeleştiriyi veriyorum. FETÖ’cü Zekeriya Öz’leri demokrasi/hukuk kahramanı’ olarak ilan edip FETÖ’cü bir ‘kumpas’ üzerinden ordunun nasıl ele geçirilmek istendiğini görmemiş olmamız, en fenası da onlarca masum insan hapse tıkılırken onların ahına kulak vermememiz elbette eleştiriyi ziyadesiyle hak ediyor.” (Star Gazetesi, 23 Nisan 2016)
Metiner, tam beklendiği gibi uyduruk bir “özeleştiri” yaparak FETÖ’yü suçluyor ama “Ergenekon’cuları”(!) da aklamıyor. “Darbeci” suçlamasıyla hainliğini sürdürüyor.
“Yargıtay’ın gerekçeli kararı henüz açıklanmadığı için konuya dair etraflıca analiz yapmak için erken.
“Kendi adıma gerekçeli kararda ne yazılırsa yazılsın bir gerçekliğin üstünü hiç kimsenin örtemeyeceğine inanıyorum.
“O da şudur:
“AK Parti’nin iktidara geldikten sonra tarihsel iktidar bloğunu oluşturan asker-sivil seçkinler tarafından hazmedilemediği ve bu nedenle AK Parti hükümetinin devrilmesi için ordu içinde bir takım darbecilerin organizasyonlara giriştikleri bir realitedir.
“Derin vesayet odakları Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetini önce devirmek istemiş, bunun mümkün olamayacağını gördüklerinde de yüksek yargı marifetiyle AK Parti’yi kapatmak yoluna gitmişlerdir.
“Anayasa Mahkemesi üzerinden yapılmak istenen şey, darbenin bir başka biçimiydi.
“Ne var ki şartlar değiştiği için o tarihte bir oy farkıyla AK Parti Hükümetinin boynuna geçirilmek istenen ilmek amacına ulaşamamıştır.
“Hiç kimse adına ister Ergenekon densin ister bir başka şey densin, bize AK Parti hükümetine yönelik darbe girişimlerinin olmadığını söylemesin.
“Bu gerçekliğin inkârı olur.” (Star)
Ancak, bu kadarla da kalmıyor:
“Madem yeniden yargılamanın önünü açarak adaletin tecellisi sağlanmak isteniyor, bence bu mesele topyekûn ele alınmalıdır. FETÖ’nün mağdur ettiği herkes/her kesim için yeniden yargılamanın önü açılmalıdır” diyerek komployu sürdürüyor.
Din Bezirgânları, bu darbe komplosunun hâlâ meyvesini yemek istiyorlar. Oysa oyun ortadadır. Yeniden yargılama gereksizdir. Gene hukukun ihlali anlamına gelir. Yargılananlar doğrudan beraat ettirilmeli, itibarları ve hakları da iade edilmelidir.
Metiner adlı Din Bezirgânı Uşak
Malum Kişi’nin “Beynimin yarısı” olarak tanımladığı, entelektüel geçinen gazeteci suretinde bir din bezirgânı Mehmet Metiner. Malum Kişi’nin İstanbul İl Başkanlığı dönemine kadar gidiyor yakınlıkları. Malum Kişi’nin, Refah Partisi İl Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde “Başdanışman” konumunda Metiner. Ayrıca Fazilet Partisi Başkanlığı döneminde Recai Kutan’ın da danışmanlığını yapar.
Adıyaman Kahta doğumlu, Kürt kökenli. Köklerinin Ağrı’da olduğunu belirtiyor kendisi. 1985-1990 yılları arasında Girişim, 1993-1995 yıllarında Yeni Zemin, 1996’da Sözleşme adlı İslamcı-Şeriatçı dergilerin editörlüğünü yapıyor. Belediye Başkanlığı döneminde Malum Kişi’den fiili saldırı görünce, Amerikancı Kürt Hareketi’nin o dönemdeki partisi HADEP’e kapılanıyor. HADEP’te 2000-2001 yıllarında Genel Başkan Yardımcılığı yapıyor.
