Suriye Halkının AB-D Emperyalistlerine karşı İkinci Kurtuluş Savaşı 10 yıldır devam ediyor. İnanıyoruz ki zaferle sonuçlanacak!
M. Gürdal Çıngı
Tam 10 yıl geçti, AB-D Emperyalistlerinin örgütlediği Ortaçağcı çeteler tarafından Suriye vatanının bölünmesi, parçalanması ve ele geçirilmesi için başlatılan savaşın üzerinden. Uzun bir süre… Ama Suriye Halkı ve Suriye Yönetimi, başta liderleri Beşşar Esad sayesinde direnmeye, kazanmaya ve vatanlarının birliğini korumaya devam ediyor.
Çünkü direnen, teslim olmayan ve savaşan bir halkı hiçbir güç yenemez!
Bu güç; ABD gibi; dünyanın en büyük, en zalim, en kanlı haydut devleti de olsa yenemez!
Hatta onun yanında AB Emperyalistleri de olsa yenemez!
Ve bölgedeki işbirlikçi taşeron devletler de olsa, dünyanın dörtbir yanından toplanmış Ortaçağcı çeteler de olsa yenemez!
Ve hatta aynı toprakları paylaşan bir başka halkın temsilcilerinin ABD yanında yer almasına ve savaşmasına rağmen yenemez!
Yenemiyorlar da nitekim…
Burada en başta Suriye Halkının, liderliği etrafında kenetlenmesi ve liderliğin de cesaretini, yiğitliğini, kararlılığını, vatanseverliğini ve antiemperyalistliğini yitirmemesinin önemi çok büyük. Eğer bu değerler olmasaydı liderlikte ve halkta, bu kadar olumsuz şartlarda, bütün emperyalist haydutlara rağmen, Ortaçağcı çetelere rağmen ve içinden vurulmuş olmasına rağmen başarı kazanması mümkün olmazdı, olamazdı.
Bu direnmenin ve savaşmanın en önemli nedenlerinden birisi de, belki de en önemlisi de; Suriye Halkının Birinci Emperyalist Evren Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olmaktan çıkıp, Fransız Emperyalistlerinin işgaline uğraması ve onlara direnerek, işgalden 24 yıl sonra savaştan zaferle çıkmasının bıraktığı derin izlerdir. Yani Suriye Halkı direnmeye alışmış bir halktır. Uzun savaşlar sonucu yenmeye alışmış bir halktır.
Bildiğimiz gibi, Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918 yılında Mondros Ateşkes Antlaşması ile yenilgiyi kabul etti. Ve Arap topraklarından tümüyle çekilmiş oldu. İngiliz ve Fransız Emperyalistleri tarafından 1916 yılında gizlice imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’yla önce İngilizler sonra da Fransızlar, önce Arap topraklarını sonra da Anadolu’yu işgale başladılar.
Suriyeliler, Osmanlı Ordusu’nun yenilmesi ve çekilmesinden sonra “Suriye Arap Krallığı” adı altında bağımsızlıklarını ilan ettilerse de Fransızlar bu duruma izin vermediler ve 24 Temmuz 1920 tarihinde Fransa; Suriye ve Lübnan Mandası’nı kurduğunu ilan etti. Birleşmiş Milletler de bunu kabul etti.
Fransızlar Suriye’yi önce 5 parçaya böldüler. 1924 yılında ise 3 parçaya indirdiler bölünmeyi.
Suriye Halkı bu İşgale ve Manda yönetimine, 1925’ten 1927’ye kadar süren bir isyanla karşılık verdi. İsyan yenilgiyle sonuçlandı. Ve bu süreçte on binlerce insan Fransız Emperyalistleri tarafından katledildi.
Ancak mücadele bitmedi. Suriye Halkı Fransız Emperyalistlerine karşı sürekli mücadele içinde oldu. 1941 yılında bağımsızlık talebiyle isyan yeniden başladı.
Mayıs 1945’te İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin hemen ardından bağımsızlık gösterileri tekrar başladı.
Fransa, Şam’ı havadan ve karadan bombaladı. İngiltere’nin müdahalesiyle ateşkes sağlandı ve Fransa 1946 baharında Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı. Böylece Suriye Halkı bağımsızlığını kazanmış oldu. Yani Fransız Emperyalistleri, yerli işbirlikçiler eliyle 24 yıl Suriye’de hâkimiyetlerini fiilen sürdürdüler.
