Ülkemiz Batı’dan işgal altındadır
Av. Tacettin Çolak
Bizi takip edenler bilir, yıllardır Ege Adalarımızın işgali konusunda eylemler yapar, yazılar yazarız. Ege Denizi’ndeki 20 Ada’mız ve 2 kayalığın 2004’den bu yana Yunanistan tarafından işgal edilmesine seyirci kalan siyasi ve askeri yöneticiler hakkında Suç Duyurularında bulunuruz.
Son olarak, Halkın Kurtuluş Yolu Gazetesi’nin Temmuz 2024 tarihli 190’ıncı sayısında yayımlanan yazımızda da bu konuyu işlemiş, İzmir’de bir konferansta Ege Adaları ile ilgili konuşma yapan Gökhan Yellice isimli sözde bilim insanının Lozan Antlaşması’nı küçümseyen, ulusal çıkarlarımızı görmezden gelen tavrını eleştirmiştik.
AKP’giller’in şefinin “bir gece ansızın gelebiliriz” diye kuru/kof efelenmelerine rağmen Yunanistan’ın Ege’deki işgallerine seyirci kaldıkça, Yunanlılar iyice gemi azıya alıyorlar.
Geçmişte de Yunanistan’ın Ege Denizi’nde birçok korsanlıkları olmuştur.
Örneğin; 14 Nisan 2014’de Bodrum Türk Karasularında, Türk tekne kaptanı Mustafa Ateş göçmen kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla başından ve sırtından sekiz mermi ile vurularak öldürülmüştü. Fakat kaptanın teknesinde tek bir göçmen bulunamadı.
Yine 28 Mayıs 2014’de Bodrum Turgutreis sahilinin 2 mil açıklarındaki Çatalada yakınlarında balık avlayan vatandaşlarımızın teknesine Yunan Salih Güvenlik Botundan uçaksavar makineli tüfeği ile ateş açıldı. Teknedeki dört vatandaşımız İstanköy Adası’na götürülerek tutuklandı.
15 Ocak 2016’da, Türk Karasularını 6 mil ihlal eden LS-604 Borda numaralı Yunan Sahil Güvenlik Botu, Aydın/Didim Tuz Burnu plaj bölgesinde karaya oturdu.
Bunlar sadece birkaç örnek.
O zamanlar da AKP hükümeti ve askeri yetkililer, Yunanistan’ın Türk karasularındaki bu ve benzeri korsanlıklarına sessiz kaldı, görmezden-bilmezden geldi.
Birkaç ay önce Gökçeada açıklarında oğlu Efe ile balık avlayan İlker Özdemir adlı vatandaşlarımızın teknesine Yunan Sahil Güvenlik Botu kasıtlı olarak çarptı ve kaçtı. AKP’giller yine sessiz kaldı.
Geçtiğimiz günlerde ise (20 Eylül 2024 günü) Bodrum Akyarlar kıyısında ve 23 Eylül 2024 günü Datça kıyılarında, iki Yunan Sahil Güvenlik Botu hiçbir engelle karşılaşmadan karasularımıza girdiği gibi, Datça’ya gelen Yunan botu karaya asker çıkartarak denizde kovaladığı botu arkasına bağlayarak elini kolunu sallaya sallaya uzaklaşmıştır.
Bu, açıkça ülkemizin egemenlik haklarına saldırıdır.
Ayrıca bu bir güvenlik zafiyetidir de…
Sözde TC Sahil Güvenlik envanterindeki ASELSAN 4031, 4900 ve 4721 modeli Mobil Radarlar ile 24 saat süreyle 48 Deniz Mili (89 km) mesafedeki Yunan Sahil Güvenlik Botları ve Yunan Savaş Gemileri izleniyor.
Ama Bodrum Akyarlar’a 3,5 mil mesafedeki İstanköy Adası’ndan gelen Yunan Sahil Güvenlik Botu ve Datça’ya 8,5 mil mesafedeki Sömbeki Adası’ndan gelen diğer Yunan Sahil Güvenlik Botunun, ASELSAN Mobil radarlarında görünmelerine rağmen Türkiye karasularına girmesine seyirci kalınmıştır.
Yunan basını ise Yunan Sahil Güvenlik botlarının “göçmen kaçakçılığı yapan botu takip ederken Türk Karasularına girdiğini” iddia etmektedir.
