Ormanlarımız neden Tüketiliyor? Din Bezirgânlarının Orman Talanı
Hüseyin Ali
Türkiye’nin orman varlığı, Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre tüm Türkiye topraklarının % 29,4’ünü oluşturuyor: 23.110.000 hektar. Bu miktar, Türkiye’yi dünyada ormanlık alan sıralamasında 27’nci sıraya taşıyor. Ormanlarımızın % 32’sini yapraklı ormanlar (meşe, kayın, kızılağaç, kestane, gürgen gibi), % 48’ini iğne yapraklı (ibreli) ormanlar (kızılçam, karaçam, sarıçam, köknar, ladin, sedir gibi), % 20’sini ise ibreli ve yapraklı ormanlar oluşturuyor. Türkiye’nin orman serveti, 1697,06 milyon metreküp olup, bu servet Türkiye’yi dünya sıralamasında 42’nciliğe taşıyor.
Bu servetin hemen hemen tümü devlet ormanı niteliğindedir, yani kamu varlığıdır.
Tabiî, diğer tüm kamu varlıklarında olduğu gibi vurguncu din bezirgânlarının iştahını kabartıyor bu orman varlığı. Ormanlarımızı da talan ediyorlar.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasası şöyle diyor:
“IV. Ormanlar ve orman köylüsü
“A- Ormanların korunması ve geliştirilmesi
Madde 169 – Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz. Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.”
Tayyip Diktatörlüğü için Hukuk mu, Guguk mu?
Şimdi Dinci Tayyip Diktatörlüğü bu Anayasa’ya uyuyor mu?
Ne diyor Madde 169’un ilk cümlesi?
“Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır.”
Dinci Tayyip Diktatörlüğü’nün Anayasa’nın bu maddesine uymadığını biliyoruz. Geçen yıl yaşadığımız orman yangınları malum…
Geçen yıl 28 Temmuz-12 Ağustos tarihleri arasında oluşan yangınlarda Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre 161.000 hektar alanın yandığı, bunun 135.000 hektarının orman alanı olduğu belirtilmektedir.
Bu çok büyük bir yangındı (mega yangın). Kaldı ki, OGM’nin verdiği rakam ne kadar güvenilir, tartışılır. Nitekim, European Forest Fire Information System (EFFIS, Avrupa Orman Yangınları Bilgi Sistemi), bu yangında yanan orman alanlarını 177.456 hektar olarak vermiştir (Türkiye Ormancılar Derneği Orman ve Av Dergisi, Temmuz-Ağustos 2021).
Bu Türkiye tarihinin en büyük orman yangınıdır! Bir yılda neredeyse son 20 yılda yanan orman alanı kadar orman zenginliğimiz kül olmuştur.
Tayyip Diktatörlüğü tıpkı başka olumsuz olaylarda olduğu gibi rakamları değiştirecektir, bu bakımdan normaldir.
Üstelik yanan orman alanı sadece geçen yılla sınırlı değil. Tayyip döneminde hep artış göstermiş! Sadece son 10 yıla baktığımızda yangın sayısı sabit gibi görünse bile, yangınla kaybedilen orman alanlarının gittikçe nasıl arttığı görülüyor:
(Kaynak: Türkiye Ormancılar Derneği Orman ve Av Dergisi, Temmuz-Ağustos 2021)
Kaldı ki, bu grafikte 2021 yangınları yer almıyor. Buna göre bile son 10 yılda yangın başına yanan orman alanı 2.5 kat artmış, yanan orman alanı ise 3 katın üzerinde artış göstermiş.
Peki neden?
Tayyip taifesi “küresel ısınma”, diyecektir, “Akdeniz iklimi” diyecektir, “yalan” diyecektir, “terör” diyecektir…
Hepsi hikâye!
Küresel ısınma sadece Türkiye için yok. Önlem almayarak orman kaybına yol açmak da hainliktir. Tayyip Diktatörlüğü bu bakımdan anayasal suç işlemiştir, işlemektedir.
Aslında sürecin nasıl seyrettiği aklımızda. Türk Hava Kurumunun hazır durumdaki 5 uçağını kullanmadı. Nice sonra Türkiye arazi yapısına uygun olmayan Rus uçaklarını kiraladı. Karadan müdahale ekipleri ve araçları da yetersizdi. Zaten eğitimsiz, hazırlıksız, liyakatsiz atamalarla yangına karşı mücadele edecek ekipleri bozmuştu. Gönüllülerin müdahalesine izin vermedi. Ordu desteğini de önledi. Böylece binlerce hektar ormanlık arazi (1 hektar 10.000 metrekaredir) kül oldu. Doğal yaşam bitirildi. Yabanıl hayvanlar, hatta evcil hayvanlar telef oldu. Köyler, köylünün evleri ve ekili arazileri yandı.
