TBB yönetimi; 27 Mayıs’a saldırarak Mandacıların ağzıyla konuşuyor
Av. Tacettin Çolak
Geçtiğimiz günlerde, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Yönetimi tarafından 27 Mayıs Politik Devrimi’ni kınayan bir açıklama yapıldı.
“Türkiye Barolar Birliği Darbelerin Karşısında Hukuk Devletinin Yanındadır” başlıklı açıklamada şöyle deniyor:
“27 Mayıs Darbesi’nin 62. yılında; ülkemizin demokratikleşme sürecini kesintiye uğratan ve hukuk devletini askıya alan her türlü darbeye ve darbe girişimine karşı demokratik ve laik hukuk devletinin yanında olduğumuzu; her koşulda hukukun üstün ilkeleri ile insan hak ve özgürlüklerini savunacağımızı bir daha ilan ederiz.”
Tek cümlelik bu açıklamayı yazarken bir hayli zorlandıkları belli oluyor.
Geçmişte Feyzioğlu da Kaçak Saray’a dümeni kırınca, Yassıada Tiyatrosuna katılmış ve orada; “27 Mayıs siyasi kara leke olmasının yanında yargısal bir kara lekedir” diye a-haber mikrofonlarına konuşmuştu. Ama o; kendi adına yapmıştı bu açıklamayı.
Bugünkü açıklamayı “Türkiye Barolar Birliği” imzası ile yaptılar.
Peki TBB Başkanı ya da Yönetim Kurulu imzası koyabilecekken niçin böyle bir imza kullanıldı?
Şundan;
Birincisi bu sakat yaklaşımlarına TBB üyesi 160 bin avukatı da ortak etme peşindeler.
İkincisi de; birilerine mesaj vermeyi amaçlamaktalar.
Çünkü o tarihlerde (23-27 Mayıs 2022 tarihleri arasında) “Türkiye Barolar Birliği’nin ana faydalanıcısı olduğu; Baroların ve Avukatların Avrupa İnsan Hakları Standartları Konusunda Kapasitesinin Güçlendirilmesi Avrupa Birliği-Avrupa Konseyi Ortak Projesi (İHEM) kapsamında yer alan “Farkındalık Artırma Toplantıları” yapılmaktaydı.
Birinci amaçlarına ulaşamayacakları açık.
Zira 27 Mayıs’a kendileri gibi “darbe” demeyen ve hatta bizim gibi 27 Mayıs’ı Kuvayimilliye’nin devamı olarak gören; “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını”n kullanılması olarak gören ciddi bir avukat kitlesi bulunmaktadır.
İkinci amaçlarına ulaşmaları ise kuvvetle muhtemel.
Kim bilir; belki bu açıklamayla AB komiserlerinden onayı almış ve fonları da kasaya aktarmışlardır.
TBB yönetimine şu uyarıları ve hatırlatmaları yapmak isteriz.
Her şeyden önce görev yaptığınız TBB’nin (7 Temmuz 1969 tarihinde yürürlüğe giren 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile) kuruluşu bile 27 Mayıs’ın eseridir.
Sizin “bütün darbelere karşıyız” diye karşı çıktığınız 27 Mayıs’ın halkımıza getirdiği kazanımlara hızlıca bir bakacak olursak;
Cumhuriyet Tarihinin gördüğü en ilerici Anayasa olan 61 Anayasası ile getirilen, Yasama, Yürütme ve Yargı arasındaki keskin kuvvetler ayrılığı…
Yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki etkisine; iktidarların kanunsuzluklarını, keyfi davranışlarını yasal kılıfa büründürme girişimlerine engel olmak üzere Türkiye’de ilk kez kurulan Anayasa Mahkemesi…
Danıştay, Sayıştay, TRT, Devlet Denetleme Kurulu, KİT’ler…
Memurlar dahil, toplumun tüm kesimlerine (sınırlı da olsa) getirilen düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, yeni bir İş Yasası, Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi ve Grev Yasası…
Köylülerin ağa zulmüne başkaldırmaları, fındık, tütün mitingleri…
Doktorlar, Mühendisler, Avukatlar vb. meslek örgütlenmelerinin yasal statüye kavuşturulması ve daha başkaları…
Bir de (size göre) 27 Mayıs tarafından kesintiye uğratılan “demokratikleşme süreci”ndeki Demokrat Parti iktidarının uygulamalarına bakalım.
Meclis kararı bile almadan (1950’de) ABD’li generaller komutasında savaştırılmak üzere dünyanın öbür ucu Kore’ye asker gönderilmesi ve ABD Emperyalizminin çıkarları için 1350 civarında vatan evladının hayatını kaybetmesi…
Türkiye’yi NATO’ya sokarak Türk Ordusu’nun ABD’li generallerin komutasına verilmesi.