Orada da aradığını bulamayınca ayrılıyor. Ayrılış gerekçesini “Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi” adlı kitabında şöyle aktarıyor:
“Kürtçü olamazdım, çünkü bizim o dönemdeki kürtçülerimiz kürtlükten önce komünistliği ve ateistliği önemsiyorlardı. Marksist-Leninist temelde bağımsız bir Kürdistan amaçlanıyordu… Ancak bu yaklaşımın arkasından gelen ‘Kürt mühendisliği projesi’, yani ‘beyaz Kürt bizden olan iyi Kürt’, ‘siyah Kürt-bizden olmayan kötü Kürt’ ayrımının yaslandığı ideolojik sol zemin, siyasal Kürtçülüğün asıl trajedisini oluşturmaktadır.”
Samimi mi?
Bizce değil! Tam Amerikancı Kürt Hareketi’nin adamı aslında. Nitekim, neredeyse bire bir aynı yollardan gelen bir başka Kürt Din Bezirganı Altan Tan, bugün HDP saflarında… O dönemde havaya girip Malum Kişi hakkında da ileri geri laflar ediyor. Bunlar 2010 sonrasında ortaya çıktı. Malum Kişi’nin Kürt Sorunu’nu çözebilecek çapta olmadığını, bu konuda Erbakan’ın bile gerisinde kaldığını belirtiyor, bir söyleşide.
Metiner yeniden Malum Kişi’nin çevresinde dolanıyor. Yeniden Malum Kişi’ye yamanıyor. Çünkü iktidar orada! Ve o gün bugündür, din bezirgânlarının en etkili medya yüzlerinden birisi durumunda. “Emeklerinin”(!) karşılığını da alıyor tabiî… Önce 2011’de Adıyaman Miletvekili oluyor, sonra 2015’de İstanbul Milletvekili… Havuz Medyasının en önemli, ağzı laf yapan elemanlarından, 2014’ten beri Star Gazetesi’nde köşe yazarı.
Malum kişiyle uzlaşmasında CIA bile devreye girmiş olabilir. Çünkü tam CIA’nın istediği bir çizgiye giriyor ve bu çizgide yoluna devam ediyor. Vaktiyle şeriatçıdır. Sonra Amerikan İslamı’na, Ilımlı İslam’a doğru dümen kırar.
“Hayatımın hiçbir döneminde silahlı mücadeleyi savunan bir İslamcı olmadım. Ama laik devleti dinsiz, demokrasiyi de küfür ve şirk rejimi olarak tanımlayan bir İslamcılık anlayışına sahip oldum. Kâhta’da İslamcılık yaptığımız ilk gençlik yıllarımda Nemrut dağındaki o sanat harikası olan heykelleri “put” diye telakki edip yıkmayı düşünecek kadar da Talibancı bir anlayışa sahiptim. Ama sonradan kanaatlerimi değiştirdim. O dönemde savunduğum İslamcılık anlayışının yanlış olduğunu görüp paradigmamı değiştirdim. Ama birileri görüş değiştirmek ile din değiştirmeyi aynı sayıyorsa, onların aklından kuşku duyarım. Dahası, onları akıl fukarası olarak görürüm.
“Bir tek taşlar yerinde sabit kalır. Hiç değişmediğini söylemekten onur duyanların onurlarıyla başbaşa bırakıyorum. Onları suçlamaktan yana değilim. Çünkü herkesin değişmesi gerektiğine inanmıyorum. Ama ben değiştim. Zihniyetimi değiştirdim. İslam’ı bir devlet ideolojisi, Kur’an’ı bir anayasa kitabı veya politika rehberi olarak gören siyasal anlayışımı değiştirdim. İslam’a ilişkin bakış açım değişti. Bugün İslam’ı farklı algılıyorum. Bu da bir Müslüman olarak benim en doğal hakkım. Benim gibi İslamcı anlayışı olmayanlara da demokratlığımın gereği olarak saygı duyuyorum. Çünkü İslam’ın veya İslamcılığın bir tek yorumu yok. Olamaz da. Yorumlar çoğulcu olmak durumundadır. Ben Talibancı, Hizbullahçı, El Kaideci bir İslamcı anlayışı, hele de “terörü” ve “kardeş katlini” “cihad” diye varsayan İslamcı anlayışları yanlış buluyorum.” (http://www.kahtanet.com/)
Kaba Ortaçağcı İslamdan Rafine CIA İslamına
Bu yazdıklarında samimi olsa, “saf Müslüman” der geçersin. İyi, hoş da, herkesin gözü önünde milyarlarca dolar kamu zenginliğinin deve edilmesi ne? Gerçek Müslüman ise, bugün 17-25 Aralığı neden örtbas etmeye çalışıyor?
