Vatanı satanlar…
M. Gürdal Çıngı
Tayyip: “Ekonomiyi ben bilirim”, diyorsun ve “Ekonominin sorumlusu benim, ben!”, diye de höykürüyorsun mikrofonlarda.
Bu arada da mütevazılık gösterip (!) “Ben tıp mensubu değilim. Benim alanım ekonomi.”, diyorsun…
Yani işi ilerlettin… Az zaman sonra; “Tıp da zaten benim alanım”, dersen şaşmayacağız! Çünkü senin bilmediğin hiçbir şey yok Allah için…
Ayrıca, Tayyip, yani sen şimdi Tıp bilmiyorsun ve Tıp insanlarının işine karışmıyorsun, öyle mi?..
Eğer sen Tıp bilmiyorsan, bu Korona salgını günlerinde alınan kararların ya da alınmayan kararların sorumlusu kim?
Adı var kendi yok “Bilim Kurulu” mu Allah aşkına…
Yeme bizi Tayyip!..
Demek ki lafta; “Ben tıp mensubu değilim”, demen bir anlam ifade etmiyor. Tıbbî uygulamalar bizzat senin verdiğin kararlarla yürüyor. Ne demiş Ziya Paşa:
Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
(Kişinin aynası yaptığı işlerdir, laflarına bakılmaz; çünkü kişinin aklının seviyesi ancak yaptığı işlerle ortaya çıkar.)
Lafını bırakıp işine bakıldığında bu Korona Epidemisindeki bütün çuvallama senin eserindir. Ve aklının seviyesini ortaya koymaktadır. Bu böyle biline!..
Tayyip!
Hani bazı insanlar vardır, bir okulu çok okumak isterler, bir mesleği çok yapmak isterler ama yapamazlar. Şartları elvermez, bilgileri yetmez bunu yapmaya. Onlardan kimi sahtekâr olanları ya da ruhsal sorunları olanları da ne yaparlar?
Sahte diplomalar uydururlar, sahte üniformalar diktirirler ve o alanın uzmanı gibi geçinirler etraflarında. Hatta bazıları, öğretmen olarak, doktor olarak, polis olarak vb. gibi mesleklere de sahte evraklarla girerler ve o yapmak istedikleri işi yapar görünürler. Ama büyük bir çoğunluğu da eninde sonunda bir hata yapar ve paçayı kaptırır. Foyaları ortaya çıkar. Sahtecilikleri, sahtekârlıkları ortaya çıkar… Ve tabiî bunun sonucunda da çelik bilezikle tanışırlar kaçınılmaz olarak…
İşte sen de böyle bir psikolojik durum içindesin. Diploman yok! Var dediğin de sahte ama varmış gibi gösteriyorsun. Düzenler kuruyorsun, oyunlar oynuyorsun ve sahte diplomanla “Ekonomist” geçiniyorsun…
Hadi geçin, diyeceğiz, sen de kendini böyle tatmin et, rahatla psikolojik olarak diyeceğiz ama sen ülkenin sahte diplomayla yok hükmünde “Başkanısın” yahu! “Reisisin” sen! “Cumhurbaşkanı”sın icabında…
İşte facia burada başlıyor Tayyip!
Hikmet Kıvılcımlı’nın sözleriyle “Deliler Koğuşu” Türkiye’de meczuplar mı eksik? Çıkarcılar mı eksik? Vurguncular, talancılar mı eksik?
Sürüyle hem de…
O zaman onlar da senin bu oyununa gönüllüce katılıyorlar. Ve veriyorlar sana gazı, veriyorlar sana gazı ve yedi sülalenle, takım taklavatınla, avanenle birlikte vuruyorsunuz vurgunu, vuruyorsunuz vurgunu… Başta Kuvayimilliye yadigârı Kamu Malları olmak üzere satıyorsunuz vatanın dağlarını, ormanlarını, limanlarını, suyunu… Satıyorsunuz vatanı toptan.
Ee ne olacak bu işin sonu?
Çelik bilezik! Başka ne olabilir ki?..
Ha Tayyip!
Vatanı satmak deyince, bunu da sen söylüyorsun ha! Sen itiraf ediyorsun bunu da ha!
Bak ne zaman?