Ancak, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuk Sözleşmesi’nin (BMDHS) kesintisiz izleme hakkını (rıght of hot pursuit), düzenleyen 111’inci maddesinin 3’üncü fıkrasındaki düzenlemeye göre izlenen geminin/teknenin/botun kendi devletinin karasularına veya üçüncü bir devletin karasularına girmesi ile sona erer.
Yani, göçmen kaçakçılığı yaptığı iddia edilen botlar Türk Karasularına girdiği andan itibaren Yunan Sahil Güvenlik Botlarının izlemeyi sona erdirmesi ve Türk karasularına girmeden geri dönmesi gerekirdi.
Yunanlılar bunu yanlışlıkla mı yapıyor?
Kesinlikle hayır!
Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki güvenlik zafiyetinin üstüne giderek bile isteye yapıyor bu korsanlıkları.
Bizimkilerin ise tıpkı BM kürsüsünden boş koltuklara yaptığı konuşmadaki gibi kuru gürültüden başka yaptıkları bir şey yok.
Bakın adamlar (Yunanlılar) Lozan’ın 12’inci maddesi ile Ege Denizi’nde Türkiye’ye bırakılan Adalarımızda sahil güvenlik karakolları kurmuşlar.
Ege Denizi’ndeki Yunanistan işgaliyle yakından ilgilenen, Yunan Genelkurmay Başkanlığı ve Bakanlıkları olmak üzere tüm resmi kurumların sitelerine girerek somut bilgiler toplayan MSB eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Sayın Ümit Yalım’ın verdiği bilgilere göre;
Yunanistan, İzmir Koyun Adası’nda ve Aydın Hurşit Adası’nda Sahil Güvenlik Karakolları kurdu. Karakollar, 9. Yunan Sahil Güvenlik Bölge Komutanlığı’na bağlı olarak görev yapıyor. Yunan Sahil Güvenlik Komutanlığı resmi internet sitesinde, anılan karakolların adresleri ve telefon numaraları ile e-posta adresleri de yayınlanmış.
Bu karakollarda görevli Yunan Sahil Güvenlik botları, işgal altındaki Koyun, Hurşit, Fornoz, Eşek, Bulamaç, Kalolimnoz ve Keçi adalarının Türk Karasularında her gün devriye dolaşıyor.
Sorulunca da ihlallerin tekrarlanmayacağını söyleyerek geçiştiriyorlar.
Örneğin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 23 Eylül 2024 günü Yunan Denizcilik ve Ada Politikaları Bakanı Christos ile görüşme yapıyor ve yukarıdaki yalanlara inanıyor(!)
İşgal edilen Adalarımızın etrafında devriye gezen Yunan Sahil Güvenlik botları her gün Türk Karasularını ihlal ediyor. Başta Tayyip olmak üzere, Dışişleri-İçişleri Bakanları, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Sahil Güvenlik Komutanı, Yunan Sahil Güvenlik botlarının her gün Türk Karasularını ihlal etmesine seyirci kalıyorlar.
Öyle ki, Yerlikaya’nın Christos ile görüşmesinden 2 gün sonra 25 Eylül 2024’te Yunan Sahil Güvenlik Botu, Bodrum Akyarlar bölgesinde yine Türk Karasularına girerek bölgede avlanan BARBOROS-4 isimli Türk Balıkçı teknesini havaya ateş açarak taciz etti. Bu yazının kaleme alındığı tarihe kadar da bizimkilerden hiçbir tepki gelmedi.
Yine “ölü numarası” yapmaktalar.
Ama Yunanlılar boş durmuyor ve ardı ardına salvolarını savurmaya devam ediyorlar. 27 Eylül 2024 günü Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias, yanında Savunma ve Güvenlik Genel Müdürlüğü Başkanı General Dimitrios Houpis ve Genelkurmay Başkanı Korgeneral Georgios Kostidis ile birlikte Muğla’nın Bodrum ilçesine komşu İleriyoz (Leros) Adası’na gelerek; “Leros (İleriye) ve hepsinin, tekrar ediyorum, Oniki Ada’nın tüm adalarının kıta sahanlığı, MEB’i (Münhasır Ekonomik Bölge) ve 12 mile kadar karasuları hakları var. Aynen uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin öngördüğü gibi herkesi, hatta imzalamamış ülkeleri bile bağladığı gibi hakları var.” diyerek Yunanistan’ın Ege’deki yayılmacı emellerini bir kez daha tekrarlamıştır.
Dendias’ın bu açıklaması da Sözcü Gazetesi tarafından “Yunan Bakandan ortamı gerecek açıklama!” başlığıyla verilmiştir.