İşte Suriye Halkı son on yıldır sürdürdüğü bu İkinci Kurtuluş Savaşı’nda da, başta kendi iradesi, inancı ve mücadelesiyle, sonra da Rusya-İran-Lübnan Hizbullahı’nın aktif, Çin’in de pasif desteğiyle yenilmedi, teslim olmadı, vatanını satmadı, parçalatmadı.
Bildiğimiz gibi, ABD Çakalı’nın; “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” var. Ve hatta; “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP)” var, Kuzey Afrika devletlerini ve Afganistan ile Pakistan’ı da içine alan. İşte bu proje kapsamında saldırdı Suriye’ye ABD Emperyalistleri.
Binbir türlü yalana başvurdular. Söylemedik yalan bırakmadılar. Esad’ın diktatörlüğünden Kimyasal Silah yalanına kadar her türlü yalana başvurdular, saldırabilmek için. “Özgürlük ve Demokrasi” götüreceklerdi Suriye’ye. Daha önce götürdükleri Irak ve Libya gibi(!)
İşbirlikçileri sınırdaş devletleri işin içine katarak, onların sınırlarını Ortaçağcı çetelerin rahatlıkla, hiçbir engelle karşılaşmaksızın geçmelerini, o işbirlikçi devletlerin geri hizmet bölgesi olarak kullanılmasını sağlayarak, Ortaçağcı çetelere her türlü maddi, askeri ve lojistik desteği sağladılar. Bizzat kendileri de, askerleri fiilen savaşmasa da “Koalisyon Gücü” adı altında uçaklarıyla bombaladılar ülkeyi. (Sonrasında ise bölgede bulunan ABD ve Koalisyon askerleri, kendi yarattıkları ve dünya kamuoyunun büyük tepkisini çeken IŞİD’le savaştılar daha çok. Ya da daha doğrusu savaşıyor göründüler, görünmek zorunda kaldılar.)
Saldırının başlangıç yıllarında, henüz İran ve Rusya fiili destek vermezken, IŞİD başta olmak üzere, Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve diğer (onlarca, yüzlerce diyebileceğimiz sayıda) Ortaçağcı çete, Suriye’nin birçok bölgesini ele geçirdi, işbirlikçi devletler aracılığıyla. “Irak Şam İslam Devleti” diye de adlandırdılar kendilerini. Yani Devlet kurdular(!), Hilafet(!) ilan ettiler…
Bu 10 yıllık savaş sonucu Suriye ülkesi yerle yeksan oldu. Bütün üretim tesisleri, fabrikaları, rafinerileri yıkıldı, üretim yapamaz hale geldiler. Petrolün çıkarıldığı ve işlendiği bölgeler önce Ortaçağcı çetelerin eline geçti, sonra Amerikancı Kürt Hareketi’nin. Bugün da hâlâ onların elinde büyük bir kısmı. Petrole muhtaç hale geldi Suriye. Tarlaları ürün veremez oldu. Diğer yeraltı ve yerüstü servetleri de yağmalandı tabiî ki…
İnsanlık mirası Tarihi eserleri (Palmira başta olmak üzere) yıkıldı, bombalarla, parçalandı balyozlarla IŞİD’li çetelerce. Bir kısmı da yağmalandı, kaçırıldı ülke dışına…
10 yıllık savaşın sonunda 1 milyondan fazla Suriyeli yaşamını yitirdi, yüz binlercesi yaralandı, sakat kaldı.
2011 yılında 20-22 milyon nüfusa sahip Suriye’de 6-7 milyon Suriyeli, Mülteci durumuna düşürüldü AB-D Emperyalistleri tarafından. 6-7 milyon insan da Suriye toprakları içinde yer değiştirmek zorunda kaldı.
Ve her savaşta olduğu gibi başta Kadınlar ve Çocuklar bu saldırıdan paylarını fazlasıyla aldılar.
