Tayyipgil’e Amerikan Kaşığıyla Barzani Aşı
Tayyipgil’in emperyalist uşaklığını hep söyleyegeldik. Hem Ortaçağcı kafaları, hem de cukkacı tabiatları gereği günümüze ayak uydurmaları mümkün değildi. Ancak emperyalizme yamanarak ve din sömürüsüyle bu açıklarını kapatıyorlardı. Din sömürüsünde nasıl becerikli olduklarını biliyoruz. Emperyalizme bağımlılıklarını ise hem “deliğe süpürmeyin” yalvarışından, hem de Tayyipgil’in “Komşularla sıfır sorun” politikasının aslında “Kıbrıs, Ermenistan, Kürtler ve Kuzey Irak gibi konularda ABD çıkarlarına hizmet ettiğini” belirten Wikileaks belgelerinden biliyoruz.
Tayyip diktatörlüğü Gezi Direnişi’mizden beri açmazda. Yolsuzluk operasyonları (17 ve 25 Aralık) Tayyip’i daha da güç duruma düşürdü. Artık koltuktan düştükleri an yargılanacaklarını biliyorlar. Bu korkuyla emperyalizme uşaklıkta sınır tanımazlar. Koltuktan düşmemek için en uç vatan hainliğini gözü kapalı yapabilecek durumdalar. Tayyipgil’in çelişkileri, yalpalamaları, emperyalist uyarıları karşısında yutkunmaları hep bu had safhadaki uşaklıklarının göstergesi. Esad’ın başarılı direnişi, Kürt Sorunu’nda düştükleri açmaz, gelecek yıl yapılacak seçimler ve diken üstündeki ekonomi, Tayyipgil’i daha da kıvraklaştırıyor. Tayyip artık Batı basınında karikatürlerde rakkase olarak çiziliyor.
Emperyalizm: cinlerini toplayıp dağıtamayan büyücü
Esad’ı düşüreceğiz diyerek IŞİD’i örgütleyen, eğiten AB-D Emperyalizmidir. Bu işleri de Katar ve Suudi Arabistan’a ek olarak, özellikle Tayyipgil eliyle yürüttü.
Suriye’de karışıklıkların başladığı 2011’den bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Artık Amerikan Emperyalizmi neredeyse Tayyipgil’i IŞİD’e destek verdiği için kınar oldu. İlk ses Temmuz ayında Türkiye’den ayrılan Amerikan Büyükelçisi Frank Ricciardone’den geldi. Ricciardone, “Türkler, El Nusra dahil, bizim beraber çalışmak istemediğimiz gibi terörist saydığımız gruplarla bir süre çalıştı” dedi. (Aktaran: Tolga Tanış, Hürriyet, 14 Eylül 2014)
Daha sonra ise, 25 Eylül’de Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden, Harvard Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada Tayyipgil’i daha da kötü duruma düşürdü:
“Esad’ı devirme ve bir Sünni-Şii vekalet savaşı çıkarmada çok kararlıydılar. Esad’la savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silah akıttılar, El Nusra, El Kaide için destek olacak, dünyanın diğer yerlerinden gelen cihadistlerin aşırı unsurlarını kabul ettiler.” (Tolga Tanış, Hürriyet, Ekim 2014)
ABD Emperyalizmi böylece, hem IŞİD ve diğer yobazlara desteğin kendilerinin karşı olmasına rağmen verilmiş olduğunu ima ederek kendini akladı, hem de Tayyipgil’i sıkıştırmış oldu. Aslında TIR’larda yakalanan silahlar, daha önceki dinci yobazlar tarafından yapılan kimyasal silah saldırısı, ondan da önce Adana’da bulunan kimyasal silahlar, özellikle Hatay’da halkın görüp anlattıkları, Türkiye sınırları içindeki eğitim kampları, yobazlara aylık gibi para verilişi, vb. Tayyipgil’in bu kanlı yobazlara desteğini kanıtlıyordu. Ankara (Hacıbayram), İstanbul, Kocaeli ve Konya’dan devşirilen yobaz çeteleri dünya basınında bile haber oldu. (Tayyipgil’in bugün için gizli kalan daha nice pis işleri de ileride ortaya çıkacaktır.) Ama bunlar hep emperyalizmin icazetiyle yapılan işlerdi.
Pekiyi, ne oldu da ABD Emperyalizmi kısa süre önce yaptıklarının tam tersini savunur oldu?