O halde, amaç gerçek Müslümanlık değildir. Hedef yontulmuş Amerikan İslamı’dır. Yukarıdaki açıklamalardan açıkça görülüyor. Tam Amerikan Emperyalizminin istediği gibi… Ödülünü de alıyor tabiî…
Zaten Erbakan’ın dinci hareketi de CIA tarafından Ilımlı İslam’a doğru evrimleştirilmişti. Ama kökleri, özleri aynıydı. Her iki parti de Ortaçağcıydı. Sınıfsal temelleri binlerce yıldır bu topraklara kök salmış Antika Tefeci-Bezirgânlıktı. Sadece çıkıntıları biraz törpülenmişti. Daha kontrol edilebilir bir dinci hareket haline getirilmişti. Böylece emperyalizme uşaklıkları da katmerlenmişti. Nitekim Metiner de AKP’nin Fazilet Partisi’nden farklı olmadığını açıkça belirtiyordu, Ruşen Çakır ile 2003’te yaptığı söyleşide:
“28 Şubat deneyimi yaşanmamış olsaydı Ak Parti’nin ete kemiğe bürünmüş bir siyasal varlık olarak ortaya çıkması gecikebilirdi. 28 Şubat süreci en başta din eksenli siyaset anlayışını içselleştiren Milli Görüş anlayışıyla iktidara gelinmesi halinde bile iktidarda kalınamayacağını çok acı ve açık bir biçimde herkese göstermiş oldu. Ak Parti’yi kuran ekip, FP’de tepe noktada yöneticilik yapan insanlardı. Bir tek Tayyip Erdoğan siyaset yasaklı bir lider olarak hapisteydi. FP’nin siyasal ideolojisi, Ak Parti’nin bugünkü siyasal ideolojinden özü itibariyle hiçbir ayrılık arzetmemektedir. Yani Ak Parti’nin asıl nüvesi FP’dir. O zaman parti içerisinde başgösteren çelişki ve kavga iki temel eksene oturuyordu: Erbakan’ın demokratik olmayan yönetme anlayışı ve içerde başka dışarda başka konuşma, yani bir anlamda takiyye siyaseti. Özellikle demokratik bir laiklik anlayışının gerekliliği herkes tarafından savunulmaktaydı. Avrupa Birliği’nden yana bu söylem, “herkes için özgürlük” ve “daha fazla özgürlük” anlayışıyla anlamlı bir iç ve dış siyaset anlayışı olarak öne çıkartılıyordu. Ak Parti’ye vücut verenlerin klasik Milli Görüş çizgisinden kopmaları, dinsel inanış ve yaşam tarzlarından bir kopuş anlamına gelmiyordu. Burada bir inkârdan çok bir evrilme, bir değişme sürecinden sözetmek daha doğru bir okumadır.” (Vatan Gazetesi, 9 Ekim 2003)
Bu söylenenler aslında AKP’nin CIA patentli bir Ilımlı İslam projesi olduğunun itirafıdır. İslamcı siyasetin “Demokrasi” kılıfı içinde sürdürülmesi, başka deyişle.
Metiner bu alanda en başarılı dinci kalemşor. Halkımızın başının din ile bağlanmasında, sözde aydınlarınsa “demokrasi” martavallarıyla kandırılmasında çok etkili bir kalemşor üstelik.
“Demokrat İslamcı”(!)