Fakat Türkiye’ye de gerilecek bir ortam yok ki…
Ülkeyi yönetenler hesaplı bir vurdumduymazlığın içindeler. Kendilerini projelendirip iktidara getiren AB-D Emperyalistlerini kızdırmamak için bu korsanlıklara, meydan okumalara ve işgallere seyirci kalmaktalar.
Gerçi Tayyip, 28 Eylül 2024 Cumartesi günü cami çıkışında yaptığı açıklamada Ege’de yaşanan karasuları ihlallerini Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in çözeceğini söyledi. Bunlar da buna inanıyorlar ya da halkı böyle oyalıyorlar işte.
Esasen bu açıklama bile bir teslimiyettir.
Bunlar, Lozan’ın 12’nci maddesini geçtik, Uluslararası Hukuktan bile bihaberler.
Bir kere Yunan Savunma Bakanı Dendias’ın bahsettiği 1982 tarihli BMDHS (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi)’ne Türkiye taraf değildir. Dolayısıyla Sözleşme hükümleri Türkiye’yi bağlamaz.
Zira Uluslararası Andlaşmalar Hukuku kurallarına göre, uluslararası andlaşmaların bağlayıcılığı, ilke olarak, sadece taraf olan devletler bakımından geçerlidir.
Nitekim, 1969 Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 26’ncı maddesinde, Ahde Vefa (Pacta Sund Servanda) başlığı altında “Yürürlükteki her andlaşma ona taraf olanları bağlar ve tarafların onu iyiniyetle icra etmesi gerekir” hükmü yer almaktadır.
Sözleşme hükümlerinin taraf olmayan üçüncü devletleri bağlaması için, bu devletlerin rızası aranır.
Aynı Sözleşme’nin Üçüncü Devletlere İlgili Genel Kural başlıklı 34’üncü maddesinde, “Bir andlaşma, rızası olmadan üçüncü bir devlet için ne hak ne de yükümlülük yaratabilir” hükmü bulunmaktadır.
Üçüncü devletlerin örf ve adet hukuku kurallarına dönüşen Sözleşme hükümleri ile bağlı olma durumu, bu devletlerin söz konusu kurallara ısrarlı muhalefet eden (persistent objector) konumunda olmaması halinde mümkündür.
Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 38’inci maddesine göre, “Devletlerin temsil edici bir çoğunluğuyla kabul edilen bir teamül kuralı ortaya çıksa bile, başından beri muhalefetini belli eden devlet veya devletlere karşı ileri sürülemez. Bu milletlerarası hukukun rızai oluşu ve devletlerin eşitliği esasından kaynaklanmaktadır”
Türkiye BMDHS’ne şekil verilen Üçüncü Deniz Hukuku Konferansı’nın aktif katılımcılarından biri olmakla birlikte, Sözleşme metnini imzalamamış ve onaylamamıştır.
Kaldı ki, geçmişte Yunanistan, 31 Mayıs 1995’te aldığı bir kararla kara sularını 6 milden 12 mile çıkarmıştı. Türkiye ise hemen ardından 8 Haziran 1995’te bu durumu “casus belli” (savaş nedeni) saymıştı.
Yine 1996 yılı Ocak ayında Figen ATAK adlı Türk gemisi Kardak Kayalıkları’nda karaya oturmuş ve Yunanistan da kazanın karasularında olduğunu iddia ederek Kardak’a bayrak dikmişti. Bu hareketle Türkiye ile savaşın eşiğine gelinmiş, Türkiye de iki gün içinde Türk Bayrağı’nı kayalıklara dikmişti.
Yani istenilirse ülkemizin egemenlik hakları korunup Yunanistan’ın oldubittilerine izin verilmeyebiliniyor. Şimdi ise Yunanlıların Ege Denizi’ndeki korsanlıklarına karşı eyleme geçmek isteyen Salih Güvenlik Komutanlığına bağlı askerlerimize adalara yaklaşmayın talimatları veriyorlar.
Sonuç olarak; AKP iktidarı Ege Denizi’nde, 2004’den beri yaşanan Yunanistan işgal ve ilhaklarına karşı seyirci kalmaktadır. Bu, nedeni ne olursa olsun açıkça vatana ihanet suçu kapsamındadır.
Ülkemizin Batı’dan işgal edilmesine tavır almayan her siyasi, her asker, her aydın, her akademisyen aynı suçun failidir, bizce…
30 Eylül 2024