Site rengi

Tasarım

Görevimiz; Halk Kurtuluş Cephesi’ni örmektir!

22.10.2024
428
A+
A-

Dr. Mustafa Şahbaz

Yoldaşlar;

Şu bugün attığımız bir iki slogandan hareketle Ustamız niçin Usta’dır, bizim yolumuzu nasıl aydınlatıyor; kısaca değinmek istiyorum.

Birincisi;“Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşımız”, diyoruz. Bu ne demektir?

Biz Birinci bir Kurtuluş Savaşı verdik ve ikincisine şimdi ihtiyacımız var.

Neden var?

Çünkü birincisi adı üstünde “Kuvayimilliye” yani Ulusal Kurtuluş Savaşıydı. Ulusal lafının geçtiği yerde eşittir burjuvazi dememiz lazım. O bir burjuva devrimini getirdi. Dolayısıyla Türkiye’ye sosyal kurtuluşu, halklarımıza sosyal kurtuluşu getiremedi. Yani sömürüyü ortadan kaldıramadı. O bakımdan bizim önümüzdeki görev; İkinci bir Kurtuluş Savaşı ama Halkın Kurtuluş Savaşını vermek, Halk Kurtuluş Savaşını vermektir. Ve sosyal eşitsizliği ortadan kaldırıp toplumsal kurtuluşu getireceğiz yani sosyalizminden komünizme giden yolu açmış olacağız. Böylece insanlığın Sınıfsız Topluma gitmesini bir süreç içerisinde, devrimci bir süreç içinde tamamlamış olacağız.

İkincisi; Partimizin adına gelirsek; Usta’nın kurduğu “Vatan Partisi” vardı, o ismi de alabilirdik. Ama biz Usta’nın 1969’larda ortaya koyduğu, 70’lerde ortaya koyduğu “Halk Kurtuluş Partisi kurulmalı, etrafında Halk Kurtuluş Cephesi örülmeli” tezinden hareketle adımıza “Halkın Kurtuluş Partisi” dedik. Çünkü bu sefer İkinci Kurtuluş Savaşında sadece belli bir sınıf değil tüm halkın kurtuluşu, tüm halkın sosyal kurtuluşu sağlanacaktır. Yani sömürünün ortadan kaldırılmasını amaçladığımız için adımız Halkın Kurtuluş Partisi’dir. Kuracağımız cepheyle, Halk Kurtuluş Cephesi’yle bu mücadeleyi başarıya ulaştıracağız.

Bir diğer mesele; arkadaşlarda değindiler, Usta’mız her söze başlarken; “Başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere”, der. Bunu sırf bir laf olsun, İşçi Sınıfına bir jest olsun diye söylemez. Çünkü biliyoruz, biz kapitalist toplum içinde hatta onun emperyalist çağında yaşıyoruz. Yani Tekelci Kapitalizm Çağında yaşıyoruz. Tekelci Kapitalizm Çağında iki tane sınıf vardır, modern sınıf: Birisi Burjuvazi, öbürü Proletaryadır. Burjuvazinin 1900’lerin başından itibaren devrimci barutu bitmiştir. İnsanlığa getireceği herhangi olumlu bir şey yoktur. Onun Demokratik Devrim görevi de artık Proletaryaya yüklenmiştir. Yani Demokratik Devrimi de gerçekleştirecek, onu kesintisiz bir şekilde Sosyalist Devrimle taçlandıracak, bunu başaracak olan İşçi Sınıfıdır. O bakımdan tüm halk İşçi Sınıfının önderliğinde örgütlenmeli, Halk Kurtuluş Cephesi kurulmalı, başarı ancak ondan sonra gelir.

Hikmet Kıvılcımlı’nın bize açtığı bu ufuktan hareketle, arkadaşlar detaylıca değindiler; biraz da benden rol çaldılar: Nakliyat-İş’in mücadelesini göze batırmak istiyorum. Tayyipgiller her alanda Türkiye’yi geriye götürdükleri gibi sendikalaşma, sendikal mücadele alanında da Türkiye’yi zifiri bir karanlığa boğdular. Kendi resmi rakamlarına göre bile sendikalı işçi sayısı sadece yüzde 14,4’tür. Kaldı ki bu da sigortalı olan işçilerden sendikalaşmış olan işçilerin oranıdır. Bir de kayıt dışı çalışan, sigortalı olmayan işçileri göz önüne aldığımızda (ki bunu hepimiz biliyoruz, Türkiye’de yaşıyoruz hiç azımsanacak bir rakam değildir) tüm işçileri göz önüne aldığımızda bu oran yüzde 8’lere 9’lara düşer. Yani işçilerimizin her yüz kişisinden sadece 7-8 tanesi örgütlü, sendikalıdır.