Yüz binlerce mültecinin, kurtuluş umudu olarak gördükleri (gerçekteyse asla kurtuluş olmayan) Avrupa ülkelerine ulaşmak için çıktıkları göç yolculuklarında binlercesi hayatın kaybetti, dağlarda, ovalarda, Akdeniz’in derin sularında…
World Vision isimli bir kuruluşa göre, 10 yıllık iç savaşın maliyeti 1.2 trilyon dolardan fazla oldu.
Suriye Enerji Bakanlığına göre,10 yıllık savaş yüzünden doğal kaynaklardan elde edilecek 91.5 milyar dolar da elde edilememiş oldu.
Yani ekonomik olarak felce uğratıldı Suriye. Ancak Halk ve liderlik bu duruma teslim olmadı. O cephede de savaştı ve zaferi kazanıyor. Her gün yeni üretim tesisleri faaliyete geçiriliyor, hasar görenler onarılıyor, kurtarılan topraklarda da ekim yapılıp ürünler alınıyor…
Suriye şu anda fiilen 3’e bölünmüş durumda. Bir yanda Amerikancı Kürt Hareketi PYD’nin egemen olduğu Suriye’nin kuzeyi ve kuzey doğusundaki bölge var, ki ülkenin dörtte birini kapsıyor, diğer yanda Hatay sınırında İdlib’de AKP’giller’in örgütlediği, eğitip-donattığı, her türlü askeri ve ekonomik yardımı sağladığı “Suriye Milli Ordusu (SMO)” denen Ortaçağcı çete ve HTŞ denen Heyet-i Tahrir Şam (ki İdlib’in büyük bölümünü elinde bulunduruyor), TİP denilen Türkistan İslam Partisi, IŞİD’in ve diğer çetelerin artıkları…
Savaşın Suriye rejiminin lehine dönmesiyle birlikte, örneğin Katar gibi ülkeler şimdi Suriye rejimiyle işbirliği yapmak zorunda kalıyorlar. Diğer Arap ülkeleri de Suriye’den çektikleri Büyükelçilerini Suriye’ye tekrar gönderiyorlar.
Hatta geçtiğimiz günlerde, 11 Mart’ta, Rusya-Türkiye-Katar, Suriye’nin toprak bütünlüğünü teyit eden bir Ortak Açıklama yaptılar:
“Türkiye, Rusya ve Katar dışişleri bakanları, ilk kez üçlü formatta bir araya gelerek Suriye ile ilgili önemli mesajlar verdi. Toplantıda imzalanan ortak bildiride Suriye’nin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve egemenliğine destek vurgulanırken ayrılıkçı hareketlere karşı ortak mücadele edileceği bildirildi.” (https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiye-rusya-ve-katardan-ortak-suriye-a%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1/a-56838735)
Gördüğümüz ve bildiğimiz gibi Türkiye-Rusya-İran “Astana Mutabakatı” denilen mutabakat çerçevesinde birlikte tutum alıyorlar Suriye’de. Rusya ve İran zaten bunu istiyor ama Türkiye başlangıçta tam tersini yapmışken, yani Suriye’ye saldırının zeminini hazırlamış ve karşıdevrimci güçlere her türlü olanağı sağlamışken, olayların zorlaması sonucu, Rusya ve İran’la işbirliği yapmak zorunda kaldı. Ve AKP’giller ve Reisi Emevi Camii’nde namaz kılmak, Musul’a Vali atamak hayallerindeyken tümüyle geri adım atmak zorunda kaldı. Şimdi sürekli olarak Suriye’nin toprak birliğini, siyasi birliğini savunan açıklamalara, uygulamalara imza atmak ve hayata geçirmek zorunda kalıyor.
Şu anda İdlib’de ve Afrin bölgesinde askeri varlığı bulunan Türkiye, kısa süre içinde de oralardan da çekilmek zorunda kalacak.
Türkiye Ordusu, İdlib’in güneyinde kalan bölgelerde “Gözlem Noktaları” adı altında üsler kurmuştu, Moskova Anlaşması çerçevesinde. Ancak 2020 Ocak ayından itibaren bu “Gözlem Noktaları”nın bulunduğu bölgeler, Suriye Ordusu tarafından kurtarıldı ve bu “Gözlem Noktaları” kuşatıldı Suriye Ordusu tarafından. Sonuç olarak birkaç ay önce Türk Ordusu sessiz sedasız, kuşatılmış “Gözlem Noktaları”nı boşalttı ve İdlib’in içlerine doğru çekti askerlerini. Toplamda 8 Gözlem Noktası boşaltıldı.