Tayyip Diktatörlüğü oralı değil. OGM daha orman yangınlarının nedenini bile saptayabilmiş değil. OGM’nin kendi verileri orman yangınlarının yaklaşık yarısının belirlenemediğini söylüyor. Aşağıdaki tabloda yangın çıkış nedenlerinin sayısal dağılımı veriliyor. Buna göre çıkan orman yangınlarının yaklaşık yarısı (%47.5’i) “sebebi belirlenemeyen” yangınlar.
(Kaynak: OGM Faaliyet Raporu 2021.)
Şu temel ilke her yerde geçerlidir: Önce yangın çıkmasını önlemek. Ve yangın çıktığında da hemen ilk yarım saat içinde müdahale edebilmek. İşte uçağı, helikopteri de, kara güçleri de, orman köylüleri de bunun için gereklidir. Orman köylüleri özellikle önemlidir. Hem yerleşim yeri değişikliğiyle orman yangınlarının önlenmesi bakımından, hem de yangına ilk müdahale bakımından.
Oysa Anayasa’da “IV. Ormanlar ve orman köylüsü” başlığı altında şöyle yazılı:
“B. Orman köylüsünün korunması
Madde 170- Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle, 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir. Devlet, bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır. Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler, Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.”
Tayyip Diktatörlüğü Anayasanın bu maddesini de çiğnedi, çiğniyor.
Orman köylüsünü bilinçlendir, yangına karşı organize et ki ilk müdahale başarılı olsun. Yangında en değerli 30 dakika boşa gitmesin.
Yandaşa peşkeş
Ormanların korunması, yukarıda belirttiğimiz önlemler ve çalışmalardan önce, ormanlık alanlara yerleşimin veya ormanlık alanlarda HES, RES, maden arama faaliyetlerinin önlenmesinden geçer.
Çünkü Din Bezirganları ormanları korunacak bir alan, bir doğa zenginliği olarak değil, bir rant kaynağı olarak görür. Hatta yangını bile rant kapısı yapar. Diğer ülke zenginliklerinde olduğu gibi…
Ormanlık alanları yerleşime açmak, ormanlarımızda HES’ler, RES’ler kurmak, ormanları madencilere katlettirmek, hep bunlarda. (Geçen yılki Kaz Dağları felaketini hatırlayalım.)
Orman yangınlarından çok, böyle özel “tahsis”lerle orman kaybı olduğunu görüyoruz. Gene OGM’nin verilerine bakarsak:
Grafikte 2012-2020 yılları arasındaki yangınlarla olan kaybı ve tahsis miktarlarını (hektar) görüyoruz. Tahsis yoluyla ormanlık alan kaybı yangınlarla olan kaybın iki katından da fazla. (Kaynak: OGM 2021, Aktaran: 2. Orman Yangınları Çalıştayı, 28 Ağustos 2021)
Demek ki, tahsisleri de göz ardı etmemek gerek.
Ormanlık alanlarda maden aramalarına verilen izinler de öyle…
Grafikte madencilik amacıyla tahsis edilen ormanlık alanların hektar olarak büyüklüğü verilmektedir. (Kaynak: OGM 2021, Aktaran: 2. Orman Yangınları Çalıştayı, 28 Ağustos 2021)
Tayyip Diktatörlüğü hadi önlem almadı, bunu biliyoruz ama aynı zamanda yangınla gereği gibi mücadele de etmedi.
Demek ki, Din Bezirgânları için ormanları korumak değil, ormanlardan rant sağlamak başlıca hedef. Buna Orman Talanı diyebiliriz.
Bu da anayasal suçtur. Anayasanın 169’uncu maddesinde yazan; “Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez” şartına karşı suç işlenmektedir.
Bu rantı kolaylaştırmak için Orman Kanununu da ikide bir değiştirirler. AKP döneminde Orman Kanununun 24 kez değiştirildiği vurgulanmaktadır. Türkiye Ormancılar Derneği II. Başkanı Ahmet Hüsrev Özkara’dan aktaralım:
“Geçmişte de birtakım hatalar yapıldı. Gerçekten yanlış uygulamalar söz konusu oldu ve orman alanlarından kayıplarımız oldu. Bunlar doğru. Ama özellikle 2002’den sonra öyle bir anlayış hâkim oldu ki sanki ormanları korumak değil de kullanmak tek hedef. ‘Ne kadar ormanları kullanmaya açarsak o kadar ekonomik anlamda ülke ekonomisine katkı sağlarız. Buradan elde edeceğimiz gelirler bizim için önemlidir.’ Bu bakış da Anayasamızda korunan, 169. maddesinde korunan, ormanların korunmasıyla ilgili bütün kararlara ters uygulamaları beraberinde getirdi. 6831 sayılı Orman Kanunu, 1956’dan 2002’ye kadar 15 kez, AKP döneminde ise 24 kez değiştirildi.” (https://kisadalga.net/podcast/detay/orman-yanginlari-gercegi-2orman-kanunu-18-yilda-24-kere-degisti_81)
Bu durum Din Bezirgânlarının talan için kanunu değiştirdiğinin “Ezop Lisanı” ile ifadesi.