Bu sendikalı işçilerimizin ezici çoğunluğu da Tayyipgiller iktidarının güdümündeki sarı sendikalarda örgütlüdür, bildiğimiz gibi. Özellikle de ABD tarafından kurdurulmuş ve yöneticileri ABD’nin AID adlı örgütü tarafından yakın zamanlara kadar finanse edilmiş Türk-İş’te sözümona örgütlüdür işçilerimizin büyük kısmı. Ve o yüzden Asgari Ücret oranlarının belirlenmesinde İşçi Sınıfı adına Türk-İş katılır görüşmelere. Ve her yıl yeniden satar işçileri. Örneğin Çalışma Bakanı ifşa etti bu Türk-İş’in sarı sendikacılarını. Dedi ki; sendikacılar Asgari Ücretin daha yüksek belirlenmesini istemiyorlar. Çünkü Asgari Ücretin, kendi bağıtladıkları Toplu İş Sözleşmelerindeki rakamları aşmasından korkuyorlar, dedi. Yani işçileri öylesine satmışlar ki sözde yaptıkları TİS’lerde Asgari Ücretin bile altındaki rakamlara imza atmışlar. Kamu Emekçilerinin büyük çoğunluğunun AKP’nin zorlamasıyla üye yapıldığı Memur-Sen de, bildiğimiz gibi, aynı konumdadır ve aynı görevi yerine getirmektedir.

Bir diğer acı verici gerçekliğimiz de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK’in) içinde bulunduğu durumdur. O da gerçek DİSK’in ilkelerinden uzaklaşmış, mücadele ruhunu kaybetmiş, Yeni DİSK’e dönüşmüştür.

İşte böylesine zifiri karanlık içinde Nakliyat-İş mücadele bayrağını hep yükseklerde tutuyor. Hani denizde kapkaranlık bir ortamda, aysız bir gecede deniz fenerinin yol göstermesi, gemilere hedef göstermesi gibi, Nakliyat-İş, hiç şaşmaksızın yıllardır mücadele veriyor, o feneri hep yanık tutuyor. İşçi Sınıfına hep nasıl mücadele edilmesi gerektiğini gösteriyor. Bir diğer deyişle, meşaleyle yolu aydınlatıyor, herkesi o meşalenin etrafına çağırıyor. Ve mücadelenin yolunu aydınlatan bir projektör görevi görüyor. O bakımdan da bu mücadelenin sonucunda Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu Yoldaş’ımız, Dünya Sendikalar Federasyonu’nun Başkan Yardımcısı ve Başkanlık Kurulu Üyesi. Ayrıca da DSF’ye bağlı Taşımacılık İşçileri Enternasyonali (TUI Transport) Genel Başkanı’dır. Bu, bu mücadelelerin sonucunda elde edilmiş bir unvandır. Erdal Arkadaşımız da tek tek saydı Nakliyat-İş’in mücadelelerini. Yani saymakla bitiremeyeceğimiz kadar grevler, direnişler, işgaller koydu. Hani hep bir slogan atıyoruz ya; “İşgal, Grev, Direniş, Yaşasın Nakliyat-İş!”, diye; bu da bir slogan olsun diye atılan bir slogan değil, olayın tâ gerçekliğini, olayın tâ kendisini anlatan bir şey.

Peki, bu mücadelenin ruhu nereden geliyor?

Bu mücadeleyi Nakliyat-İş nereden esinlenerek veriyor?

Elbette Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın teorisinden ve pratiğinden aldığı pusulayla, Partimizin yol açmasından hareketle bu başarıları elde ediyor. O bakımdan Partimiz doğru yoldadır.

Bir şey daha söyleyerek bitireyim sözlerimi. Son günlerde iki tane direniş göze batıyor; birisiFernas, bir diğeri de Polonez işçilerinin direnişleri. Emin olalım ki, bu işçi direnişleri de bütün ilhamlarını Nakliyat-İş’in mücadelesinden alıyorlar. Ve bundan önceki Yemeksepeti Direnişi vb. gibi birçok direniş de aynı gerçekliği kanıtlar. Yani yıllardır işçi eylemlerinin neredeyse hepsine Nakliyat-İş bizzat (kendi işkolu olmadığı zaman bile) öncülük etmiştir, içine dahil olmuştur, mücadeleye destek vermiştir. Aynı şekilde Partimiz mutlaka bütün direnişlerde hemen yer almıştır, destek vermiştir.

Pandemiden bu yana gelişen muazzam, derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Bu krize ilk ya da en ciddi tepkiyi mutlaka İşçi Sınıfımız verecektir. O bakımdan hepimiz İşçi Sınıfının gelecek olan hareketine, kendiliğinden gelecek olan hareketine önderlik etmek, onlara bilinçli davranışlar yükleyebilmek için hazır olmalıyız, Partimiz hazır olmalı, kendimizi hazır tutmalıyız.

Hepinize saygılar.