Bu kaçınılmaz olarak böyle olacaktı. Çünkü yukarıda aktardığımız gibi, gelişmeler artık Suriye Halkının lehine işliyor.
Suriye’de olan-olacak olan
Libya’da da oluyor-olacak!
Yine bildiğimiz gibi, AKP’giller Dış Politikada, önce yanlış adımlar atıyorlar, öngörüsüz ve stratejik bir amaç gütmeden İç Politikaya yönelik, kendileri açısından günü kurtarıcı hamleler yapıyorlar, ondan sonra da sürekli geri adım atıyorlar. Suriye’de olduğu gibi, şimdi Libya’da da yüzgeri ediyorlar/ettiriliyorlar Batılı Emperyalistler tarafından.
Aşağıda okuyacağımız gibi, Libya’ya gönderdikleri Ortaçağcı çeteleri de Libya’dan çekmeye başladılar, henüz bu yönde resmi bir açıklama yapamasalar da… Okuyalım 25 Mart tarihli haberi:
***
“Türkiye milislerini Libya’dan çekiyor” iddiası
Libya’da geçici birlik hükümetinin işbaşı yapmasının ardından “normale dönüş” için adımlar hızlanıyor. Türkiye’nin Libya’daki Suriyeli milisleri geri çekmeye başladığı iddia edildi.
Libya’da geçici birlik hükümetinin işbaşı yapmasının ardından ülkede siyasi istikrarın sağlanması ve normalleşme için atılan adımlar hızlandı.
Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan bir Fransız diplomat, Türkiye’nin Libya’da konuşlandırdığı Suriyeli milisleri geri çekmeye başladığını bildirdi. İsmi açıklanmayan kaynak, “Bu şimdiye kadar gördüğümüz en cesaret verici jestlerden biri. Suriyeli milis güçlerin hareketlilik içinde olduğu görüldü ve kaydedildi” diye konuştu.
Fransız diplomatik kaynak, Libya’da yeni kurulan geçici birlik hükümetinin başbakanı Abdülhamid Dibeybe ile Türkiye arasında milislerin geri çekilmesi konusunda son dönemde görüşmeler yürütüldüğünü ve Türk tarafından gelen açıklamaların da Suriyeli milislerin hava yoluyla Libya’dan çıkarıldığı izlenimi verdiğini belirterek, ancak bunun “somutlaştırılması ve teyit edilmesi” gerektiğini söyledi. Fransız kaynak, milislerin geri çekilmesinin sürdürülmesi gerektiğini ve bunun sadece Suriyeli milisler değil, tüm yabancı güçler için geçerli olduğunu vurguladı.
Fransa, Almanya ve İtalya’dan destek ziyareti
Fransa, Almanya ve İtalya dışişleri bakanları, geçen hafta yemin ederek göreve başlayan yeni hükümete destek için bugün Libya’yı ziyaret etmişti. Avrupalı mevkidaşlarıyla görüşmesi sonrasında Trablus’ta düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Libya Dışişleri Bakanı Necla el Menguş, “Tüm paralı askerlerin Libya’dan çekilmesi ve bunun derhal gerçekleşmesi gerektiğini yineliyoruz” dedi.
Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed Menfi de salı günü Paris’te Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmüş, Macron görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, “Libya’da bulunan yabancı güçlerin mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çekilmesi için her şeyi yapmalıyız. Türk ve Rus savaşçılar, onlar ya da diğerleri tarafından gönderilen yabancı savaşçılar Libya’yı derhal terk etmelidir. Tek meşru güç Libya silahlı kuvvetleridir” demişti.
Libya’daki milisler konusu BMGK’da tartışıldı
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres de çarşamba günü BM Güvenlik Konseyine (BMGK) sunduğu raporda “yabancı unsurların Libya’daki faaliyetlerinin sürdüğü konusunda hala derin endişe içinde olduğunu” ifade etmişti.
AFP’nin ele geçirdiği ve BMGK’da tartışıldığı belirtilen raporda bazı yabancı güçlerin yer değiştirdiğine işaret edilmiş, ancak bunun yeterli olmadığı kaydedilmişti.
