Ordu Gençliği’nin Kılıçlı Yemin Töreni Nedeniyle
Dr. Mustafa Şahbaz
Halkın Kurtuluş Yolu Gazetesi’nin notu:
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Başkanlık Kurulu Üyesi Dr. Mustafa Şahbaz, bundan 9 yıl önce, 20 Ekim 2015’te, 2015 Genel Seçimleri nedeniyle Yön Radyo’da kendisiyle yapılan söyleşinin bir bölümünde, sunucunun soruları üzerine, Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta tarafından Teorik bakımdan aydınlığa kavuşturulmuş, Türkiye’nin Devrim Orijinalitesi “Vurucu Güç” Ordu Gençliği’nin Devrimci Geleneği konusunu işlemişti.
Bu gerçeği sol ortamımız kavrayamasa da CIA, Pentagon çok derinden kavramıştır. O yüzden FETO ve Tayyipgiller eliyle kumpaslar kurdurularak “Ergenekon” vb. davalarla Ordu, Mustafa Kemal, Kuvayimilliye Geleneğinden tamamen arındırılıp Ordu Gençliği’nin Devrimci Geleneği yok edilmek istenmiştir ABD tarafından. Bu amaçla ilerici, Mustafa Kemalci, Kuvayimilliyeci subaylar, generaller, amiraller tutuklanmış, askeri liseler, harbiyeler hatta askeri hastaneler kapatılmıştır. Şu anda bile askeri hastaneleri olmayan dünyadaki tek ordudur Türk Ordusu. Tayipgiller, kurdukları Savunma Üniversitesine, kendi militanlarını kamu görevlerine yerleştirmek için kullandıkları “mülakat” yöntemiyle öğrenci alarak; Ordu’yu, bir zamanların Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in dediği gibi, “Site Bekçisi” konumuna düşürmeyi amaçladılar.
Ama arzular başka, gerçekler başkadır.
Geçtiğimiz günlerde Kadın-Erkek Harbiyeli Genç Subaylarımız Mezuniyet Törenlerinde, kılıçlarını havaya kaldırarak, Laik Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılıklarını dile getiren Yemin Töreni gerçekleştirdiler. Ve aynı zamanda “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” sloganını haykırdılar.
Yani, Mustafa Şahbaz’ın anlattığı olgu, somut olarak capcanlı biçimde gerçekliğini-varlığını-güncelliğini koruduğunu en kör gözlere bile bir kez daha batırdı.
Program’ın bu bölümünü aşağıda yayımlıyoruz:
Yön Radyo: Seçim Raporu’nda Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şahbaz konuğumuz, devam edelim.
Şimdi sizi Ergenekon sürecinde çok aktif gördük hem alanlarda, hem Silivri’de. Ama Ergenekon sürecinde çok aktif olan, hatta birçok üyesi içeride olan dönemin İşçi Partisi şimdi Vatan Partisi de vardı. Ya da diğer kesimler de var. Siz Ergenekon sürecini nasıl gördünüz? Nasıl değerlendirdiniz? Siz de bir kumpas, tehdit olarak mı gördünüz?