Emperyalizm, dünyanın dört bir yanından dinci yobazları Suriye’de topladı ama bütün uğraşlarına rağmen bu düzensiz çeteleri adam edemedi. İstediği şekilde koordine edemedi, disipline edemedi. Bunların yarattığı emperyalizm bakımından kontrolsüz terör, emperyalizmin beklediği kamuoyu desteğini kesti. Üstelik bu kanlı yobaz çeteleri Esad’a karşı başarılı da olamadı. Böylece emperyalizm, kendi yarattığı terör örgütünü düşman ilan etmek durumunda kaldı.
Ancak IŞİD ve diğer dinci terör örgütleri sonuçta emperyalizm için çalışıyorlar, emperyalizm tarafından yönlendiriliyorlar. Emperyalizm, yeri geldiğinde hava saldırıları ile IŞİD’i yönlendiriyor. Ama asıl amaçları kanlı mezhep savaşlarını ve etnik savaşları başlatmaktı. Ve bunda da başarılı oluyorlar. IŞİD’in Alevi ve Şiilere, Türkmenlere, Kürtlere ve Ezidilere saldırısı bu anlama geliyor. Ortalığı karıştır, kaos yarat, kır geçir… Sonuçta böl ve yut!
Esad Yönetiminin başarısı
Emperyalizmin tornistan etmesinde en büyük faktör, Esad Yönetiminin direnci, akılcı yönetimi ve başarısı.
Bu ay içinde CIA kuruluşu Rand Corporation tarafından bir CIA dokümanı yayımlandı: “Suriye’nin Geleceği İçin Alternatifler (Alternative Futures for Syria.)” Üç CIA ajanı tarafından hazırlanan doküman taslağının aslında Aralık 2013’te hazırlandığı ama son gelişmeler değerlendirilerek yeniden gözden geçirilip, ABD’nin Irak ve Suriye’deki hava saldırılarının başlamasından hemen önce bitirildiği belirtiliyor.
Bu belgede pek çok güncel gerçek açıkça yazılı. En çok da Esad Yönetiminin başarısına dikkat çekiliyor. Çalışmada dört farklı senaryo araştırılıyor:
(1) Savaşın devamı;
(2) Esad Yönetiminin zaferi;
(3) Esad Yönetiminin düşmesi;
(4) Tarafların anlaşması.
CIA ajanları, bu dört seçenekten en güçlü olasılığı Esad Yönetiminin zaferine veriyorlar. Şöyle bir genel değerlendirme yapıyorlar:
“Aralık 2013’te çoğu katılımcı (çalışmaya katılan CIA ajanları kastediliyor – K. Y.) savaşın sürmesini bekliyordu ama şu an rejimin (Esad Yönetiminin – K. Y.) zaferi ağır basıyor gibi. Anlaşma, olasılığı çok düşük bir senaryo. Katılımcılara göre rejimin zaferi ABD için en kötü sonuç değil, çünkü El Kaide ve IŞİD Suriye iç savaşı nedeniyle güçleniyor; rejimin zaferi Selefi-Cihatçı hareketin Suriye ve Hürmüz Boğazı bölgelerinde uzun soluklu sınırlanması için umutları artıracaktır.”
“(…) Yakın gelecekte veya orta vadede en olası sonuç rejimin zaferidir.” (Suriye’nin Geleceği İçin Alternatifler)
Bu aktarılanlar, Esad Yönetiminin başarısı ve emperyalizm ile uşağı Tayyipgil’in yenilgisi anlamına geliyor. Emperyalist ajanları bu durumu tespit ediyorlar. Tayyipgil’in sürekli tampon bölge, uçuşa yasaklı bölge diye tutturmasının nedeni bu yeni gelişmeyi anlayamamasından veya sindirememesinden kaynaklanıyor.