2015 yılındaki Valiler Buluşması’ndaki konuşmanda:
“(…) Vatanı satmak, kendi dirayetsizliğiniz, kendi işbilmezliğiniz yüzünden ülkeyi kriz üzerine krize sokmakla olur.”
“(…)
“Vatan satmak, (…) ülkenin maddi, manevi kayıplara uğramasına göz yummakla olur. Vatanı satmak, yüksek faizle, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur.” (https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/02/150227_erdogan_yuksek_faiz)
Bak 18 Kasım 2020’de Türkiye Ekonomi Şurası’nda da şunları söyledin faiz-enflasyon sarmalıyla ilgili olarak:
“Bu arada özellikle yüksek faiz sebebiyle üretimin, ticaretin, ihracatın, istihdamın temsilcileri olan sizler sahada yaşananların tercümanı olarak karar vericilere yol gösteriyor, ışık tutuyorsunuz. Zira yüksek faizin nelere mal olduğu ortada.
“Yüksek faizle bizler gerçek anlamda yatırım yapabilir miyiz? Sizler bu işin içindesiniz. İstihdam üretebilir miyiz?
“Mümkün değil.
“Peki üretim yapabilir miyiz?
“O da mümkün değil.
“Peki ihracata yönelik ciddi adımlar atabilir miyiz?
“O da mümkün değil.
“Öyleyse bizim bu noktada çok daha dikkatli olmamız lazım ve yüksek faize yatırımcımızı ezdirmememiz gerekiyor.”
“(…) Ben birçok sanayici, birçok iş adamlarımızla oturup konuştuğumuzda hepsi nasıl battığını, nasıl bittiğini anlatırken hep bana şunu söylerlerdi, neydi o? ‘Beni faiz batırdı, beni faiz bitirdi, şu kadar faiz ödedim, şu kadar faiz ödüyorum’ bunu söyleyen insanlara zulmetmek var mıdır. İnşallah biz bunları da tersine çevireceğiz, bundan sonra da sizlerin azmi, çalışkanlığı, dirayeti ve kabiliyetiyle önümüze çıkartılan engelleri birer birer aşarak hedeflerimize doğru yürümeye devam edeceğiz.” (https://www.iso.org.tr/haberler/diger-haberler/tobb-turkiye-ekonomi-surasi-cumhurbaskani-recep-tayyip-erdoganin-katilimiyla-yapildi_/)
Bu konuşmanda bir de açık, net bir itirafta bulunuyorsun. Diyorsun ki:
“Bunun için ekonomiyle ilgili her konuda iş dünyamızla ve onların temsilcileri olan sizlerle istişare etmeye özel önem veriyoruz. Aldığımız tüm kararlarda, attığımız tüm adımlarda sizlerle birlikte oluşturduğumuz ortak akıldan faydalanıyoruz. Sektörlerimizin ve şehirlerimizin sorunlarını, taleplerini, beklentilerini sizlerle birlikte konuşuyor, tartışıyor ve birlikte çözüm yolları geliştiriyoruz.”
Yani sen hep işverenlerle, patronlarla iş tutuyorsun. Onların bir dediğini iki etmiyorsun. Hani bir zamanlar FETÖ’cüler için; “ne istediler de vermedik?”, diyordun ya burada da aynısını yapıyorsun. Onlara da ne istiyorlarsa veriyorsun…
Ya İşçi Sınıfımıza? Ya Kamu Çalışanlarımıza? Ya Esnaflarımıza? Ya Köylümüze?
Onlar senin dünyanda yok. Onlar yok hükmünde senin için.
Çünkü onlar örgütsüz, dağınık… İşçi Sınıfımız ve Kamu Çalışanlarımız sarı gangster sendikacılar elinde kıvranıyorlar.
Konumuza dönersek…
Daha bu yılın başında, 15 Ocak’ta şöyle diyordun yüksek faiz konusunda:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yüksek faizle bir yere varamayız
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2020 yılına ilişkin merkezi yönetim bütçe uygulama sonuçlarını, DEİK Yönetim Kurulu üyelerini kabulünde açıkladı. Faizin düşürülmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, “Asıl iş faizi düşürmek suretiyle enflasyonu aşağıya çekmektir. Yakında bu reformları kamuoyu ile paylaşacağız. Reform gündemimize uygun adımları hızla hayata geçireceğiz” (https://www.ntv.com.tr/ekonomi/son-dakika-habericumhurbaskani-erdogan-deik-yonetim-kurulu-uyelerini-kabulunde-konusuyor,1-8qI33PG0-16Gi2qfst0w)
Ama arkasından ne yaptın?