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Biz, daha Ergenekon Davası ilk başladığında, bunun bir CIA operasyonu olduğunu netçe gördük ve gösterdik halkımıza. Eylemlerimizle de bizzat halkın görebileceği şekilde tepkimizi ortaya koyduk. Silivri eylemlerinde olsun, diğer eylemlerimizde olsun bunu en net şekilde anlattığımız bir tarafa, bu konuda kocaman bir kitap da yayınladık; Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut imzalı: “CIA’nın Örgütlediği Kontrgerilla-Süper NATO ve yine CIA’nın Örgütlediği Ergenekon Davası Saldırısı”, adıyla. Yani biz bunu netçe gördük ve gösterdik. Adını da çok anmak istemiyorum, o zamanki İP, İşçi Partisi başlangıçta taraftardı bu kumpaslara. O taraftarken bile biz karşıydık. Yani Ergenekon davaları iyi davalardır demeye gelen, özetçe öyle altını çizeceğim bir tavır içindeyken İP, biz bunun bir CIA oyunu olduğunu, 1991’de Sosyalist Kamp’ın çökmesinden sonra NATO’nun yeni bir yapıya doğru gittiğini, hatta Türk Ordusu’nun artık NATO içinde durmasının bir anlamının kalmadığını düşünen subayların olduğu bir durumda ve buna bağlı olarak ordudaki NATO’ya, dolayasıyla ABD’ye karşı oluşan uyanışı bertaraf etmek için, özellikle Ordu Gençliği’nin devrimci geleneğini ortadan kaldırmak için yapılan bir kumpas olduğunu gördük ve gösterdik. Ona da gireriz belki, biz Ordu Gençliği’nin bir Devrimci Geleneği’nin olduğunu tarihsel süreçte görüyor ve gösteriyoruz. Bu bizim teorik olarak uydurduğumuz bir şey değil, somut tarihsel olaylar olarak görüyoruz. Ordu Gençliği’ndeki bu uyanışı yani “Biz NATO’da ne yapıyoruz? Amerika’nın niye oyuncağıyız? Amerika bizimle kukla oynatır gibi oynuyor. Bundan vazgeçmemiz gerekir” denen uyanışı, durdurmak için CIA’nın bulduğu bir yöntemdir bu kumpaslar.
Bunun için kimi kullandı?
AKP’yi kullandı, Fetullah’ı kullandı ve MİT’i, Emniyeti kullandı. Gerekli empaslar kumpaslar kuruldu. Bu davalar açıldı.
Ondan sonra “aldatıldık” diyen bir iktidarımız var malum.
E, basbayağı “savcısı”ydın, nerede aldatıldın?
Sen de bu işin içindeydin boylu boyunca, bu işe teşneydin, hep birlikte yaptınız. Türk Ordusu’nun başına bu çorabı birlikte ördünüz.
Yön Radyo: Siz Türk Ordusu’nu özellikle günümüzde, az önce anlattınız, o Halk Kurtuluş Cephesi’nin neresinde görüyorsunuz?
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Biz, Ordu deyince yanlış oluyor onu düzeltelim, Ordu Gençliği’ni kastediyoruz. Ne zaman Ordu desek, ağzımızdan öyle bile çıksa, Ordu Gençliği’ni kastediyoruz. Ordu Gençliği’nin tâ Osmanlı’dan gelen devrimci bir geleneği var,
Yön Radyo: Genç Subaylar mı?
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Genç Subaylar tabiî… Türkiye’deki her ilerici hareketi Osmanlı’dan beri irdeleyip geldiğimizde; eksiğiyle, gediğiyle, hepsi elbette en tutarlı sınıfsal çözümler getirmiş devrimler değildir ama her ilerici atılım Ordu eliyle, Ordu Gençliği eliyle olmuştur. Yani son Kuvayimilliye Hareketi bile henüz 30’lu yaşlardaki Subayların, Generallerin öncülüğünü yaptığı bir devrimci harekettir, ilerici bir harekettir. Biz zaten Mustafa Kemal Hareketini de bir burjuva devrimi olarak değerlendiriyoruz. Ama bir burjuva devrimi olarak kaldığı için kendi içinde antitezini de taşıdığından dolayı tersine sıçramıştır. Yani çağımızda iki sınıftan birinden yana olmak gerekir, olmak zorundasınız. Ya burjuvaziden, ki bugün için söylersek ya Finans-Kapital dediğimiz Parababalarından yana olursunuz ya da İşçi Sınıfından yana olursunuz. Bu İşçi Sınıfından yana olmanın içini doldurursak, İşçi Sınıfından yana olmak demek, halkı da onun etrafında örgütlemek demektir, o anlama gelir. Yoksa saf, duygusal olarak İşçi Sınıfından yana olmak demek değil kast ettiğimiz. Toplumları kurtaracak olan, her türlü sömürüyü ortadan kaldıracak, hiçbir sömürüden çıkarı olmayan sınıf; İşçi Sınıfı, bilimsel anlamıyla Proletarya olduğu için onun yanında olmamız gerekiyor. Ama Birinci Kurtuluş bu tercihi yapamadığı için, Parababaları safında kaldığı için, ne yazık ki zıddına sıçramıştır.
