Su havzalarındaki kirlilik sağlığımızı tehdit ediyor!
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Üniversite yıllarım İzmir’de geçti. Seksenli yıllarda Halkapınar Deresi koyu bir çamur gibi akardı. Kokudan durulmazdı. Bu dere, tüm İzmir Körfezi’ni kirletirdi. Bu kirliliğin temel kaynağı deri işleme tesisleriydi.
Şimdi ülkemizde deri fabrikalarının pek çoğu Tekirdağ Çorlu’ya taşındı. Tüm Ergene Havzası kirlendi. Ergene Havzası ve Meriç Havzası’nda kirlilikten geçilmiyor. Kirlilik bu bölgedeki pirinç tarlalarını da etkilemiş durumda.
Şimdilerde Ege bölgesindeki en kirli akarsu; Gediz Nehri. Gediz Nehri, Uşak ilinden, Murat Dağı’ndan doğuyor. Alaşehir Çayı’nı da alarak, Kula, Salihli, Manisa, Turgutlu üzerinden Foça civarında Ege Denizi’ne dökülüyor.
Yapılan araştırmalar Gediz Nehri’nde kirliliğin temel kaynağının kimyasal atıklar olduğunu ortaya koyuyor. Bu atıkların nedeni ise; bölgedeki kum ocakları ve arıtması olmayan sanayi tesisleri.
Gediz Ovası, Ege bölgesinin en büyük ovalarından biridir. Pek çok tarımsal ürünün yetiştirildiği bu ovada, sulama suyu olarak Gediz Nehri’nin suyunun kullanılmak zorunda olduğu söyleniyor. Sulama suyu olarak kullanılmasa da bu kirlilik, doğal olarak toprağı kirletiyor. Bölgede yetişen tarım ürünleri bundan etkileniyor.
Son yıllarda su kirliliği yaratan nedenler arasına jeotermal enerji santralleri de eklendi. Bu enerji santralleri Ege bölgesinde hem Gediz Havzası’nı, hem de Büyük Menderes Havzası’nı etkiliyor. Büyük Menderes Ovası da Gediz Ovası gibi kimyasal kirlilikle boğuşuyor. Geniş tarım arazileri de bu kirlilikten payını alıyor.
Ege bölgesi böyle iken Gaziantep’te durum nasıl?
İlimizde Organize Sanayi Bölgesindeki atıklar nedeniyle kirlenen Nizip Çayı, her geçen daha da kirli hale geliyor. Tarım için kullanılamıyor. Bölge halkı yıllardır şikâyetlerini dile getirmesine rağmen kirliliğin giderilmesi konusunda bir adım atılmıyor. Benzer bir durum, Oğuzeli’nden geçen Sacır Deresi için de yaşanıyor. Barak bölgesinin bir dönem yüzde yetmiş oranında sulama suyu ihtiyacını karşılayan dere, şu anda koyu, kirli bir su olarak akıyor. Sulama amaçlı kullanılamıyor.
Kimyasal atıklarla kirlenen suyun tarımda kullanılması ve bu tarımsal faaliyetler sonucunda meydana gelen ürünlerin yenmesi, insan hayatını doğrudan etkileyen bir durumdur. Bilimsel çalışmalar bu konuda açık ve net bu gerçekliği ortaya koymaktadır.
Sorunlar, bu kadar gözle görünür halde iken, sorunu görmemezliğe gelmek, halkın sağlığını hiçe saymak demektir. Bizler de vatandaş olarak, yaşadığımız bu sorunu açık olarak görmek zorundayız. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesiyle bir yere varılmaz. Zaten su kirliliği dediğimiz bu yılan, şu anda hepimize dokunmaktadır. Yeter ki gözlerimiz görsün.
14.01.2020
(Gaziantep Yeni Çizgi Gazetesi’nden)