Merkez Bankası aracılığıyla faizleri kademe kademe (Mayıs 2020’de faiz oranı yüzde 8,25’ti) önce 17’ye, 18 Mart günü de 19’a çıkarttın. Üstelik de, bunu senin emirlerin doğrultusunda yapan, döviz gelsin diye faiz artıran Merkez Bankası Başkanını da görevden alıverdin bir gece yarısı kararnamesiyle. Daha önceki Başkanlara yaptığın gibi. Onları suçlayarak, sanki sana rağmen faiz arttırmışlar gibi davranarak…
Oysa onlar senin emirlerinin dışına çıkabilirler mi hiç? Bu mümkün mü?
“Ekonominin başı sen değil misin sen!”
Yeme bizi Tayyip!
Tayyip!
Faiz oranını yüzde 19’a çıkartmakla ne oldu?
Şu anda dünyanın en yüksek faizini veren kaçıncı ülkesi olduk biliyorsun değil mi?
Bal gibi ya da zehir gibi biliyorsun…
“Yüksek faiz liginde OECD şampiyonu” olduk. Dünyada ise; yüksek faiz liginde 7. sıraya yükseldik…
Peki faiz yükselince döviz düştü mü?
Ne gezer… Şu anda dolar 8 lira, euro ise 9.50 civarında.
Ya enflasyon?
O zaten düşmedi. Hani sen hep diyorsun ya; “faiz sebep, enflasyon sonuç” diye… İşte öyle oluyor…
Türkiye, yıllık yüzde 15.61 resmi enflasyon oranıyla dünyadaki 185 ülke arasında 15’inci sırada yer alıyor. OECD ülkeleri arasında ise 1’inci sırada. Ortalama enflasyonun yüzde 2,8 olduğu dünyada, çift haneli enflasyona sahip sadece 20 ülke bulunuyor.
Ama senin gibi bir ünlü “ekonomist”in yönettiği ülkemiz, dünyada bir ilki gerçekleştiriyor ve hem faiz artıyor, dolayısıyla hem enflasyon yükseliyor ama aynı zamanda hem de döviz kuru yükseliyor.
İşte bunu da sen başardın(!) Helal olsun sana(!)
Demek ki “ekonomi” bilince böyle oluyormuş(!)
Tarih yazıyorsun be Tayyip!
Tayyip!
Bak ne diyordun yine 15 Ocak tarihli konuşmanda:
“Şu anda dünyaya bakalım. Amerika’da faiz oranı ne? Japonya’ya bakalım faiz oranı ne.
“Eksi.
“Gelelim Avrupa’ya, 1-2. İsrail, eksi.
“Bütün bunlar apaçık ortadayken biz yüksek faizlerle övünüyoruz. Yüzde 20, yüzde 25, yüzde 30’lara kadar gitti bir ara. Bununla övünüyoruz. Ve birçok şirketimizi adeta batırmakla övünüyoruz. Arkadaşlar beni dinlerler, dinlemezler, ben bunlara karşıyım. Bunlarla mücadelemi de sonuna kadar devam ettireceğim. Kim ne derse desin. Çünkü ben buna inanmıyorum. İnandığım tek şey var, yüksek faizle bir yere varamayız. ‘Efendim bizim şu kadar borcumuz var. Bu borcu neyle ödeyeceğiz?.’ Bu borcu yüksek faizle dışarıdan kendimize imkân sağlamakla değil, kendi kaynaklarımızla bunu nasıl öderiz, onun çalışmasını yapacağız. Bunun başka çıkışı olmaz.” .” (agy.)
Yahu Tayyip!
Bu faizleri kim yükseltti ülkemizde? 19 yıldır kim iktidarda? Kim “Cumhurbaşkanı”(!) Kim “Reis”(!)
Sensin, sen!
Tayyip!
Merkez Bankasının 128 milyar dolarlık döviz rezervini eriten kim?
Eksi 54 milyar dolara indiren kim?
Sensin, sen!
Haa, şimdi bir daha dönebilirsin; “Ben değil, Damat”, diyebilirsin.