Dönersek… Ordu Gençliği en son işte 27 Mayıs 1960’ta DP iktidarını bir gecede devirdi. Biz ona Politik Devrim diyoruz. Birileri boyuna karalamaya çalışıyorlar. Bir baksınlar bakalım 12 Eylül’e, 12 Mart’a baksınlar. Bir de 27 Mayıs’a baksınlar, hangisi halktan yana, hangisi halka karşı… Gericilerin dolduruşuna gelip 27 Mayıs’a sövmek devrimcilik falan değil. Çocukluk yapılıyor, çocukluk hastalığına yakalanılıyor. 27 Mayıs Politik bir Devrimdir. Halka bir ferahlık getirmiştir; getirdiği Anayasayla nefes aldırmıştır. İşte grev hakkını getirmiştir, toplusözleşme hakkını getirmiştir, düşünce özgürlüğünü getirmiştir, birçok kazanım getirmiştir halka ve İşçi Sınıfına.
Yeterli mi?
Elbette yeterli değil. Yeterli olsa zaten onun adı Sosyal Devrim olur.
Dr. Mustafa Şahbaz
Yön Radyo: Peki günümüz Ordusunda yine böyle bir Devrimci Gençlik görüyor musunuz?
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Orduda devrimci bir gelenek var; Gençliğin, hep Ordu Gençliği’ni kast ediyoruz onun kesin altını çizelim. Gelenekler (her gelenek için bu böyledir) öyle birkaç yılda yok olup gitmezler. Halkımızın tâ Şamanizm’den gelen gelenekleri yaşıyor hâlâ. Bilirsiniz, örneğin türbe vardır; türbenin yanındaki ağaca ya da türbenin filan yerine hâlâ çaput bağlar halkımız. Bu tamamen Şaman bir gelenek, İslamiyet öncesi bir gelenek.
Yön Radyo: Ordu’da da bu gelenek sürüyor…
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Bin yıl öncesinin geleneği. O bile sürerken Ordu Gençliği’nin Devrimci Geleneğinin öyle hemen 3 ayda, 5 ayda, 3 yılda, 5 yılda yok olması… bu mümkün değil.
Ha neye bağlı?
Örgütlü halkın davranışına bağlı.
Gene Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı diyor ki: “Ordu faşizme de gider, sosyalizme de gider.”
Örgütlü olan sınıfın gücüne bakar. İşçi Sınıfı mı örgütlü? O mu kitleleri, halkı yönlendiriyor? Parababaları mı örgütlü?
Parababaları örgütlü olduğu için 12 Mart ve 12 Eylül, faşizme gitmiştir. Biz ileride halkımızı örgütlersek, halkımız örgütlü bir güç haline gelirse… Zaten programımız bunu anlatır, parti olarak da amacımız hep budur: Örgütlü Toplum Yaratmak.
Yön Radyo: Ama bakın şöyle bir şey de yok mu?
Mesela siz partinizi 15-16 Haziran’ın Yıldönümünde kurdunuz. 15-16 Haziran’daki uyanışa baktığımızda, ardından işte 12 Mart’a baktığımızda ya da 12 Eylül’e baktığımızda, Ordu o dönem örgütlü olan İşçi Sınıfı gücünü kırmaya yönelik… Hatta bunu dönemin Genelkurmay Başkanı; sosyal uyanışın ekonomik gelişmenin önüne geçtiğini söyleyerek ifade etmiştir. Böyle de bir durum var ama.