Askeri başarının nedenleri
CIA ajanları tarafından Esad’ın askeri başarısı açıkça, ayrıntılı bir şekilde veriliyor. Özetleyerek aktarıyoruz:
“Mayıs 2014’te Humus’un isyancılardan kurtarılması ve rejimin Halep civarındaki istikrarlı ilerlemesi önemli askeri olaylardır. Rejim Şam-Humus-Hama-Tartus koridorunu isyancılardan büyük ölçüde temizlemiş durumda. Bu koridor Esad Yönetimi için başlıca operasyon alanıdır…
“(…) Doğu Suriye’de durum farklıdır. Burası kırsal bir alandır, nüfus yoğunluğu düşüktür, Esad Yönetimi için öncelikli değildir. Sadece petrol alanları olduğundan, jeopolitik bakımdan önemlidir… Doğuda rejim hava gücüne, az sayıda ama iyi donanımlı garnizona, bazı dost Sünni aşiretlere ve Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) savaşçılarına güveniyor…
“Rejimin batıda ordunun yaptığı savaşlarda verdiği kayıplar sonucu, yerine yeni olarak rejim yanlısı eğitimli milisleri -Ulusal Savunma Gücü (National Defence Force, NDF) olarak adlandırlıyor- koyması katkı sağladı. NDF birimleri, rejimin 2011-2012 yıllarında dayandığı birliklere göre daha iyi eğitim almış ve daha disiplinli. Çoğu NDF birliğinde yer alan etnik azınlıklar (Hıristiyan, Dürzi, Kürt ve Alevi) Sünni İslam devletinin başarısına karşılar. Söylenenlere göre, bu birlikler savaşa sürüldüklerinde iyi savaşıyorlar ve rejimin başlıca piyade gücünü oluşturuyorlar, düzenli ordu güçleri ve mekanize birliklerle birlikte operasyonlara katılıyorlar. Aslında NDF, rejimin son zamanlardaki askeri başarılarında Hizbullah’tan daha büyük katkı sağladı (Hizbullah’ın katkısı da küçümsenemez).” (Suriye’nin Geleceği İçin Alternatifler)
Tabiî ki askeri başarı tek başına gelmez. Başka politik gerçekler de askeri başarıda etkendir. Bunları da sıralıyor CIA ajanları:
“Askeri etkenlere ek olarak bazı politik gelişmeler de Esad Hükümeti’ne avantaj sağladı. Birincisi isyancı hareket paramparça ve koordine bir askeri karargâh yapısından yoksun. İsyancılar, Suriye’nin politik geleceğinde bir vizyon oluşturmaktan da yoksun. IŞİD, diğer tüm büyük isyancı hiziplerle kavgalı, bunlar içinde Batı yanlısı Özgür Suriye Ordusu, Müslüman Kardeşler tarafından yönlendirilen İslami Cephe, Mücahidin İslam Ordusu, hatta El Kaide çizgisindeki El Nusra Cephesi (ki, IŞİD’e göre daha ulusal yapıdadır) yer alıyor. Ocak 2014’te, diğer isyancı hizipler kuzeybatı Suriye’de IŞİD’e karşı kısa vadeli bir ittifak sağladılar. Ancak bu kısa süreli ittifak büyük bölgesel kazanımlar sağlamaktan uzak…
“Çeşitli IŞİD dışı gruplar arasında da sürtüşmeler var. Özgür Suriye Ordusu ile İslami Cephe arasında pek çok kez çarpışmalar oldu…
“Rejimin işini kolaylaştıran ikinci bir politik etkense, kısmen bu grupların rekabet halindeki gündemlerinden de kaynaklanan eşgüdümsüz dış destek kampanyası. Durum, 1980’de Afganistan’da Sovyetlere karşı oluşturulan Mücahidin hareketinden farklı. Orada ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan tarafından tek kanaldan ve etkili bir para ve silah yardımı yapılmıştı. Suriye’de böyle bir gelişmeyi yakın gelecekte görmek zor.
“Rejimin başarısında üçüncü bir etkense, kentlerdeki silah gücünün Suriye Sünni nüfusunun (özellikle orta sınıflar) gözünü korkutması (Burada aslında Esad Yönetiminin gözü karalığı ve kararlılığı vurgulanıyor – K. Y.)… Bu durum isyancılara Sünni halk desteğini kesiyor. İsyancılara Sünni desteğin azalması isyancı hareket içinde cihatçıların gücünün artmasından da kaynaklanıyor. Kentlerde çoğu Suriyeli Sünni, Selefi-Cihatçı bir devlette yaşamak istemiyor. Bu gerçekler son bir yıl içinde Suriye Ordusundan Sünni subayların kaçışlarını da büyük ölçüde durdurmuş durumda. Bu da Sünni orta sınıfın, rejimin zaferini istediğini gösteriyor.