Tayyip!
İşte sen, uyguladığın politikalarla; “kendi dirayetsizliğiniz, kendi işbilmezliğiniz yüzünden ülkeyi kriz üzerine krize sok”uyorsun, “ülkenin maddi, manevi kayıplara uğramasına göz yum”uyorsun.
Bu ülke senin iktidara geldiğin-getirildiğin 2002 yılından bu yana bir krizden bir krize sürüklenip duruyor. Faiz iniyor çıkıyor, enflasyon iniyor çıkıyor, döviz inerçıkar gibi görünüp sürekli yükseliyor.
Satılmadık, Özelleştirilmedik Kamu Malı mı kaldı ülkede?
İşçiler, Emekçiler hep inlemiyor mu inin inim İşsizlik ve Pahalılık cehenneminde?
İnsanlar mutsuzluk içinde yaşamıyor mu?
Yaşıyor…
Birleşmiş Milletler’in 149 ülke arasında yaptığı değerlendirmeyle belirlediği Dünya Mutluluk Raporu’na göre geçen yıl 93. sırada olan Türkiye 104. sıraya geriledi.
Ve Türkiye; listede Bangladeş, Nijer, Türkmenistan, Ermenistan ve Libya gibi gelişmemiş ülkelerin dahi gerisinde değil mi?
Evet.
İşte böyle Tayyip!
Senin liderliğinde “ekonomi” bu hallere düşmüş durumda. Daha da düşeceği haller de bizi bekliyor.
Yani sen hiçbir şey bilmiyorsun. Hiçbir şeyden anlamıyorsun.
Daha doğrusu anladığın bir şey var tabiî ki: Vurgun vurmak, yağmalamak. Bunları çok iyi biliyorsun, sınıf karakterin gereği. Sen üretmeyi bilmezsin. Sen sadece almayı ve satmayı bilirsin. Sen Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının siyasi plandaki temsilcisi olarak, Modern Finans-Kapitalistlerle birlikte ülkeyi cehenneme çevirdiniz. Tabiî bu konuda size en büyük desteği veren, sizi iktidara getiren AB-D Emperyalistleridir. Ve yine tabiî ki en büyük vurgunu da onlar vuruyor. Ülkemizin yeraltı ve yerüstü servetlerini yağmalayıp geçip gidiyorlar. Kârlarına kârlar katıyorlar bu düzende. Yüksek faizden vuruyorlar. Yüksek döviz fiyatlarından vuruyorlar. Düşük döviz fiyatlarından vuruyorlar. Borsadan vuruyorlar. Vuruyorlar, vuruyorlar. Seni de iktidarda tutuyorlar bu sayede…
Nereye kadar? Gider mi böyle sonsuza kadar?..
Gitmez Tayyip, gitmez!
Bu halk, örgütlenir Halkın Kurtuluş Partisi önderliğinde ve seni iktidarından alaşağı eder. “Yeter be!”, der sana-size. Kurar Demokratik Halk İktidarını. Ve büyük bir aile olarak, sosyal eşitsizliğin, sömürü ve zulmün olmadığı bir ülke kurar.
Kurar mutlaka!
Tayyip!
Yazımızı, sana çok uyan, seni iyi anlatan, söz ve müziği Mazhar Alanson’a ait, MFÖ (Mazhar-Fuat-Özkan) Üçlüsü’nün söylediği şarkıyla bitiriyoruz:
Peki peki anladık
Peki peki anladık
Her şeyden sen anlarsın
Peki peki anladık
Her şeyi sen bilirsin
En güzel grubu sen kurdun
En güzel ritmi sen buldun
En iyi dalgıç sensin
En güzel filmi sen çektin ah!
Peki peki anladık
Peki peki anladık
En güzel sen bakarsın
Peki peki anladık
En güzel sen ağlarsın
İlk önce sen başlattın
En önce sen yavaşlattın
En uzağa sen gittin
En çabuk da sen döndün!
Peki peki anladık
Sen neymişsin be Abi!
Peki peki anladık
En güzel sen gülersin
Peki peki anladık
En güzel sen söversin
En güzel yemeği sen yaptın
En güzel kızı sen kaptın
En güzel tumbayı sen çaldın
En güzel şarkıyı sen yazdın
Peki peki anladık
Sen neymişsin be Abi!