Mustafa Şahbaz Yoldaş: O şöyle bir durum yalnız. Biz örgütlü derken; yalnızca sendikada örgütlenmiş, sendika çağırdı diye meydanlara dökülmüş İşçi Sınıfı Hareketini yeterli bulmuyoruz. Bu işin henüz alfabesi… Asıl bir parti etrafında, İşçi Sınıfı Partisi etrafında, hem kendisi örgütlenmiş hem de halkı kendi etrafında örgütlemiş İşçi Sınıfı örgütlenmesinden söz ediyoruz. 15-16 Haziran’da böyle bir işçi gücü yoktu. Yani İşçi Sınıfı belli bir oranda nicelik olarak vardı, nicelik olarak çıktı meydanlara, caddelere ama nitelik olarak örgütlenmiş, gerçek anlamda bir parti önderliğinde örgütlenmiş, devrimi amaçlayan bir hareket değildi. O kendiliğinden bir hareketti.
Bir de biliyorsunuz Marksizm-Leninizmde buna kendiliğinden hareketler denir. Kendiliğinden hareketler çok büyük bir şevkle parlar saman alevi gibi ama aynı şekilde de söner. Ne zaman ki gerçek öncülüğüne kavuşur, başarı o zaman gelir. Oradan bir çağrışımla söyleyelim: Gezi İsyanı’mız, kendiliğinden bir hareketti. Çok büyük bir yankı yarattı. Neredeyse Tayyipgiller iktidarı gitti gidiyor hale geldi. Hatta Kürt hareketi yeterli desteği verseydi Tayyipgiller iktidarda duramazdı. Ama Kürt hareketi yeterli desteği vermedi.
Yön Radyo: Şimdi Gezi’ye de geleceğim ama bu Ordu bahsini bir soruyla ben kapatmak istiyorum vaktimizi daha iyi kullanalım. Sizi dinleyen birçok kişi şunu diyebilir, Türkiye’de birçok çevre tarafından söyleniyor çünkü. Bunlar darbeci diye. Ne dersiniz bu suçlama gelirse?
Mustafa Şahbaz Yoldaş: En başta bunlar ucuz suçlamalar, diyeyim. Gelelim işin esasına. Lenin çok açık bir şekilde mealen söyler ki: Gerçek bir devrimden söz etmek istiyorsak burjuva ordusunu en azından ikiye bölmeliyiz, kazanmalıyız ama en azından ikiye bölmeliyiz. Çünkü halkı örgütlü burjuva ordusuna karşı çırılçıplak çıkartmak cinayetten başka bir şey değildir. Eğer biz böyle bir davranış koyuyorsak biz sefil bilgiçleriz demektir.
Sefil Bilgiçler sözünü kullanır. O bakımdan Ordu varsın karşımızda olsun, biz onu yenelim diye devrimcilik yapmak, halkı yine Kıvılcımla Usta’nın deyimiyle söyleyeyim, “salhaneye” yani kesimevine götürmek demektir. Öyle devrimcilik olmaz. Bu devrimciliğin çocukluk hastalığıdır.
Kaldı ki bizim Ordumuz, Rusya’daki Çarlık Ordusu gibi “Avrupa gericiliğinin kamçısı” da değil. Türkiye’nin her devrimci davranışında belli bir görev yüklenmiş bir Ordu Gençliği’miz var. Bu gençliği, biz halk olarak, örgütlediğimiz halkla birlikte kazanmak durumundayız. Kendi yanımıza çekmek durumundayız. Çünkü silah gücü orada, onda… Silahsız halkı o silahlı gücün karşısına çıkarmak; “varsın silahlı olsun bizi öldürsün”, şeklinde bir davranış koymak, devrimcilikle ilgisi olmayan bir şeydir.
20 Ekim 2015