Başka bir akademisyen ise bu gerçeği şöyle tamamlıyor:
“İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Bugün Türkiye’nin ormanları yaklaşık 22,7 milyon hektar. Bunun 20 milyon hektarında her türlü oteli yapabilirsiniz, madencilik faaliyetleri yapılabilir, çöplük yapabilirsiniz aklınıza gelebilecek onlarca ormancılık dışı uygulamayı buralarda yapabilirsiniz. Yasalar buna izin veriyor” diyor.” (https://kisadalga.net/podcast/detay/orman-yanginlari-gercegi-2orman-kanunu-18-yilda-24-kere-degisti_81)
Demek ki talan için yasal altyapı tamamlanmış!
Ve sonuçta bakıyoruz, AKP iktidara gelmeden önce odun ve tomruk üretimi yılda 10 milyon metreküp iken, bugün 30 milyon metreküpe ulaşmış. Yağma var!
Üstelik ihalesiz veya ihale yapılsa bile yandaşa peşkeş şeklinde…
Din Bezirgânları “Kriz”i çok sever
Öte yandan Din Bezirgânları “kriz”i severler. Çünkü krizden de vurgun vururlar. Savaş, deprem, yangın, sel, diğer doğal afetler. Hepsi yeni birer rant kapısı haline gelir onlar için.
Geçen yılki büyük yangınları da böyle değerlendirdiler kuşkusuz. Tuncay Mollaveisoğlu Cumhuriyet’te yazdı:
“Sadece geçen yıl -resmi verilerle- 178 bin hektar, son üç yılda 210 bin hektar orman alanı yandı. Bir yılda yanan orman, son 20 yılda yanan ormanlarımıza denk… AKP iktidarı THK uçaklarını devre dışı bırakarak ormanların yanmasına adeta göz yummuş, yangınları büyüten ihmaller zincirini Türkiye, Cumhuriyet’ten öğrenmişti.
“Türkiye geçtiğimiz yıl orman yangını cehenneminin şokunu yaşarken yanmış alanlar hızla ihaleye çıkıldı. Adına, “orman emvali” (orman malları – HA) denilen odun, direk, kereste gibi ürünlere dönüşen orman değerlerinin satışında büyük vurgun yapıldı. Metreküpü 2.500 TL olan tomruk, 1600 TL olan telefon direği, 1500 TL olan kâğıtlık oduna rağmen milyonlarca metreküp emval, ortalama 100 TL’den satıldı.
“YANDAŞA PAY EDİLDİ
“Yanan orman alanlarının temizliğini sağlamak için yapılan ihalelerde Kamu İhale Kanunu ve Rekabet Kanunu hiçe sayıldı. Orman Genel Müdürlüğü, alışılmışın dışında, orman köylüsünü koruyan anayasaya aykırı olarak büyük partiler halinde ihaleye çıktı. Partilerin büyüklüğü nedeniyle piyasadaki en büyük firmaların girdiği ihalelerde, küçük işletmelerin, orman köylülerinin ve kooperatiflerin önü kesilmiş oldu. İhalede satılan değerlerin metreküp miktarı yani emval oranı da düşük gösterildi. Uzmanlara göre yanan orman alanlarındaki 20 milyon metreküp emval, 13 milyon olarak hesaplanıp yandaşlara pay edildi.
“Yani emvalin metreküp fiyatı 20-25 kat düşük bedelle verildiği gibi 7 milyon metreküp ekonomik değer, kamunun elinden yandaş firmaların kasasına aktarıldı.” (Cumhuriyet, 6 Nisan 2022)
Görüldüğü gibi Din Bezirgânları “kriz”i “fırsat”a çevirmekte de mahirler.
Sonuç olarak, vatan hainliği ölçüsünde büyük bir orman talanı ile karşı karşıyayız. Ormanlarımız Din Bezirgânları tarafından yandaşa peşkeş çekiliyor. Yanmış ormanlar bile bu amaçla rant kapısı olarak değerlendiriliyor.
Bu soygun ve talana dur diyecek, Tayyip Diktatörlüğü’nün sömürgenlerinden hesap soracağız.