Türkiye Libya ile 2019 yılının Kasım ayında imzaladığı güvenlik mutabakatı çerçevesinde ülkenin güvenliğine destek ve Libya ordusunun eğitiminde görev almak üzere ülkeye asker göndermişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen yıl yaptığı bir açıklamada Libya’da Halife Hafter güçlerine karşı Türk askerlerinin yanında Suriye Milli Ordusu (SMO) unsurlarının da yer aldığını söylemişti. SMO, Suriye iç savaşında rejim birliklerine karşı savaşan Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu’na bağlı güçlerden oluşturulmuştu.
Libya’da ayrıca Rus Wagner grubunun yanı sıra Çad ve Sudan’dan paralı askerlerin de bulunduğu biliniyor. BM’nin geçen aralık ayında yayımladığı raporda, ülkede 20 bin civarında yabancı paralı asker bulunduğu tahminine yer verilmişti.
Afrika’daki en zengin ham petrol rezervlerine sahip olan yedi milyon nüfuslu Libya, 2011’de Muammer Kaddafi’nin NATO öncülüğündeki bir operasyonla devrilmesinin ardından iç savaşa sürüklenmişti. Libya’da geçici birlik hükümetinin ülkeyi 24 Aralık’ta seçimlere götürmesi hedefleniyor.” (https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiye-milislerini-libyadan-%C3%A7ekiyor-iddias%C4%B1/a-57006176)
***
Gördüğümüz gibi, Libya’da da tümüyle dışlanmış durumdayız. Karar verici konumda asla değiliz. Artık Libya’nın geleceğini AB ülkeleri belirliyor, ABD’nin de onayıyla.
Yine üyesi olmaya çalıştığımız AB Emperyalistleri, ABD’nin yönlendirmesiyle önce Türkiye’yi Suriye batağına soktular, onlarca Mehmetçik bu emperyalist çakalların çıkarları için şehit düştü oralarda, onlarcası yaralandı ve mültecilere harcananlar da dahil olmak üzere, yaptığımız onca askeri harekât sonucu toplamda on milyarlarca dolar harcamak zorunda kaldık yoksul bütçemizden.
Antika ve Modern Parababalarının girmek için can attıkları AB’ye Türkiye’yi almamak için, her türlü yolu deneyen, başlangıçta AKP’giller’e Suriye’ye “girin”, “saldırın” diyen AB Emperyalistleri, şimdi de “çıkın” diye baskı yapıyor, kararlar alıyorlar bu yönde:
***
AP: Türkiye Suriye’nin kuzeyinden askerlerini çekmeli
12.03.2021
Haber Merkezi – Avrupa Parlamentosu (AP), Suriye’de iç savaşın başlamasının 10. yılında yayınladığı karar tasarısında, “DSG müttefik olarak kabul” edilirken “Türkiye’nin bölgeyi yasa dışı şekilde işgal ettiği” belirtildi.
AP, ‘Suriye çatışması-Ayaklanmanın ardından geçen 10 yıl’ başlıklı tasarısında Birleşmiş Milletler’in (BM) siyasi çözüm çabası içinde bulunduğunu belirterek, bu adımın Esad yönetiminin tutumu nedeniyle ilerlememesinin endişeyle karşılandığı ifade edildi.
Tasarıda, soruna askeri çözüm bulunamayacağını, insani krizin endişe verici olduğunu, BM öncülüğünde ateşkes izleme mekanizması kurulması gerektiği kaydedildi.
Sahada ilerleme olmadıkça Suriye yönetimiyle ‘normalleşmeye karşı çıkıldığı, ülkede yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçiminin güvenilirliğinin bulunmadığı’ belirtilen Tasarıda, ‘yaptırımların Esad yönetiminin yanı sıra İranlı ve Rus yetkilileri kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiği’ vurgulandı.
Raporda Türkiye için ‘ihlal’ iddiası
Esad yönetiminin ‘insan hakları ve uluslararası hukuk ihlalleri’ uyguladığı gerekçesiyle kınandığı raporda, Suriye ile birlikte Rusya, İran ve Türkiye’nin de ihlallerde bulunduğu belirtilirken, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden askerlerini çekmesi istendi.