“Rejimin başarısında son bir etkense, Batının isyancılara askeri yardımı yetersizken, Esad Yönetiminin İran ve Rusya’dan iyi destek görmesi… Gerek İran (ve müttefiki Hizbullah), gerekse Rusya rejimin arkasında durdular ve mali, diplomatik ve maddi desteği sürdürüyorlar. Rus diplomasisi, Suriye’de kimyasal silah kullanılmasına rağmen, Batı’yı ‘kırmızı çizgilerini’ önemsememeye yöneltti.” (Suriye’nin Geleceği İçin Alternatifler)
Esad gene hedeftir, Barzani gene odaktır
Emperyalizm tabiî ki, Esad zafere yakın olsa da, Esad’ı devirmekten vazgeçmiş değil. Bunun için Esad’ın müttefiklerini ayartmaya çalışıyor. Bunun için de IŞİD’i kullanıyor. Son 3 aydır süren IŞİD saldırısının gidişi izlenince bu görülüyor. Önce dünya kamuoyunun dikkati IŞİD’in kafa kesme seremonileri sayesinde IŞİD terörüne çekildi. Ama IŞİD’in Türkmen ve Ezidi katliamları ne dünyada, ne de Türkiye’de hiç gündem oluşturmadı. Buna karşılık IŞİD Barzani bölgesine doğru yönelince hemen hava saldırıları düzenleyerek IŞİD’i Barzani bölgesinden uzaklaştırdı, böylece Bağdat ve kuzeybatıya, Kobani’ye doğru yönlendirdi. Şimdi ağır silahlarla donanmış IŞİD, Kobani’deki PYD güçleriyle savaşıyor. PYD güçlerinin özgüçleriyle dayanması mümkün değil.
Emperyalizm, sözde havadan saldırılarla IŞİD’i durdurmaya çalışıyor. Bu hava saldırılarının etkisiz kalacağını bizzat CIA ajanları belirtiyor. Rand sitesinde 24 Eylül’de yayımlanan CIA ajanlarının (Angel Rabasa, Brian Jenkins ve daha başka pek çok ajanın) konuşturulduğu bir söyleşide şu pasaj yer alıyordu:
“Angel Rabasa: Korkarım biz IŞİD’in tuzağına düştük. Hava saldırılarını Suriye’ye yaymaktan başka seçeneğimiz yok (o tarihte ABD’nin hava saldırıları sadece Irak’ta yapılıyordu, henüz Suriye’de başlamamıştı – K. Y.), çünkü IŞİD operasyonlarının kaynağı orası. Ancak, IŞİD’e karşı kampanyayı onu yok edecek ya da ona ciddi zarar verecek yeterli gücü hazırlamadan yaptık.
“Brian Jenkins: Angel’e (Rabasa) katılıyorum, tek başına hava gücü IŞİD’e etkisiz kalır. Grupların hareketini önleyerek operasyonel yetkinliğini azaltabilir ve güçlerinin toplanmasını zorlaştırabilir. Bu esas olarak bir sınırlama stratejisidir. Bu stratejinin sürdürülebilirliği de ayrı bir sorudur.” (http://www.rand.org/blog/2014/09/rand-experts-discuss-us-airstrikes-against-isis-in.html)
Bu şu anlama geliyor: Emperyalizm ve Tayyipgil, hatta Barzani sinsi bir bekleyiş içindeler. Böylece emperyalizm daha önce Esad’dan kopartıp Esad’a karşı yönlendirmeye çalıştığı PYD’yi, şimdi IŞİD terörüyle yola getirme çabasında. PYD’nin Esad Yönetimi ile bağlarını kesmeyi amaçlıyor. Bunu daha önce tam anlamıyla başaramamıştı. Bu aynı zamanda hem PYD’nin, hem de PKK’nın Barzani’ye yönlendirilme çabasının bir ürünüdür. Böylece Barzani’nin çekim gücü artırılmaktadır. Hep dediğimiz gibi Barzani odaktır. Bugün PYD’nin, Barzani peşmergelerinin ve Özgür Suriye Ordusu’nun Kobanê’ye girişine destek vermesi ölümcül hatadır.
Emperyalizm, Esad’ı düşüremese de Kürt Oyunu’nu oynamaya devam ediyor. Büyük Kürdistan’ı kurabilmek için Barzani dışındaki güçleri Barzani’ye doğru itiyor. Kobanê direnişinin yenilgiyle sonuçlanması da, IŞİD’in püskürtülmesi de sonuçta Barzani’ye yarayacaktır. Yenilgi durumunda Kürt ulusal bilinci bilenecek ama PYD güçleri (YPG) itibar yitirecektir. IŞİD’in püskürtülmesi ise emperyalizmi ve Barzani’yi kurtarıcı gösterecektir. Aynı zamanda, PYD Barzani ve Özgür Suriye Ordusu ile ittifaka çekilerek Esad’ın zayıflatılması hedeflenmektedir. Emperyalizmin Tayyipgil’e dikte ettiği tezkere olsun, Suriye muhalefetinin Türkiye tarafından eğitilip-donatılması olsun emperyalist politikanın ürünüdür; bu girişimler Esad’ın düşürülmesi ve Kürt Sorunu’nun emperyalist çözümünde araç olarak kullanılacaktır.