Metiner, uyanık bir Din Bezirgânı. Gerçekleri gizlemekte üstüne yok… Sözlerine, yazdıklarına bakılırsa değme demokrata taş çıkartır. Demokrasiyi ağzından düşürmez. Örneğin Star’daki 21 Nisan 2016 tarihli yazısına bakalım. “Kim Korkar Diyalogdan ve İşbirliğinden” başlıklı ve toplam 594 kelimelik bu yazısında, din bezirgânı tam 10 kez demokrasi veya demokrat kelimesini geçiriyor. Zaten kendisini şöyle tanımlıyor:
“Tabii ki İslamcıyım. Bundan da onur duyuyorum. Ama sadece İslamcı değilim. Sadece İslamcılık beni tanımlamaz. Ben aynı zamanda demokrat biriyim. Demokrasiden yoksun bir İslamcılık anlayışını, yani İslami bir devlet ideolojisi olarak tanımlayan totaliter ve otoriter bir İslamcılık anlayışını elinin tersiyle iten bir demokrat İslamcıyım.” (http://www.kahtanet.com/)
Tabiî, AKP’yi ve AKP’li din bezirgânlarını da aklamak gerek ki hainlikte bütünlüğü sağlasın. Şöyle der:
“Ak Parti İslamcı bir parti değildir. Şeriatçı ve dinci bir parti değildir. Din ile siyasetin birbirinden iki ayrı alan olduğuna inanan, din üzerinden siyaset yapmaya karşı olan bir partidir. Ama bu, Erdoğan ve arkadaşlarının dindar olmadıkları anlamına hiç gelmez. Türkiye’de elbette, sayıları az veya çok din devleti isteyenler olabilir, ama bu isteğin öyle korkulacak boyutlarda olmadığını aklı başında herkes biliyor. Ak Parti dindar yurttaşların demokratik sisteme entegrasyonunu sağlayan çok önemli bir fonksiyon üstlendiği gibi, sözü edilen “irtica tehdidi”nin demokrasi içerisinde ortadan kaldırılmasını da sağlayan önemli bir rol üstlenmektedir.”
Amaç İslamcılığı, şeriatçılığı “demokrasi” kılıfıyla saklamak. Ama bu zatın işte hemen önümüzdeki Ergenekon sürecinde geçmişte ve bugün sergilediği tavrı biliyoruz. Sadece bu kadar da değil. Deniz Feneri davasında, TIR’larla silah taşınması davalarında, basına yapılan baskılarda vb. olaylarda da tavrını biliyoruz.
Denecek ki, örneğin IŞİD ile de mi farkı yok AKP çizgisinin veya ülkemizdeki din bezirgânlarının?
Evet, özünde yok. Biz devrimciler olaylara sınıfsal bakarız. Dincilik, binlerce yıldan beri bu topraklarda varlığını koruyan bir sosyal sınıfın, Tefeci-Bezirgân Sınıfın ideolojisidir. Ve bizim coğrafyamızda, Avrupa’da olduğu gibi burjuva devrimleri yapılamadığından, bu kapitalizm öncesi sosyal sınıf dipdiri kalmıştır. Bu sınıfın ideolojisi olan dincilik, ümmet bayrağı altında Ortaçağcı şeriat düzenini kurmak ister. Nitekim AKP’nin 14 yıllık iktidarında din bezirgânlarının günbegün bu özlemle davrandığını görüyoruz. Ülkemizde Cumhuriyet ile birlikte yukarıdan da olsa laiklik yönünde ne yapılmışsa kökünü kazıyorlar. Hata Cumhuriyet’in bile kökünü kazımak amaçları.
Ancak, bu din bezirgânları sınıfsal içgüdüleriyle davranıyorlar ve şu gerçeği göremiyorlar. Toplumlar zaman zaman geri gidiyor gibi olsa da, kaçınılmaz olarak toplum bu geriye gidişe dur der.
Çok bilinen deyişle, tarihin tekerleği tersine çevrilemez.
Tabiî, Metiner gibi din bezirgânı uşaklar ise yaptıkları hainliklerin hesabını er geç verirler. Bu kesin!..