Tasarıda, Türkiye’nin “Suriye’de, Orta Doğu’da, Doğu Akdeniz’de barışı tehlikeye attığı” belirtildi.
Rusya’nın hava saldırılarının da ‘şiddetle kınandığı’ tasarıda, Suriye yönetiminden de ‘130 bin siyasi tutukluyu serbest bırakması ve insani yardıma izin vermesi’ istendi.
AP: DSG müttefik
AP milletvekilleri, IŞİD’in bölgede hala aktif olduğunu belirterek uluslararası koalisyona destek açıklamasında bulundular. Vekiller ayrıca, Çoğunluğu Kürtlerden oluşan Demokratik Suriye Güçlerinin (DSG) de ‘bir müttefik olarak IŞİD ile mücadeleye ciddi katkı yaptığını’ vurguladı.
Suriye’de ‘halka karşı işlenen suçların’ cezalandırılması için AB ülkelerinin çabalarını artırması talep edilen tasarıda, Suriye halkının yüzde 90’ının yoksulluk sınırının altında yaşadığı, halka insani yardımların ulaştırılmasının AB’nin önceliği olması gerektiği vurgulandı.
Tasarıda, Suriyelilere yardım sağlayan komşu ülkeler Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’ın dayanışması övülürken AB ülkelerinden bu ülkelerdeki insani yardım programlarına fon sağlamayı sürdürmeleri istendi.
Öte yandan tasarıda, Suriye’nin güvenli olmadığı için dönüşlerin gönüllü olması, Suriyelilere verilen koruma statüsünün değiştirilmemesi gerektiği ve Suriye’de bulunan AB ülkesi vatandaşı çocukların ülkelerine getirilmesi istendi.” (https://www.rudaw.net/turkish/world/120320212)
***
Gördüğümüz gibi, ne alçakça kararlar alıyorlar bunlar… Gerçekleri tümüyle tersyüz ediyorlar çıkarları için. Aldıkları kararların tümü yalanlar üzerine kurulu. Bunlarda insanlık, ahlâk, namus aramayacaksın. Dürüstlük aramayacaksın. Adalet aramayacaksın. Dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı bunlardır, bunların Sınıflı Toplum düzenidir. İnsanı ezen, soyan, zulmeden düzenidir… Onların dünyasında bir tek değer vardır: O da Para’dır. Ve onlar sadece Para Tanrısı’na taparlar. Onun isteklerini yerine getirirler…
Suriye ve Türkiye Halkları
İkinci Kurtuluş Savaşlarını da kazanacaklar!
Ne acı, ne hüzün verici bir durum değil mi bütün bunlar?
1912’de İtalyanların Libya’yı işgali üzerine savaşmak için gizlice Libya’ya giden, bir zamanlar Suriye Halkı için, Irak Halkı için Fransız-İtalyan-İngiliz Emperyalistlerine meydan okuyan liderlerden, komutanlardan, Kuvayimilliye kahramanlarından, bugün 10 milyon masum Müslümanın kanına giren Batılı Emperyalistlere, AB-D Emperyalistlerine hizmet eden ve bundan gurur duyan sözde liderlere geldik. Kaderin ne İblisçe oyunudur bu!
Ama varsın olsun…
Biz, Batılı Emperyalistleri, Amerika da içinde olmak üzere yenmiş, Yedi Düveli yenmiş bir ülkenin çocuklarıyız. O Batılı Emperyalistlere karşı verdiğimiz Birinci Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sonuçlandırmış, üstelik de bunu dünyada ilk kez başarmış bir ülkenin savaşçıları olarak, İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı da zaferle taçlandırarak, Sosyal Kurtuluşumuzu sağlayarak o Batılı Emperyalistleri ülkemizden ve başta Ortadoğu olmak üzere bölgemizden defetmek isteyen Gerçek Devrimcileriz.
O yüzdendir bizim Suriye Halkının kahramanlığına duyduğumuz saygı, sevgi. Çünkü biz aynı acıları yaşadık, aynı üzüntüleri duyduk ve aynı zaferi kazandık.
Ve bir kez daha, iki halk olarak İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı da, Zaferimizi de kazanacağız!