Emperyalizm, Kaos ve IŞİD
Emperyalizm, Ortaçağcı güçleri kaldıraç olarak kullanmaktadır. Ne yazık ki, emperyalistlerin Ortadoğu’da istediği karışıklık büyük ölçüde IŞİD ve benzeri CIA örgütlerinin yarattığı mezhep savaşları sayesinde sağlandı. CIA ajanlarının yukarıda değindiğimiz belgesinde şunlar yazılı:
“Uzlaşmazlık, sonuçta Ortadoğu’da istikrarı ve bölgesel politik dinamikleri yıllarca -belki on yıllarca- etkileyecek ve bölgede daha geniş bir Şii-Sünni mezhep çatışmasına varacaktır…
“Genel olarak, tüm İslam dünyasında Sünni-Şii sokak terörünün yaygınlaşmasını bekleyebiliriz.” (Suriye’nin Geleceği İçin Alternatifler)
Böylesine insanlık dışı emperyalizm. Uzun süreli, sonu gelmeyen mezhep çatışmalarını sürdürmek muratları…
Şimdi emperyalizm kendi yarattığı canavara karşı sözde savaşıyor. Aslında emperyalist politikaların aracı olarak kullanıyor IŞİD’i ve diğer dinci terör örgütlerini. Emperyalizm ortalığı karıştırıp askeri, ekonomik ve politik gücüyle kendi politikalarını Ortadoğu halklarına dayatıyor.
IŞİD’i yaratan emperyalizmdir. Destekleyenlerden biriyse Tayyipgil. O halde, IŞİD’e karşı olmak emperyalizme ve Tayyipgil’e karşı olmak demektir.
Kürt Sorunu’nda da durum farklı değildir. Soruna emperyalist “çözüm”, aslında çözümsüzlük demektir. Kargaşanın, kanın, gözyaşının sürüp gitmesi demektir. Emperyalizmin sadece mezhep çatışmalarıyla yetinmeyip, dünyanın başka bölgelerinde olduğu gibi, etnik farklılıkları da kullanacağı kesindir. Şimdilik bölge haklarının yüzlerce yıllık bir arada yaşama geleneği buna engel olmaktadır.
Çözüm mü?
İşte, Esad’ın mücadelesi ortadadır. Emperyalizm yenilmez değildir. Ya da emperyalizmin her istediği olacak anlamına gelmez. Kürt Halkı da bunu görüp ona göre ittifaklar aramalıdır.
Çözüm bölgedeki Türk, Kürt, Arap ve Fars Halklarının antiemperyalist, antifeodal ve antişoven birliğinde yatmaktadır.
Tayyipgil’e gelince… Suçları artmaktadır. Tayyip, bölgede emperyalistlerin en hain uşağı konumundadır. Yargılanacakları gün yakındır. Bunu görmekteler. Bu yüzden, savaş dahil her türlü vatan hainliğini yapabilecek durumdalar.
Ama Mustafa Kemal’in dediği gibi “Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir”.
Ve halklar savaş istemiyor. Buna rağmen Türk Ordusu’nun ateşe sürülmesini, Ortaçağcı yobazlarla işbirliğine zorlanmasını Karargâh içine sindiriyorsa, Karargâhtaki omzu kalabalıklara Mustafa Kemal’in askeri değil, olsa olsa Somun Askeri diyebiliriz.
Yazımızı, Nazım’ın Türk askeri ucuz olduğu için Kore’ye gönderilirken (Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dulles 1953’te, Türk askeri için “çok masrafsız, günlük masrafı 23 senti aşmıyor” demişti) yazdığı “23 Sentlik Asker” şiiri ile bitiriyoruz. (27 Ekim 2014)
23 Sentlik Asker
Mister Dalles,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara’da 23 sente,
yahut iki kilo kuru soğan,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan.
erkek, ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır,
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz
(her kaba uymak meselesi),
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dalles
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden
İstanbul’da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut
bir çift iskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister Dalles,
herhalde bunu sizden gizlediler:
Size tanesini 23 sente sattıkları asker
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak
mevcuttu, tuhafınıza gidecek,
mevcuttu hem de çoktan mı çoktan,
daha sizin devletinizin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela, Mister Dalles,
yeller eserken yerinde sizin NewYork’un,
kurşun kubbeler kurdu o
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri,
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Mister Dalles,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz,
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek,
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her seyde, hep beraber, diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedreddin’in
O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali’dir.
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı:
922 yılı 9 Eylülü’dür.
Dedim ya Mister Dalles,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler,
ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın, yarın çok pahalıya mal olursa size,
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.
Nâzım Hikmet Ran (1953)