Birleşmiş Milletler’deki oylamalarda; Bağımsızlık savaşı veren Cezayir’e karşı sömürgeci Fransa’nın yanında yer alınması…
Süveyş Kanalı’nı millileştirmek isteyen Mısır’a karşı Batılı Emperyalistlerin desteklenmesi…
Batılı Emperyalistlerin çıkarları için Türk parasının yüzde 320 oranında devalüe edilmesi…
Basının ve muhalefetin faaliyetlerini denetlemek için ve 15 üyesinin tamamı DP milletvekillerinden oluşturulan “Tahkikat Komisyonu” kurulması…
DP hükümeti tarafından kurulan ve bir tür özel mahkeme işlevi gördürülen bu komisyonun yargı yetkisi ile donatılması, Tahkikat Komisyonu kararlarının kesin ve denetime de kapalı olması…
Böylece her türden muhalefeti susturmaya, direnenleri hapislere doldurmaya başladılar.
DP’liler “Vatan Cephesi” adlı sözde “cephe”ler kurarak yandaşlarını oraya geçmeye, orada örgütlenmeye çağırdılar. Bu yolla toplumu ikiye bölüp, düşmanlaştırdılar.
Vatan Cephesi’ne üye olmayanlar devlet dairelerinde işlerini çözemez oldu.
Menderes; “Türk milleti Müslüman’dır ve Müslüman kalacaktır. Bu memlekette din hürriyetine tecavüz etmek kimsenin haddi değildir. Hakiki mümin ve samimi Müslüman olanlar din hürriyetinden tamamen emin olabilirler.”, diye konuşmalar yaptığı gibi; Meclis’te DP milletvekillerine hitaben yaptığı bir konuşmada da; “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz!”, diyerek Laik Cumhuriyete açıktan saldırmaktan çekinmiyordu.
DP iktidarının vatandaşlarına karşı dışlayıcı, baskıcı, emperyalistlere karşı da teslimiyetçi ve Ortaçağcı politikalarını 21 Mayıs günü Ankara’da protesto eden Harbiye Öğrencileri okuldan atılarak zindana tıkılmak istendiler.
Yine İstanbul’da üniversite öğrencilerinin eylemlerine saldırarak kanla bastırmaya çalıştılar. İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz yirmi yaşında bu eylemlerden birinde katledildi.
Üniversitelerdeki protesto eylemlerinin “kışkırtıcıları” olarak gördükleri Öğretim Üyelerine “kara cübbeliler” diye saldıran da Menderes’tir.
Benzer örnekler çoğaltılabilir.
Özetçe 27 Mayıs; halk düşmanı DP İktidarının (Bayar-Menderes kliğinin) bir kısmı yukarıda belirtilen baskısından, zulmünden bunalan, daralan halkımıza rahat nefes alabileceği ortamı sağladı.
Oysa 12 Mart-12 Eylül Faşist Darbelerinin halkımıza getirdiği ise; baskıydı, korkuydu, işkenceydi, zulümdü, ölümdü. Halkımızın nefesinin kesilmesiydi.
TBB yönetiminin; 27 Mayıs öncesindeki iktidarın faşist, Ortaçağcı, gerici, emperyalizme teslimiyetçi politikalarını görmezden gelerek, ülkeye derin bir nefes aldıran ve Cumhuriyet tarihinin gördüğü en ilerici Anayasa olan 61 Anayasası’nı armağan eden 27 Mayıs Politik Devrimi’ni sırf askerler yaptı diye kınaması ve “askıya alınan bir hukuk devleti”, “kesintiye uğratılan bir demokratikleşme süreci” denilerek DP iktidarının aklanması en hafif deyimiyle aymazlıktır. Mandacıların ağzıyla konuşmaktır.
TBB yönetimi içinde bu ağızla konuşanların varlığını biliyoruz. Ancak bütün yönetimin böyle düşündüğünü sanmıyoruz. Ama bunların da “zamanın ruhu”na uyup etki altında kaldıklarını düşünüyoruz.
Şunu da vurgulamalıyız ki; 27 Mayıs’ın tek yanlışı idamlardır.
Menderes ve arkadaşlarının her türlü suçlarına, vatana ihanet derekesindeki hainliklerine rağmen 27 Mayıs’ta idamların yaşanmaması gerekirdi.
Aklını, bilincini özgürce kullanabilen ve ülkemizin yakın tarihini objektifçe okuyabilen hiç kimsenin 27 Mayıs’ın getirdiği özgürlük ortamına karşı çıkması mümkün değildir.
O nedenle, Batılı Emperyalistler 27 Mayıs’ın izini tozunu silmek için NATO’cu generallere (emir-komuta zinciri içinde) iki faşist darbe yaptırdılar.
27 Mayıs’ı; 12 Mart Faşist Darbesi ile yaraladılar, 12 Eylül Faşist Darbesi ile de öldürdüler.
Böylelikle ülkemiz; yerli-yabancı Parababaları ve işbirlikçileri için dikensiz gül bahçesine çevrildi.
İşte bundandır ülkemizin AKP Diktatörlüğü elinde hızla Ortaçağ’ın karanlık dehlizlerine sürüklenişi, yargının AKP’nin operasyon silahı haline dönüştürülmesi, halkımızın İşsizlik-Pahalılık cehenneminde inletilmesi…
O nedenle biz yine haykırmaya devam ediyoruz; 27 Mayıs Kuvayimilliyenin; 12 Mart ve 12 Eylül Mandacılığın devamıdır diye…
27 Mayıs’ı kınayan TBB yöneticileri, 12 Mart ve 12 Eylül Faşist Darbelerinin yıldönümlerinde niçin sessiz kaldılar acaba?..